Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Tolga Örnek'in neden gözleri doldu?

        B.P : Tolga, biraz senden dinleyelim, nereden çıktı Devrim Arabaları?

        T.Ö : 4 sene evvel, Gelibolu'yu yaparken çıktı. Babam bana bir makale verdi, Aydın Engin'in Cumhuriyet gazetesi için hazırladığı 23 sayfalık bir araştırmaydı bu. Bunu oku dedi ve bir solukta okudum. Her hikayeyi ilk okuyan gibi, okurken hem şaşırdım, hem duygulandım, hem gözlerim yaşardı, hem kızdım, öfkelendim ve sonunda utandım kendimden böyle bir hikayeyi bilmediğim için. Tarihle haşır neşir biri olarak böyle bir hikayeyi bilmediğim için utandım.

        B.P : Türkiye'nin çoğu bilmiyor hikayeyi..

        T.Ö : Bende de herhalde öyle birşey içimde tetiklendi ve benim duyguduğum heyecanı başkaları ile paylaşayım dedim. Bunun da günümüzdeki en kolay yolu film yapmak. Babama filmi yapılır dedim, o zaman git yap dedi. 4 sene sonra bugüneymiş kısmet.

        B.P : Bu kadar uzun mu sürdü?

        T.Ö : Yok. Arada başka işlerle de uğraştık, Gelibolu çıktı bu arada. Onun yurtdışında dağıtımı, tanıtımı bir sene sürdü.

        B.P : Sen aslında metalürji okudun.

        T.Ö : Evet, İTÜ'de.

        B.P : Ne alakası var? Biliyorum daha sonra Amerika'da sinema eğitimi aldın. Sinema aşkı nereden geliyor?

        T.Ö : Ben bildim bileli var. Babamla annem beni sinemalardan toplarlardı.

        B.P : Ailede var mı meraklı birileri?

        T.Ö : Sıfır. Sadece babamla kardeşim izler, onun dışında kimsenin tutkulu bir şekilde ilgisi yok sinemaya.

        B.P : Gelibolu'yu yaparken eleştiriler olmuştu. İşte Atatürk yok gibi bir sürü eleştiri. Bu belgesel Anzak'ların gözünden anlatıldı, Türk yok. Nasıl karşıladın bu eleştirileri?

        T.Ö : Eleştirinin nereden geldiğine bakmak lazım. Ben katılmadım bunlara. Çanakkale ile ilgili tek bizim gözümüzden anlatan filmler çekilmişti. Ben evrensel bir film yapmak istedim, iki tarafında tecrübesini anlatmak istedim. Ben Gelibolu'daki, Çanakkale'deki Türk zaferinin büyük bir destan olduğuna inanıyorum. Karşı tarafı anladıkça bu zaferin niçin bu kadar büyük olduğunu anladım. Biz orada güçlü, mert bir düşmanı yendik. Bizim zaferimizin büyüklüğünü verebilmek için düşmanı tanıtmam gerekiyordu ve insani boyutta tanıtmam gerekiyordu. Türk tarafını göstermiyor, Atatürk'ü göstermiyor eleştirilerine katılmıyorum.

        B.P : Niye böyle eleştiriler geldi? Çok mu fazla Atatürk görmek istiyoruz?

        T.Ö : Mustafa Kemal'e soruyorlar, 18 Mart'taki şeyini, bir röportajda... 18 Mart'ta benim bir fonksiyonum olmadı diyor. Ben karargahımda oturuyordum diyor. O tabyaların savaşıydı diyor.

        B.P : Hiç bilmiyordum.

        T.Ö : Bizde anlatırken sanki 18 Mart'ı Atatürk komuta etmiş gibi... O kadar yanlış bilgiler yerleşmişki bize, Atatürk, sanki Arıburnu cephesinde, Seddülbahir'de de varmış gibi anlatılıyor. Biz filmde yabancıların gözünden Atatürk'e deha dedirtiyoruz.

        B.P : Türkiye'de herkes futbolu, siyaseti bildiği gibi tarihi de biliyor.

        T.Ö : Bizde şöyle bir alışkanlık var, dedikodu bizde, kulaktan dolma sözlü tarih oluyor. O sonra resmi tarih oluyor, sonra taşa kazılı tarih oluyor, onu değiştiremiyorsunuz. Bana niçin Çanakkale'de 500 bin, 250 bin şehidimiz olduğunu söylemiyorsunuz dediler. Yok kardeşim 250 bin şehidimiz. Biz 250 bin şehit verdiysek orada adamların kendi şehitleri 60 bin. Biz zafer kazandık derken onların 1 şehidine karşı 5 şehit vermiş olmalıyız, dünyanın en kötü ordusu olmamaız lazım.

        B.P : Bir asker babanın oğlu olarak bunları yapmak avantaj herhalde? Bir sürü imkan olmuştur? O zamanda baban görevdeydi, Gelibolu konusunda bu da bir avantajdır.

        T.Ö : Şöyle söyleyeyim. Benim girdiğim ve diğer belgeselcilerin giremediği hiçbir yer yok.

        B.P : Minik minik bir kayırma olmadı diyorsunuz.

        T.Ö : Hiç olmadı. Ben bunun bana bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bugün diğer belgeselcilerin girdiği heryere bende girdim. Benim girdiğim heryere de onlar girdi. Bana hiçbir şekilde bir kayırma yapılmadı. Bugün Nuri Bilge Ceylan'da dahil, filmleri yurtdışında en fazla ülkede gösterilen filmci benim. Benim filmlerim 45 ülkede gösterildi. Kayırma olmadı, olmuyor, babam hiçbir zaman öyle bir adam olmadı zaten. Babamı tanıyan bilir.

        B.P : Son zamanlarda yaşananlardan siz nasıl etkilendiniz?

        T.Ö : Üzüldük tabii. Ben eminim ki; annem babam izliyordur programı bu soruyu sorduğun anda bile üzülmüşlerdir.

        B.P : Annenin bir röpotajını hatırlıyorum, babanın evden hiç çıkmadığını, çok kötü hissettiğini söylüyordu. Bir de sizler hakkında yurtdışına mı gitsin benim oğullarım demişti. Bir anne isyanıydı o. Hakikaten yurtdışına mı gitmeyi düşündünüz de mi anneniz bunu söyledi?

        T.Ö : Yurtdışına gidipte bu insanlara mı bırakacağım bu ülkeyi. Gitmeyeceğim, niye gideyim? Onlar gitsin, ben niye gideyim.

        B.P : Vahide Hanım, bu filmde oynamayı çok istedim, bu filmin bir politik görüşü var diyor. Cumhuriyet çocuğu olarak herkesin sahip çıkması gereken bir film diyor. Bu filmin politik görüşü nedir?

        T.Ö : Vahide, o dönem o insanlara bir saygı duruşu diyor. 23 mühendise 129 günde bir otomobil yapacaksınız deniyor. Ülkede sanayi diye birşey yok. Otomobil endüstrisi diye birşey yok. Bu inanç hikayesi. Kendine yoldaşına inanmak... O insanların çoğu Atatürk bursuyla yurtdışında okuyan inasanlar, gelip Devlet Demiryolları'nda hizmet ediyorlar. Bu proje gelince hallederiz diyorlar.

        B.P : Bu filme gidecek olana ne diyeceksin? Gel, bu filmi gör çünkü...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ