Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Helin Avşar'dan 2 süper röportaj!

        Helin AVŞAR / HT PAZAR / havsar@htgazete.com.tr

        Ali Taran, çok komik, olaylara farklı bir gözle bakmayı başaran bir adam. Bence televizyon programı yapması çok iyi oldu. Böylece içindeki cevheri sizler de görmüş oldunuz. Türkiye’nin en yetenekli, en çok ses getiren reklamlarına imza atan isimlerinden Ali Taran’a, Yetenek Sizsiniz Türkiye’den sonra popülerleşmenin hayatını nasıl etkilediğini sordum, bu durumdan pek de şikâyetçi olmadığını söyledi. Tabii sorularım popülerlikle sınırlı kalmadı, Sapphire’in en üst katında buluştuk, hem çok eğlenceli bir röportaj yaptık hem de süper bir çekim...

        Süper bir zekâya sahipsiniz. IQ testi yaptırdınız mı?

        Hayır. Süper zekâ olduğum nereden çıktı?

        Senaryolar yazıyorsunuz, reklam filmleri çekiyorsunuz, bu reklam filmleri çok tutuluyor. Süper bir zekâya sahip olmayan bu işi nasıl böyle iyi yapabilir ki?

        Bu işin yüksek IQ gerektirdiğini düşünmüyorum.

        Günde kaç saat uyuyorsunuz?

        Akşam 11 gibi yatarım, sabah 7 gibi kalkarım. Kreatif bir iş yapıyorum. Beklendiği gibi edebiyata merakım yok, çok gezmem, çok okumam.

        Peki nasıl besleniyorsunuz?

        Benim öyle bir beslenme alışkanlığım yok. Ama iyi gözlemciyimdir. İnsanların geleneklerine ne kadar bağlı olduklarını, çok zor değişen beslenme alışkanlıklarını, standart aile yapılarını biliyorum.

        Avrupalılaşmaya çalışanlara rağmen geleneklerine bağlı bir kitle var değil mi?

        Avrupalılaşma kısmını bilmiyorum ama en azından benim reklamlarda Avrupalılaşmaya çalışmak gibi bir hedefim yok...

        Aile yapısını göz önünde bulunduruyorsunuz yani...

        Aile yapımız, kadın- erkek, anne-baba ilişkileri, okuldaki durumlar... Bunların hepsini veri olarak kabul edersek, yapacağımız reklamın oturacağı temeli sağlam atmış oluruz. Mesela; ben küpeden hoşlanıyorum ama bir reklam filminde “Küpe takılsın” demek için çok ciddi sebepler gerekir.

        Geleneklere bu kadar bağlı olduğunuzu fark etmemiştim.

        İnsanın kafa yapısıyla dış görünüşü her zaman beklendiği gibi olmayabilir.

        Bu bir çelişki mi?

        Benim için değil. Saçımı istediğim için böyle yapıyorum. Yarın başka bir şey yaparım belki.

        Genç görünme isteğinden kaynaklanıyor olabilir mi bu?

        Genç görünmek istediğiniz zaman birtakım müdahaleler gerekiyor. Böyle bir kaygım yok, yaş bizim yaşımız. Şükretmeliyiz. Son zamanlarda sadece televizyona çıktığım için giyimime özen gösteriyorum. Onun dışında reklamcılıkta başka, televizyonda başka, normal hayatımda başka bir adam değilim.

        Acun sizi nasıl kandırdı?

        Prensip olarak televizyonu çok fazla tercih etmiyordum. 40 yıllık iş hayatımda toplasan 10 kere röportaj vermişimdir.

        Siz televizyon dünyasının en önemli kazancısınız. Devam edecek misiniz?

        İnşallah, Allah sağlık verirse, Acun uygun görürse devam ederim.

        Teklifler alıyor musunuz?

        Acun dışında kimseyle böyle bir işe girişmem.

        Büyük markaların reklamlarını siz yapıyordunuz...

        Büyük, küçük diye bir ayrım olmadı.

        Telsim, Yapı Kredi reklamlarını hatırlıyorum...

        Yıllar içerisinde olmuş şeyler onlar.

        Şimdi bir işe imza atarken biraz daha ince eleyip sık dokuyor musunuz?

        Hayır elemiyorum, çalışma sistemimi değiştirdim. Artık ajans sistemiyle değil, proje bazında çalışıyorum. Çok kısa dönemli anlaşmalara imza atıyorum. Reklamın ötesinde pazarlama stratejileriyle ilgili de çalışmalar yaptığım için çok memnunum.

        Home office olayını ilk siz başlattınız. Müthiş bir olay, bunu anlatır mısınız biraz?

        Önce deneme yaptım. Bütün kurallarını yazdım. Bunun için sadece telefon ve bilgisayar yetiyor bize. Önce bu kuralları ajans içinde uygulamaya başladık, sanki evlerimizdeymişiz gibi davrandık.

        Nasıl yani?

        Birbirimizle lüzumlu lüzumsuz konuşmadık. Yazıştık. Telefonu çok acil durumlarda kullandık. Ben dahil hepimiz uyum sağladık. Zaman içinde konuşmalar ortadan kalktı, baktık bu sistem yürüyor. Herkesi birden değil, azar azar evlerine gönderdik. Kurallar şunlar: Yurtdışına çıkacaksan 1 hafta önceden, şehir dışına çıkacaksan 2 gün önceden bildireceksin. Mesai saatleri içinde o telefondan ve bilgisayardan ulaşılabilir durumda olacaksın. Boş konuşmayacaksın, her aklına gelen fikri söylemeyeceksin. Onun dışında annende misin, kahvede misin senin bileceğin iş. Önce 1 grafiker, 1 yazar, sonra 1 kişi, 1 kişi daha derken herkes evlerine gitti. Toplantı yapacağımız zaman ajansta toplanıyoruz. Skype’tan yararlanıyoruz. Görüntülü olarak fikirlerimizi paylaşıyoruz. Trafik, giyim stresini, saç baş hazırlık sürecini de ortadan kaldırmış olduk. Hayatımız kolaylaştı, insanlar yaşantılarına 4 saat ilave etti. Mesai saati bittikten sonra gecenin bilmem kaçında onları arama hakkım yoktur mesela ya da hafta sonları “Çalışalım” demem. Çok acil bir şey varsa bir şekilde ulaşırız birbirimize. Bu disiplin çok başarılı ve verimli oldu.

        Size sormadan tuvalete bile gitmeyen ünlüler varmış. Doğru mu?

        Soranlar, danışanlar oluyor. Çoğuna “Tuvalete gidebilirsin” derim.

        Bir sanatçı Türkiye’de marka olmak için nelere dikkat etmeli? Çünkü bir anda parlayıp sönen çok yıldız oluyor.

        Diyelimki, bir şarkıyla meşhur oldu sonra da unutuldu. Bu sırf insanlar için geçerli değil ki, kurumlar için de geçerli.

        Siz bir yandan da özel danışman gibisiniz...

        Benimher şeye bakışımda bir sistem var. Soru sorarak gerekli bilgileri elde ettikten sonra, sistem içinde önerilerim varsa danışmanlık yapabilirim, yoksa yapamam. Biri bana “Nasılmarka olacağım” diye sorarsa, “Hoop şunları yaparsan olursun” diyemem, elimde sihirli değnek yok.

        İyi birmalzemeyse mesela... İyi bir sesi veya iyi bir oyunculuğu varsa yeniden çıkışı mümkün mü?

        Olabilir.

        Çok alafrangaysa modernleştirme şansı var mı?

        Hedef oysa öyle bir şey olabilir ama sebebi olması lazım. Yani şimdi ben çok alaturka olarak biliniyorumama öyle biri değilimdediği zaman bu pat diye olmaz. Geçmişe bakmak lazım. Nasıl algıladığın da çok önemlidir.Mesela en büyük idealim; Türkiye’nin reklamını Türkiye’de yaşayanlara yapmak. Devlet kontrolünde... Yani bir şeylere bakıp “Ne olacak bumemleketin hali?” diyecek durumdamıyız yoksa değil miyiz? Bence devletin işidir bu. Devletin kendi insanlarına kendisini iyi anlatması lazımki sen geleceğini Türkiye’de gör. Bunları partizan bir şekilde dile getirmek doğru değil ama bir vatandaş olarak son zamanlarda bu hükümetle beraber birçok şeyin çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Yaşım icabı da gördüğüm kadarıyla son zamanların Türkiye’si gibi bir Türkiye’de yaşamadım. Öğretmen bir ailede büyüdüm, onların görevi icabı birçok yerde bulundum. Zenginlik içinde büyümedim ama sıkıntı da çekmedim. Şimdi kaç yılın açığını kapamaya çalışıyorlar, yapılmamışı yapmaya çalışıyorlar. Bunu herkes hazmedemiyor. İnsana insan olarak bakıldığını hissediyorum...

        Eskiden Cem Uzan ile çalıştınız. Şimdi bir partiden teklif gelse çalışırmısınız?

        Geliyor ama siyasi kampanyalara girmeye niyetim yok.

        CHP milletvekili adayı, 1964 doğumlu Melda Onur, siyaset ve uluslararası ilişkiler okumuş, gazetecilik ve televizyonculuk yapmış. Şimdi serbest iletişim danışmanı olarak çalışıyor. “Nerelisin?” sorusuna cevap veremiyor. “Eskişehir’de doğdum ama oralı değilim. Yaşadığım yerler Erzurum, Çerkezköy, Burdur, Polatlı, Sarıkamış, Erzincan oldu. Çocukluğumda babamın subay olması nedeniyle yaşadığımız ve benim hiç hoşlanmadığım bu göçebe hayatı şimdi siyasette çok işime yarıyor. Kendimi tüm Türkiye’nin hemşerisi gibi hissediyorum” diyor.

        Subay kızı olmak nasıl bir şey?

        Bir türlü nereli olduğuna karar verememek, okula hep geç başlamak ve yeni arkadaşlara intibak etmeye çalışmak, merasimlerde aynı kıyafeti giymiş binlerce subay arasında babanı bulup el sallamak, bir gün uyandığında babanın savaşa gittiğini öğrenmek, haki renk görmekten öylesine bıkmak ki bir süre giyememek... İlk aklıma gelenler bunlar.

        CHP’yle yollarınız nasıl kesişti?

        Ben doğmadan kesişmiş. Annemle babamın aileleri de hep CHP’ye oy vermiş. Rahmetli babaannem çok partizandı. İşin tuhafı, bu kadar CHP’li olan ailem partiye üye olmamdan pek hoşlanmadı. Beni siyasete kazandıran, daha doğusu bana siyaseti kazandıran kişiyse sevgili arkadaşım, Genel Başkan Yardımcım Gürsel Tekin oldu. 2010 İstanbul İl Kongresi öncesi il yönetiminde çalışmamı istedi. Ailem durumu soğuk karşıladı ama eş, dost arayınca yumuşadılar. “Parti Meclisi ve Genel Başkan Yardımcılığı” derken milletvekili adaylığı gelince, artık çok mutlular.

        O kadar erkekle başa çıkmak zor mu?

        Kendi özelimde söyleyim; kara ulaştırması alanında 6 yıl çalıştım. “TIR’cı kız” derdi arkadaşlarım. Türkiye genelinde 1000’e yakın nakliyeci ve kamyoncuyla çok iyi diyalogum vardı. Öte yandan, siyasete giren kadınların çoğunlukla sadece kadın sorunlarıyla ilgilenmesi isteniyor. Bu sorunları bir an önce çözmemiz gerek. Yoksa diğer işlere bulaştırmayacaklar.

        Türban serbestliğine yaklaşımınız nasıl?

        Kızlar reşit olmadan önce aileleri tarafından kapatılmıyorsa, başörtü ve türbanla bir meselemyok. 7 yaşında çocuğa türban takılmasını makul gören devlet zihniyeti, üniversite ya da çalışma yaşamında türbanlı kadından ne yapmasını bekliyor? Çıkarmasını mı?

        CHP’deMilletvekili Nur Serter bir dönem türbanlı öğrenciler başlarını açsın diye “ikna odaları” kurmuştu. Yeni CHP’de Nur Serter mi değişecek, siz mi?

        İkna odaları denen konunun kayıtları olduğu söyleniyor. Görmeden bir yorum yapamam. Ama Nur Serter’in endişeleri vardı ki bu konuda böyle bir tavır takındı. Yaşanmışlıklar, hayattaki tanıklıklar insanları belli değerleri savunmaya itiyor. Burada hata yapılmışsa kendini ifade edememe hatasıdır. Değişime gelince, mesele zaten insanların değil, ilgili düzenlemelerin değişmesidir.

        Siyasilerin seks kasetleri internete düşüyor. Benim dikkatimi çeken, hiçbirinin sevişmeyi bilmemesi. Erkekler siyaseti iktidarsızlıklarını örtbas etmek içinmi tercih ediyor?

        Vallahi hiçbirine bakmadım... Ayrıca iktidarsızlık varsa kasete konu olanların değil, bu kasetleri çekenlerin iktidarsızlığıdır.

        Kürt sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Referandum sırasında Batman’dan sorumluydum. Bir Batmanlının dediği gibi “Kan dursun da nasıl durursa dursun...” İşte bu “Nasıl”ın cevabını yeni meclis bulacak.

        Çok yoğun çalışıyorsunuz, bu yüzdenmi evlenmediniz?

        Beni isteyenleri ben istemedim, benim istediklerim beni istemediler, olmadı. Bazen evdeki kedimle bile ilgilenemiyorum... Hem evli hem çocuklu, hemde yoğun çalışan arkadaşlarıma hayret ediyorum.

        Siz sarışın, ben sarışın... Sarışınlara karşı bir önyargı var mı?

        Var. Haliç’in kuzeydoğusunun dışına çıkmadığımız zannediliyor. Seçim için Sultangazi’ye gittiğimde “Buraları bulmakta zorlandınız mı” diye sordular. Doğuda büyüdüğümü söylediğimde de inanmıyorlar.

        Meclise girerseniz, saç renginizi değiştirir misiniz?

        Ben ben olmaktan çıkarsam kimseye faydam olmaz ki. Çok renkli giyinirim, çok gülerim, toplu taşıma araçlarını kullanırım. CHP Genel Merkezi’ne girerken ilk işim CHP’nin kedisi Şero’yu kucaklamak olur. Çayımı kahvemi kendim alırım. Bir gün odaya giren biri beni süzüp “Başkan yok mu?” diye sordu. “Ben de onu bekliyorum” diye muziplik yaptım, nasılsa beni tanıyacağını sanarak. Öğrenince çok güldü.

        Meclis’te kadın olarak çalışmak zor mu?

        Niye zor olsun? Daha çok kadın olursa belli başlı konularda dayanışma da olur. Gerçi her kadın dayanışmaya açık olmayabiliyor. Bazı durumlarda erkekler daha çok yardımcı oluyor.

        Siyaset, kadınları erkekleştirir derler...

        Siyasete gelene kadar o kadar çok alan var ki kadını erkekleştiren ve tabii ki erkeği de kadınlaştıran... Herhalde modern yaşamda kadınla erkek ortada buluşuyor. Kadınlar kahvede nargile içerken, erkekler evde yemek yapıyor. Androjen bir tür doğacak. Tabii sözü edilen siyasetin sertliği ise, kadınlar iş yaşamında da erkeklerden daha sert ve acımasız olabiliyor.

        Kılıçdaroğlu mu Tayyip Erdoğan mı?

        Bu soruyu ilk icat eden kim Allah aşkına? Yani Turgut Özal, Ahmet Mete Işıkara gibi cevapları ciddi mi sayacağız yani...

        Sarışın mı esmer mi?

        Sarışın tabii ki... Charlie’nin Melekleri’nden Farrah Fawcett’ı severdim eskiden.

        Politika mı gazetecilik mi?

        Gazetecilik. Konuşmayı değil, yazmayı seviyorum.

        Mini etek mi pantolon mu?

        Kesinlikle pantolon... Kusurları saklıyor...

        Kırmızı ruj mu pembe ruj mu?

        Kırmızı... Pembe esmere yakışır... En iyi Nükhet Duru taşırdı.

        Bekârlık mı evlilik mi?

        Evlilik. Evlilikler kısa ömürlü olsa da, yaşlanırken insanın yanında bir hayat arkadaşı olması huzur verici. Belki de çok geç değildir, ne dersiniz?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ