Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Televizyon Aslı Şafak işin aslını anlattı - Magazin haberleri

        Aslı Şafak...

        Bloomberg HT'de '3. Seans', 'Günden Kalanlar' ve 'Aile Ekonomisi' adlı programları yaptı.

        İngiliz araştırma şirketi XSights'un gazetecilere ve halka sorarak yaptırdığı araştırmada ekonomi alanında en iyi kadın gazeteci' seçildi. Halk arasındaki unvanı 'Ekonomiyi sevdiren kadın oldu.

        Yaptığı programlarla finansal okur yazarlığa katkılarından dolayı FODER ödülüne laik görüldü.

        'Memleket insanının faydacı tavrını mizahi dille' olarak tanımladığı 'Bana Bana Hep Bana' adlı kitabı bulunuyor.

        REKLAM

        Aslı Şafak şimdi de Bloomberg HT'de hafta içi her gün saat 20'de yayınlanan 'Aslı Şafak'la İşin Aslı' adlı talk show programında ekranlara yıldız tozu serpiştiriyor.

        Eğlence ve sanat dünyasının tanınmış isimlerini programında ağırlayan Aslı Şafak, kendine has uslubu ve keyifli sorularıyla işin aslını konuşuyor.

        Aslı Şafak, Habertürk'ten Mehmet Çalışkan ile yaptığı röportajda kendisi ve yeni programı hakkında işin aslını anlattı.

        Televizyon programı yapımcılığı kariyerinizden başlayalım. Nasıl, ne zaman ve neden başladı?

        1990'da TRT ile başladı. Ekonomi muhabiri olmayı çok istiyordum. En büyük hayalim o dönemdeki Milliyet'te ekonomi muhabirliği yapmaktı. Bir gün babam dedi ki; 'Akıllı davran, özel televizyonlar açılıyor. Elin yüzün düzgün, televizyona gir. Ne yapacaksın gazetede olup?'... O zaman Kerim Aydın Erdem genel müdür. Arkadaşıydı. Seynan Levent vardı. 'Akşam'a Doğru'yu ve 'Gün Başlıyor'u yapıyordu. Onun yanında başladım. Çay getirip götürüyordum, dekor kuruyordum. Ayak işleri ve ne varsa onları yapıyordum. Sonra Seynan Levent dedi ki; 'Senin elin yüzün düzgün. Gel anket köşesi yapalım. Sen de çık oradan numara ver." Öyle başladı. Ondan sonraki dönemlerde habere geçtim, muhabir oldum. Sınava girip parlamentonun haberlerini yaptım. Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı muhabirliği de yaptım ekonomi muhabirliği de. Bütün o Ankara'nın gazetecilikte pişme alanlarında çalıştım. Sonra akşamları Avrupa Birliği ile ilgili program yapmaya başladım. Ardından da 2001'de sabah kuşağı, haber kuşağı... Derken eşimin işi dolayısıyla 2003 - 2010 yılları Londra'da yaşadım. Oradan da muhabirlik yaptım ve Daily News'a yazdım. Sonra da 2010'da Bloomberg HT kurulduğunda dediler ki 'Oradan bize bağlansana'... Bağlanmaya başladım, oradan da komik komik deli deli anlatıyordum. Sonra da 'Sen buraya gelip anchorlık yapsana' dediler. Geldim öyle, 8 yıl boyunca Bloomberg HT'de ekonomi anlattım. Şimdi de 'Aslı Şafak'la İşin Aslı'yı yapıyorum.

        REKLAM

        Ekonomiye merakınız nereden kaynaklanıyor?

        Üst kat komşumuzun oğluna âşık olmuştum.

        Ekonomist miydi?

        Üniversitede siyasal ekonomiye girmişti. Ben de dedim ki 'O bölüme gireyim'... Bu doğru. Aynı bölüme germek istememin 40'lık bölümü bu şekilde. Bu bölümlerde şöyle bir durum var; aslında orada gerçek gazeteciliği öğretmiyorlar. Çünkü hocaların hiçbiri gerçekten gazeteci değil. Ben de dedim ki; 'Bunu alaylı olarak öğrenirim ama bir tane uzman gazeteci olmak için bir bileziğim olsun kolumda'... O zamanlar bir de bana şöyle geliyordu; ekonomi muhabiri olduğun zaman insanlar da çok anlamıyor ya, hani bir şeyin uzmanı gibi havalı geliyor. Hem bir taraftan üst kat komşumuzun oğlu Levent diğer taraftan havalı olma çabalarıyla o bölüme girdim.

        REKLAM

        Bunların sonucunda ekonomiyi sevdiren kadın olarak nam saldınız. Nasıl sevdirdiniz? Sizin alametifarikanız, işin aslı neydi?

        Çok sıkıcı çünkü ekonomi. Bize öğretilen haliyle Bologna Kriterleri deniyor bizim okullarda, Bologna Üniversitesi’nin kriterleriyle okutuluyor. O kadar sıkıcı ki. Ben bunu dinlemem ekran başında olsam. Televizyonda evet haber vereceksin, öğretici olacaksın da hayat böyle geçmiyor. Akşam 5 ile 6 buçuk arası, bir buçuk saat ekonomi anlatıyorum. Şimdi 5’te insanlar yorgun, işlerinden çıkıyorlar, arabalarında radyoları açık. Trafikteler, eve gidip yemek yapma derdinde. Bütün gün boyunca yorgun. Buna bir formül bulmam gerekiyordu. Ben bunu nasıl anlardım, nasıl izlerdim? Kendim nasıl anlarsam, öyle anlattım. Çünkü geldiğim zaman, ben makro ekonomiyi biliyordum ama finansı bilmiyordum. Hiç İstanbul’da yaşamadım hiç finansla ilgili bir iş yapmadım. Doları ayrı, tahvili ayrı, borsası ayrı, başka bir dünya. Ben Ankara ekonomisini biliyorum. Bunu öğrenmek için çok gayret ettim, çabaladım. Öğrenirken de çalışırken de nasıl öğreniyorsam onu anlattım. Komik anlattım. Grafiğe bakıyorum, grafik ortada. Günlük 10 yıllık tahvil grafiği. Minareden at beni in aşağı tut beni formasyonu var. Ya da işte, adam kuru fasulyeyi çok kaçırdığı için öğle uykusunda horlayarak uyuyan Meksikalı formasyonu. Onu böyle görüyorum. Böyle anlatım çok tutuldu ilginç bir şekilde. Tutulan başka bir şey de kırmızı rujum ve kâkülümdü çok ilginç. Artık öyle ki yatırımcılar o gün kırmızı sürersem alıyor, sürmüyorsam satıyor, siyah giyersem alıyor bilmem ne giyersem satıyordu. Bir de kâküller. Birçok kız çocuğu, üniversitede ekonomi yazdı o programlarla. Bir de kâkül kestirdiler. Çok ilginç bir şey oldu. Tematik bir kanaldan çıkmak daha beyaz yakalının izlediği bir kanaldan çıkmak, ev kadınları belediye işçileri, çok insan beni görüp koşup geldiğini biliyorum. Temizlik işçisi diyor ki “seni izliyorum.” Bu çok büyük bir mutluluk. Benim için başarı, bilmem ne kadar reyting değil tabii bunlar da önemli ya da şu kadar maaş almaktan ziyade absürt bir şey yaratabilmek. Orada beyaz yakalıya anlattığın ekonomiye, temizlik işçisi koşarak geliyor. Bu bence çok absürtlük ve çok değerli bir şey. Memleketin tam ihtiyacı olan bir şey olduğunu düşünüyorum. Kibirli olmadan ayrım yapmadan, herkese ulaşma çabası. Bana salak diyenler oldu. O çok iyi ekonomi finansı bilenler. Ekşi Sözlük’te “bu ne anlar, torpiliyle mi orada duruyor, herhalde çok yakın, patrondan torpili var” diyenler oldu. Bunların hiçbiri yok. Ama şuna teşekkür ediyorum. Evet benim genel müdürüm Cem Coşkun, benim patronum arkamda durdular. Kendim gibi olmama müsaade ettiler. Etmeyebilirlerdi. Çünkü ben orada argo konuştum “hadi naş” diye. Ya da bir tweet geliyor “Allah senin tependen baksın, boyun devrilmesin” diye tweete cevap veriyorum. Beni sürekli gömen tweetleri okudum, hiç övenleri okumadım. “Sen ölsene diyor” onu okuyorum. “Ay ben öleyim” diyorum. Bunlara izin verdiler, kendim gibi olmama sağ olsunlar. Bu da bir alan yarattı, kendi içinde habitatını yarattı. O 8 yıl çok güzel yıllardı.

        Parlamento muhabirliğinizi biraz anlatır mısınız?

        Ne söylediğiniz kadar nasıl söylediğiniz de önemli. TRT’de var olmak da çok zordu. Dilim sivridir dobrayımdır. Ama bunu söyleme yöntemini bulduğunuz zaman, Cemil Çiçek’e gidiyorum, yarın sabah yayına geliyor. Abdulkadir Aksu’ya gidiyorum, geliyor. Abdullah Gül ile röportaj yaptım, cumhurbaşkanıydı. Demirel ile röportaj yaptım, cumhurbaşkanıydı. Tansu Çiller ile röportaj yaptım, başbakandı. Beni tanımıyorlar. Onların sürekli seyahatlerinde değilim. Şuna çok inanıyorum. Bunu bana babam öğretti. O da çok değerli, kriterleri olanı etik kuralları olan bir gazeteciydi. “Hayalini küçük tutma. Onu istiyor musun? Yaparsın. Yolunu bul.” Öyle ya da böyle bir şekilde ne bileyim, koridorda rastlıyorum, kapısında bekliyorum. Bir şekilde kabul ediyorlar, ilginçtir ki. Parlamento muhabirliği çok sıkıcı görünen, ekonomi kadar sıkıcı görünen ama aslında devleti ve dengeleri anlamada çok yardımcı olan bir şey. Bana efendimli, tayyörlü bir adab geçti mi hayır. Öyle bir Ankara, devlet geleneği geçmedi, geçmesi gerekmiyor. Ben bürokrat değilim. Kendi üslubumla sorumu sordum. Çok değerli yayınlar yaptık oradan. Bütün seçim yayınlarını yaptım. Sadece ve sadece ekran başındaki insanı düşündüm bütün işimi yaparken. Bu nasıl sıkıcı olmaz? Nasıl izlenir? Benim derdim herkese izletmek, 3 yaşındaki çocuk da dahil.

        REKLAM

        'Aslı Şafak'la İşin Aslı'nı nasıl tanımlayabiliriz?

        Hiç büyük büyük laflar etmeyeceğim. Bir kalbim var. Toplum bölünmemeli diye düşünüyorum. Herkes birbiriyle mutlu olabilmeyi öğrenmeli, saygı duyabilmeli diye düşünüyorum. Oradan geçen görme engelli biri düştüğünde, insanlar yüksek sesle utanmadan "ah yazık" diyememeliler. Kimse kimseyi küçük görmemeli. Herkes birbirini anlamaya çalışmalı. Sadece insan olduğu için saygı duyup sevmeli. Ona inandığım için, bunu tüm kalbimle söylüyorum, bunu yapmak istiyorum. Tek isteğim bu, kalbe dokunmak. Bununla beraber de şöyle bir cüretim de var. Ekonomide nasıl ki herkes bunu izlemeli, gideceğim ve yapacağım dedim. Böyle anlatılmalı, günün yorgunluğu böyle giderilmeli ve insanlar böyle izler ekonomiyi diye düşündüm. Şimdi bunu yapmak istiyorum. Kadından talk-show'cu olur. Zeki, esprili, hazır cevap, duyarlı, sorgulayıcı kadınlar var. Hazırcevap, lafı yapıştıran kadınlar var. Eğlenceli kadınlar var. Sadece erkeklere has bir dünya değil bu. Tabii ki bunları yaparken, kalbe dokunmak, bir şeyler vermek önemli. Tabii bunun yanında, televizyon sonuç itibariyle okul değil. Eğlenceli olmak da önemli. Kadın talk-showcu olabileceğini de göstermek istiyorum. Nasıl ki ekonomide bunu yaptım, burada da aynı şeyi yapmaya çalışıyorum. Ayrıca bizim kanalımız, tematik bir kanal gibi görünüyor, Bloomberg HT. Ama prime-time kanalı işi yapıyoruz bu programla. O tematiklikten çıkarak. Ve daha yolu, bence, açık olacak. Şimdi yapımcımız Şafak Bakkalbaşıoğlu ve Mahperi Uçar ile çalışıyoruz. BBO yapım. Bu işin profesyoneli insanlar. Bu camiada saygın insanlar. Onlarla çalışmak da çok öğretici. Ben de çok şey öğreniyorum. Onlar bana öğretiyor. Bu dünya benim için yeni.

        REKLAM

        Ekonomiden bambaşka bir alana geçtiniz. Ne hissediyorsunuz?

        İlk bir ay annesi tarafından ilkokul birinci sınıfa bırakılmış çocuk gibiydim. "Allah'ım ben nereye düştüm!" diyordum. Şafak diyordu "Düşmek demesek buna." Bu sahnedeki bana da alışıyorum. Bu sahnedeki beni de görmeye başladım. Onu gördükçe daha eğlenceli hale geliyor işin matematiği. Çok daha iyi olacak bunu biliyorum. Net bildiğim bir şey. Çok güzel şeyler olacak. Yavaş yavaş ben kendimi tanıdıkça, konukları tanıdıkça. Şunu hissediyorum, konuk beni tanımıyor. Geliyor ünlü biri, nereden tanısın beni. Anca ekonomi izleyenler biliyor. Önce, ilk 10-15 dakika bir sorguluyor, sonrasında bakışı değişiyor. Giderken "hayatımda katıldığım en iyi programdı. Bana hiç böyle sorular yöneltilmemişti" diye gidiyor. Bu çok mutlu ediyor beni. İçimden "Helal kızım sana" diyorum.

        Siz başka bir pencereden bakıyorsunuz...

        Evet çünkü öbür taraftan bakmayı bilmiyorum. Bir de ben onu merak etmiyorum. "Falancaya şunu söyleteyim de evliliği ya da boşanması" ya da "çocuk düşünüyor mu" bana ne. Bana ayıp geliyor. Bambaşka bir yerden bakıyorum. Ortaya bambaşka bir yemek çıkıyor. Sosu başka içeriği başka. Yavaş yavaş o satrancı sevmeye başladım. Bir de bir şey yapmaya başladık, ters köşe yapıyoruz. Diyelim ki beyin cerrahlarıyla konuşurken yanlarına Ivana Sert'i almak. Cahit Berkay ile Nejat Yavaşoğulları geliyor. Alalım karşımıza bıdı bıdı konuşalım değil, ters köşe. Onun yanına bunu, bunun yanına onu yapıp birazcık başka şeyler de konuşmak. O yavaş yavaş oturuyor. Şöyle bir şey var, "ünlüler tek gelir." Hiç öyle bir şey olmuyor. Kimi çağırsak geliyor. Tarkan'dan bahsetmiyorum tabii. Şu güne kadar "Ben yeniyim, ben onun adını duymadım" yok, geliyorlar.

        REKLAM

        Onlar da farklı pencereden bakan biriyle sohbet etmekten hoşlanıyordur...

        Bilmiyorum ki. Ama şunu biliyorum hayatta, televizyonculuk bir şey değil. Çok da büyütmeyelim yaptığımız işi. Bugün varsın yarın yoksun. Yaptığın iş kansere çare bulmak değil topu topu her akşam bir saat yayın yapmak yani. Küçük dağları ben yarattım falan, böyle bir dünya yok. Onun içinde sadece seyirciye verdiğim duyguyla ilgileniyorum. Seyirci seviyorsa, kalbi bir şekilde kıpırdıyorsa budur önemli olan. Bana karşı bunu hissediyorsa ve bir mimikle izliyorsa, gülüyorsa bence o çok değerli bir şey. Onu kaybetmemek gerekiyor.

        İzleyiciye özellikle ne aktarmak neyin altını çizmek istiyorsunuz?

        Koca evrende küçücük bir nokta olduğumuzu ve bir gün öleceğimizi. 7 buçuk milyarda biriz ve bir gün öleceğiz. Kavga etmeyelim, insanları küçümsemeyelim. Bilinçaltı kibirlerimizin bir farkına varalım. Dilimize hâkim olalım. Okuyalım. Çok değerli bir kitap köşemiz var. Gelen her konuk, onun hayatını değiştiren, etkileyen kitabı getiriyor. Bunun üzerine üç cümle bir şey yazıyor. "Sevgili okur, ben bunu böyle böyle okudum ve böyle oldu." Biz onu ocak ayında bir kampanyayla hayranlarına, üniversite öğrencilerine dağıtacağız. Türkiye'nin her yerinde. Ben kendi kitaplarımı da getirdim. Yüzlerce kitabımız var içeride. Ve gelen her ünlünün en çok sevdiği şey bu oldu. Büyük heyecanla geliyorlar. Mesela Işıl Yücesoy, üç gün kütüphanesini aşağı indirmiş. Dedi ki "Kalbim çarpıyor." Bu onları inanılmaz etkiledi. Bunu yapıyoruz. Daha başka ne yapabilirim ki? Ne yapacağım ki? Ekrandan kalplerini mi tedavi edeceğim? Ben Mehmet Öz müyüm? Ben bunu yapabilirim.

        REKLAM

        Mesleğiniz adına bugüne kadar öğrendiğiniz en önemli öğüt ne oldu?

        Bir hiçsin aslında. Kolektif bir bilinç olması gerekiyor. Herkes kadarsın, herkes gibisin ve herkesin içinden geçiyorsun. Siz de benim içimden geçiyorsunuz. Ben de sizin içinizden geçiyorum. Bir o. İki, kendin ol. Ekranda kendin ol. Diyorum ya, çok şanslıyım bana bu imkânı verdiler. Kendim olmak... Tek öğrendiğim şey bu. Hiç önemli değil, bilmiyorsam bilmiyorum. Ekonomide de bu böyle. Cüneyt Başaran'a elli kere anlattırdığım bir konu var, "Bir dakika dur anlamadım" diye... Tweetler geliyor, "Bir anlasaydın bir zahmet" şeklinde... Öyle bir mış gibinin yeri yok televizyonda. Öyle bir kibrin yeri yok. Öyle biliyormuş gibinin, dünyanın altını üstüne getirmiş de her naneyi yapmış da okumuş yazmış da böyle bir şey yok. Bilmiyorum. Küçücük bir canım ve öğrenmeye çalışıyorum. Kendimi hala öğrenmeye çalışıyorum. Kendi kendime bir challenge yarattım burada. Cüretkâr bir şekilde kulvar değiştirdim. Kendimi burada tanımak için. Kendime başka bir hediye vermek için. Dolayısıyla ben de öğreniyorum. Neleri yanlış yapıyorum neler doğru. Bu en çok öğrendiğim şey, kendim olmak. Haberinde de insan kendidir. Mehmet Çalışkan'ın haberine bakan, bilen "Bu Mehmet'in haberi" der. Altında o imzayı görmeyen biri bile "Bu Mehmet'in haberi" der. Bunu demiyorsa, bir sorun vardır. İşimizi değerli ve farklı kılmamız gerekiyor. Babam öyle derdi; 'Mimar ol, doktor ol, hamal ol, çöp topla. Ya en farklısı ol ya en iyisi ol. Fark yarat, bir şey yap. Ruhunu kat.' Ben bunu öğrendim. İlk günden beri bunu yapmaya çalışıyorum. Kendimce tabii naçizane.

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ