Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 20 tek mekân filmi
        16

        LOCKE (2013)

        Film boyunca bir otomobilin içindeyiz. Tek karakterimiz var ve telefon kuşkusuz öykünün anahtar unsuru. Her şey büyük bir inşaatta çalışan Ivan Locke’un (Tom Hardy) aldığı bir kararla ilgili. Bu, hiç istemediği halde ona işini ve eşini kaybettirecek kritik bir karar… Sadece telefon konuşmalarıyla 85 dakikalık bir filmi götürmek kolay değil. Ama Steven Knight, usta bir senaryo yazarı olarak bunu başarıyor. Yönetmenliği de yazarlığının gerisinde kalmıyor. Elinde sadece otomobil kullanan bir adam olmasına rağmen görsel açıdan kreatif bir iş koyuyor ortaya. Locke’u mümkün olduğunca farklı açılardan çekmesi tekdüzeliği yok eden bir unsur. Görüntü yönetmeni Haris Zambarloukos netlik ayarlarıyla oynayarak camdaki yansımaları, otomobil ve yol ışıklarını, renk ve grafik olarak o kadar iyi kullanıyor ki klostrofobi duygusundan iz kalmıyor. Buna, Dickon Hinchliffe’nin müziklerini ve montajdaki ritim duygusunu da eklediğinizde “Locke” bir tek mekân filminden ziyade gecenin içinde meditatif bir yolculuğa dönüşüyor. Tom Hardy de karakterin sakinlik ile öfkeli haller arasında dolaşan duygusal geçişlerini çok iyi yansıtan bir performans sergiliyor.

        17

        PARALEL EVREN (2013)
        (Coherence)

        Her şey sekiz arkadaşın, akşam yemeği için bir evde buluşmasıyla başlar. Cep telefonlarının bozulmasını ve elektrik kesintisini gökyüzündeki kuyruklu yıldıza bağlayıp keyiflerinin bozulmasını istemezler. Ama komşulardan yardım istemek için birkaç kişinin evden çıkmasıyla her şey tuhaflaşmaya başlar. Üstelik yaşadıkları olayları anlamlandırmaya çalıştıkça işler daha da karışır... Paralel evrenlerin birbirine girdiği bir ilişkiler kaosunun orta yerinde bulurlar kendilerini. Anlam veremedikleri bir tür paralel evren labirentine düşmüşlerdir ve nasıl çıkacaklarını hiçbiri bilmez... James Ward Byrkit'in hikâyesini Alex Manugian'la oluşturduktan sonra yazıp yönettiği “Coherence” tek mekânda geçiyor. Schrodinger’in Kedisi gibi düşünce deneyleri ve kuantum fiziğine kadar uzanıyor. “Özel efektsiz, sadece oyunculuğa ve karakterler arası ilişkilere dayalı bir bilimkurgu olabilir mi?” sorusuna verilmiş mükemmel bir yanıt...

        18

        SONA DOĞRU (2013)
        (All is Lost)

        Sadece tek mekânlı değil aynı zamanda tek oyunculu bir başka film… Robert Redford, okyanusta bir kaza sonucu su alan teknesinde yaşam mücadelesi veren usta bir denizci rolünde. Yönetmen J.C. Chandor öyküyü oyunculuk sanatı ve resimlerle anlatarak bir çeşit saf sinemaya ulaşıyor. Film sadece bir hayatta kalma öyküsü değil. Gerçek cesaretin yaşla ve tecrübeyle geldiğini; olgunluğun biraz da ölüm korkusuna karşı durmakla ilişkisi olduğunu anlıyoruz. Geçmişi ve kimliği hakkında hiçbir şey bilmediğimiz yaşlı denizci konuşmuyor, düşünüyor ve eyleme geçiyor. Biz de kafasından geçenleri anlamaya çalışıyoruz. Bir aksiyon filmi kadar sürükleyici...

        19

        PERFECT STRANGERS (2016)
        (Perfetti sconosciuti)

        İtalyan sinemacı Paolo Genovese’nin öyküsünü yazıp yönettiği filmde, bir arkadaş grubu akşam yemeği için buluşur... Çiftler arasındaki ufak tefek gerilimler ya da eski arkadaşların atışması dışında her şey yolunda giderken içlerinden biri akıllı telefonları ortaya koymayı önerir. Gelen her mesaj paylaşılacak, aramalar sırasında hoparlör açık kalacaktır. Öneri kabul edilir ama akşamın ilerleyen saatlerinde olaylar beklenmedik şekilde gelişmeye başlar. Sırlar, yalanlar, ortaya çıkar; itiraflar peş peşe gelir. İkiyüzlülükler ve sahte hayatlar üzerine biraz karamsar ama eğlenceli bir film.

        20

        THE PARTY (2017)

        Hükümete bakan olarak atanacak Janet'in (Kristin Scott-Thomas) yakın arkadaşlarını davet ettiği kutlama yemeği, Jinny’nin (Emily Mortimer) sürpriz hamilelik haberiyle renklenir, Bill’in (Timothy Spall) hastalık açıklamasıyla tatsızlaşır. Gecenin beklenmedik itirafı sonrasında ise tokatlar, yumruklar konuşur. Hatta silah çekilir... “The Party”yi eğlenceli kılan, yönetmen Sally Potter’ın ince mizah duygusuyla altı oyuncunun harika performansları... Altı oyuncu da aşkı, ölüm korkusunu ve ihaneti yaşayan, sinir krizi geçiren karakterleri tadını çıkararak, dozunda bir abartıyla yorumlamışlar. Her şey, toplumda önemli konumlara gelmiş iyi eğitimli, hali vakti yerinde insanların zaafları, tutkuları ve hırsları uğruna hayatlarını bir yalanlar komedisine çevirmeleriyle ilgili... Tek mekân sinemasının gereklerini yerine getiren Sally Potter’ın yönetmen olarak başarısı, kamerasını olayların içine bu kadar çok sokmasına rağmen her şeye uzaktan bakmamızı sağlaması; dramı mizaha çevirebilmekteki mahareti...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ