Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bu defa üniformalar uçtu

        Türk Hava Yolları (THY) tasarım aşamasında olan kabin ekibinin kıyafetleriyle gündemde. Yaklaşık bir yıl önce burada, “THY hostesleri kimliğini arıyor” diye tarihe bir not düşmüştüm. O günlerde THY yönetimi modacı arayışında olduğu için konuyu ele almış, nasıl bir kabin personeli olması gerektiğini ve THY’nin yıllar boyunca üniformada bir çizgisi olmadığına dikkat çekerek, THY’yi ve Türkiye’yi anlatacak, havalimanlarında 100 metreden seçilebilecek ve THY personeli dedirtecek bir tasarıma ihtiyaç olduğunu kaydetmiştim. Nereden nereye geldik. Ülkenin çözülemeyen bütün siyasi sorunlarını THY üniforması üzerinden görmeye başladık. Dilek Hanif, THY’de bu görevi üstlenmeden önce başta Atıl Kutoğlu ve başka modacılar gibi o da düşüncelerini bizimle paylaşmıştı. Ortak görüş şuydu; Anadolu motifleriyle THY ve Türkiye’ye özgü bir tasarım gerekiyor. Tartışmalara bakılırsa iş bu noktanın çok uzağında...

        İlk Türk hostesleri, 1947’de ‘Kadın Havacı Kamarot’ adıyla çalıştırılan üç kadın memurdu. Yolculara hizmetin yanı sıra, telsizcilik görevi de yapan hostesler, uçuşlarda yolcuya kolonya servisi yaparken, havacımavi etek ceket ve keple beyaz koton bluz giyiyordu. Hostesler 1960’lara dek görevlerini gökmavisi etekceket, beyaz koton bluz ve başlarındaki gökmavisi keple sürdürdü. 1968’de THY hosteslerinin etekleri,Mary Quant’ın başlattığı dünya trendine uygun olarak birden kısalıverdi ve renkler, olağanüstü bir gözü peklikle, gökmavisinden Çingene pembesine dönüştü. 1973’te kiremit ve bej renkli iki takımhalinde kullanılan üniformaların bluzları,modadaki Optik Sanat etkisini yansıtarak, puantiyelerle canlandı. O dönemin hosteslerinin başlarını da kahverengi kasketler süslüyordu.

        1976’da ise THY hostesleri, THY Genel Müdürü Nurettin Erguvanlı’nın çizdiği üniformaları giydi. Lacivert etek, ceket ve bere ile lacivert beyaz çizgili bluzdan oluşan formalar. 1982’ye gelindiğinde “yelek’’ eklendi ve kepe dönüldü. 1989’da THY’de kırmızı ve lacivert takımlar, kırmızı ceket, lacivert etek ve lacivert ceket, kırmızı etek giyildi. 1993’ten bu yana lacivert ve turkuaz renklerde daha ağırbaşlımodeller üzerine çalışıldı. 1999’da Altınyıldız imzasıyla, etekpantolon, yakasızmono ve kruvaze olmak üzere iki ayrımodelde hazırlanan kreasyon daminimalist şıklığı yansıtıyordu. 2000’lerde çağın gereklerine uygun olarak THY üniformaları daha sık değiştirilmeye başladı. 2001’de hosteslerin Vakko, steward’larınMithat tarafından dikilen üniformaları iki yıl kullanıldı. THY 2005’te ilk kez dünya trendlerine uyarak, bir firmayla değil, tasarımcı Cemil İpekçi ile çalıştı.Mavi, turkuaz ve lacivertin ana renk olarak kullanıldığı giysilerdeki anamotif olan lale, uçakların gövdelerinde, düğmelerde ve steward’ların kravatlarına dek her yerde yer aldı. THY’nin kuruluşunun 75’inci yılını kutladığı 2008’de üniformalarda bir kez daha Vakko imzası vardı. “Moda Göklerde!” sloganını kullanan şirket, uçuş personeli için lacivert takım, beyaz gömlek, turkuaz vemavi renkli fular ve kravatlardan oluşan bir koleksiyon hazırladı. Ancak bu tasarımların bir adımdaha öteye götürülmesi, THY’ye ve Türkiye’ye özgünmodellere dönüştürülmesi gerekir. Bunun için demedyada iyice ideoloji sarmalına girmiş tartışmalarla değil, profesyonel danışmanlarla yol alınması gerekir.

        Serengeti ve Masai Mara’ya safari uçuşu

        Bir ay içinde Kenya ve Tanzanya’ya iki defa gitmem gerekti. Birinci gidişimde Tanzanya’da Klimanjaro-Serengeti-Arusha; Kenya’da ise Nairobi-Mombasa güzergâhında uçtum. İkinci gidişimde direkt Kenya’nın başkenti Nairobi ve oradan vahşi doğanın en güzel mekânı Serengeti’ye uçtum. Afrika’da gördüğüm havacılık gerçeklerine şaşırmadım desem yanlış olmaz. Tanzanya’da Kilimanjaro Havalimanı’na indikten bir saat sonra Cessna 208B Caravan model pervaneli uçağıyla 8 kişiyle havalandık. Yaklaşık 1.5 saatlik uçuş sonrası Serengeti’nin toprak pistine teker koyduğumuzda bizden bir süre önce inmiş başka bir uçağın meydanda olduğunu, üçüncü uçağın da geri dönüş hazırlıkları yaptığını gördüm. Biz de aynı uçakla bir gün sonra barakadan terminali olan toprak pistli Arusha’ya geri döndük. Pervaneli uçaklar buraların ayrılmaz bir parçası. Serengeti’de tek bir pist de yok. Aynı durumu bu defa bir ay sonra Nairobi-Masai Mara uçuşunda yaşadım. Bu defa uçağımız Kanada yapımı Twin Otter’dı. Seabird Havayolları’nın Haliç’ten-Alaçatı’ya uçuş yaptığı uçağın aynısı. Bu uçakların inişkalkış aparatlarının değiştirilmesiyle karlı dağlara, göllere, denizlere, toprak pistlere sefer yapması mümkün. Bu tip uçaklar olmasaydı, Tanzanya ve Kenya’da safari turları kesinlikle bu kadar gelişemezdi. Hem charter uçuşlarla turizm amaçlı kullanılıyor, hem tarifeli yolcu taşınıyor, hem de vahşi doğada yer alan ve artık milli park olarak adlandırılan adeta döviz makinesi gibi çalışan merkezlerin en önemli kargo taşıma araçları... Bu uçakların Türkiye’de neden yaygınlaşmadığı ise bir sürü soru işareti içeriyor...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ