Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Amerika'nın bir zamanlar Türkiye'nin vergi mükellefi olduğunu bilir misiniz?

        Murat BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK

        Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden hafta içinde İstanbul’a geldi ve iki gün boyunca devletin en tepesindekilerin yanısıra bildiricilerle, yakınmacılarla, ağlayıcılarla, “aydın” oldukları iddia edilenlerle ve daha ne kadar muhalif varsa neredeyse hepsi ile görüştü ve dert dinledi. Sömürünün sorumlusu olarak sadece Amerika’yı görüp Washington’a seneler boyunca veryansın etmiş olan zevâtın bile Başkan Yardımcısı’nı “Mesih” konumuna getirdiklerini görünce, Amerika’nın bir zamanlar “haraç ve vergi mükellefimiz” olduğunu hatırlatayım dedim...

        Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden geldi, devletin en tepesindekilerle görüştü ve bildirici, yakınmacı muhalif, vesaire kim varsa hepsiyle biraraya gelip dertlerini dinledi...

        NEFRETİN MÜKEMMEL ÖRNEĞİ

        Kamplaşmanın ve nefretin insanı zamanla nerelere kadar götürdüğünün, hayat boyunca savunulan fikirlerin bir anda nasıl terkedilebildiğinin ve yıllarca aleyhinde denmedik söz bırakılmayan bir memleketin ikinci adamından devâ arayacak seviyeye gelinişinin bundan daha mükemmel örneğini bulmak bir hayli zordur...

        Joe Biden’ın İstanbul’daki temasları ve huzuruna çıkan ağlayıcılar, bana dünyanın bu en büyük gücü ile iki asırdan fazla bir zaman öncesine dayanan ve başlangıçta hiç de hoş olmayan ilişkimizi hatırlattı: Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşundan 20 sene kadar sonra Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki bir eyaletine yıllık vergi ve haraç vermesini, üstelik bu taahhüdünü yazılı bir anlaşmayla üstlenmesini...

        NEREDEYSE 'MESİH' DİYECEKLER

        Bu vergi ve haraç hadisesini gerçi bundan birkaç sene önce de yazmıştım ama hem artık pek hatırlanmaz olması ve hem de Amerikan Başkan Yardımcısı’nın iki günden buyana bazı çevrelerde “Mesih” konumuna getirilmesi üzerine tekrar edeyim dedim.

        İşte, Amerika Birleşik Devletleri’nin bir zamanlar vergi ve haraç mükellefimiz olmasının öyküsü:

        Osmanlı İmparatorluğu, Garp Ocakları’ndaki hâkimiyetini Anadolu’dan, özellikle de Ege tarafından sevkettiği askerler ve levendler sayesinde devam ettirirdi. Eyaletlerde “Bey” ve “Dayı” unvanını taşıyan, hükümdarın vekili olan idareciler vardı ve bütün güç Dayılar’ın elindeydi.

        İstanbul, Garp Ocakları’nın içişleri ile ilgilenerek vakit harcamak istememiş, yerel meselelerin çözümünü bu eyaletlerde kurduğu “divan”lara bırakmıştı. Divan’a memleketin ileri gelenleri katılır, bu ileri gelenler aralarından birini reis seçerler, padişahın seçimi tasdik etmesinden sonra “Dayı” veya “Bey” unvanını alan yönetici kendi kadrosunu kurar ve eyaletin hâkimi kabul edilirdi. Her eyalette gerçi İstanbul’dan gönderilmiş birer vali de vardı ama valiler padişahı temsil etmekle yetinir, Divan’ın kararlarına pek karışmaz ve mükellef konaklarında tatlı bir hayat sürerlerdi.

        KORSANA YAĞMA ÖZGÜRLÜĞÜ

        Yerli halk kendi halinde yaşar ama silâhlı güçler ve özellikle de denizciler, geçimlerini Akdeniz’de korsanlıkla sağlarlardı. İstanbul’un sıkı bir kontrol altında tuttuğu korsanların Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret ve Türk denizlerinde dolaşma anlaşması yapmış olan memleketlerin bayrağını taşıyan gemilere saldırması yasak, diğer gemileri yağmalaması ise serbestti.

        İşte, Amerika’nın bir zamanlar bize vergi ve haraç vermesini bu korsanlar ve Cezayir’in “Dayı”sı olan Gazi Hasan Paşa sağlamıştı.

        O sırada uzaktaki bir kıt’ada yepyeni bir devlet doğuyordu: 1776’ya kadar sömürgesi olduğu İngiltere’ye karşı verdiği bağımsızlık savaşını kazanan Amerika...

        AMERİKALILAR ESİR EDİLDİ

        George Washington, bu yeni devletin ilk cumhurbaşkanıydı.

        Yeni kurulmuş olan devlet artık diğer kıt’alara açılmak, ticaret ve deniz yollarında faaliyet göstermek zorundaydı. Kongre’nin bu maksatla görevlendirdiği diplomatlar, Akdeniz’deki ilk anlaşmayı 1786 Temmuz’unda Fas ile imzaladılar ve Sultan’dan Amerikan gemilerinin Fas limanlarını kullanmaları iznini aldılar.

        Osmanlı Devleti ile henüz böyle bir anlaşma yapılmamıştı ama Amerikan ticaret gemileri Akdeniz’e gelmişlerdi. Cezayirli korsanlar 1785’ten itibaren rastladıkları Amerikan gemilerine elkoyuyor, mallarını yağmalıyor ve denizcileri esir olarak Cezayir’e götürüyorlardı.

        Başkan George Washington, Kuzey Afrika’da yaşananlardan Kongre’yi haberdar etti ve 1795’te Joseph Donaldson başkanlığındaki bir Amerikan heyeti Dayı’yı ikna edip ticaret anlaşması imzalamak üzere Cezayir’e gitti.

        Joseph Donaldson ile Cezayir Dayısı Hasan Paşa, 5 Eylül 1795’te Türkçe kaleme alınmış bir “Dostluk ve Barış Anlaşması” imzaladılar. Bu anlaşma, daha önce Fas ile yapılan ve Arapça olan 1786’daki anlaşmadan sonra, Amerikan tarihinin İngilizce olmayan ikinci metni idi.

        Amerika, anlaşmaya göre Cezayir’de bulunan esirlerin bırakılması için Hasan Paşa’ya 642 bin 500 dolar “haraç” verecek ve her sene 12 bin Cezayir altını eden 21 bin 600 dolar tutarında vergiyi de muntazaman ödeyecekti. Kongre anlaşmayı 1796’nın 7 Mart’ında onaylamış ve Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun resmen “vergi mükellefi” olmuştu.

        Bu anlaşmayı, 1796’nın 4 Kasım’ında Trablusgarb’ın, 1797’nin 28 Ağustos’unda da Tunus’un Dayıları ve Beyleri ile yapılan anlaşmalar takip etti. Trablusgarb ile varılan anlaşma uyarınca Amerikan tarafı Trablusgarb Bey’i Yusuf Paşa ile Divan’a Amerikalı esirlerin iadesi karşılığında 40 bin İspanyol altını ödüyor, eyaletin ileri gelenlerine de altın ve gümüş saatler, elmas yüzükler ve pahalı kumaşlardan yapılmış kaftanlar göndermeyi taahhüd ediyordu.

        ANLAŞMALAR TÜRKÇE YAZILDI

        Amerika, Garp Ocakları’na ödemeyi taahhüt ettiği vergileri 19. asrın ilk çeyreğine kadar göndermeye devam etti ve bu mükellefiyetten daha sonra güç kullanarak kurtuldu. 1801’de Trablusgarb Paşası kendi başına bir iş yaptı, Amerika’ya savaş ilân etti ve yirmi sene öncesine kadar gayet güçlenmiş olan Amerikan donanmasına ait savaş gemileri Trablusgarb’ı bombalayıp Libya’ya asker çıkardılar.

        29 SENE VERGİ ÖDEDİLER

        Aynı gelişmeler daha sonra Cezayir’de ve Tunus’ta da yaşandı. 1824’e gelindiğinde, Amerika, eyaletlerimize vergi ödeme yükümlülüğünden artık tamamen kurtulmuştu!

        Amerika ile Osmanlı eyaletleri arasında imzalanan bu metinler, diplomasi tarihine “Barbary Treaties” yani “Barbary anlaşmaları” diye geçti. “Barbary” kelimesinin ardında, bir görüşe göre batılıların “Barbarosa” dedikleri Barbaros Hayreddin Paşa’nın hatırası vardı ama bu isim bir başka görüşe göre de Kuzey Afrika’nın yerli halkı olan “Berberiler”den kaynaklanmaktaydı.

        İşte, Amerika’nın 29 sene boyunca vergi mükellefimiz olmasının kısa öyküsü...

        HAT ÜSTADI KAZASKER, 132 SENEDİR BEYAZ SARAY'I GÖZLÜYOR

        Amerika’daki “ilk” ve “en kalıcı” tanıtımını bundan tam 132 sene önce yaptığımızdan ve tanıtımın kahramanının Türk hattının en büyük isimlerinden biri, Kazasker Mustafa İzzet Efendi olduğundan haberdar mıydınız?

        MERMERDEN HEDİYE

        Sene 1853 idi ve Amerikalılar, George Washington’un hatırasına dikecek oldukları devâsâ sütunda bütün memleketlerin temsil edilmesini istediler. Bunun için dünyada o günlerde ne kadar memleket varsa hepsinin başkentine haber yollandı ve inşa edilecek olan dikilitaşta yeralmak üzere kendilerine mahsus mermerden bir eser, daha doğrusu kitabe göndermeleri rica edildi.

        Washington’daki Osmanlı temsilcisi Emin Bey, Amerikalılar’ın talebinden İstanbul’u haberdar edince zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid Türkiye’nin sütunda bir “hat” ile temsil edilmesine karar verdi. Hat, o devrin büyük sanatkârı Kazasker’e “celî talik” bir yazıyla yazdırılır: Levhada “Devâm-ı hulleti te’yid için Abdülmecid Hân’ın / Yazıldı nâm-ı pâki seng-i bâlâya Vaşington’da” yani “Dostluğun devamını göstermek için, Abdülmecid Han’ın temiz adı Washington’da dikilen bu taşa yazıldı” denmekte idi.

        390 KURUŞA MÂLOLDU

        Türkiye’nin bundan bir buçuk asır önce yaptığı tanıtımın öyküsü işte böyle... Sultan Abdülmecid’in mermere hakkedilmiş ismi, o zamandan buyana Washington’daki âbidenin üzerinde duruyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ