Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Cezaevlerinde kalan kadınlar

        SİBEL HÜRTAŞ / GAZETE HABERTÜRK

        Kadını şiddete yönelten uğradığı ‘cinsel şiddet’

        Onunla ilk karşılaşmamız, ışıksız yorgun bir mahkeme salonundaydı. “Ben öldürdüm”den başka söz çıkmadı ağzından. Aynı, kilometrelerce uzakta başka bir duruşma salonunda sanık sandalyesine oturan Melike gibi... Öyle sakindi ki Melike, hayat yolculuğuna beraber çıktığı, çocuk yaptığı adamı öldürüşünü, “Kasap bıçağıyla 43 parçaya doğradım” diye anlatmıştı. Arkalarında cevapsız bir sürü soru bırakıp, kayıp hikâyeleriyle en ağır cezalara çarptırılmışlardı.

        O hikâyelerin peşinden gittim, cezaevlerine. Üçüncü sayfalara tek sütun yer bulan o haberlerin arkasından, adliyelerin tozlu raflarında kaybolmuş dosyalardaki kadınlarla yüzleştiğimde Türkiye’de hiç konuşulmayan, “tabu” olan bir unsurla karşılaştım: CİNSEL ŞİDDET...

        30 KADINLA KONUŞTUK

        Kadınların birçoğu, kocaları tarafından para karşılığında başka erkeklerle beraber olmaya zorlandıklarını anlattı; bazıları başka bir erkekle zorla beraber olurken kocasının kendilerini izlemekten hoşlandığını; biri dışkı yedirme gibi inanması güç fantezilere zorlandığını; biri oğluna yönelik ensest ilişkiyi; diğerleri ise insan bedeninin de onurunun da kaldıramayacağı yıllarca süren hakaret ve dayağı...

        Ankara Temsilcimiz Muharrem Sarıkaya’ya, “Bu kadınların hikâyelerini bulalım” dediğimde, destekledi. Psikolog Alp Ardıç ve Araştırma Görevlisi Doktor Özlem Aybayrak ile kadın cezaevlerinin kapısını çaldık. Aylar süren yolculuğumuzda ilk durağımız Ankara Sincan Kadın Cezaevi’ydi. Ardından İstanbul Bakırköy, Adana Karataş, Denizli Bozkurt ve Eskişehir Çifteler Kadın Cezaevlerinde, 30’a yakın kadınla konuştuk. HABERTÜRK, şimdi bir tabuyu yıkıyor ve uzun uğraşlar sonucu gerçekleşen bu röportaj serisi ile “asılacak kadın”ların ağzından cinsel şiddeti anlatıyor.

        (NOT: Kadınların isimleri ve yaşadığı kentler, semtlerin isimleri değiştirilmiştir.)

        NİLÜFER

        ‘KOCAMIN BENİ SATTIĞINI ÇOCUKLARIM BİLMİYORDU’

        Onu mahkemede görmüştüm. Gözünü yerden ayırmıyor, heyeti de salondakileri de bir an olsun görmek istemiyordu. Yıllar sonra cezaevinde nedenin sorduğumda yanıtı o gün düşündüğümün çok ötesindeydi: “Acaba bu salondakilerden herhangi biriyle de oldum mu?” düşüncesi beynini kemirmiş. Kendisini bu noktaya getiren cinayetin detayı ise içler acısı... Haber o gün gazetelerin üçüncü sayfalarına şöyle yansımıştı:

        “Keçiören’de oturan K.E. (66) kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Olay sırasında evde olan eşi N.E., sinir krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. K.E.’nin cesedi otopsi için ATK Morgu’na kaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.” Nilüfer, gözaltında, mahkemede hiç konuşmamıştı. Anlatacakları, onu mahkûm edildiği çeyrek asırlık mahpusluktan kurtaracaksa da sustu. Yanına gidene kadar da sessizliğini korumuştu.

        ‘BU PARA YETMİYOR, YAPACAKSIN’ DİYORDU

        Görüşme odasına çekinerek girdi, “İlk kez konuşacağım” derken, ağlıyordu. 12’sinde ondan 20 yaş büyük bir adamla evlendirmişlerdi. “Göğüslerim bile çıkmamıştı” diye anlatıyor hikâyesini: “Çocuktum, evcilik gibiydi. Çalışıyordu ama hastalanınca işten attılar. Sonra değişti. Bir gün arkadaşlarını getirdi eve. Uyuşturan bir şey içirmişler, gözümü açtım, tanımadığım erkekler içiyor, benim gömleğim açık. ‘Bu para yetmiyor, yapacaksın’ diyordu. Üstüne de her gün dayak... Bazen dışarıda, parkta, sokakta, arabada. Günde 8, 10 kez. Onun dışında karı koca gibiydik, çocukların hiçbir şeyden haberi yoktu. Sokakta biriyle göz göze gelsem ‘Acaba bununla da mı?’ diye düşünüp, kaçırıyordum gözümü. Katlandım, başka çocuklarım da oldu. Bazılarının babasının kim olduğunu bile bilmiyordum. Yaşamaktan iğrendim, ölmek istedim, beceremedim. Babam ‘Gelinlikle çıkan kefenle girer’ deyip, geri çevirdi. Boşanamadım tehdit etti. Gitsem, bu kez kızlarımı satar diye korktum.

        ‘VİCDANIM RAHAT SADECE BABAMI AFFEDEMİYORUM’

        Bir gün bir işadamı ile geldi, adam hoşlandı benden. ‘Sadece benimle olsun’ diye aylık para verdi. Bir süre böyle gitti. O gün kahvaltı hazırlıyordum. ‘Arkadaşlarım geldi’ deyince, anladım olanları, ekmek bıçağı takıldı gözüme,vurdum. Duruşma salonunda başımı çevirdim çocuklar büyümüş, arkada oturuyorlar. Hepsi aile sahibi. Annelerine neler yaptırıldığını, babalarının kim olduğunu bilmesinler diye sustum, hâkim söyledi son sözü: Ağırlaştırılmış müebbet. Vicdanım rahat. Sadece babamı affetmiyorum.”

        HATİCE

        “Taşeronken müteahhit oldu, yükselince çapkınlığa başladı. O an bırakmak gerekirmiş. Bilemedim, evlenilir onunla ölünür sanırdım. Çok döverdi, yatak odası kana bulanırdı. Dayak izlerinin utancından evden çıkamazdım. Bir kadınla gitti. Aylar sonra kadın beni arayıp ‘Kocan benim yanımda’ dedi. Telefon konuşmasından üç gün sonra eşim dayandı kapıya, ‘O kadına nasıl bağırırsın’ diye dövdü. Balkondan atlayayım diye mutfağa koştum, kapı kilitliymiş. Ekmek bıçağını aldım elime, sonra kan gördüm, kucaklayıp hastaneye koştum. Meğer kucağımda ölmüş çoktan.”

        KADRİYE

        “Görücü usulüyle evlendim, hiç sevemedim eşimi, o da beni sevmezdi, bir oğlumuz oldu. Tekstilde çalışıyordum, atölyede bir çocuk aklımı çeldi, güzel sözler söylerdi, çok ilgilenirdi, gönlüm kaydı. Hatamı anlayınca, ayrılmak istedim ama peşimi bırakmadı. İşi bıraktım, evden çıkmadım, telefonlarına bakmadım. O gün evin kapısına dayandı, ‘olmaz’ deyince, saldırdı, oğlum da evdeydi, mutfağa kaçtım, ardımdan gelince bıçağı aldım elime sapladım, kalbine gelmiş. Hatalıydım ama bedeli böyle ağır olmamalıydı, çocuğum kaldı dışarıda.”

        MELİKE

        ‘43 bıçak darbesi indirdim kolonya ile yaktım’

        Bir insan 15 yıl birlikte olduğu, çocuğuna sahip olduğu hayat arkadaşını nasıl bu şekilde öldürebilir? Hikâyesine, “Annem çok sinirliydi çok döverdi bizi, babam da annemi döverdi” diye başladı. Okulunu zorla bırakıp, evlendirilmişti. Ama evliliği de aynı sürdü: “Çok dövüyordu, iki kez de bıçaklamıştı.”

        Anlattığı tüm yokluklar içinde tek varlığıydı oğlu. Biraz sertti Melike, tavırları, duruşu, belli ki bu kadar şiddetin içinde ona kadın olduğunu tek fark ettiren oğluydu. Cezaevinde, ondan ayrı kaldığı günlerde, iğneyle ismini yazmıştı bileklerine, kollarına. Melike’ye göre kocası oğluna zarar vermişti, içindeki ateşi o yüzden söndüremiyordu.

        Gözleri bize bakmıyordu, uzağa belirsiz bir yere bakıyordu Melike’nin, sanki orada değil gibiydi, öyle sakindi ki sesi, yüzünde hiçbir ifade yoktu... “Pazara gittim. Dönerken babanı çağır dedim oğluma, eşyaları götürsün. Eve girdiğimizde yine tartışma başladı. Yatak odasındaydık, mutfağa gittim, kasap bıçağını aldım, sırtına vurdum. Koridora kadar koştu o halde orada yeniden, yeniden, 43 parçaya ayırdım. Oğlumla göz göze geldik o ara. Oğlum, kaçtı sokak kapısından. Sonra kolonyayı döktüm, sonra kibriti yaktım... Sonra tüm evi... Evden çıkıp, izledim yangını.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ