Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Davutoğlu'ndan MİT TIR'larıyla ilgili açıklama

        AK Parti Genel Başkanı veBaşbakanAhmetDavutoğlu, gece gündüz halktan yetki almak için koştuklarını belirterek, "Ama öbürü koşmayacak. Halktan yetki almadan ülkeyi yönetmek istiyor. Buradaki sıkıntı bu. Yoksa sivil toplum ile ilgili bir problem değil. Halktan yetki alsın gelsin, onlar idare etsin biz de akademisyenlik yapalım veya katkıda bulunacaksak bulunalım, eleştirilecekse eleştirelim. Ama halktan yetki almadan devlet düzenini yönetmeye kalkarsanız buna izin verilmez" dedi.

        KralFmveKralTV ortak yayınına katılanDavutoğlu, Mehmet Akbay'ın hazırlayıp sunduğu "Mehmet'in Gezegeni" başlıklı programda soruları yanıtladı.

        "MUHALEFETİN ELEŞTİRİLERİNE ÖN YARGIYLA BAKMAM"

        Davutoğlu, "Muhalefetin eleştirilerini dikkatle inceliyorum, haklılık payı varsa mutlaka gereğini yaparım. 100 tane yanlış söyleseler bir tane doğruyu oradan bulabiliriz' diyor musunuz?" şeklindeki soruya, "Kesinlikle. Burada hiçbir şekilde bir ön yargı ile yaklaşmam. Keşke daha çok iletişim kanalı olsa, daha çok bir araya gelsek" karşılığını verdi.

        "Mesela şunun doğru olduğunu düşünmüşümdür. Niye aile ortamında oturulup beraber bir çay içilmesin? Niye iki insan olarak, üç insan olarak oturup karşılıklı göz göze bakmayalım, niye konuşmayalım? Bizler politikacı olmadan önce birer insanız" diyenDavutoğlu, siyasi hayatın dışında bir akademisyen olması halinde bugün kendisine muhalefet edenlerin görüşlerinden istifade etmek için geçmişteki gibi yanına gelebileceğini düşündüğünü anlattı.

        Davutoğlu, aklına geldikçe tebessüm ettiği bir anısını anlatmak istediğini belirterek, TBMM'de kendisiyle ilgili verilen bir gensoruda muhalefet milletvekili ve grubuyla genel kurulda bir tartışmaları olduğunu, kendisini savunarak itirazda bulunduğunu, ortamın gerildiğini ve ara verildiğini anlattı.

        Dışarı çıktıklarında söz konusu milletvekilinin yanına gelerek kendisine söylediklerine değinenDavutoğlu, şöyle devam etti:

        "Dışarı çıktığımda beni eleştiren dostumuz geldi, dedi ki 'Hocam niye bu kadar ciddiye alıyorsun? Biz sizin kitaplarınızı da okuyoruz ama burada bunu söylemek zorundayım. Canlı yayındayız'. Dedim ki 'Ben sizi nasıl ciddiye almam. Siz milletvekilisiniz. Milletin buradaki temsilcilerisiniz. Siz rolünüzü yani görevinizi yapıyor olabilirsiniz ama ben her sözü ciddiye almak durumundayım. Ama bunu söylerken çok samimiydi. Gerçekten akademik bazı çalışmalarımı okuduğunu düşünüyorum. Ama önemli olan şu; ben şimdi mitinglerde de görüyorum. Her şeyi öğretebilirsiniz ama samimiyeti öğretemiyorsunuz. Her şey insanlar arasında dille, konuşmayla değil de aslında o insanların ruhunda uyandırdığınız izle ortaya çıkıyor. Samimiyet zamanla ortaya çıkıyor. Sahicilik samimiyetin bir başka adımı. Sahici olmayan her fiil de zamanla sırıtıyor. İhtilaf ederken de uzlaşırken de samimi olmak lazım. Ama biz bazen uzlaşmak için uzlaşıyor gibi görünüyoruz. Bazen ihtilaf ederken de öyle bir yere götürüyoruz ki ortada samimi bir ihtilaftan daha çok inatçı iki keçinin psikolojisi oluşuyor. Bu kültürü yıkmamız lazım. Ben mümkün olduğu kadar bunu yapmaya çalışıyorum. İnşallah seçim sonrasında yeni bir ortamı hep beraber inşa ederiz."

        "OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜNMELİYİZ"

        Davutoğlu, Akbay'ın "Ben de şu çağrıyı yapmak istiyorum; bizim gibi düşünmeyen insanlara uzaylı muamelesi yapmayalım, her fikre saygılı olalım. Saygı çerçevesinde olduğu sürece" şeklindeki ifadesi üzerine, "Gezegen hem uzayda seyyaldir. Buraya baktığınıza göre biz daha sabit görünürüz. Nihayetinde bu dengeyi kurmak önemli. Hem seyyaliyet hem istikamet" ifadelerini kullandı.

        Eskiden köy odalarında insanların ihtilaf ederken bile karşılıklı saygıyı muhafaza edecek bir dil kullandığını aktaranDavutoğlu, bu kültürün kaybedilmesinin üzücü olduğunu söyledi.

        "Siyasette olmak, bazı yanlış davranışları doğru kılmaz ya da daha önce sergilediğiniz tutumdan sizi farklı bir yere götürmemesi lazım" diyenDavutoğlu, Mevlana'nın sözünü hatırlatarak, "Doğru olan, olduğunuz gibi görünmek" dedi.

        "BÜTÜN KÖRFEZ PETROLLERİNİ, DOĞALGAZLARINI İSTANBUL'UN BİR TAŞINA DEĞİŞMEYİZ"

        Davutoğlu, Akbay'ın, "Gezi olaylarıyla başlayan, 17-25 Aralık ile devam eden bir gerilim yaşıyor Türkiye ve biz bu gerilimden çok yorulduk. Bugün de yine operasyonlar olduğunu duyduk. Yargı ile ilgili, emniyette yapılan operasyonlar... 'Askerin içinde de acaba paralel bir yapılanma var mı?' tartışmaları. Türkiye Gezi ile birlikte 17-25 Aralık'la sonuçlanan süreçte çok yoruldu. Adeta bir olağanüstü hal içindeyiz hep beraber. Biz bundan, bu gerilimden ne zaman kurtulacağız" sözleri üzerine, dinamik bir toplum ve kadim bir geçmiş olduğunu, bir taraftan da modern hayat ve küresel araçların kendilerini bazen bulunduklarından daha fazla güç kullanmaya sevk ettiğini bildirdi.

        AK Parti Genel Başkanı veBaşbakanDavutoğlu, Gezi olaylarıyla ilgili getirilen eleştirilerin, Taksim'in ne şekilde tanzim edileceğiyle ilgili konuların o bağlamda konuşulması halinde birçok konuda anlaşılabileceğini kaydetti.

        "Peki bu noktada hiç 'Hata yaptık' diyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı uçaktan indiği anda Gezi Parkı'na gitseydi, 'Çocuklar burada ne oluyor?' deseydi, onların bir çayını, kahvesini içseydi yani geriye döndüğünüzde 'Keşke şunu yapmasaydık' dediğiniz bir şey çıkıyor mu ortaya?" sorusuna karşılıkDavutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile o dönemdeki gezisinde beraber olduğunu, onun ruh halini çok iyi bildiğini, Erdoğan'ın daha sonra Gezi olaylarında iyi niyetli olarak tepki gösterdiğine inandığı kişileri kabul ederek görüştüğünü hatırlattı.

        Davutoğlu, "Bu arada bir küçük kıvılcımdan ne kadar büyük bir yangın çıkabileceğinin çok çarpıcı işareti, hepimiz ona dikkat etmeliyiz. Eğer Taksim konusu hep beraber konuşulsaydı ki ben İstanbul üzerine çok sayıda makale yazdım. Sokak sokak bütün her yerini bilirim. Şimdi de bu konuda bir kitabım da inşallah bitmiş olacak. Ön söz yazıyorum.Başbakanlık görevini aldıktan sonra yoğunlaşamadım. İnşallah birkaç ay içerisinde çıkar diye düşünüyorum. Şehirler üzerine" diye konuştu.

        İstanbul'un kendilerinin en büyük hazinesi olduğunu dile getirenDavutoğlu, "Bütün Körfez petrollerini, doğalgazlarını bize verseler İstanbul'un bir taşına değişmeyiz. İstanbul ile ilgili hepimiz bu kültürün parçası olarak hangi siyasi düşüncede olursak olalım, hangi yaklaşımda olursak olalım rahatlıkla konuşabilmeliyiz ama böyle bir konuşma ortamı varken yani bizim taraftan kimse bu olayı göremiyor yani bir andaBaşbakanlık Ofisi'ni basmaya çalışan bir güruh..." dedi.

        Davutoğlu, yurt dışında olduğu sırada bir tweet üzerinden "Şimdi deDavutoğlu'nun evine saldırıyoruz, oraya yürüyoruz" denilip evinin adresinin verildiğini belirterek, bir anda olayın bir eleştiri noktasından çıkıp toplu bir kalkışma haline dönüştüğünün altını çizdi.

        "HER AĞACIN HER YAPRAĞI BİZİM İÇİN KIYMETLİ"

        Davutoğlu, o anda eleştiriye hazır bir insan olma niteliği ile kamu düzenini sağlamakla sorumlu devlet adamı niteliği arasında bir tercih yapmaları gerektiğini söyledi.

        O dönemde "Mesele ağaç değil" şeklindeki sözleri hatırlatanDavutoğlu, iktidarları döneminde 3,5 milyar ağaç diktiklerini aktardı.

        Davutoğlu, her ağacın her yaprağının kendileri için kıymetli olduğunu kaydederek, "Bunları konuşabiliriz ama buradan çıkıp bir sivil toplum hareketini bir toplumsal kalkışmaya dönüştüren olursa, o zaman bizim bütün Türkiye'nin düzenini düşünmemiz gerekiyor. Aynı şekilde Paralel Yapı meselesi. Sivil toplum olmazsa demokrasi olmaz ama sivil toplum sivil toplum olmalı. Sivil toplum görünümlü bir faaliyet yapıp daha sonra devlette örgütlenerek devlet içinde kendi örgütleriniz üzerinden yeni bir hiyerarşi oluşturmaya başladığınızda artık sivil toplum değil resmi bir yapıya bürünmek isteyen başka bir tür cuntalaşma faaliyeti haline dönüşür" diye konuştu.

        Seçim döneminde 81 ile gideceğini vurgulayanDavutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Gece gündüz niye koşuyoruz şimdi biz halktan yetki almak için. Ama öbürü koşmayacak. Halktan yetki almadan ülkeyi yönetmek istiyor. Buradaki sıkıntı bu. Yoksa sivil toplum ile ilgili bir problem değil. Halktan yetki alsın, gelsin onlar idare etsin biz de akademisyenlik yapalım veya katkıda bulunacaksak bulunalım, eleştirilecekse eleştirelim. Ama halktan yetki almadan devlet düzenini yönetmeye kalkarsanız buna izin verilmez."

        Akbay,BaşbakanDavutoğlu'na ''Paralel yapıya millet olarak herkes karşı ama siz de iktidarınızla birlikte cemaatle birçok fotoğraf verdiniz. Bir anlamda yaptıklarını, faaliyetlerini desteklediniz. Özellikle Türkçe Olimpiyatları'nda. Benim burada sorum şu olacak. Bazen yukarıdaki dokunduğunda aşağıda kıyamet kopar. Paralel yapı ile hep beraber savaşalım, birlikte. Ben de sizin savaşçınız olayım,Kralcılarla birlikte ama cemaate gönül vermiş samimi insanlar da burada biraz mağdur oluyor mu acaba? Farkında olmadan'' sorusunu yöneltti.

        Soru üzerine,Davutoğlu, samimi insanları tenzih ettiğine dikkat çekerek, ''Bunu hep tenzih ettim ve dedim ki, 'samimi şekilde bu harekete inanan ve bu topluluğa inanıp da katkıda bulunanları tenzih ederiz' diyerek hep konuştuk. Ama esas mağduriyeti yapan kim biliyor musunuz? Sivil toplum hareketi gibi görünüp, emniyette örgütlenen bu yapı. Mağduriyeti bu samimi vatandaşların, samimi insanların mağduriyetinin sebebi onlar. Hiçbir şekilde biz herhangi birine, şahsen ben veya Cumhurbaşkanımız veya biz bakarken ön yargıyla bakmıyoruz'' diye konuştu.

        "KİMSE KENDİ DÜŞÜNCESİNDE OLANLARI ÖRGÜTLEYİP DEVLETE, TOPLUMA HÜKMETMEYE KALKMAMALI"

        Akbay'ın ''Efendim, sizden bahsetmiyorum. Sizin altınızdakilerden, altınızın altındakilerden bahsediyorum. Adamın hiçbir ilgisi yok. Belki de bu cemaat yapısı içerisinde paralel yüzde 1. Yüzde 99'u bu noktada mağdur. Sizden asla bu noktada bir şey beklenmez, bakanlarınızdan beklenmez, Cumhurbaşkanından beklenmez ama herhangi bir kurumda olan yöneticinin yaptıklarını hayal edin'' sözleri üzerineDavutoğlu, şöyle devam etti:

        ''Doğru ama şu da var; bunu ayırt etmenin zorlaştığı yerler geliyor. Öyle durumlarla karşılaştık ki en yakınınızda, güvenerek görev verdiğiniz, diyelim Sayın Cumhurbaşkanımızın koruma amiri. Koruyacağı birinci kişi cumhurbaşkanı. Şimdi benim de koruma amirim var. Onun birinci görevi sizi korumak. Şimdi bu kişi cumhurbaşkanını dinlerse, dinlemek için komplo kurarsa o zamanbaşbakanolduğu dönemde. Şimdi bir debaşbakanveya cumhurbaşkanı nezdinde bakın. Demek ki 'benim canımı emanet ettiğim kişi bile böyle bir şeyin içinde olabiliyorsa. Bu nasıl bir yapı?' diye müthiş bir güvensizlik hali hissediyorsunuz. 17-25 Aralık'tan sonra benim de katıldığım bir televizyon programı vardı. O programda dedim ki 'Görüyordun buraya kadar gittiğini işlerin. Bu cemaat, bu topluluk, gerçekten samimiyse, çıkıp sivil toplum alanına çekilmeli. Bütün bürokratik faaliyetleri bırakıp, eğitimse eğitim, neyse yapacakları, ona yoğunlaşmalı. Şimdi bu samimi ve bütün bu komploların, tuzakların dışındaki kardeşlerimiz, vatandaşlarımız için söylüyorum. Onların çekinmesini gerektiren bir durum yok ama bu tutum karşısında ortak bir tavır sergilemeliler'. Yoksa böyle bir şey ile mutlak bir ittihat duygusuyla yanlışı eleştirmeden devam ederlerse, bütün insanlar bundan etkileniyor ama çıkıp 'bu yanlıştır' demeliler. Türkiye'de başka onlarca yüzlerce cemaat yapısı var, yüzlerce sivil toplum var. Niye onların böyle bir sıkıntısı yok? Çünkü onlar kendi alanlarında faaliyet yapıyorlar. Kimsenin ruhuna, düşüncelerine hükmedemeyiz ama kimse de kendi düşüncesinde olanları örgütleyip devlete, topluma hükmetmeye kalkmamalı.''

        BaşbakanDavutoğlu, Akbay'ın ''SayınBaşbakanım, kamuoyunda şöyle bir algı var. Dershanelerle ilgili bir hareket yapılmamış olsaydı, cemaat veya Paralel Yapı, size karşı bir operasyon yapmamış olacaktı. Siz de dolayısıyla o Paralel Yapı'yla mücadele etmeyecektiniz. Yani bunu bir çıkar savaşı gibi gören bir algı da var kamuoyunda'' ifadeleri üzerine, ''Şimdi, devletin başında olanlar, yani bizler, insanlarımızın iyi olduğuna inanmak zorundayız. Herkesi tehdit gördüğünüzde devleti idare edemezsiniz'' dedi.

        "MİT OLAYINDA BÜTÜN İSTİHBARATI ELLERİNDE TOPLAMAK İSTİYORLAR"

        Kınalızade Ali Çelebi'nin "Ahlak-ı Ala'i" kitabını herkesin okumasını tavsiye edenDavutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

        ''Nihayet devlet ilişkisi, önce sevgiye dayanmalı ve devleti idare edenler, insanların iyi yönlerini görmeli ama bir tehdit oluştuğunda da zaaf gösteremez devlet. O tehdit oluşana kadar, kendini gösterene kadar, bütün vatandaşlarımızın masumiyeti esastır ama bir tehdit söz konusu olduğunda tedbir almak sorumluluğu var. Şimdi dershaneler olayı doğru. Paralel Yapı açısından. Bir önemli kaynaklarına dokunulduğu için harekete geçmiş gibi görünebilirler ama unutmayın Hakan Fidan'ın, MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması, dershane olayından öncedir. Hatta ilk aşamalarıdır. 2012 Şubat'ı. Yani orada başlıyor iş. Belki dershaneler görünür kılıyor olayı ama biz şunu fark ettik MİT olayında; öyle bir yapı var ki bütün istihbaratı elinde toplamak istiyor. Emniyet istihbaratını ele geçirmişler. TİB'de de, MİT'i de egemenliği altına almak istiyor. O zaman açıkçası bu işin vahameti en açık şekilde ortaya çıktı. Problem nereden çıktı? Belki başlarda bu topluluk bir hayır işi yaparken, okullar kurarken, bu niyet yoktu ama zamanla ortaya çıkan bürokrasi, yetiştirdikleri insanların bürokraside etkin yerlere gelmesi, bir anda güç zehirlenmesi ve bir anda 'ben daha fazlasını da yapabilirim, hatta daha fazlasını yapmak hakkım, tarihi artık biz yöneteceğiz' noktasında gelip biraz da bu dini argümanlarla, özel anlamlar yüklendiğinde başta bulunan kişiye, bu sefer kontrol edilemez hale geliyor. Ben işte bunu kabullenemem. Dışişleri Bakanı veyaBaşbakanbana talimat verir ama. O talimat akılla yürütülen bir talimat. 'Ben bir de bir başka otoriteye sorayım. O ne diyor ya da o ne görmüş, ona göre amel edeyim' dediğinizde devlet hayatı biter. Yani burada Hazreti Peygamber'in hayatında da örnekler böyledir. Devlet hayatı nihayetinde insanların istişareyle ve belli bir hiyerarşiyle karar düzenini bozmadan yürütecekleri bir faaliyet alanıdır. Sivil toplum, herkes istediğine inanır ama devlet idare edilecekse demokratik ortamda mücadele eder, hesabını da halka verir.''

        "TÜRKİYE'DEKİ HUZUR ORTAMINI KORUDUK"

        "MİT tırlarıyla ilgili haber yapıldı. Bu haberin yapılması mı size göre çok büyük yanlış, yoksa zamanlaması mı?'' sorusuna iseDavutoğlu''Her ikisi de. Şimdi siz burada yayın yapıyorsunuz, herkes zevkle dinliyor. Siz yayın yaparken Türkiye'nin etrafında bir ateş çemberi olduğunu hissediyor musunuz?'' cevabını verdi.

        Davutoğlu, ''Suriye... Savaş ve bizi etkileyen bir savaş. Irak... Savaş ve bizi etkileyen bir savaş. Ukrayna... Bizi etkileyen bir savaş. Gürcistan, diken üzerinde, Yunanistan krizde. Etrafınızda böyle bir ortam var. Bizim görevimiz bu ortamdan mümkün olduğunca uzak tutmak, ülkemizi ama bir taraftan da oradaki sorumluluklarımızı yerine getirmek. Şu ana kadar 4-5 yıldır bu ortam devam ederken, Türkiye'deki huzur ortamını koruduk. Peki bunu nasıl yapıyoruz? Sizler bu yayını yaparken bizler bazen, 6-7 Ekim olaylarında mesela, 3 gece doğru dürüst uyumadık. Bunu bir fedakarlık yapıyoruz diye değil. Görevimizin gereği bu ama bir ateşin Türkiye'ye sıçramasını engellemek için. Şimdi burada MİT veya devlet kurumları, bu ateşi Türkiye'ye sokmamak için bir, o ateşin bulunduğu yerde yaktığı insanları korumak için iki, ateş sonrasında ne olacağını kestirebilmek ve ona göre çaba göstermek için üç, her türlü faaliyeti yapar. Dünyada, o kadar yakında bir savaşla ilgili tutum belirlememiş hiçbir devlet olamaz'' şeklinde konuştu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ