Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Aslıhan Güner: Zübeyde Hanım, çok güçlü bir kadın

        Selanik'teki Atatürk Evi'ne gittiğimde 1800'li yılların sonlarına doğru orada neler yaşandığını tahayyül etmeye çalıştım. Doğduğunda babası Ali Rıza Efendi ile annesi Zübeyde Hanım'ın mutluluğunu, bebeklikten çocukluğa geçtiği dönemde evin bahçesinde nasıl oynadığını, babasını kaybetmesiyle yaşadığı acıyı gözümde canlandırdım.

        Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı, günümüzün AK Parti Sözcüsü Adana Milletvekili Ömer Çelik ve dönemin Selanik Başkonsolosu Tuğrul Biltekin ile restorasyondan yeni geçirilmiş Atatürk Evi'ni gezerken gözüm uzun süre mutfaktaki tencerelere takılı kaldı. Sanki Zübeyde Hanım, o anda orada yemek pişiriyordu da biz kendisini seyrediyorduk. Sanki dönüp bize, "Masaya geçin, yemek hazır" dedi.

        Zübeyde Hanım'ı hafızalarımıza hepimiz aynı fotoğrafla kazıdık. Çünkü okul kitaplarında o bildiğimiz fotoğraf vardı.

        Zübeyde Hanım hakkında beni, eminim hepimizi derinden üzen iki olay var. Birincisi; ömrü hayatı boyunca oğluna hasret kalması. Önce okullar, ardından görevler... Mücadele içinde olan oğlunun evinden hep uzak kalması. Oğluna doyamadan geçen bir ömür... İkincisi ise oğlunun Cumhuriyeti kurduğunu görememesi. Çok şükür, vatanını kurtarmasını görerek oğluyla yeterince gurur duyacak kadar zamanı oldu.

        Zübeyde Hanım (1857 - 1923)

        Zübeyde Hanım, bazı Atatürk filmlerinde canlandırıldı. Ne var ki odak noktasının kendisi olduğu bir film ilk kez çekildi; 'Zübeyde: Analar ve Oğullar'...

        Nuri Yıldırım ile Alper Tosun’un yapımcısı olduğu ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’ı Cenk Yaz yönetti.

        Senaryosunu İlber Tekinsoy’un yazdığı filmde Atatürk’ü Alican Yücesoy, annesi Zübeyde Hanım’ı ise Aslıhan Güner canlandırdı. Onlara; Emre Kınay, Devrim Nas, Sitare Akbaş, Enes Demirkapı, Esra Ergün, Wilma Elles, Bülent Keser, Ali Sağ, Mihriban Er, Ferdi Akarnur, Ece Baykal, Emre Zengin, Uğur Özbağı ve Turgay Tanülkü eşlik etti.

        'Zübeyde: Analar ve Oğullar'da Zübeyde Hanım'ı canlandıran Aslıhan Güner, Habertürk HT'de konuğum oldu. Güner, kendisine hem büyük bir mutluluk - gurur yaşatan, hem de ağır bir sorumluluk yükleyen rolüne nasıl hazırlandığından hem de kariyerinin 20'nci yılında olmasının kendisine neler hissettirdiğine kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

        • Kariyerinin 20’nci yılındasın. Neler hissediyorsun?

        Çok hızlı geçtiğini hissediyorum. 16 yaşında ilk sete girip ilk kamerayla karşı karşıya geldiğim an sanki daha dün gibiydi. İnanılmaz hızlı geçti. Düşündüğüm zaman hep bunu kendi kendime söylüyorum. Çok hızlı. Çok şükür bütün süreçlerde hep çalıştım. Çok duraksadığım bir dönemim olmadı. Aslında bütün hayatımın çok büyük bir kısmını hakikaten mesleğime vermiş oldum. Sevdiğim ve aşkla çalıştığım bir işi yaptığım için çok mutluyum. İşin doğrusu, bu kadar hızlı geçmesi biraz hüzünlendiriyor.

        "REKORUM 54 VEYA 56 SAAT"

        • Evet, hızlı geçmiştir. Keza 20 yılda 20 televizyon yapımı, 11 sinema filmi. İki kategoriyi toplarsak yılda ortalama 1.5 yapım ediyor…

        Maşallah… Koşturuyordum. Hele ki bundan birkaç sene öncesinde 2 - 3 setin aynı anda olduğunu biliyorum. Hatta uyumadan 2 - 3 set arasındaki rekorum 54 veya 56 saat. Sadece 3 saat otobüste uyuduğumu hatırlıyorum. Uykusuzluğun nasıl bir şey olduğunu o dönem kendi bedenimde çok iyi test etmiştim.

        "OYUNCUYA YETMEZ"

        • Bu sayılar sana ne ifade ediyor? Yeterli mi yoksa değil mi?

        Oyuncuya yetmez… Benim içimde, görmek istediğim, ortaya çıkarmak istediğim ve izleyicilere de göstermek istediğim daha çok Aslıhan var. Her oynadığım karakter, birbirinden farklı. Buna hep çok dikkat ettim ve çok istediğim bir şeydi. Nasip de oldu o yüzden çok mutluyum ama yetmez çünkü oyunculukta, oldum ve tamam, denilen bir durum yok bence. Bundan dolayı ben ömrüm ve sağlığım el verdiği sürece 50 - 60 - 70 - 80 yaşında bile hala mesleğimi yapıyor olmak istiyorum.

        • “Oyuncunun emeklisi olmaz” derler. Olmaz mı?

        Evet, olmaz. Zaten emekli olmak istemiyorum. Gerçekten hiç öyle bir düşünce yapım yok. Hayatımın sonuna kadar hep çalışma, üretme, bir şekilde birilerine dokunma güdüsüyle yaşıyorum ve bu beni mutlu ediyor.

        "GİTTİĞİM HER YERİ EVİME ÇEVİREBİLİYORUM"

        • Belli bir yaşa erişince Ege’ye veya Akdeniz’e göç etme, domates – biber yetiştirme hayalin yok mu?

        O hep var… Şu an evimde bile yetiştiriyorum. Toprağı o kadar seviyorum ki çok fazla şehir dışı işte yer alırken hep aslında bu aşkla, gittiğim her yeri evime çevirebiliyorum. Çok fazla köy ve kasaba projelerinde yer aldım, çok seviyorum. Doğayı sevmemek veya sevmiyorum demek bence mümkün değil hele ki bu kadar yoğun ve büyük bir şehirde yaşadığımızı zannederken gerçekten doğanın içine düştüğümüzde, o zaman yaşadığımızı anlıyoruz. O isteğim hep var ama emekli olarak değil, kısa kısa tatiller olarak düşünüyorum.

        "ONLARIN YÜZÜNÜ KARA ÇIKARMADIM"

        • 20 yıl önce kariyerin adına bugünlerin hayalini kurmuş muydun?

        O kadar duygulandım ki şu an... Bir anda 16 yaşıma döndüm. İnanılmaz heyecanlı, çok istekli ve çok korkan bir çocuk olarak başladım ben bu mesleğe ve o zaman kendime hep şunu söylediğimi biliyorum. Çok vazgeçirmeye çalışan çok olumsuz konuşan, klasiktir ya etrafınızda her zaman sizin başarınızı istemeyen dost görünümlü, kıskananlar, kendileri başaramayacağı için yolunuza set koymaya çalışan insanlar olur. Ben maalesef bunlardan biri oldum. Çok yakın arkadaşlarım, dostum dediğim insanlardan dahi “Sen mi oyuncu olacaksın? Sen nasıl oyuncu olacaksın?” gibi şeyler duydum. Çünkü ailemde de oyuncu yok çevremde de yok. Psikolojik olarak önüm o kadar kesilmeye çalışıldı ki… Babamın kızıyım ve benim babam hakikaten çok azimli bir adamdı. Kendime bir hedef koyduğum zaman kalbimle yüreğimle inancımla ve çalışkanlığımla başarabileceğimi her zaman biliyorum. Bu anlamda işimi şansa bırakmam. Çok çalıştım gerçekten öğrenmek için çok emek verdim. O zaman da hep kendime diyordum; “İstediğin gibi bir oyunculuk serüvenin olacak, devam et, pes etme”… Çok düştüğüm veya pes etme durumuna geldiğim zamanlar olmadı mı? Elbette oldu… Özellikle 19 - 20’li yaşlarda tam artık hayat kurma dönemine giriyorsun. Ergenlikten çıktığın üniversite dönemlerinin olduğu zamanlar duygusal olarak bu anlamda sonunu göremediğin bir kaos içinde kalıyorsun. Kendi kendimi bu anlamda çok motive eden biriyim. Bir başkasına ihtiyaç duymadım. O yüzden de devam ettim ki en büyük destekçilerim annem ve babam, her zaman söylüyorum. İlk sinema filmimde babam benimle gelip Malatya’da bir ay kaldı, yanımdaydı… Annem zaten bütün okul sürecimde ve tiyatro eğitim sürecimde elimi tutup götürürdü. Annemin ve babamın bana inanması her zaman yetti. Onlar inandı. Ben de onların yüzünü kara çıkarmadım. O yüzden mutluyum.

        • Senin motivasyonunu düşürmek isteyenler seni tanımıyorlar mıymış…

        Tanımamışlar ya da bence tanıyorlardı da belki de korktular... Çünkü bu bana o kadar çok yapıldı ki… Şimdi dönüp baktığımda hiç kimseyle hiçbiriyle görüşmüyorum zaten ama şu an anlıyorum ki bilinçli yapıldı. Bence başaracağımı biliyorlardı ama kendilerinin başaramayacaklarını da biliyorlardı.

        "SÜS ASARKEN TİYATROYA ÂŞIK OLDUM"

        • O halde senin için hayırlısı olmuş…

        Elbette… Zaten her zaman onu dilerim. Kesinlikle hep Allah’tan hayırlısını isterim ve hayırlı olanın da gönlüme razı gelmesini dilerim. Gerçekten hayırlı bir şeyin içinde olduğumu biliyorum. Çünkü benim her sabah yataktan kalkma sebebim; oyunculuk.

        • Peki, hiç mi bıkkınlık olmadı? Hiç mi başka bir mesleğe yönelme durumu hissetmedin?

        Yok, hiç olmadı. Doymuyorum.

        • Seni oyunculuğa yönlendiren etken neydi?

        Galiba ilk şurada heyecan duydum; Gazanfer Özcan – Gönül Ülkü Tiyatrosu bizim okulumuza gelmişti. O tiyatro sahnesinden bir kısmı bizim okulumuzda kameraya alınıyordu. TRT’de yayınlanacaktı… Ben de onlara yardım ettim. Tiyatro sahnesine süs asılıyordu. Süs asarken o sırada beni çekmişler. Ben de TRT’de daha sonra kendimi ufak bir sırt açısından gördüm. Kamerayla çekilmiş ama ben çok farkında değildim zaten 7 veya 8 yaşındaydım. Orada o hazırlık sürecinde, ben o tiyatro sahnesine âşık oldum. O pırıltılı ışıklar, kostümler, oradaki dekor…

        "ÇÖP TOPLAMA KARŞILIĞINDA TİYATRO SAHNESİNİ VERİYORLARDI"

        • Sen tiyatro oyununda oynamıyordun değil mi?

        Oynamıyordum, dekora yardım ediyordum. O beni o an büyüledi. Ben tiyatro sahnesinde olmak istiyorum, dedim. Orada olabilir. Benim hayatımda ilk hatırladığım şey bu.

        • Sonraki yaşlarda nasıl bir yönelme oldu?

        Okula gelen bütün tiyatroların hepsine gidip gözlemlemeye, incelemeye, başladım. Sonrasında zaten aslında doğuştan da olan bir yatkınlık vardı. Tiyatro kulübü kurdum ve bir şeyler yazmaya başladım. Yazdıklarımı rol olarak arkadaşlarıma dağıttım. Mesela, o gün çöp topluyordum ve bir saatlik tiyatro salonunu veriyorlardı. Dersten sonra çöpleri topluyordum, karşılığında bir saat tiyatro salonu hakkı veriyorlardı. Böyle şeyler yaparak tiyatro salonunda arkadaşlarımla provalar yapmaya başladım. Bu ilkokul ve ortaokul döneminde hep devam etti. Daha sonra okuldaki kişileri bizi izlemeye çağırıyorduk. Ben bir şekilde aslında yazıp yönettiğim, oynadığım tiyatro oyunlarını okulda sergilemeye başlamıştım. O bana inanılmaz mutluluk ve keyif veriyordu. Onları hep hatırlıyorum. Sonra mahallemizde küçük skeçler hazırlıyorduk ve arkadaşlarımla birlikte oynuyorduk.

        "16 YAŞIMDA BAŞLAMIŞ OLDUM"

        • Bayağı küçük yaşlarda azmetmişsin.

        Evet, evde kız kardeşimle mimik çalışıyorduk. Şimdi ağla, şimdi kız, şimdi gülmeye başla derken aslında bilmeden mimik çalışıyormuşuz. O yüzden içimde hep olduğunu düşünüyorum.

        • Teklif nasıl geldi?

        Üniversiteye girerken aynı zamanda fotoğraflarımla birlikte bir ajansa başvurdum. Ajanstan bana bir teklif geldi. İki kadın karakter vardı, biri başrol kadın karakteri biri de başka bir karakter. Deneme çekimine girdim, çok beğendiler ve oradaki başrol kadın karakteri 16 yaşında almış oldum.

        "HAL BÖYLE OLUNCA SORUMLULUK İYİCE ARTTI"

        • Yeni filmin hayırlı olsun, ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’… Oyuncular, gerçekte yaşamış kişileri doğru yansıtabilme sorumluluğunun büyük olması nedeniyle bir hayli gerilirler. Zübeyde Hanım, bir de Atamızın annesi… Bu bağlamda sanıyorum senin gerginliğin; gerginlik kere gerginlik ölçüsünde olmuştur. Teklif geldiğinde neler hissettin?

        Çok mutlu oldum. Çünkü bu yıl, Zübeyde Hanım’ın vefatının 100’üncü yıl dönümü. Hem de oğlunun, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı… Zübeyde Hanım’ın anısına onun hikâyesini anlatma fikri, çok güzel bir fikir. Türk kadınının şu an her alanda destan yazdığı bir 100’üncü yılda, kurucumuzun hayatında o kadar büyük bir önemi olan annesini anlamak ve onun hikâyesini izlemek, çok doğru zamanda gerçekleşecek. Senaryo geldiğinde o yüzden çok mutlu oldum, çok büyük bir heyecan ve gurur duydum. Evet, büyük bir sorumluluk. Önce sadece gençlik yıllarını canlandırmam istendi. Sonra yaşlılık yıllarını da canlandırmamı istediler. Hal böyle olunca sorumluluk iki kat arttı. Çünkü ilk defa bir karakterin bu kadar yaşlı bir halini oynayacaktım. Bu durum, bana daha çok heyecan verdi. Zaten biraz zoru seven bir oyuncuyum, o yüzden bu heyecanlanma duygusu beni projenin içinde olmaya canı gönülden itti. Hiç şüphe duymadan içinde olmak istedim. Her oyuncuya nasip olmayacak bir rol. Çünkü Zübeyde Hanım, çok önemli bir karakter, o yüzden çok mutluyum.

        • Bir de daha önce Zübeyde Hanım’ın odak noktası olduğu bir yapım da olmadığı, bu anlamda önünde referans bir yapım da olmaması sanıyorum gerginliğini artırmıştır…

        Kesinlikle öyle... Evet, birkaç filmde Zübeyde Hanım canlandırıldı ama onlar, Mustafa Kemal Atatürk odaklı filmlerdi. Annesi hakkında; okullarda ve tarih derslerinde öğrendiğimiz kadar bilgiye sahibiz.

        Teklif geldikten sonra beş kitap okudum, internetten olabildiğince araştırdım aynı zamanda yapım ekibinden de dokümanları rica ettim. Her şeyi okudum ama o dönemlerde tabii ki Zübeyde Hanım ile bir röportaj yapılmamış. Mustafa Kemal Atatürk ile birbirlerine yazdığı mektuplar, onları gören, onların birbirleriyle karşılaşmalarını dışarıdan gören üçüncü gözlerin anlattığı anılar var. Oralardan alabildiğim kadarını aldım, cebime koydum ama geri kalanını tamamen ruhumdan, kalbimden ve bedenimden geçirdikten sonra ortaya koydum. Çünkü zaten başka yapabilecek bir durumum yoktu. Oyunculuk aslında biraz da böyle bir şey… Başka bir şey kopyalayabileceğin ya da birebir yapabileceğin bir şey değil. Kendi duygumu, ruhumu katmak zorundayım. Ben gerçek anlamda bunu yaptım o yüzden çok mutluyum ve çok rahatım. İnşallah izleyicilerimiz de aynı şekilde düşünür. Dilerim inandırıcılık ve Zübeyde Hanım’ı anlama kısmında doğru bir yaklaşımda bulunmuşuzdur. O yüzden bu şekilde düşünüp bu şekilde oynadım ve zaten sahneye girdiğim andan itibaren artık günümüzü ve Aslıhan’ı unuttum. Ciddi anlamda tamamen 100 yıl öncesine döndüm. Canlandırdığım Zübeyde Hanım’ın 6 yaş aralığı var… Zübeyde Hanım’ın ve o 6 yaş aralığı içerisinde kaldım, hiç çıkmadım. Çıkmak da istemedim. Başka kıyafet giymedim veya ekstra hiçbir şey yapmadım. Aslıhan ile ilgili bir şey yapmamaya çalıştım ve sadece Zübeyde Hanım’ı anlamak, 100 yıl öncesinde kalmak ve Mustafa Kemal’i doğurmanın nasıl bir his olduğunu anlamaya çalıştım.

        "BİRBİRLERİNE O KADAR HASRETLER Kİ..."

        Atatürk ile Zübeyde Hanım'ın birbirlerine yazdığı mektuplardan ikisi 2019'da Habertürk yazarı Murat Bardakçı tarafından yayımlandı.

        Atatürk'ün mektubu şu şekilde:

        Muhterem validem hanımefendiye,

        Fuad ve Hayati Beyler’den sıhhat ve âfiyetiniz hakkında aldığım mâlûmattan fevkalâde memnun oldum. Hamdolsun ben de âfiyetteyim. Dün, İsmet Paşa Hazretleri ile görüşmek üzere Konya’dan Akşehir’e geldim. Kemâl-i hürmetle ellerinizden öper, Fikriye Hanım’a selâm-ı mahsus ederim. Her zaman devâm-ı âfiyetinizi cenâb-ı haktan niyâz eylerim.

        Başkumandan Mustafa Kemal

        "İNANILMAZ GÜÇLÜ VE ÇOK ÇİLE ÇEKMİŞ BİR KADIN"

        • Senin için en büyük kaynak mektuplar olmuştur, değil mi?

        Tabii… Bir de dediğim gibi üçüncü gözler var. Çok büyük bilgiler değil bunlar. Bunu söylerken bir alt parantez açmak istiyorum. Çünkü belki izleyenler uzun uzun mektuplar ya da uzun uzun röportajlar sanabilir ama böyle bir durum yok. Bir cümle mesela... Zaten, inanılmaz bir dönem. O kadar birbirine hasret bir ana oğul ki... İnanılmaz güçlü ve dirayetli ve çok çile çekmiş bir kadın. Evladına bu kadar âşık bir kadın ve sürekli yüreği ağzında, kavuşmaları onlar için hep çok büyük vuslat. İnanılmaz güzel bir anne-oğul ilişkisi var ve gerçekten Mustafa Kemal’i gölgesinde yetiştiren bir kadın. İnanılmaz derecede öyle bir etkiliyor, öyle bir yetiştiriyor ki Mustafa Kemal’i, onun gençlik döneminde, savaş meydanlarında ve ülkeyi kurarken bile yansımasını görüyoruz o yüzden Zübeyde Hanım Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında çok ama çok önemli. İyi ki böyle bir film yaptık. Şu an başka birçok Atatürk ile ilgili filmler var, daha çok olsun daha çok analım daha çok kıymet bilelim. Bizim filmimizin farkının annesinin gözünden Mustafa Kemal’in ilk kez izlenecek olması olduğu için de ayrı mutluyum.

        "ÇOK GÜÇLÜ BİR DURUŞA SAHİP"

        Zübeyde Hanım, oğlunun mektubuna şöyle cevap verdi:

        Evlâdım,

        Telgrafını aldım. Âfiyet haberinden çok memnun oldum. Midhatimi gördün mü? Afife gelecek, yoldadır. Merak etme. Ben iyiyim. İsmet Paşa Hazretleri’nin ve senin gözlerinden öperim evlâdım.

        • Zübeyde Hanım, Atatürk’ün annesi olması nedeniyle zaten çok etkileyici biri. Onun dışında seni en çok etkileyen yanı ne oldu?

        Beni gerçekten ziyadesiyle etkileyen yanı, çok güçlü bir duruşa sahip olması. Çünkü anne yüreği çok çok yumuşak, koruma duygusu çok yüksek. Anne değilim ama rollere kendimi o kadar çok veriyorum ki... Yakınına geldiğime eminim. Yüreğinin sürekli avcunun içinde olduğunu hissettim ve ona rağmen mesela, Mustafa Kemal’i savaşa uğurlarken Makbule Hanım ağladığında, “Ağlanmaz, aklı bizde kalır, ağlamayacaksın” diyor ama kapıyı kapattıktan sonra kendisi tek başına ağlıyor. Veya ülkeyi kurma sürecindeki bütün o inişli - çıkışlı dönemlerinde hep annesi destek hep arkasında. Mektuplarında da gözünü arkada bırakmaması için “Geleceğini biliyorum. Git, vatanı kurtar oğul” diyor. Bu bir anne için inanılmaz büyük bir fedâkarlık. İşte aslında o günlerin ruhunu bütün annelerin nezdinde Zübeyde Hanım’da izleyeceğiz. O kadar kıymetli ki bütün o Türk anaları, o dönemlerde çok büyük fedâkarlıklar gösterdi. Hepsinin aslında ortak noktası burada Zübeyde Hanım. İşte biz bütün o anaların bütün o kadınların dirayetli, güçlü duruşunu, bütün dünyaya örnek olan o halini Zübeyde Hanım’ın nezdinde anlatmaya çalıştık.

        REKLAM

        • İzleyicilerin filmden özellikle ne almasını umuyorsun?

        Mustafa Kemal Atatürk’ü annesinin gözünden izlemenin nasıl bir his olduğunu anlamalarını isterim. Zübeyde Hanım’ı ve onun nezdinde o dönemdeki kadınları anlamalarını isterim. Ne kadar zorlukla ve mücadeleyle olduğunu zaten biliyoruz ama Cumhuriyet’in 100’üncü yılında bir daha hatırlamanın çok daha kıymetli olduğunu anlamalarını isterim. Özellikle ilköğretim çağındaki çocukların anne ve babalarından rica ediyorum, ellerinden tutup çocukları sinema salonlarına muhakkak götürsünler. Çünkü dijital çağın bu kadar hızlı ve tüketimin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde kitap okuma oranı inanılmaz düştü. Bu tarz bilgileri alma isteği de azaldı. Sosyal medyada ne kadar doğru bilgiler olduğu da tartışılır. En azından tarihi insanlara ulaştırmanın en kolay yollarından birinin sanat olduğunu düşünüyorum. Sinema da görselliklerle, müzikleriyle, oyuncularla ve duygularıyla birleştirerek bunu üç boyutlu hale getiriyor. Bu bence özellikle küçük yaştaki çocuklar için algılaması güzel bir araç. Bu yüzden özellikle ebeveynlerden rica ediyorum. Çünkü ben ilk ‘Çanakkale’ filmini ilköğretim zamanında izlediğimi hâlâ çok iyi bilirim. Binlerce film izlemişimdir, dün izlediğim filmin bile ismini hatırlamam ama ilköğretim okulundayken, o çağda okulun bizi götürdüğü o ‘Çanakkale’ filmini çok iyi hatırlıyorum. Sanatın en güzel yanı bu. Sinema çok büyülü bir dünya, bütün dünya yapıyor. Çok küçücük tarihleri olan ülkelerde bile inanılmaz kahramanlıklar izliyoruz. Biz çok köklü ve sağlam bir tarihe sahibiz, onun için tarihi filmlerimizin ve bu tarz şeylerin en doğruya yakın şekilde anlatı hallerini sinemadan izlemek benim için de bence bütün ülkemizdeki izleyicilerimiz için de şahane bir şey.

        "SADECE BENİM CANLANDIRACAĞIMI DÜŞÜNMÜŞLER"

        Hayatını, 14 Ocak 1923'te 66 yaşındayken kaybeden Zübeyde Hanım, her yıl ölüm yıl dönümü ve Anneler Günü'nde İzmir'deki kabri başında anılıyor.

        • İmkânlar el verse, tarihi kişileri ve olayları filme çekiyor olsak o kadar çok film çekilir ki... ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’ın kariyerine nasıl bir etkisi olmasını umuyorsun?

        Keşke daha çok tarihi olay ve kişileri filme çekebilsek. Çünkü hele ki artık daha çok ihtiyaç var. Okumak gerçekten gittikçe zorlaştı ama izlemek daha kolay. ‘Zübeyde Hanım’ rolü bana, “Bunu Türkiye’de sadece senin oynayabileceğini düşünüyoruz” şeklinde bir yaklaşımla geldi. Aslıhan Güner olarak oynadığım her rolde alternatif olarak düşünülebilen belki maksimum 1-2 oyuncu olmalı ama herkesin oynayabileceği rolleri oynamak istemiyorum. Benim oynayacağım rollerde “Evet, Aslıhan Güner bunu oynar. Evet, bunun altından kalkabilir. Evet, bunun hakkını verebilir” hissi olmalı ve ben de elimden geleni tabii ki yapmalıyım. ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’ için teklif geldiğinde karakterin çeşitli yaş aralıklarını canlandıracak olmam beni çok etkiledi. Zaten değişmeyi ve dönüşmeyi bu anlamda çok seven bir oyuncuyum. Kilo alayım, vereyim, çirkinleşeyim, güzelleşeyim, yaşlı olayım, gençleşeyim… Bununla ilgili en ufak bir sorunum yok. Zaten en son filmimde de gözlerimi siyah yaptırdım. Basın mensupları ve yapımcım yanımdan geçerken beni tanımadı. O kadar mutlu oldum ki... Burada da öyle, 70 yaşındaki halimle karavandan geçerken bir kahvehanede amcalar vardı, beni dizi projemden tanıyorlar, kırmızı saçlı halimden, “Aslıhan Güner değil mi?” demişler. Arkadaşlar da “Evet amca, sete geçiyor” demişler. Ben o sırada yavaş yavaş yürüyordum, hani “Rolden hiç çıkmadım” demiştim ya… Sokakta yürüyordum, doğal olarak amcalar “Televizyonda göründüğünden biraz daha yaşlı sanki” demiş. Biraz mı? 70 yaşındayım orada ben, ne yaptınız amca? O kadar güzel bir şey ki orada onlara o inandırıcılığı vermek… O yüzden benim için bu anlamda güzel. Ben tekdüze oyuncu olmayı böyle anılmayı hiç istemedim. O yüzden aksan yapmaktan, saçımın rengini değiştirmekten, kilo almaktan, yaşlanmaktan veya gençleşmekten korkmuyorum. Bunların hepsini bünyemde topluyorum. Dedim ya; yolum çok uzun, doymam o yüzden. Daha yapacağım çok iş var. Aksiyon yaptım, komedi yaptım, dram yaptım, saçımın rengi değişti, gözümün rengi değişti, yaşlandım, kilo aldım, kilo verdim, o kadar güzel ki… Her defasında gelen işle birlikte bedenimde kendimin kaç versiyonu olduğunu keşfediyorum.

        "SAĞLIK TARAFINI O KADAR DÜŞÜNMÜYORSUN"

        • Kilo deyince, bu konuda sınırın var mı? Zira çok tartışıldı... Sağlık açısından çok gereksiz ve çok riske giriliyor diye bizde de Hollywood’da da tartışmalar oldu.

        Eğer gerçekten bu işe bütün her şeyini vermişsen, sağlık tarafını o kadar düşünmüyorsun. O işin sonunda kendini o ekranda gördüğünde, mesela, 100 kiloysa, o 100 kilo halini gördüğünde sen önce kendin ona inanıyorsan o tatmin her şeyden önce geliyor. Sağlık o zaman senin için ikinci plana atılıyor. Şu ana kadar Türkiye’de böyle bir şey olmadı. Olması da çok zor olur. Neden derseniz, bizdeki hazırlık süreçleri çok kısa. Ben bir teklif alıp bir sene sonrasına hiçbir şeye hazırlandığımı hatırlamıyorum. Zübeyde Hanım da dahi 2 - 3 hafta içerisinde hızlı bir hazırlık süreci oldu. 2 ay sette kaldık. 2 ayda ben rolden ancak çıktım derken yine bir süreyi alıyor ama hazırlık süresi çok az. Bu da aslında çok sağlıklı bir psikolojiyi desteklemiyor. Özellikle bu kadar önemli bu kadar korkutan ve daha zarif ve korkarak yaklaştığın karakterlerde.

        • Diyelim ki “100 kilo bir kadını oynayacaksın.” deseler… Ekstra elli kiloyu kaç ayda alırsın?

        Herhalde kolay kilo alırım, ben yemeği çok seviyorum. Uzun vadede olmalı ki en azından o sağlık riskini en aza indirgemelisin. Çünkü elli kiloyu bir anda almak çok zor ama ne olur mesela? Bir sene sonrası için olur, o bir senede bir şekilde alabilirsin.

        "ZÜBEYDE HANIM İÇİN 7 KİLO ALDIM"

        • Bizdeki sistem zaten ona el vermiyor.

        Yok, Türkiye’de böyle bir şey olmaz. O yüzden rahat konuşabilirim; alırım elli kilo… ‘Zübeyde Hanım’da yedi kilo aldım bu arada. Çünkü filmde; gençlik dönemlerinde Zübeyde Hanım’ı hep hamile olarak görüyoruz. Mustafa’ya da hamile olduğu dönemi var. Sonrasında da zaten yaşlanma dönemine geçiyoruz ve o dönemler sonrasında hem gençlik kısmında yüzümün daha dolgun olmasını istedim hem de yaşlılık taraflarında kırışıklık ve yaşlandırma makyajı yapıldığında ve bedenen daha küçülmeye başladığımda kilomun beni destekleyeceğini biliyordum. ‘Zübeyde Hanım’ın tek fotoğrafı var. Gördüğümüz fotoğrafta ben daha dolgun olduğunu hissettim ve sanki biraz daha kilo alırsam daha bedenen de yaklaşacağımı hissettim. Ne kadar sürede verdin derseniz, o yedi kiloyu iki ayda verdim. Daha sağlıklı bir süreç içerisinde verdim yani.

        • ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’ ile bağlantılı olarak Toronto Film Festivali’ne davet aldın. Bununla ilgili neler söylemek istersin?

        Çok büyük bir gurur. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Toronto Film Festivali’nin açılış filmi olarak özellikle ‘Zübeyde: Analar ve Oğullar’ filmini seçmeleri çok güzel. Beni de onur konuğu olarak davet ettiler. Davet sırasında da çok güzel şeyler yazdılar, çok mutlu oldum, çok teşekkür ediyorum. Bir oyuncu için çok büyük gurur, çok büyük mutluluk. Hele kendi ülkesine ait olan kurucusunun filminin başka bir ülkede açılış filmi olarak gösterilmesi inanılmaz büyük bir gurur. O yüzden çok mutlu oldum. Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümü. Emeği geçen ve o kişileri yetiştiren herkese minnettarız. Allah rahmet eylesin.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ