Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Olimpiyatları konu alan 12 popüler film
        1

        ATEŞ ARABALARI (1981)
        (Chariots of Fire)

        1924 Paris Olimpiyatları’na hazırlanan iki Britanyalı atletin hikâyesi... Biri, Hıristiyan değerlerine bağlı İskoç kökenli bir dindar; diğeri ise ötekileştirilmenin dezavantajlarını koşarak aşmaya çalışan bir Yahudi... İngiltere’deki keskin sınıf ayrımını yansıtan film, Vangelis’in olağanüstü müziği, nostalji duygusu ve koşu sahneleriyle tam bir klasik... Özellikle atletlerin kumsalda koşarak antrenman yaptığı açılış sahnesi, Vangelis’in müziğinin de desteğiyle pistlerdeki rekabet duygusundan uzakta huzur verici sakinleştirici bir etki yaratır, insanda koşma arzusu uyandırır. Atletizm sporu üzerine çekilmiş belki de en iyi konulu film. Hugh Hudson’ın yönettiği film, 4 Oscar kazanmıştı.

        2

        THE CUTTING EDGE (1992)

        Huysuz ve şımarık buz patencisi Kate Moseley (Moira Kelly), Olimpiyatlar’a katılmak için kendine partner bulamayınca, antrenörü, Kate’i yakından tanımayan eski buz hokeyi oyuncusu Doug’u (D. B.Sweeney) ikna eder. Her ikisi de yıllardır hayalini kurdukları altın madalyayı kazanmak ister ama uyumun her şey anlamına geldiği “çiftler buz pateni” için çok da uyumlu bir ikili olmadıkları kesindir. Tony Gilroy’un yazdığı Paul Michael Glaser’ın yönettiği ‘The Cutting Edge’in belki çok iyi bir film olduğu söylenemez ama olimpiyat ruhuyla romantik komediyi bir araya getirme konusunda başarılı...

        3

        ÜŞÜTÜK POPOLAR (1993)
        (Cool Runnings)

        Calgary’de düzenlenen 1988 Kış Olimpiyatları’na katılan Jamaica kızak takımından esinlenen film, çılgın hayallerinin peşinden giden bir grup sporcuyu anlatıyor. Jamaicalı atlet Denice, 100 metre seçmelerinde başarısız olup 1988 Yaz Olimpiyatları’na gidemeyeceğini anlayınca bir kızak takımı kurup Calgary’ye gitmek için harekete geçer. Antrenörleri ise yıllar önce hile yaptığı için madalyası elinden alınan Amerikalı bir kızakçıdır. Olimpik ruhu öven, eğlenceli bir spor komedisi... Başrolünde John Candy’nin oynadığı filmi Jon Turteltaub yönetti.

        4

        WITHOUT LIMITS (1998)

        Kısaca ‘Pre’ diye anılan 21 yaşındaki atlet Steve Roland Prefontaine, 1972 Münih Olimpiyatları’nın sürpriz uzun mesafe koşucularından biriydi. Olimpiyat seçmelerinde 5000 metre ABD rekorunu kırarak gitmişti Münih’e… Orada 5000 metre finalinde uzun süre koşuyu lider götürmüş ama son 200 metrede geriden gelen tecrübeli ve güçlü atletlerle baş etmekte zorlanmıştı. 1976 Montreal Olimpiyatları’na hazırlanırken 2000 ve 10000 metre arasındaki bütün ABD rekorlarını kırmış ama talihsiz bir kaza sonucunda 24 yaşında hayata veda etmişti. Robert Towne’nin yazıp yönettiği film eleştirmenler tarafından 1997 yapımı ‘Prefontaine’e göre daha çok beğenilmişti. Film Billy Crudup tarafından canlandırılan Prefontaine ile daha sonra Nike’ın kurucularından biri olacak antrenörü Bill Bowerman (Donald Sutherland) arasındaki ilişkiye odaklanırken, atletin insani yanlarını daha çok öne çıkarıyordu.

        5

        MUCİZE (2004)
        (Miracle)

        Sovyetlerin efsane buz hokey takımını 1980 Kış Olimpiyatları’nda yenmeyi başaran ABD ulusal takımının mucizevi zaferinin hikâyesi. Film, sporculardan ziyade takımın koçu Herb Brooks’a odaklanıyor; bir koçun buz hokeyindeki önemini anlatıyor. Maçları abartılı ve şık görüntüler yerine gerçekçi bir tarzda yansıtan çekimleriyle dikkat çeken filmde Kurt Russell tam bir işkolik olan Brooks’u başarıyla canlandırıyor.

        6

        MÜNİH (2005)
        (Munich)

        1972 Münih Olimpiyat Oyunları sırasında İsrailli sporcuların ölümüyle sonuçlanan terör eyleminin ardından İsrail, Filistinli eylemcileri cezalandırmak için özel bir tim kurar. Hedef, sorumluları tek tek yakalayıp öldürmektir. Spielberg, şiddete şiddetle tepki vermenin yarattığı kısırdöngüyü elinden geldiği kadar tarafsız bir sinemayla anlatmaya çalışıyor. Şiddet sarmalından çıkamayan karakterleri ve gerilim sahneleriyle karamsar bir dönem filmi. Kuşkusuz sporcuları konu alan bir spor öyküsü değil ama Spielberg ilk bölümde 1972 Münih Olimpiyatları’nı, o yıllardaki amatör ruhu, koşulların mütevazılığını ve eylemin yol açtığı trajik sonuçları yeterince iyi anlatıyor.

        7

        BLADES OF GLORY (2007)

        Madalya töreninde kavga ettikleri için ömür boyu müsabakalardan men cezası alan iki buz patencisi, geri alınan altın madalyalarını yeniden kazanmak umuduyla çılgın bir işe girerler. Yönetmelikteki açıkları yakalayarak tarihin ilk erkek çifti olarak pistlere dönerler. Karşılarında kazanmak için her yolu deneyecek Van Waldenberg kardeşler vardır. Michaels rolünde Will Ferrell’i buz pateni yaparken görmek kuşkusuz çok eğlenceli.

        8

        FOXCATCHER TAKIMI (2014)
        (Foxcatcher)

        1984 Los Angeles Olimpiyatları’nda serbest güreş kategorisinde kilolarında altın madalya alan Mark ve Dave Schultz kardeşlerin hedefi 1988 Seul Olimpiyat Oyunları’na en iyi şekilde hazırlanmaktır. Zengin iş adamı John Du Pont, her ikisine de sponsor olmak ister. Teklifi kabul eden Mark (Channing Tatum), taktisyen olarak tanınan abisi Dave’in (Mark Ruffalo) gölgesinde kalan bir sporcudur. Baş döndürücü maddi bir teklifle Mark’ın sponsorluğunu üstlenen sanayici John Du Pont (Steve Carrell), sahip olduğu maddi iktidara dayanarak hükmetmeyi sever. Yalnızlığı, mutsuzluğu ve komplekslerini parasıyla aşmaya çalışır. Mark, Du Pont’da eksikliğini çektiği baba figürünü bulur. Du Pont ise Mark’ın başarıları, ilgisi ve sevgisiyle yetinmez ve abisi Dave’i de ister. Filmin odaklandığı asıl konu Du Pont’un mutsuzluktan kaynaklanan dehşet verici doyumsuzluğu ile iki sporcunun ruhlarını yiyip bitirmesi…

        9

        KARTAL EDDIE (2016)
        (Eddie the Eagle)

        Olimpiyatların kurucusu Baron de Coubertin’in söylediği “Önemli olan kazanmak değil katılmaktır” sözü olimpiyat ruhunun simgeleşmiş cümlesidir. “Kartal Eddie”, bu sözü hayatının anlamı haline getiren bir sporcunun hikâyesini anlatıyor. Orta halli bir İngiliz ailesinin çocuğu olan Michael “Eddie” Edwards, sporcu olmaya uygun fiziğe sahip değildir ama küçük yaşlardan itibaren olimpiyatlara katılma hayaliyle yaşar ve azmiyle önemli işler başarıp kayakçı olur. Ne var ki, kayakçı olarak oyunlara katılamayacağını anlayınca kayakla atlama branşını seçer. Aslında çocukken başlaması gereken bir branştır. Üstelik fiziği de uygun değildir ama o kararlıdır. İngiliz Michael ‘Eddie’ Edwards’ın gerçek hayatından esinlenen ‘Kartal Eddie’ başarıyı farklı şekilde tanımlayan bir spor filmi. ‘Olimpiyat ruhu’nu çocukluktan yetişkinliğe uzanan bir inat hikâyesiyle birleştiriyor.

        10

        RACE (2016)

        Adolf Hitler’in görkemli bir Nazi propagandası olarak tasarladığı 1936 Berlin Olimpiyatları’nda yarışan Afrika kökenli atlet Jesse Owens, 4 altın madalya alarak beyazların üstün ırk olduğu tezini tüm dünyanın gözleri önünde yerle bir etmişti. Stephen Hopkins’in yönettiği film, Jesse Owens’ın Ohio Devlet Üniversitesi’nde atletizm antrenörü Larry Snyder tarafından keşfedilmesi sürecinden başlayarak anlatıyor hikâyesini… Owens’ın Berlin’de kazandığı zaferlerin yanı sıra Nazileri ve Hitler’i uğrattığı hayal kırıklığını da seyrediyoruz. Stephan James’ın Owens’ı canlandırdığı filmde Jason Sudeikis, Jeremy Irons ve William Hurt gibi oyuncular rol alıyor.

        11

        BEN, TONYA (2017)
        (I, Tonya)

        Artistik buz pateni sporcusu Tonya Harding’in 1994 Kış Olimpiyatları’nda altın madalya almak için gösterdiği mücadelenin hikâyesi… Tonya’nın (Margot Robbie) inatçı başarı arayışının, olimpiyat altın madalyası tutkusunun nedeni, kuşkusuz çocukluğunda göremediği sevgiye, ilgiye bir milli sporcu olarak kavuşmak istemesi. Trajik olan nokta ise buz pateni dünyasının ve medyanın onu pek sevmemesi, hemşerileri dışında destek bulamaması. Çünkü insanlar Tonya’da, aradıkları zarafeti, ‘buz pateni’nin zihinlerde çağrıştırdığı sporcu imajını bulamıyorlar. Karşılarında patenli cici kız yerine, alt sınıftan gelen hırslı ve öfkeli bir genç kadın duruyor. Tonya, teknik olarak mükemmel olmayı başarsa da imaj düşkünü hakemler ve kendisini sevmeyen federasyonu aşamıyor. Tarihe geçen o muhteşem üçlü Axel bile kurtaramıyor onu...

        12

        CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU (2019)

        ‘Spor filmi’, Yeşilçam’dan bu yana Türk sinemasında sıkça karşımıza çıkan bir tür değildir. Dolayısıyla, olimpiyatları konu alan film bulmak çok zor. 1988 Seul Olimpiyatları’nda gösterdiği başarıyla adını tarihe yazdıran efsane halterci Naim Süleymanoğlu’nun yaşam öyküsünü anlatan ‘Cep Herkülü Naim’, seçkimizin tek yerli filmi. Ne var ki, bir spor filmi gibi tasarlandığını söylemek mümkün değil. Küçük Naim’in haltere olan fevkalade yeteneği başlangıçta gayet iyi anlatılıyor ama Naim’in halterle ilişkisi, bir noktadan sonra geri planda kalıyor. Filmin odaklandığı asıl mesele, Bulgaristan Komünist Partisi'nin, yani Bulgar devletinin Naim’i propaganda aracı haline getirmesi ve Naim'in de buna tepki olarak halter sporundaki başarısını Türk azınlığın sesini dünyaya duyurmak için kullanmak istemesi... Türkiye’ye iltica etmesi, ilticadan sonra olimpiyatlara rekor kırmak için insanüstü bir tempoda çalışmasının nedeni de hep aynı. Bulgaristan Türklerinin sesi olabilmek, yapılan zulmü dünyaya anlatmak... Filmde Naim’i genç oyuncu Hayat Van Eck canlandırıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ