Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Memecanların evinde neler oldu?

        Changa’nın bitişiği, Bambigillerin karşı sırası. ‘Hürriyet Yakası’nın Burhan Altıntop’u ‘İstiklal Caddesi’ buyurmuş ama oraya bin yıldır ‘Sıraselviler’ adı veriliyor.

        Apartmanın adı deşifre oldu, “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti”yi herkes bilir ezbere, ben size Orhan Pamuk’un hemen sola koyduğu alıntıyı hatırlatayım, Novalis’ten: “Aynı masalları dinlemelerine rağmen, ötekiler hiç böyle bir şey yaşamadılar.”

        ‘Yeni Hayat’ edebiyatsa, asansörü de sinema: Mustafa Altıoklar ‘Asansör’ filmini burada çekmiş. Nefis bir eski zaman aleti, tıkır tıkır da işliyor.

        Daire geniş, yüksek, beyaz, sade... Az eşya, birkaç tasarım oyuncak, ev sahibinin mimari bilgisi/görgüsü hissediliyor...

        Geçen cumartesi akşamı bu evde bir yemek daveti verildi. Nursuna-Salih Memecan çiftinin salonunda çeşit çeşit insan, bir de Başbakan vardı. Sonrasında köpürdü de köpürdü bu yemek. Et pişirirken bazen şaşar kalır ya insan, bu kadar kara köpük nasıl çıkıyor diye, öyle...

        Bazı yemeklerin hazmı zordur. Yiyene ağırlık verir. Ama yemeyeni şişirmesine, ilk defa bu kadar yakından şahit oluyorum.

        Hazımsızlık, bazılarında ani zekâ düşmesine yol açıyor galiba. Bu yemeğin, Fehmi Koru’nun “Obama’ydı, Bush oldu”sundan hemen sonraya gelmesi çok mânidarmış!

        Ha iki günde kararlaştırıldı sanki bu davet, hakikaten sevsinler seni! Bir arkadaşımın

        Özbek yardımcısı, olağanüstü lezzette mantı yapıyor. Gene yapsa da yesek diye, üç aydır konuşuyoruz, beş kişi toplaşamadık. Alelade vatandaş bile ha deyince randevulaşamazken, ajandası hep dolu o kalabalık artı Başbakan’ın bugünden yarına organize olduğunu varsaymak hangi akla hizmet?

        Yemeğin tarihi iki hafta önceden belliydi. Obama seçilmezden, Koru konuşmazdan

        çok evvel yani. Art niyet bile takvime uydurulmalı, yoksa sırıtıyor.

        İngilizce’den ne kadar ‘çakıyor’?

        Bir de hazım sorununu taş düşürür gibi fazla sancılı yaşayanlar, debelenirken kafa göz yaranlar oldu. “İngilizce’den biraz çakmak” ve “Amerika’da hızlandırılmış uluslararası ilişkiler kursu görmek” dışında bir meziyeti olmadığını iddia ettiği kadının CV’sini çaksalar mesela

        o Burhan Altıntop’un suratına (Benzetme de benim değil, çok çok çok ünlü birinin):

        Nursuna Memecan, Robert Kolej mezunu. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni bitirmiş. Endüstri Tasarımı değil, Mühendisliği. Bu manyak bir zekâ, takır takır matematik kafası demek. Üstüne gitmiş ABD’de İşletme Master’ı yapmış, üstüne Uluslararası İlişkiler okumuş. Orada yazılım mühendisi olarak çalışmış. Gelmiş buraya, Citibank’ta ve Yapı Kredi’de tepe pozisyonlara yükselmiş...

        Bunlar gizli bilgiler değil, ilk google’lamada karşınıza çıkıyor. Hal böyleyken, elinde İmam Hatip diplomasından başka bir diploma olup olmadığını çok çok çok merak ettiğimiz bir Burhan Altıntop... Şimdiye kadar hiçbir yabancı yayını takip ettiğini/referans verdiğini görmediğimiz bir Burhan Altıntop... İngilizce’si Türkçe’siyle aynı hizada olan biri hakkında değil, gittiği ufak tefek İngilizce kurslarıyla çok istiyorsa anca ‘Mr. Smith and Mrs. Smith’ seviyesinde ahkâm kesebilecek bir Burhan Altıntop... Bu yazdıklarını yazabiliyor! Hey Allahım, sen akıllara mukayyet ol!

        Hakikaten sinirlendim. Çünkü hakikatin kimin neresine düştüğünü bilmeyen bazı aymazlar da bunları okuyup sahi zannediyor.

        Pozisyonu zerre umurumda değil.

        Ama Nursuna Memecan, sittin senedir ‘Niye şöyle insanlar yok ki hiç siyasette?’ diye sorduğumuz donanımda bir kadın. Başka özellikleri de var: Boğaz’daki bir yarışta Kanlıca’dan Kuruçeşme’ye yüzmüş, yaş grubunda ikinci olmuş! Iowa’yı baştan başa bisikletle geçmiş! Hiperaktif, korkunç çalışkan, çok net, çok sosyal, çok becerikli,

        her işin altından kalkan bir kadın. O kadar benim tersim ki, başka bir canlı türüymüş gibi hayretlerle izliyorum onu!

        Davetli listesinde kimler vardı?

        “He he, yandaş takım” dedi birileri. Hı hı, tabii. Salona giriş sırasına göre sayalım:

        • Ömer Çelik (Kadınların zihnine eski bir Ayşe Arman röpüyle nakşolan AKP Adana milletvekili hâlâ motorlu mu bilmem ama hâlâ yakışıklı, hâlâ bekâr!)
        • Mihriban-Can Paker (Evet, TESEV ve ev daveti verme gurularından)
        • Emre Aköz (Başbakan’ın karşısında Talisker (isli bir viski) içen oydu, yalakalık böyle bir şey herhalde!)
        • Lüset-Mustafa Taviloğlu (Namı diğer Mudo, Alaçatı’da düzenlenen 2. Uluslararası Açık Deniz Balık Avı Turnuvası’nda, toplam kilo kategorisinde birinci oldu, bravo!)
        • Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan (Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü’nün, akademik dünyadaki en güzel kadın olduğundan şüpheleniyorum.)
        • Füsun-Faruk Eczacıbaşı (Kuledibi çağdaş sanata doyacak!)
        • Nuran-Prof. Dr. Tosun Terzioğlu (Sabancı Üniversitesi Rektörü Terzioğlu’nun eşi Nuran Hanım, Apel’in kurucusu ve yöneticisi. Geçenlerde galerinin 10. yılı için çok hoş bir katalog bastılar.)
        • Nur Vergin (Genellikle ekonomi kulisi yazarlarında görülen bir huydur, dolu salona girerler ve gözlerini kısıp hedefe kilitlenirler: En mühim adamın dizinin dibi! Her zaman doğru sandalyede olmak maharet ister.)
        • Ümit-Prof. Dr. Mehmet Altan (15’te âşık olup 18’de evlenmişler, Ümit Hanım balerin.)
        • Prof. Dr. Eser Karakaş (Eser Hoca’nın eşi Prof. Dr. Işıl Karakaş, AİHM’ye seçilen ilk kadın yargıcımız.)
        • Cem Kozlu (Cem mi Can mı diye hep bir yutkunurum, hayır cazcı olan değil, evet Coca Cola’dan THY’ye yöneticilik yapan.)
        • Nevbahar-Ali Koç (Nevbahar Demirağ Koç ile Nursuna Demirağ Memecan’ın dedeleri kardeş. Nursuna Memecan’ın dedesi Nuri Demirağ, Türkiye’nin ilk uçak fabrikasını kuran adam. İşte onun kardeşi Naci Demirağ’ın oğlu Turgut Demirağ, Nevbahar Koç’un güzellik kraliçesi annesi Afet Hanım’la evleniyor.)

        Şimdi şöyle bir soru gelmeli normal olarak: Senin orada ne işin var?

        Annem ıspanaklı börek filan yaptığında haber verir, bence bu da benzeri bir durum: Sevgi-şefkat kotasından!

        En çok dedikodusu yapılan kişi: Emine Erdoğan

        Başbakan, eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan’la beraber geldi. Sümeyye incecik, çok zarif bir kız. Fakat gecenin fenomeni Emine Hanım’dı.

        İnanan inanır, üç-beş zeytinyağlıya satıldığımı düşünenlere nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum. Emine Erdoğan’a karşı hiçbir sempatim yoktu. Uzaktan asık suratlı, sert ve dediğim dedik geliyordu. Yakındansa çok başka geldi. Ama beni boş verin, narlı buğday salatasına değilse panna cotta’ya satılmışımdır, he he, ne de olsa bedava, di mi Altıntop?

        Şu daha net bir ölçü olmalı size: Gece onlar gittikten sonra tabii ki dedikoduları yapıldı! Ve yukarıda sayılan isimlerin hemen hepsi birbirini dürterek şu kalıbı tekrar etti: “Yaa ne tatlı kadınmış!”

        “E çok hoş kadın?” diye, hafiften soru vurgusuyla, temkinli yaklaşıldı önce, sonra karşıdakinin “Evet yaa, çok acayipmiş” demesiyle frenler boşaldı. Mevzudan mevzua akıyor konuşurken, gayet iyi ve yerinde espriler yapıyor. Böyle müdanasız ve cool da

        bir hali var, dalgasını da geçiyor... Samimi olarak şaşırdım Emine Erdoğan’a, şöyle söyleyeyim, burjuvalar da şaşırdı!

        Yeri aştık, bugünlük bağlayalım. Taze bademden suşiye atıştırmalıklarla başlayıp panna cotta ve nar pelteyle biten yemek gayet hafifti. Çünkü körpecik enginar, kestane lezzetinde iç bakla, cevizli kereviz salatası gibi 7-8 çeşit zeytinyağlıdan sonra palamut şiş vardı. Palamutun şişi şahane oluyor, suyu içinde kalıyor, hazmı kolay oluyor.

        Ama işte bazılarında hazım kafada başlıyor, orada da kalıyor.

        NUR ÇİNTAY - RADİKAL

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ