Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Şu dünyadan g-string giyemeden göçmek istemem

        Türk basınındaki magazin gazeteciliğinden memnun musunuz? Magazini sadece dedikoduya indirgeyen köşe yazarlarına nasıl bakıyorsunuz? Kendinizi ne kadar magazinel buluyorsunuz?

        Bence bu noktada bir nesil değişikliği söz konusu... Ayşe Özyılmazel, ben, Cengiz Semercioğlu gibi magazin eki yazarları yeni bir kulvarı temsil ediyoruz. Yaşam yazıları yazıyoruz. Kendimizi sert kalıplara sokmadan magazin de yazabiliyoruz. Magazinel dedikodu yazarlığı ise bence çok zor, saygı duyulası ve herkesin yapamayacağı bir şey. Magazinel biri miyim? Yaptığım işle evet, özel hayatımla hayır!

        Sabah gazetesinden Habertürk’e geçmeniz çok şaşırtıcı olmadı. Habertürk’e geçiş süreci nasıl oluştu?

        Açıkçası kolay bir karar değildi. Popüler olduğun, tutunduğun gazeteyi bırakıp henüz çıkmamış bir gazeteye geçmek riskliydi. Bir yandan da Sabah’a el koyulma sürecinde yaşadıklarım bu kararı kolaylaştırdı. İnandığım insanların yanında olmak fikri her şeyden ağır bastı. Açıkçası çok karnımın ağrıdığı geceler oldu. Hele hazırlık süreci uzadıkça daha da karnım ağrıdı. Ama şimdi ortaya çıkan gazete tüm bu sıkıntılara değdi diye düşünüyorum.

        Habertürk hakkında neler söyleyebilirsiniz? Habertürk sizce farklı bir gazete olmayı başarabildi mi?

        Aslında bu soruya senin ve okurların cevap vermesi gerekir. Ben ana gazete adına konuşamam. Ama magazin eki olarak bir ayda imza attığımız özel haber sayısı, rakiplerimizin bizim köşelerimizin tasarımını bile kopyalıyor olması herhalde farkımızı hissettiriyor diye düşünüyorum.

        Yemekteyiz'ten sonra Kanaltürk’te Krizde'yiz diye bir program yapmaya başladınız. Yarışmanın sonunda ciddi ciddi kavgalar çıkıyor. Bu kavgaları çözmeye çalışırken, neler hissediyorsunuz?

        Bazen bir yarışmacı kalkıp diğerine bir tane çakacak diye korkuyorum. Ama Allahtan henüz böyle bir şey olmadı. Öte yandan da seviyenin düşmemesi için çaba gösteriyorum. Fakat bu programda Türkiye’nin başka bir yüzünü tanıdım. Evindeki tencerelerin yerini bilmeyen kadınlar, karısının şiddetinden saklanmak için kendini banyoya kilitleyen kocalar, eşi türbanlı kendisi içki içen insanlar gördüm. Benim için çok öğretici bir deneyimdi açıkçası.

        Magazin sözcüğü ünlülerin yaşamı, dedikodu gibi şeyler akla getiriyor. Magazin sözcüğü size başka neler anımsatıyor?

        Bence başbakanın emniyet kemeri takmaması da, Hillary Clinton’a nar suyu servisinin plastik şişeden yapılması da magazindir. Ekonominin de, politikanın da magazini yapılabilir. Magazin sözcüğü eskiden beni korkuturdu. Magazinci olarak anılmak istemezdim ama meseleyi içselleştirip, öz güvenimi de iyice kazanınca magazini doğru anlamanın çok da ilgi çeken ve okur tarafından beğenilen bir şey olduğunu öğrendim.

        Geçen gün Akşam gazetesinde Yiğit Karaahmet sizinle ilgili ağır bir yazı yazdı. Bu gerilimli yazı neler hissettirdi?

        Acıttı. Hem de çok. Çünkü o yazdıklarını, iki yıl önce birlikte gittiğimiz Stockholm seyahatinde öğrenmişti. Ben aslında bir otomobil test pilotuyum. Dünyada Esquire dergisinde otomobil yazan tek kadınım. O dönem Ercan Arıklı bile çok şaşırmıştı bu duruma. Dünyanın dört bir yanında otomobil testi yapıp bunları otomobil dergilerinde yazdım.

        Ayrıca profesyonel motor sporları fotoğrafçısıyım. Otomobil bir tutkudur benim için. 98- 2002 yılları arasında ACA film için çalıştım. O dönem Dünya Ralli Şampiyonası’nı filme çeken ekipteydim. 4 Finlandiya rallisi 2 İsveç Rallisini filme aldık. Ayrıca 14 farklı Dünya Ralli Şampiyonasını ülkelerinde izledim. Arjantin, Çin gibi ülkelerde çekimler yaptık. Dört yıl önce Alaska’ya Touareg testi yapmaya davet edilen iki gazeteciden biriydim. Bunları bir fırsatçılık gibi göstermek Yiğit’e hiç yakışmadı. Üstelik onunla kişisel bir sorunum da yoktur. Şaşırdım, üzüldüm. Sonra bu meslekte 1990 yılından beri var olup hâlâ üzülebildiğime de çok sevindim.

        Sizinle ilgili bir geyik eti muhabbeti vardı. Onur Baştürk, Yiğit Karaahmet ve sizin bir basın gezisinde geyik eti istediğiniz öne sürülmüştü. Neden böyle bir söylenti çıktı sizce?

        Valla ben bu yazılarından sonra bu söylentiyi çıkaranın Yiğit olduğundan şüpheleniyorum. Çünkü Mutlu Tönbekici de, Onur da böyle bir şey olmadığını yazdılar köşelerinde. Ayıptı. Ama şimdi bakınca komik geliyor…

        Ülkemizdeki magazin yazarlarının magazin anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Kimsenin magazin algısını eleştirecek kadar donanımlı olduğumu düşünmüyorum. Ama Ahmet Hakan, Mehmet Barlas gibi isimler magazin yazınca çok eğleniyorum. Hele Mehmet Barlas’ın Sabah’a başyazar olmadan önceki magazinel yazılarını çok özlüyorum.

        Hayatınızın dönüm noktası olarak kabul ettiğiniz bir anınız var mı?

        Evet, var tabii ki. 2003 yılının son günlerinde Sabah Gazetesinin Pazar ekinde “Dört Tekerlekli Sohbetler” adında bir dizi yapıyordum. Otomobil seven ünlülerle otomobil testi yapıyorduk. Son konuğum, iflah olmaz bir otomobil sever olan Mehmet Barlas idi. Yazı yayınlandıktan sonra Mehmet Bey beni arayıp yazı tarzımı çok beğendiğini, köşe yazmak isteyip istemediğimi sordu. Tabii ki olumlu cevap verdim. Çünkü ben görmezden gelinen şişman insanların sesi olmak istiyordum. Ama sonra bir ses çıkmadı. Bir hafta sonra tam 31 Aralık günü beni aradı ve “Sana hayatının yılbaşı hediyesini veriyorum Rahşancım, Ergun Beyle konuştum artık köşen var” dedi. O an tam anlamamıştım o anda hayatım sonsuza kadar değişmiş. Tabii Şirin Sever ve Memet Güler’in yardımlarını da hayatım boyunca unutamam.

        Türk basınında her zaman dikkatleri üzerine çekmeyi başarabiliyorsunuz. Şişman bir insan olmayı avantajlı bir duruma çevirmeyi başardınız doğrusu. Kiloları fazla olan insanların fazla romantik olduğunu düşünüyorum. Beslenme ile aşk ilişkisinin birbiriyle bağlantılı olduğunu da. Kendinizi romantik buluyor musunuz?

        İlginç bir soru. Kilolarla romantizm arasında bir bağlantı kuramadım bir anda. Evet, şişman olmak insanın hayatını çok etkiliyor. Sevgili seçimlerini, her istediğinle beraber olamamayı, istediğin kıyafetleri giyememeyi, meslekte yükselme hızını etkiliyor. Tüm bunlarla başa çıkmaya çalışırken kendi bulduğum çözüm güler yüzlü olmaktı. Ama bu beni daha romantik yaptı mı? Hayır. Gayet tadında kıvamında bir romantizm duygum vardır. Ama şişmanlığımla ilgisi yoktur.

        Şişmanlık demişken, geçtiğimiz hafta Habertürk Magazin’deki köşenizde, Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’ya “Şişmanlık kompleksin var” dediniz. Bu biraz ağır olmadı mı?

        Aslında o yazı, benim de şişmanlık kompleksine sahip olduğumu anladığım güne denk geldi. Tüm havayolları şişmanlara özel koltuk yapsın demiştim bir gün önce. Ama sonra öyle bir koltuk olsa gidip oturamayacağımı, dar koltuklara zorlaya zorlaya sığmaya çalışacağımı fark ettim. Nihal Bengisu da benim şişmanlık kompleksim gibi başörtüsü kompleksine sahip diye düşünüyorum. Maalesef dindar erkekler, başörtüsü gibi bir engelleyici aksesuara sahip olmadıkları için hayata bazen daha özgürlükçü gözlerle bakabiliyor. Ama hayatı boyunca hem sosyal hem kamusal alanlarda başörtüsünün getirdiği engellemelere göğüs geren kadınlar için bunu sağlamak zor. Bu benim için bir empati yazısıydı aslında. Bir metafordu. Umarım Nihal yanlış anlamamıştır.

        O zaman kilolarınız sizin hayatınızda türban kadar engelleyici mi?

        Tabii ki başörtüsü ile karşılaştırılamaz ama mesela ben Ayşe Arman’ın g-string yazılarını iç çekerek okurum. Şu dünyadan bir g-string giyemeden göçmek istemem (Gülüyoruz.)

        Diyete başlamışsınızdır o zaman. Bu konuda bir çabanız var mı?

        Hayır başlamadım. Ben mucizelere inanan bir insanım. Bir sabah yataktan 69 kilo olarak kalkacağım o mucizevî günü bekliyorum.

        Sizce gazetecilik mi yoksa televizyonculuk mu daha heyecanlı? Siz hangi mecrada kendinizi daha iyi ifade edebildiğinizi düşünüyorsunuz?

        1990 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Hayatta yapmayı bildiğim başka bir iş yok. Televizyonculuk ise insanı bir anda popüler yapan ve geri dönüşü çok heyecan verici bir iş... Maddi olarak da biraz daha keyifli (Gülüyor). İnşallah seçmem gerekmez ama gazetecilik benim hayatımın vazgeçilmez bir parçası.

        Türk gazeteciliğinin geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz? Özel hayatı çekinmeden yazmak cesaret işi mi?

        Dünyanın her yerinde sistem böyle çalışıyor. Ünlünün olduğu yerde, onların hayatlarından enstantaneler sunan muhabirler ve yazarlar çıkıyor. Bunu tartışmak çok yersiz bence... Türk gazeteciliğinin geldiği noktayı değerlendirmenin benim işim olmadığını düşünüyorum. Ama Ergenekon, dinlenme, fişlenme korkuları altında mesleğimizin en zor günlerini geçirdiğini söylemek herhalde haddimi aşmak olmaz.

        Siz, Türkiye'deki son ekonomik krizin yansımasını da içeren bir sosyal haberle CNN International'a haber oldunuz. Bu duruma nasıl tepkiler aldınız?

        Bu çok beklenmedik bir durumdu. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Krizdeyiz formatı, yapımcım Artı Film ile birlikte geliştirdiğimiz, çok zor bir format. Geceleri sabaha kadar çekim yapıyoruz, birkaç saat uykunun ardından da gazeteye gidiyorum. Tüm ekip çok yorgunuz. Ama bu büyük bir sevinç ve gurur kaynağı oldu bizim için. Televizyonculuğu biraz daha ciddiye almamı sağladı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ