Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Tophaneli Taki Berberakis Atina’dan bildiriyor/ Gizem Sevinç Selvi'nin yazısı

        Gizem Sevinç SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Onu Habertürk ekranlarında mutlaka izlemişsinizdir: “Taki Berberakis Atina’dan bildiriyor” anonsuyla. Konuşma tarzı müthiş sempatik. “Huzursuzluk, otomatik para makinelerine yansıyor” gibi cümleler kuruyor. Türkçe’si çok akıcı, çünkü o aslında İstanbullu. Kabataş’ta doğmuş, Tophane’de büyümüş. “Doğduğumdan beri bekârım” diyen, 25 yıllık deneyimli bir gazeteci o. Röportajı telefonla hızlıca yaptık çünkü canlı yayına yetişmesi gerekiyordu. Yine de itiraf edeyim, çok keyif aldım. Karşınızda Atina’dan bildiren son fenomen, Tophaneli Taki Berberakis.

        Taki Bey, sizi yıllarca ekranın köşesinde beliren bıyıklı fotoğrafınızla Atina’dan bildirirken dinledik. Şimdi Habertürk canlı yayınlarındaki sempatik halinizle resmen fenomen oldunuz! Peki kimsiniz siz?

        Soyum İstanbul Rumlarından geliyor, İstanbullu,Tophaneliyim. Ama aslen ailem Modalıdır. Bir ara Kadıköy tarafında da yaşamışlığım vardır.

        Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

        Kabataş Setüstü’nde doğdum. Kemeraltı Caddesi’ndeki Galata Rum Okulu’ndan sonra Zoğrafyon Rum Lisesi’nde okudum. Sonra okumak için Atina’ya geldim, geliş o geliş.

        Aileniz İstanbul’da mı hâlâ?

        Ailem daha sonra geldi. Ben de burada çalışmaya başlayınca kaldım.

        İnsan kendini büyüdüğü yere ait hisseder. Siz kendinizi İstanbul’a ait hissediyor olmalısınız.

        Tabii ki İstanbulluyum. İnsanın memleketi doğduğu, büyüdüğü yerdir. Memleketim orası. Ama illa ki Atina’yla kıyaslamam gerekirse, madem Atina’da yaşıyorum, buraya muhalif yaşayamam. Buraya da uyum sağlamak, değerlerine sahip çıkmak lazım.

        “Atina’ya okumaya gittim” dediniz. Büyük bir kültür şoku yaşadığınızı sanmıyorum ama yine de buradaki hayatınızla oradaki hayatınız arasında farklar olmuştur. Neler değişti?

        İki ülke halkı arasında büyük benzerlikler var ama hiç benzemeyen taraflar da var. Biz iyimser bakıp benzerliklere odaklandık. Yine de başta epey zorluk çektik. Buraya adapte olmak, buradaki yaşamı benimsemek zor oldu.

        Nelerdi o zorluklar?

        Buradaki insanlar biraz daha atılgan, biraz daha dikkat çekmeyi seviyor. Atina’da yaygın olan daha iddialı konuşmak, daha iddialı bir yaşam sürmek. Yine de benzer taraflar da çok fazla. Mesela aile... İki toplum da en çok aileye önem veriyor.

        Şu anda orada görüyor musunuz bunu mesela?

        Görmez miyiz! Yunanistan’da aile bağları olmasaydı; İsveç, Norveç ya da İsviçre gibi bir ülkede benzer bir kriz yaşansaydı mesela, etkileri çok daha trajik olurdu. Buradaki sıkı aile bağları, krizin olduğundan yumuşak algılanmasına neden oluyor.

        Kaç yıldır Atina muhabirliği yapıyorsunuz?

        Eski bir gazeteciyim, 25 yıldır gazetecilik yapıyorum. Yani televizyonculuktan değil, gazetecilikten gelmeyim.

        Bizde Atina muhabirleri hep fenomen olmuştur; Reha Muhtar, Yorgo Kırbaki, Stelyo Berberakis... Son dönemde herkes sizden söz ediyor. Popülerliğinizin farkında mısınız?

        O kadar yoğunum ki farkında değilim. Sadece işimi itinayla yapmaya çalışıyorum. Yayına çıkarken de özellikle çok fazla hazırlık yapmıyorum ki konuşmam doğal aksın, bizi izleyenler doğal ve samimi olduğumuzu algılasın. Önemli olan kimsenin sizi televizyonda görmesi değil, söylediklerinize kulak vermesi ve bir anlam çıkarması.

        Muhabirliğiniz boyunca sizi en çok zorlayan iş neydi?

        Türkiye’yle Yunanistan arasındaki kriz dönemleri. O zamanki olanaklar da sınırlı olduğundan gazetecilik daha zordu. 1996’daki Kardak dönemi, 1998’deki Abdullah Öcalan krizi Atina’da muhabir olmanın doruk noktalarıydı. Şimdi de tabii ki gündemdeki ekonomik kriz...

        'BORCUN OLACAKSA 10 BİN DEĞİL, 1 MİLYON OLSUN'

        Şu anda Yunanistan sokaklarını nasıl okuyorsunuz?

        Çok depresif bir durum var. Tek bir konu konuşuluyor; futbol tartışması da yok, siyasi parti tartışması da... Buradaki tek gündem maddesi ekonomik kriz. “Yarın ne olacak, acaba iflas mı edeceğiz?” ya da “Sen maaşını alabildin mi?”, “Maliyeye borcunu ödedin mi?” diye sohbet ediyor insanlar. Bu da depresyonu beraberinde getiriyor tabii. Yunan halkındaki o eski neşe, sürekli rahatlık hali pek yok artık.

        Sizce ne olacak?

        Bu sorunun cevabı 1 milyon dolar! Kimse bilmiyor ama Yunan devletinin borcu çok büyük. Bunun iyi yanı ise şu; eğer borcun çok büyükse ve ödeyemeyeceksen, sana borç verenlerin şu veya bu şekilde seninle uzlaşmaları gerekir. Sokak diliyle söylersek, eğer borcun olacaksa 10 bin olmasın, 1 milyon olsun. Çünkü o zaman sadece senin değil, sana borç verenin de tasası olur! Dolayısıyla Yunanistan’ın borcunun bir kısmı ileriye atılmazsa ya da kesilmezse, bu sorunun çözüleceğini sanmıyorum.

        Son birkaç yıla ve sokaklara baktığınızda Türkiye ve Yunanistan arasında benzerlikler görüyor musunuz?

        Tabii ki toplumun grafiği hiçbir zaman sabit değildir. Her zaman inişler, çıkışlar vardır ve olacaklar önceden kestirilemez. Genç nesil her zaman olup bitenlerden ötürü daha rahatsızdır, daha atılgandır; resmi daha net görmek ister. Yunanistan’da genç nüfus Türkiye kadar yoğun değil. Ama buradaki gençler de rahatsız ve bunu dışa vuruyorlar. Buradaki genç nesil, yurtdışına çıkıp kendilerine orada bir yol çizmenin peşinde. Bu da hiç iç açıcı bir manzara değil.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ