Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya "Yeni başlayanlar için Eda Taşpınar yazıları"

        Milliyet Cadde'de köşe yazmaya başlayan Eda Taşpınar, ilk polemiğine girdi. Kendisiyle ilgili "Yeni başlayanlar için Eda Taşpınar yazıları" başlıklı bir yazı kaleme alan Selahattin Duman'a yanıt verdi. Duman, yazısında Eda Taşpınar'a “Eda hanım benim canım” diye seslenmişti.

        İşte Selahattin Duman'ın "Yeni başlayanlar için Eda Taşpınar yazıları"ndan notlar ve Eda taşpınar'ın Sayın Duman'a verdiği cevap:

        "Yeni başlayanlar için Eda Taşpınar yazıları" SELAHATTİN DUMAN

        "... Belki biraz daha zamanı olsa “Eda hanım benim canım” bombasını o (Ertuğrul Özkök) patlatırdı..

        Ertuğrul Bey’in genel yönetmenlik görevi umre görevini ifa ettikten sonra bitince, doğal olarak yarıştan çekilmiş oldu..

        Doğal olarak köşe yazarlığına kuvvet verdi..

        Ertuğrul Bey’in yüzüne konan “romantizm nuru” da bu umre ziyaretinden sonradır..

        Yazılarının siyasetten kopup, bayan-erkek ilişkilerine kayması bu nur sayesindedir ki herkes için hayırlı olmuştur..

        Doğan Medya Grubu’nun son numaralı köşe yazarı Eda Taşpınar hanım benim canım ise henüz yolun başında..

        Ancak köşe yazarlığı geleceğinin parlak olduğuna dair işaretler var.. Hem de kabak gibi..

        PÜF NOKTASI..

        Eda Hanım benim canımın “Artık hayatımızda her şey biraz yeşil galiba..” cümlesiyle başlayan ilk yazısını dikkatle okudum..

        Hemen sağıma soluma baktım..

        Haklıydı.. Kalemlerimi koyduğum küçük kova yeşildi.. Aldığımda beyaz olan koltuk örtülerim yavaş yavaş renk değiştirmiş, şimdiden kahverengi tonu tutturmuştu..

        Bir mevsim daha geçirirsek küflenip yeşile çalacağı kesindi..

        Bizim bu meslekte heba ettiğimiz kırk yıl boyunca göremediğimiz şeyi, el kadar köşeci kız bir bakışta tespit etmişti..

        İstanbul’da olsaydım Kemal’e seslenir, gelip kafama bir tane ekleştirmesini rica ederdim.. Sırf kendi gafletimi cezalandırmak için..

        Eda Hanım benim canımın ilk köşe yazısı kavramsal imgelemeler ve şifrelerle örülü:

        “Durum şu ki başta kendi adıma ama sonra inancım o ki birçoğumuz için tüm bu çabalar iyi bir gelecekten öte bugüne kadar yapılamamış keşkeleri hatırlatıyor..”

        Beynin ön lobundaki gri tabakada olgunlaştıktan sonra kaleme alındığı belli olan bu cümleyi belki on defa, yirmi defa okudum..

        Ne demeye geldiğini çıkartamadığım için kendime lanet ettim.. (Lanet okuma oğlum, iyi değildir.. / Baba lafı)

        İşte o zaman Eda Hanım benim canımın her daim fötr şapka ile gezinmesindeki hikmeti kavradım..

        Beyin diyoruz ya!

        Say ki üzerinde üzüm yetişen kıraç toprak..

        Nasıl ki Pomerol vadisinde güneş ışığını otuz beş derece eğimle alan arazinin üzümünden yapılan Petrus şarabının şişesi bir Euro’dan başlıyor..

        Fikir de böyle ürüyor..

        Eda Hanım benim canım gibi güneş ışığı bağımlısı olanların beyninin önündeki gri lobun büzüşme ihtimalini, her daim başında gezdirdiği fötr şapka önlüyor..

        Ayrıca ışığı otuz beş derecelik bir açıyla bıngıldak çevresine yönelttiğinden, bu kafalardan çıkan fikirlerin tadına doyulmuyor..

        Kaynak: Karidesi yerken başı, gövdesi ve kuyruk sokumu için üç ayrı şarap içilmesini öneren Vedat Milör yazıları..

        ***

        Eda Hanım benim canımın ilk köşe yazısı bana “seçkin bir duruşun” işaretlerini verdi..

        Belli ki okur ile arasına “IQ pekliği çekenler okumasın..” mesafesini koymak istemiş..

        Bu seçici yazar tavrıdır ki bizim esnaf içinde pek görülmez.. Tek tük örnekleri vardır.. Temsil Hürriyet’ten Sedat Ergin’in yazıları gibi..

        Sedat Ergin uzun yıllar Dişişleri çevresinde çalıştığı için yazıları “kripto” havasındadır..

        Sadece tecrübeli hariciyeciler ile bakanlığın kripto dairesinde çalışan şifre uzmanları ne dediğini anlar.

        ...

        ***

        Eda Hanım benim canımın köşe yazılarını okumaya yeni başlayanlar için bir önerim olacak..

        Yazıyı bir seferde okuyup bitirince gazeteyi elinizden bırakmayın.. Yazıdan alabileceğiniz müthiş lezzetini zayi edersiniz..

        En iyisi Eda Hanım benim canım makalesi ile Sedat Ergin makalesini üst üste okumak, mümkünse şifreli cümleleri harmanlamaktır..

        “Yalpaladığı gibi algılamaların ortaya çıkması liderin inandırıcılığını gölgeleyebilir.. / Durum şu ki başta kendi adıma ama sonra inancım o ki birçoğumuz için tüm bu çabalar iyi bir gelecekten öte bugüne kadar yapılamamış keşkeleri hatırlatıyor..”

        Tadından yenmiyor değil mi?

        Tebrikler Tayfun Devecioğlu kardeşim.. Aramıza hoş geldiniz Eda Hanım benim canım."

        ***

        Selahattin Duman’a sevgiyle EDA TAŞPINAR

        Ben gerçekten seviyorum kendisini. Hiç tanışmadım ama ‘birini sebepsiz seversiniz ya’, öyle. Acaba ne zaman birileri “Hadi bir bu eksikti” eleştirisini yapacak diye beklerken ilk tepkiyi kendisinden aldık, rahatladık.

        Benim için zor geçen 2009’dan sonra, söyleyecek çok şeyim olduğunu düşünürken geldi bu teklif, bende kabul ettim şevkle, kızma ne olur. Ettim de etmekle bitmiyor tabi, konuşmaya da benzemiyor yazmak, haklısınız. Sözcükler konuşurken farklı, yazınca farklı anlamlar alıyor. Bir de toysan ve ‘ben yazarım, hem de çok iyi yaparım’ falan gibi bir iddian yoksa yazıyorsun yırtıyorsun, sonra tekrar ve tekrar...

        Gördüğünüzden fazlası

        Uzun zaman önce medyadan çok sevdiğim ve saydığım biri bana niye hep modadan konuştuğumu sormuştu: “O kadar çok gündemdesin ki insanlar seni vitrin mankeni olarak görmeye başladı. Korkma konuş kızım, hayatta en büyük özgürlük ve keyif budur. Herkes konuşuyor, sadece unutma, önemli olan tek şey neyi nasıl söylediğin...” İtiraf etmeliyim ki haklıydı, yanlış yaparız, eleştiriliriz korkusuyla daha az konuşuyor bizim gibi tipler, ya da hata yapmamak adına sadece en iyi bildiğimiz konuda konuşmayı tercih ederiz. Sonra bu rutin haline geliyor, gelen sorular bile bu sınırlara sıkışıyor.

        Arada bir “Bu gördüğünüzden fazlası var bende” demek için yırtınıyoruz, çünkü sıkılıyoruz, değişiyor, gelişiyor olmamıza rağmen aynı yerde durmaya zorlanmaktan. Birden sade vatandaşa fırsat çıkıyor, söyleyecekleri var, kabul ediyor. Üstelik de günlüğünü yazma fırsatı. Aslında müteşekkirim size ki bana içimi dökme fırsatı verdiniz, çünkü durup dururken yazsam bunları deli derlerdi bu sefer.

        Hoşgeldiniz canımın köşesine

        Öte yandan bazılarımız egoları yüksek varlıklar olarak zorluyoruz her şeyi, kimimiz yırtıyor, bazen de o iş o kadar kolay olmuyor. Ne kadar çabalasan da tecrübesiz ve hamsan bir bakıyorsun çıplak kalmışsın. İşte o an değişiyor her şey, çıplak kaldığında saklayacak bir şey de kalmıyor rahatlıyorsun, daha özgür ve daha cesaretli oluyorsun. Benimki de böyle bir cesaret diyelim. Bu konuda da benden daha antrenmanlısı yok aslına bakarsanız, cesaretimden dolayı çok hırpalandım, bağışıklığım var. İşin tuhafı, olgunlaşma gerekliliği diye de bir şey varmış, ben yeni tanıştım.

        Bu gereklilik hayatınıza girdiğinde eskiden mümkün görünen her şey biraz daha zorlaşıyor (sadece kendi adıma söylüyorum, aman yanlış anlaşılmasın!). Bu sebeple de cesaret şekil değiştirerek daha gerekli olmaya başlıyor. Bu gereklilikle sınırınızı geçme kararı alıyorsanız, tabidir ki paketin ayrılmaz parçası olan sonuçlarına da katlanmayı, getirdiklerine hoşgeldin diyebilmeyi öğrenmeniz gerekiyor. Bu doğrultuda en güzel ifade edeceğine inandığım şekliyle, her ne kadar sizden “kırık not” almış olsam da, mevcut düzende amaç sonuçsa benim bakış açımla öyle veya böyle, bu işin ağabeylerinden bir tanesini misafir etmeyi başarabilmişim. Beni çok mutlu ettiniz. Canımın

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ