Önceki gün gece yarısına doğru telefonum çaldı... “Başbakan görüşecek!” dediler. Ne yalan söyleyeyim, insan tedirgin oluyor. Bir gün önce “Keşke Başbakan...” başlıklı bir eleştiri yazısı kaleme almışım. Üstelik Başbakan’ın eleştirilere karşı tutunduğu tavır da ortada. Ayrıca, “Normal, zaten beni her gün kimler arıyor!” havalarına da girecek değilim; çünkü yok öyle bir durum... Geziler ve yemekler hariç Başbakan’la özel bir sohbetim olmadı, telefon da dahil...
Tüm bunları düşünürken, aklıma bir de “İyi de Elazığ’da değil miydi?” sorusu geldi. Sanki Elazığ’dan arayamazmış gibi... Neyse lafı uzatmayayım, “Nasılsınız iyi misiniz?” kısa faslından sonra konunun köşe yazım olduğunu anladım. Başbakan Erdoğan hem yazım için açıklama yapma gereği duymuş hem de kadın sorununa yaklaşımını anlatmak için aramış.
Ben o yazıda, Uluslararası Kadın Buluşması’nda kendisini protesto eden bir grup kadına “Keşke kulak verseydi” diye yazmıştım. Çünkü o kadınlar, “Siz ‘Eşit değiliz’ dedikçe Sayın Başbakan, daha çok öldürülüyoruz!” pankartları açmışlardı. Aynı eleştirimi cumartesi günü konuşmamı yaparken de dile getirdim. Hatta moderatör Edibe Sözen’di. Konuşmamı bitirdikten sonra, “Ama Başbakan öyle demiyor ki...” diye başlayan bir açıklama yapma gereği duymuştu.
‘KADIN, ERKEĞİN MERHAMETİNE BIRAKILAMAZ!’
Erdoğan önce protestoya açıklık getirdi.
“Ben konuşmayı yaparken sahne ışıklı, dinleyenler karanlık içinde... Bir ara bir hareketlenme oldu. Bütün kameralar oraya doğru kaydı. Siyasette öğrendiğim önemli tecrübelerden biridir. Eğer bir protesto varsa, konuşmanı kesmeyeceksin, hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksin. Ben de öyle yaptım. Kim ne demiş, ne pankartı açılmış bilmiyordum, toplantı bitene kadar. Anlamadım zaten. Sonrasında öğrendim. Yazınızı da okudum. Aslında sizi daha önce arayacaktım ama biliyorsunuz yoğun bir tempom var ve sürekli seyahatteyim.”
Ben eleştiriyi tekrarladım: “Siz ‘Eşit değiliz’ dedikçe kadınlar daha çok aşağılanıyor, daha çok öldürülüyor. Dil, söylem çok önemli.”