Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Yeni dünyanın yeni sınıfı: Prekarya

        Prekarya; aslında yeni değil. 20. yüzyılda ortaya çıkan ve giderek daha fazla tartışılan, son zamanlarda ise yeni bir sınıfı tanımlamak için kullanılan bir kavram. İlk kez 1980'li yıllarda, Fransız sosyologlar tarafından geçici ve mevsimlik işçileri tanımlamak amacıyla kullanılsa da; düzenli bir işte çalışmayan göçmenleri, geçici süreli sözleşme ile çalışanları, temizlik işçileri ile bakıcıları, kısaca esnek ve güvencesiz koşullarda çalışan tüm kesimleri içine alıyor. Bu kesimlere reklam, mimarlık, medya, tasarım gibi işlerde freelance çalışanlar, içerik üreticileri, çağrı merkezi çalışanları, stajyerler gibi günümüzde giderek çeşitlenen çalışma grupları da eklenince ortaya küresel anlamda oldukça geniş bir kitle çıkıyor. Tüm bu kesimlerin ortak noktaları ise istikrarlı sabit bir işe, sabit ya da öngörülebilir bir maaşa, sosyal statüye ve sosyal haklara sahip olmamaları...

        REKLAM

        YENİ VE TEHLİKELİ BİR SINIF

        İngiliz iktisatçı Guy Standing tarafından 2011 yılında yazılan 'Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf' (The Precariat: The New Dangerous Class) adlı kitapta esnek istihdam koşullarının ortaya çıkardığı yeni bir sınıf tanımlanıyor. Proletarya ile arasındaki ise sadece ses benzeşmesi değil. Prekarya etimolojik olarak Latince kökenli 'precarious' (istikrarsız, güvenilmez) ile Marksizm'de işçi sınıfını tanımlayan 'proletariat' (proletarya) kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulan bir terim. Precarious kelimesinin; tehlikeli, güvenilmez, tutarsız, şüpheli, istikrarsız, riskli, belirsiz gibi pek çok anlamı var aslında. Ancak prekarya sınıfına giren iş gruplarının geleneksel işçi sınıfının sahip olduğu sosyal haklardan yoksun olması nedeniyle Türkçedeki karşılığı olarak 'güvencesizler' sözcüğü kullanılıyor.

        Tıpkı modern kapitalizmin ürettiği fordist üretim biçiminin proletarya sınıfını ortaya çıkarması gibi, post-modern kapitalizmin dayattığı esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının da prekarya sınıfını ortaya çıkardığı söylenebilir. Bu noktaya nasıl gelindiğini kısaca özetleyecek olursak; 1980'li yıllarda başlayan ve giderek hızlanan küreselleşme süreci, eşlik eden neoliberal politikalar ve dijitalleşme sonucu gelişen bilgi devrimi ile ağ toplumu, büyük bir hızla çalışma hayatını dönüştürerek esnek istihdam koşullarını ortaya çıkarıyor. Belirli periyotlarla yaşanan ekonomik krizler ile durgunluk dönemlerinin çalışanların hak kayıplarıyla sonuçlanması, güvencesiz çalışma koşullarının giderek yaygınlaşması, emek piyasalarının işveren lehine esnekleşmesi ve üzerine Covid19 pandemisinin yeni bir kırılma noktası oluşturması ile gelinen noktada; esnek ve güvencesiz koşullarda, sosyal haklardan yoksun, geleceği belirsiz bir çalışan kesim ortaya çıkıyor.

        REKLAM

        MAĞDUR MU, KAHRAMAN MI?

        "2006 yılında Hamburg'da bir grup lüks bir süpermarkete giderek alışveriş arabalarını yiyecek ve içeceklerle doldurduktan sonra kendi fotoğraflarını çekerek marketten ayrılıyor. Kasadaki kadına çiçek ve üzerinde "Serveti yaratan biziz ama bir faydasını görmedik" yazılı bir not bırakarak... Marketten aldıklarını en çok sömürüldüklerini düşündükleri işçilere, yani stajyerlere dağıttıklarını duyuran Robin Hood adlı bu grup hiç yakalanamadı." Noam Chomsky'nin 'çok önemli ' olarak değerlendirdiği kitapta yazar Guy Standing prekaryanın, hem mağdur hem de kahraman olmak üzere iki taraflı bir kimliği olduğu tespitini yapıyor. Bu tespit Guy Standing ve onun gibi düşünenler tarafından bu sınıfın aynı zamanda neden 'tehlikeli' bulunduğunu da anlatıyor. Standing diyor ki: "... eğer prekaryayı anlayamazsak, bu gruba dahil olan insanların toplumu bir felakete sürüklemesi gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir."

        Kimilerinin 'modern zamanların tutunamayanları' olarak nitelediği bu sınıfı Standing 'solcu-özgürlükçü' olarak tanımlıyor kitabında. Nitekim son yıllarda gerçekleşen bazı kitlesel hareketler bu sınıfa atfediliyor. 1 Mayıs 2001'de başlayarak giderek ivmelenen Avrupa 1 Mayıs'ı, genel olarak 2008 yılında başlayan 'Occupy' veya Türkçesiyle 'İşgal Et' eylemleri ile Fransa’da Kasım 2018’den bu yana 'Sarı yelekliler' adı ile bilinen protesto gösterileri bu hareketlerden bazıları.

        Herhangi bir etnik, mezhepsel ya da ideolojik kimliği olmadığı gibi, belirsizlik, geleceksizlik, güvencesizlikle dolu bu kitle homojen de değil. Ama yine de ortak sorunlarının ve kaybedecek zincirlerinin olmamasının yarattığı öfke ile özgürlüğe sahip oldukları söylenebilir. Standing tam da bu noktaya dikkat çekmeye çalışıyor: "Oradan oraya savrulabilen, liderleri olmayan bu öfkeli grup, gerek aşırı sağ gerekse aşırı sola yahut kendilerinin korku ve endişelerine oynayan popülist demagoglara meyledebilmektedir."

        REKLAM

        DURUM NE KADAR CİDDİ?

        İNGEV ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi'nin işbirliğinde yürüyen ActHuman Sosyal Kapsama İnisiyatifi, yayınladığı Dr. Sarphan Uzunoğlu imzalı “Prekarya ve Toplumsal Güvence” raporuna göre Türkiye giderek bir prekarya ülkesi haline geliyor. Rakamlar ise çarpıcı... Prekaryanın en önemli ve kırılgan gruplardan biri olarak tanımlandığı rapora göre yaklaşık 9 milyon kişinin kayıt dışı çalıştığı tahmin edilen Türkiye’de 1 milyon kişi de geçici koruma altında çalışıyor. Raporda ayrıca statü sağlanamayan, legal durumu belli olmayan insanlar gibi gruplara 5.5 milyon işsiz genci, sosyal ve ekonomik yaşamdan atılmış kişileri, hukuki gerekçelerle çalışma hayatından ve medeni hayattan izole edilen kişiler de katıldığında ekonomik faaliyetin sürmesine katkı sağlayan aktörler içerisinde prekarya üyelerinin yoğun bir şekilde var olduğu ifade ediliyor. Raporda en basit haliyle belirsiz, öngörülemeyen ve riskli bir çalışma şekli olarak tanımlanabileceği söylenen güvencesiz çalışmanın her geçen yıl küresel bir norm haline geldiği belirtilirken Türkiye’deki güvencesizlik problemi ve genişleyen prekarya ekseninde ortaya çıkabilecek sosyal ve ekonomik problemlere karşı üretilebilecek politikalar tartışmaya açılıyor. Rapordan da anlaşılabileceği gibi sadece Türkiye'deki rakamlar bile durumun boyutunu göstermesi açısından önemli. Kaldı ki Guy Standing pek çok ülkede yetişkin nüfusun dörtte birinin prekaryaya dahil olduğunun tahmin edildiğine dikkat çekiyor.

        MODERN ZAMANLARDAN, POST-MODERN ZAMANLARA

        Charlie Chaplin'in Modern Zamanlar (Modern Times) filmi, bir fabrikanın montaj bölümünde acımasızca çalıştırılan bir işçinin dayanamayarak ruhsal çöküntüye uğramasını, akıl hastanesinden çıktıktan sonra da geçici işlerde çalışarak yaşam mücadelesi vermesini konu alır. 1936 yapımı film; 'Büyük Buhran' döneminin ABD'sinde kapitalist ve modern sistemin eleştirisini yaparken, makineleşmeyi hızlandıran Sanayi Devriminin bir sonucu olarak Fordist üretim modelinin giderek insanı da makinelerin bir uzantısı haline getirmesini, yaptığı işe yabancılaşan insanın çarkın dişlileri arasında ezilmesini oldukça dramatik bir şekilde anlatır. Filmde ağıla koşan koyun sürüsü ile fabrikadaki vardiyalarına yetişmeye çalışan işçilerin görüntülerinin üst üste verilmesi en çarpıcı sahnelerden biridir.

        Filmin ana karakteri Şarlo geçici işlerde çalışarak yaşam mücadelesi veren, modern dünyanın kalıpları ve duvarları arasına hapsolmayı reddeden bu yüzden de sık sık hapse atılan bir 'serseri'dir. Kapitalizmin köleleştirdiği insanın içinde bulunduğu şartlara isyan etmesini anlatan film; “Modern Zamanlar: Bir endüstri, bireysel girişim öyküsü – İnsanlık mutluluk yolunda koşuyor" yazısı ile başlar, “Ayağa kalk! Asla pes etme. Birlikte devam edeceğiz” yazısı ile sona erer...

        Fransız sosyolog Pierre Bourdieu hegemonyanın yeni bir türü olarak tanımladığı prekaryayı ekonomilerin yeniden yapılanma süreçlerinde tevekküle zorlanmış çalışanlar olarak tanımlıyor. Guy Standing'in dikkat çektiği şekliyle patlamaya hazır, çıkış yolu arayan, kendini güvencesiz ve dışlanmış hisseden çalışanlar. Bugün prekarya üzerinden tartışılan sorunlar geçmiş dönemde proletarya üzerinden tartışılıyor ve bir çıkış yolu aranıyordu. Sonuçta kapitalizm bir süreç, mücadele de öyle... Soru şu; modern zamanların proletaryasının yapamadığını, post-modern zamanların prekaryası yapabilir mi?

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ