Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar 'Bihter'in 'Nihal'i Helin Kandemir: Alt beyninde yoksunluk psikolojisi yaşıyor _ magazin haberleri

        Halit Ziya Uşaklıgil'in realist-naturalist romanı 'Aşk-ı Memnu', ilk olarak 1899 - 1900 yıllarında Servet-i Fünûn Dergisi'nde yayımlandıktan sonra 1901'de kitaba dönüştürüldü.

        Halit Ziya Uşaklıgil'in evlilik kurumunun işleyişindeki sorunları gündeme getirdiği, evli insanları, evlilik dışı ilişkiler yaşamaya iten nedenleri 'Bihter' karakteri üzerinden ortaya koyduğu 'Aşk-ı Memnu', Uşaklıgil'in en olgun eseri, Servet-i Fünûn dönemi Türk edebiyatının şaheserlerinden biri ve Batılı anlamda ilk roman örneği olarak kabul ediliyor.

        Gerek dergide bölümler halinde, gerekse bir bütün olarak kitap halinde yayımlandığı dönemde büyük ilgi gören 'Aşk-ı Memnu', 1975'te 6 bölümlük dizi olarak TRT'de yayınlandı. Tiyatro sahnesine ise 3 perdelik oyun olarak yansırken opera olarak da sahnelendi. Roman, 2008'de ise yeniden dizi olarak 2000'li yıllara göre uyarlandı.

        REKLAM

        Aşk-ı Memnu', TV dizisi, tiyatro oyunu ve operadan sonra ilk kez 'Bihter' adıyla filme uyarlandı. 'Bihter', hikâyenin geçtiği yıllara sadık kalınarak dönem filmi olmasıyla da dikkat çekti. Amazon Prime'da yayınlanan 'Bihter'in yapımcıları; Timur Savcı ile Cemal Okan... Yönetmenliğini Mehmet Binay ile Caner Alper’in üstlendiği, senaryosunu Merve Göntem’in kaleme aldığı 'Bihter'de başrolleri Farah Zeynep Abdullah, Boran Kuzum, Osman Sonant, Hande Ataizi, Helin Kandemir, Nezaket Erden, Lorin Merhart, Mert Can Tekin ve Mert İnce paylaştı. Ebru Özkan ile Tilbe Saran ise kamera karşısına konuk oyuncu olarak geçti.

        'Bihter'de 'Nihal'i canlandıran, rol aldığı yapımlarla ve kazandırdığı ödüllerle yeni nesil oyuncular arasında ışıltılı bir kariyere sahip olan Helin Kandemir, konuk olduğu Habertük HT Stüdyo'da Mehmet Çalışkan'ın sorularını cevapladı.

        "3.5 YAŞINDA BAŞLADIM"

        • Halit Ziya Uşaklıgil’in ölümsüz eseri ‘Aşk-ı Memnu’, ‘Bihter’ adıyla Amazon Prime için yeniden yorumlandı. Sen de orada ‘Nihal’i canlandırdın. ‘Nihal’e geçmeden önce senin oyunculuk kariyerinden başlayalım. Oyunculuğa nasıl başladın?

        Çocukluk mesleği olarak başladım. 3.5 yaşında bir kamera şakasında oynamıştım. Aslında tamamen bana hatıra kalsın niyetiyle başlamıştım. Sonra orada şansım da döndü, yolum da açıldı ve çok uzun bir süre oyunculuğa devam ettim. Hatta o zaman mikrofon yoktu, biz seslendirme yapıyorduk. Sonra oyunculuğa oradan devam ettim. 5 - 6 yaşlarında oyunculuğa ara verdim ama seslendirmeye devam ettim. O sıralarda okula da başladım. Şimdi çocuk oyuncular, sete pedagoglarla geliyor. O zamanlar; biz gidiyorduk, çalışıyorduk eve dönüyorduk. Sette olmak o dönem bir çocuk için çok da uygun ortamlar değildi. Ailemin de desteğiyle oyunculuğa ara verdim, seslendirmeye devam ettim. Sonra 13 yaşında ‘İsimsizler’ ile oyunculuğa döndüm.

        REKLAM

        • Kamera şakası neydi?

        Kamera önünde bana hatıra kalacak komik bir şeydi. İlk kamera önüne atılışım öyle oldu. Şimdi çok mutluyum. Sevdiğim işi yapıyorum.

        "BANA BİR ŞANS TANIMALARINI İSTEDİM"

        • Geri dönüşünün hikâyesi nedir?

        Geri dönüşüm, benim için çok güzel bir tevafuk hikâyesi. Belli bir yaş aralığından sonra yani ergenlik döneminde insan kendinde mental anlamda bir eksiklik varsa onu hissedip okumaya başlıyor. Ben seslendirme yaparken Layla Şirin adıyla bir ajans vardı, o zaman çok popüler bir çocuk ajansıydı, hâlâ da öyle… Arkadaşlarımdan duyuyordum, seslendirmeden oyunculuğa geçen, oyunculuk yapan ve mutlu olanlar vardı. Ben de "Şansımı deneyip hikâyelerimi ekran önünde anlatmayı deneyebilir miyim?" diye düşündüm. Buna ihtiyaç hissediyordum. Sonra o ajansa kaydoldum. O zaman 3 - 4 bin kişiyle seçmelere giriyorsunuz. Oralarda kendini tekrar var edebilmek çok zor... Sonra ajansa bir mail gönderdim. “Adım Helin, 13 yaşındayım. Bu işi çocukluğumdan beri yapıyorum ve bu konuda tekrar deneme yapmak istiyorum. Bana şans tanıyın” gibi bir mesajdı. Şu an utanırım, kimseye böyle bir mesaj atamam ama o zaman yaptım. Sonra ‘İsimsizler’in seçme metnini çektim. O iş oldu. Balıkesir’e gittim ve yıllar sonra bir anda tekrar sete çıkmış oldum. Şimdi 19 yaşındayım, 6 seneye yakın olmuş ve hâlâ çalışıyorum, hiç de durmadım.

        "ÇOK GÜÇLÜ HİSSEDİYORUM"

        • Bu arada çocukluğunu yeterince yaşadın mı, gençlik yıllarını yeterince yaşayabiliyor musun?

        Herkes bunu söylüyor... Tabii ki ekran önünde olmanın bazı sorumlulukları var ama şu anda maddi ve manevi özgürlüğe sahip olduğum için kendimi çok güçlü hissediyorum. Evet, yaşıtlarımdan daha çok ilerleyen bir hayata sahibim ama bu benim bir şeyleri yaşayamamamın önüne geçmedi. Bir şeyleri yaşayamamak gibi bir problem yaşamadım. Sadece farklı yaşadım... Daha kontrollü ve daha dikkatli yaşadım.

        "HER YAŞTA HATA YAPABİLİRİZ"

        • İçinde hiç mi ukde kalmadı?

        İçimde ukde kalan hiçbir durum yok. Sadece bu sene özelinde kendime daha çok hata yapma hakkı tanıyorum. Arada kendi kendime dönüp, “Ben 19 yaşındayım, tabii ki her zaman her yaşta hata yapabiliriz ama bu yaş aralıklarında bu daha geniş olabilir” diye kendime sık sık hatırlatıyorum.

        "HİSSETTİKLERİMİ UNUTAMIYORUM"

        • 2019’da ‘Kız Kardeşler’ ile ‘İstanbul Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü kazandın. Neler hissediyorsun? Bu festivalde, bu ödülü kazanan en genç oyuncu sensin...

        Aslında ödülü kız kardeşlerimle birlikte paylaştım. Cemre (Ebüzziya) ve Ece (Yüksel)… ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü birlikte taşıdık. Hissettiklerimi hâlâ unutmuyorum. Çok eşsiz bir deneyimdi... İnsanın yaptığının bir başkasının kalbinde karşılık bulduğunu somut olarak görmesi çok kıymetli. Beni, o dönem daha fazlasını yapabilmekle ilgili oldukça ateşlemişti. Benim de bildiğim kadarıyla bu ödülü alan daha genç biri yok, olabilir de tabii, yanlışlık olmasın.

        "YARATIM SÜRECİ BAMBAŞKA İLERLİYOR"

        • Ödülü aldığında henüz 15 yaşındaydın. İlk ödülünü, İstanbul Film Festivali gibi oldukça prestijli bir festivalde almak büyük bir başarı… Bu başarın sana; “Bir sonraki adımda daha iyi olmalıyım” diye bir sorumluluk yükledi mi, bir gerginlik oluşturdu mu?

        Evet, 15 yaşındaydım ve benim ilk ödülüm. Daha önce herhangi bir ödül almamıştım. Bana öyle bir sorumluluk yüklemedi aslında… Çünkü ben onu öyle bir yerden tutmadım. Şöyle algıladım; “Bu benim için çok güzel bir motivasyon sağladı, çok güzel bir moral oldu. Bana devamını yapabilmek ve daha fazla hikâye anlatımıyla ilgili çok güç verdi. Kendimi gibi daha pozitif bir yere çektim. Tabii ki ekran önünde iş yapıyor olmanın yer yer kaygılarını yaşıyorum. Her zaman bu kadar bereketli dönemler içerisinde olmayabiliriz. Her zaman bu kadar güzel üretebilir miyiz? Çünkü yaratım süreci bambaşka bir şekilde işliyor. Bazen insanın o güzel kanalı bir güzel tıkanabiliyor. Bazen olmayabilir. Olmadığı zaman oturup kahve içmeyi bilmek de gerekiyor. Benim için hep öyle ilerledi. O yüzden de şu ana kadar yaptığım hiçbir şey bende bir sonrası için gerginlik yüklemedi.

        "HÂLÂ TAM OLARAK NORMALLEŞMEDİ"

        • Okul arkadaşlarının sana yaklaşımı nasıldı / nasıl?

        Arkadaşlarıma kamera önünde olmam hâlâ çok enteresan geliyor. Keza aileme de öyle.. Ben bile kendimi hâlâ televizyonda ya da başka bir yerde görünür bir anda yakalayınca şaşırıyorum. Bu durum, hâlâ tam olarak normalleşmedi.

        "ARKADAŞLARIM HEP POZİTİF OLARAK ETKİLENDİ"

        • Böyle diyorsun ama 6 dizi, 5 dijital platform çalışması, bir de sinema filmin var…

        Bayağı oldu… Hepsi senin bebeğin gibi oluyor. Ben ilk set günlerimde okula gidiyor gibi hazırlanırdım. Hâlâ öyleyim... O hep duru bir heyecan… Arkadaşlarım için de aslında ilham olmak konusunda bana fayda sağladığını düşünüyorum. Kendini ekran önüne atabilme, üretebilme cesaretini kendi yaş gruplarıma sağladığımı düşünüyorum. O yüzden arkadaşlarım, bu durumdan hep pozitif olarak etkilendi.

        "ARTIK ÇEVREM HEP OYUNCULARLA DOLU"

        • Arkadaşlarının arasında ünlüsün diye çekingenlik yapanlar, aranıza mesafe koyanlar olmadı değil mi?

        Biliyor musunuz, ben hiç öyle enerji veren biri değilim. Özellikle bu konuda hiç değilim. O yüzden arkadaşlarımla aramda hiç öyle bir mesafe olmadı. O dönem, beni sadece şu zorluyordu; “Her şeyi çok iyi yapacağım.” Bu, bende biraz var ama yaş aldıkça kırılıyor. Çalışırken okulu sırtlamakta zorlandığım dönemler oldu. O noktada akranlarımla aynı yerlerde kalamadım. Bir dönem çok çalışıyordum ve sınavlarıma çalışamadığım oldu ama onun dışında sosyal ilişkilerimde negatif etkilenmiyorum. Bir de artık çevrem hep oyuncularla dolu. Hep aynı şeye temas ettiğim için sürekli sektörden bildiğim ve tanıdığım insanlarlayım.

        "HEP KALBİME SİNEN YERDEYİM"

        • 19 yaşındasın, 12 çalışman var. Bu kadar çok yapım sana ne ifade ediyor?

        Aslında hepsi bir hikâye... Hepsi bir proje olmanın ötesinde bir hatıra... O işlerle birlikte hayatıma giren insanlar da öyle... Hepsi deneyim... Bundan sonrası için inanılmaz heyecanlıyım. Aynı çiçek büyütmek gibi… Her iş, benden; sevgi, emek, efor, mücadele gibi bir sürü şey talep ediyor. 12 iş, 12 farklı hikâye… Hiçbir zaman rasyonel bir iş yapıyorum gibi düşünceye sahip olmadım. Hep kalbime sinen yerlerdeydim.

        "OYUNCULUĞA ÇOK DUYGUSAL BİR YERDEN BAĞLIYIM"

        • Üniversitede ‘Psikoloji’ okuyorsun ama kaydını donduracağını duydum. Neden? Ve neden psikoloji bölümünü seçtin?

        Bir şey yapıyorsam onu tam yapma taraftarıyım. Tabii insan ergenlikle birlikte bir sürü şeyi aynı anda yapmak istiyor ama bu sene mesleki anlamda daha sahada olduğum bir dönem içerisindeyim. Psikolojiyi seçtim çünkü oyunculuğa çok duygusal bir yerden bağlıyım. Bu, bir süre sonra yerinde bir bağımlılık da getiriyor. Bu sefer, bu olmadan yapamayacak bir enerjiye bürünüyorsun. Hayattaki hiçbir şeye karşı bunu istemiyorum. O yüzden yapabileceğim başka bir alanda daha kendime cesaret tanımak istedim. O yüzden böyle bir tercih yaptım ama konservatuvarlı olmamanın ağırlığını hâlâ üzerimde hissediyorum.

        • Belki konservatuvarda da okursun...

        Çok istiyorum… Aslında bu durum, enerjimi artırıyor. “Tamam, okulunu okumuyorum. O zaman bu işe daha çok yetebilmeliyim” gibi bir düşünceye girip daha da gelişmem gerektiği yönünde bir motivasyon oluştu.

        "HEP ÜRETKEN, AÇIK İNSANLAR DENK GELDİ"

        • Profesyonel olarak oyunculuğa 13 yaşında başladın. Oyunculuk adına zaten belli bir eğitim seviyen oluşmuştur...

        Düşe kalka oldu… Bir gün kötü oynadım, bir sonraki gün daha iyi oynadım. Bir sonraki gün ondan da kötü oynadım, sonra daha da iyi oynadım. Bir de ben çok şanslı biriyim. Bu, bir nasip ve emek silsilesi. Müthiş profesyonel insanlarla çalıştım. ‘Bihter’ özelinde özellikle gerçekten çok deneyimli, çok tecrübeli, çok yetenekli, hep üretken, açık insanlar denk geldi. Çocukluğumdan beri her konuda gözlemci bir tipim. 'Bihter'de rol aldığım için çok şanslıyım. Güzel bir süreç oldu.

        "CESARET İSTER"

        • ‘Bihter’den ‘Nihal’ için teklif geldiği zaman neler hissettin? İşi kabul etmende hangi kriterler öncelikli oldu?

        Bir kere senaryoda Merve Göntem’in imzası var... Yaptığı işlerde cesareti ve yaratıcılığını her zaman çok beğenirim. Projeyi seçerken bu benim için zaten birincil öncelikli seçeneklerden biriydi. İkincisi ise şöyleydi; salt iyi ya da salt kötü oynamak yerine gri karakteri oynamak her zaman daha öğreticidir ve cesaret ister. Kendi kariyer hikâyem boyunca da bu, şu ana kadar böyleydi. İnşallah bundan sonra da böyle olur. Çünkü hepimiz hayatın içinde yer yer iyi, yer yer kötüyüz. O yüzden ‘Nihal’i bulduğumda onu; yer yer aşırı doğru, yer yer çok küçük, çok savunmasız buldum. Bu da bana üretmekle ilgili cesaret verdi. Biz yıllardır zaten izleyicilerin kalbinde oturup şekillenmiş kült bir eseri, tekrar yeni bir versiyonuyla izleyiciyle buluşturduk. Bu, oyuncusundan yapım ekibine kadar hepimiz için biraz cesaret gerektiriyordu. O yüzden de popüler olanı yapmak yerine farklı olanı yapmak daha çekiciydi. Bu yüzden çok doğru bir yerde olduğumu hissediyorum. Çalışırken de öyleydi...

        "POZİTİF BASKI HİSSETTİM"

        • ‘Nihal’, daha önce iki dizide başka oyuncular tarafından canlandırıldı. Kıyaslama adına üzerinde bir baskı hissettin mi?

        Hissettim ama bu, pozitife döndüren bir baskıydı. Biz aslında hikâyeyi bambaşka bir aksa çevirdik ve eseri daha güçlü kadın formlarıyla tekrar izleyicilerle buluşturduk. Buradaki kadınların, genel hikâyenin aksına göre daha sesi çıkan versiyonları ‘Bihter’de görülüyor. Bu, bizim için daha heyecan verici bir deneyim. Ayrıca yaşça küçük olduğum için bu kadar profesyonel insanla aynı sette olmak da bir baskı yarattı. Onların tecrübesine ve yeteneğine yetebilmek, o topu karşılayabilmek de insanda bir baskı yaratıyor ama dediğim gibi, çok tatlı, çok özgüvenli, çok başarılı insanlarla çalıştım ve çalışırken de bunun artısını çok gördüm. Ekip; beni her zaman, her sahnemde, hep çok destekledi. O yüzden bu baskı, benim için pozitife dönen bir baskıydı.

        "NİHAL İLE YAŞIT OLMAK AVANTAJ SAĞLADI"

        • ‘Nihal’ ile senin yaşın aynı. Bu durum, karakteri canlandırma adına sana bir avantaj sağladı mı?

        Çok büyük bir avantaj sağladı... Kariyerim boyunca tercih yaparken de buna çok dikkat ediyorum; yaşımı oynamayı önemsiyorum. Yaşımdan çok büyük bir karakteri canlandırmak istemiyorum. Çünkü vücudum aslında bu yaş aralığının hormonal dengesini çok iyi biliyor. Bu çok stabil olabildiğimiz bir aralık değil. Biz, film boyunca genç bir kadını izliyoruz ama aslında onun duygusal dalgalanmalarını izliyoruz. O yüzden salt iyi ya da salt kötü, beyaz ya da siyah izlemiyoruz. Gri izliyoruz ve çok gerçek bir şey izliyoruz. Bu benim için çok önemli...

        "ALT BEYNİNDE YOKSUNLUK PSİKOLOJİSİ YAŞIYOR"

        • ‘Nihal’ ile empati kurman daha da kolaylaşmıştır değil mi?

        Çok daha kolaylaştı... Sonuçta bir kayıp yaşamış biri ve ne kadar doğru davranmak istese de alt beyninde bir yoksunluk psikolojisi yaşıyor. Muhtemelen hayat içerisinde de onu çok zorlayacak. Ben karakterlerimin benim onları oynadığım kısmı dışında da hayatlarına devam ettiklerine inanırım. Kalbinde, onu duygusal anlamda sıkışmış bir süreç beklemiş olabilir.

        "NİHAL İÇİN PİYANO VE FRANSIZCA DERSLERİ ALDIM"

        • ‘Nihal’e 3.5 ay gibi bir zamanda hazırlandın. Bu süreçte piyano ve Fransızca dersleri de aldın değil mi?

        Piyano benim hayatımda hâlâ var... ‘Nihal’den sonra eve piyano aldım. O yüzden bu iş, kalbimde biricik bir yerde. Bana her şeyden önce enstrüman çalma becerisini, heyecanını kazandırdı. Ve büyük resimde hayatıma çok destek kattığını düşünüyorum. Piyano çalmaya ‘Nihal’ için başlamıştım. Çünkü piyano çaldığım bir sahnem vardı. "Çalarken doğru durayım, biraz bir şey bileyim, kültürleneyim, yapacaksam doğru bir şey yapayım" diye düşündüm ve piyanoyu çok sevdim. Duygusal da bir bağ kurdum... Piyano çalmak bana hep bu işi hatırlatıyor. Şimdi evimde var, haftada bir düzenli ders alıyorum. Fransızca da benim hep çok beğendiğim, fonetiğini çok sevdiğim bir lisan... Onu çok kısa alabildim, yoğunluğum kaynaklı çok da devam edemedim ama mutlaka yapılacaklar listesinde var. Ona da bir çentik atmayı çok istiyorum.

        "BÖYLE BİR VİZYON İSTİYOR"

        • Bir oyuncunun enstrüman çalabilmesi, lisan biliyor olması, kariyeri boyunca her zaman avantaj sağlayacaktır...

        Sadece oyunculuk yapabilmek duygusal anlamda da bir noktada sana yeterli gelmeyecek. Hep bir tık dahasını biliyor olmak gerekiyor. Bu iş bizden böyle bir algı istiyor, böyle bir vizyon istiyor. Sadece bir şeyi iyi ezberleyip onu kamera önünde iyi performe etmekle bitmiyor.

        "HEPSİNDE FAZLASIYLA VARDI"

        • ‘Bihter’ ile ilgili başka ne söylemek istersin?

        Bu gerçekten hepimizden cesaret, tutku, arzu gibi bir sürü şey isteyen bir işti. Ve bu, birlikte çalıştığım şahane insanların hepsinde fazlasıyla vardı. Biz çok farklı, çok yeni, çok açık ve daha önce denenmemiş bir versiyonuyla şekillenmiş bir hikâyeyi yorumladık. Ki o hikâye, yıllardır izleyicilerin kalbinde taht kurmuş bir hikâye... İzleyenler çok şaşıracak. Bana çok cesur ve çok yeni geliyor. Herkes çok iyi oyuncu, kadro müthiş... ‘Bihter’, romana daha yakın bir versiyon... ‘Nihal’i canlandırdığım için çok şanslıyım. Bence birlikte çok da güzel bir yol aldık. Ben onunla da deneyim kazandım. Onunla birlikte bir şey üretirken yaşıma daha yakınlaştığımı hissediyorum. İyi ki benim bedenimde de can bulmuş. Bu işin içerisinde olmaktan dolayı çok mutluyum ve gururluyum. Bakalım, inşallah izleyiciler de bizimle aynı duyguları paylaşıyordur / paylaşır.

        "HEPSİ HARİKA İNSANLAR"

        • ‘Nihal’in sana olan katkılarından biraz daha söz edebilir misin?

        Somut bir şey söyleyecek olursam; “Piyano ve tanıdığım inanılmaz yetenekli insanlar” derim. Kamera önü, kamera arkası herkes harikaydı. Arman Güvenç, bizim proje direktörümüzdü, aynı zamanda yaratıcı yapımcımızdı. Vizyonu, ruhu ve zihni müthişti. Senaristimiz Merve (Göntem) keza öyle... Yönetmenlerimiz Mehmet Binay ile Caner Alper, Farah (Abdullah), Boran (Kuzum), Hande (Ataizi), Ebru (Özkan), hepsi harika insanlar... Bunlar bu işin bana somut kazanımları... Aslında kariyerim boyunca her zaman cesaret ve farklılık isteyen işlerin peşinde koşmaya çalıştım. 'Bihter' de onlardan biri... Beni bu konuda artırdığını ve güçlendirdiğini düşünüyorum. Ben; yer yer savunmasız yer yer fazla, yer yer az, hiç yargılamadan, tamamen tanık olarak, en gerçek ve en doğal haliyle, çok gerçek ve genç bir kadını oynadım. 19 yaşlarında, annesini yeni kaybetmiş ve kendine bir anne arayışında olan, bunu bulamadıkça da öfkesini nereye yönelteceğine karar veremeyen, kaybolmuş, yalnız birini oynadım.

        "İYİLEŞMEYE ÇOK İHTİYACIM OLDUĞU BİR DÖNEMDE BENİ BULDU"

        • Bu dönemde tiyatro oyununa da başladın. ‘Balina’… Senin ilk tiyatro oyunun değil mi?

        Evet, ilk tiyatro oyunum... Benim için gerçekten enteresan bir deneyim. Tiyatronun özelinde üç aya yakın bir prova süreci geçirdim. Yönetmenimiz İbrahim Çiçek, şahane biridir. Ona çok hayranım... Bir metin üzerine bu kadar derinleşmek bana insani bir yerden de bir şey kattı. Bir de tiyatro, seyircilerle birebir kontakta olduğun bir sanat disiplini. Gülüyorlar, duyuyorum. Tepki veriyorlar, şaşırıyorlar ya da korkuyorlar. Sahnede bunu hissediyoruz. O yüzden sahnede olurken bolca insani deneyim de kazanıyorum. ‘Balina’, beni hayatımın kendimi sevmeye, iyileşmeye ve dönüşmeye çok ihtiyaç hissettiğim bir döneminde buldu. Bu iş, geçen sene de yapılabilirdi ama bu seneye denk geldi.

        "OYUNCULUK KAMPI GİBİYDİ"

        • Bu dönemde ne oldu?

        Bu sene enteresan bir hikâyenin parçasıyım. Kendi hayatıma çok paralel ilerleyen bir versiyonun içindeyim. O yüzden de ‘Balina’, aslında iyileşip dönüşmekle ilgili güzel bir yerime çarptı. Bence Helin’e de insan olarak hizmet etti. Bir de Enis (Arıkan), Şebnem (Bozoklu), Yağız (Konyalı), Emine (Evirgen) çok yetenekli oyuncular. Onlarla sahnede göz göze olacağım her an için heyecanlıyım. İyi ki bulmuşum bu işi... İyi ki yine benim hayat hikâyemde bir kıymeti ve yeri olmuş. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Sahnede olacağım her an için aşırı heyecanlıyım. Daha önce de söyledim, konservatuvarlı olmamanın ağırlığını üzerimde hissediyordum, şimdi gerçekten güzel bir eğitim aldım. Bu 3 ay, benim için oyunculuk kampı gibiydi. İbrahim, müthiş bir yönetmen ve harika bir insandır. Bana vizyonumla ilgili de oyunculuğumla ilgili de kattıklarını sayamam. O yüzden kendimi çok cesur hissediyorum.

        "KOSKOCA BİR İYİ Kİ... "

        • İyileşme döneminden söz ettiğin babanın kaybından sonraki dönem değil mi?

        Evet... Aslında kaybımla ilgili konuşmak, biraz imtina ettiğim bir konu. Tiyatro aslında senden “Bana bakın!” diyebilmeyi talep ediyor. İnsanlara oturup seni izletebilecek bir şeye sahip olmanı istiyor. Kendimi sevme ve kendimle barışma sürecime de destek oldu. Babamla ilgili bir yere de çok felaket çarpıyor. İnanılmaz... Koskocaman bir iyi ki… Ne kadar iyileştiğimi ve dönüştüğümü tarif edemem.

        "KENDİMLE BİLE YARIŞMIYORUM"

        • Mesleğin üzerine en büyük hayalin nedir?

        Mesleki olarak çok hırslı biri değilim. Herkes bunu çok desteklemez ama gerçekten kendimle bile yarışmıyorum. Artık bir şeyleri eskisinden daha iyi yapmak gibi bir derdim de yok. Daha mutlu olmak gibi bir derdim var. Zaten daha mutlu olduğum zaman ister istemez daha iyi yapacağım. Mutlu olursam güzel üretirim, başarılı olurum, denerim. Bazı anlatacak hikâyelerim var ve bunu başka karakterler üzerinden anlatmak bana kolay geliyor. Bu tamamen böyle bir çıkıştı. Zaten bence yaratıcı sanatçı olan herkesin derdi yaratmak oluyor. Ben hikâye anlatıcısıyım. Bir yazardan, bir ressamdan, bir dansçıdan bir farkım yok. Ben sadece kendime bu yolu seçtim. Çünkü benim kendi yetilerimi doğru ifade edebildiğim yer burası. O yüzden geleceğe dair oyunculuğumla ilgili en büyük hayalim; mutlu olmak, üretken olmak. Çünkü hayata tutkuyla bağlı olmak bana hep bambaşka bir vizyon ve yaşama sevinci getiriyor. Çalıştığım zamanlarda, iyi oynadığım ya da iyi bir şey yaptığımı hissettiğimde gözümün parıltısı geliyor.

         "Evlilik, insanın doğasına aykırı"
        "Evlilik, insanın doğasına aykırı" Haberi Görüntüle
        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ