Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Dünya Taksim, Tahrir ve fabrika ayarlarına dönüş...

        *

        Liberal entelijansiyamız ise kökenine, yani Aydınlanmacı, din düşmanı reflekslerine geri dönüyor. Aylarca durup Gezi Parkı direnişinden mülhem gayretkeşlikle kaleme sarılan yazarın halka iç savaş hezeyanı zerkeden No Pasaran başlıklı metni, hiç de spontane olmayan böyle bir "öze dönüş" hikâyesinin göstergesiydi. Yıllarca Kürt meselesi çözülsün, Öcalan ile görüşülsün diyen kanaat önderlerinin, düğmeye basılmış gibi "Çözüm böyle olmaz, Avrupalı dostlarımız yardıma gelsin" diye ortalara düşmeleri, bağ kurdukları yapıların oyun dışı kalma ihtimallerine karşı gösterdikleri refleksin emaresiydi. Hadiseleri "Müslüman Kardeşler tecrübesi başarısız olmuştur" şeklinde yorumlayanların dakikliği pes dedirtici idi. Uyarıları da vardı: AK Parti'ye düşen, akıl hocalığını yaptığı Mursi'nin başına gelenlerden ders almasıydı. Başbakan, siyasetteki 'yeni dinamikleri' kavramazsa eğer, Türkiye'de de darbe olur, gıkımızı çıkarmadığımız gibi memnun bile oluruz demeye getiriyorlardı.

        *

        Avrupa Haçlı ayarlarına dönmüş durumda.

        Taksim'deki marifetleri malumumuz olan Batı medyası, Mursi taraftarlarının kefenlerini giyip sokağa çıkmalarının arkasındaki sembolizmden yüz çevirip lazer ışıkla yazılan "Mursi: Game Over" şaklabanlıklarına ihtimam gösterdiler. 3 Temmuz gecesi Mursi taraftarlarının gösterilerini yayınlamak isteyen medya engellenirken iç ve dış Batıcı'ların cenahında yaprak kımıldamıyordu. 16 Mursi taraftarı kimi üzerine uzaktan ateş açılmak suretiyle hayatını kaybederken, Batı medyası sadece Tahrir'deki "Mursi gidici!" şenlikleriyle ilgilendi. Bu yazının yazıldığı saatler gelene kadar Mursi'ye yapılana "darbe" diyebilen tek bir Batılı liberal demokrasi yoktu.

        *

        Mısır'da iktidara geldiği günden beri çalıştırılmayan bir cumhurbaşkanı vardı, erken seçim teklifi ramazan ayı bahanesiyle kabul edilmemiş olan. Bir totaliter liderler cenneti olan Mısır'daki "bağzı" topluluklar, her nasılsa Mursi'ye iki yıl şans tanımayı akıllarından bile geçirmeyip meşru seçimle gelen liderden hızlandırılmış mucize beklediler. Mursi totaliter rejim kalıntılarıyla tabanının beklentilerini dengelemeye çalışırken birçok hata yaptı elbette, ama herhalde göreve başlamasının üzerinden iki ay geçmişken değil! İktidara geleli sadece beş ay olmuşken, "Ekonomiyi düzeltemedi" gibi akıllara seza eleştirilerin hedef tahtası oldu. Demokrasi deneyimi olmayan halkı, demokrasinin mucizeler yaratabileceğine ama Mursi'nin sihirli asayı iyi kullanamadığına, isyan eşittir "özgürlükçülük" klişesine inandırmak kolay olmuştu. Ne tesadüf ki ordu bu "özgürlükçü arkadaşlar"ın kafa dengiydi. Ne tesadüf ki Mısır'a şer'i kuralları dayatmaya çalışmakla suçlanan Mursi'ye yapılan darbeyi ilk kutlayan Suudi Arabistan oldu.

        Mursi'den duyulan rahatsızlığın nedeninin yaptığı hatalardan çok, yapmadığı uzlaşmalar olduğunu görmek gerekir. Suriye'nin yeni iktidar olasılığının yine yeniden İhvan'a yakın profiller olması Mursi'nin "İsrail'i yedirmem" sözü verme-me-sini hayati kılmaktaydı. Ama Mursi ordunun zorladığı şartlar nedeniyle Gazze ile sorun yaşasa da, İsrail terörüne ilanihaye göz yumacağı sözünü vermedi. (Alkış!) Mesele buydu.

        Beşar Esad'ın Mursi'ye yapılan darbeyi neşeyle karşılaması, "İşte siyasal İslam'ın sonu. Dini siyasete alet eden herkesin başına bu gelecek" şeklindeki ifadeleri; Baas-CHP "copy paste kardeşler" dramının altını çizmekle kalmıyor. Bölgede herhangi bir Sünni blok oluşmasını engellemek için mezhepçilik yapan bir adet Şii İran'a, bir de malum nedenlerden Siyonist İsrail'e ihtiyaç duyan Batılı liberal demokrasilere işaret fişeği gönderiyor: "Adamınız benim" diyor, Esad. Orijinal ayarlarına geri dönüyor kısaca.

        TAKSİM isyanı ve Tahrir karşı devrimi/darbesi sonrasında daha iyi netleşti ki, her kimlik aslına rücu ediyor. Kritik zamanlar "fabrika ayarları"nın tezahür etmesine de imkân tanıyor. Yaklaşık bir ay boyunca Gezi Parkı eylemi olarak başlayıp Taksim isyanı olarak yürüyen harekâtı "demokrasi talebi" diye özetlemiş bulunan ulusalcıların Mısır yönetimine el koyan ordunun demeçleri gelmeye başladığında derin bir oh çekmesi, ayarlara dönüş dinamiğinin en görünür versiyonuydu. Ulusal Kanal "Mısır'ın Tayyip'i devrildi" diye verdi haberi. Tayyip'i devirme iştahlarını Mursi'ye yapılan post modern darbe ile kompanse ettiler.

        *

        Liberal entelijansiyamız ise kökenine, yani Aydınlanmacı, din düşmanı reflekslerine geri dönüyor. Aylarca durup Gezi Parkı direnişinden mülhem gayretkeşlikle kaleme sarılan yazarın halka iç savaş hezeyanı zerkeden No Pasaran başlıklı metni, hiç de spontane olmayan böyle bir "öze dönüş" hikâyesinin göstergesiydi. Yıllarca Kürt meselesi çözülsün, Öcalan ile görüşülsün diyen kanaat önderlerinin, düğmeye basılmış gibi "Çözüm böyle olmaz, Avrupalı dostlarımız yardıma gelsin" diye ortalara düşmeleri, bağ kurdukları yapıların oyun dışı kalma ihtimallerine karşı gösterdikleri refleksin emaresiydi. Hadiseleri "Müslüman Kardeşler tecrübesi başarısız olmuştur" şeklinde yorumlayanların dakikliği pes dedirtici idi. Uyarıları da vardı: AK Parti'ye düşen, akıl hocalığını yaptığı Mursi'nin başına gelenlerden ders almasıydı. Başbakan, siyasetteki 'yeni dinamikleri' kavramazsa eğer, Türkiye'de de darbe olur, gıkımızı çıkarmadığımız gibi memnun bile oluruz demeye getiriyorlardı.

        *

        Avrupa Haçlı ayarlarına dönmüş durumda.

        Taksim'deki marifetleri malumumuz olan Batı medyası, Mursi taraftarlarının kefenlerini giyip sokağa çıkmalarının arkasındaki sembolizmden yüz çevirip lazer ışıkla yazılan "Mursi: Game Over" şaklabanlıklarına ihtimam gösterdiler. 3 Temmuz gecesi Mursi taraftarlarının gösterilerini yayınlamak isteyen medya engellenirken iç ve dış Batıcı'ların cenahında yaprak kımıldamıyordu. 16 Mursi taraftarı kimi üzerine uzaktan ateş açılmak suretiyle hayatını kaybederken, Batı medyası sadece Tahrir'deki "Mursi gidici!" şenlikleriyle ilgilendi. Bu yazının yazıldığı saatler gelene kadar Mursi'ye yapılana "darbe" diyebilen tek bir Batılı liberal demokrasi yoktu.

        *

        Mısır'da iktidara geldiği günden beri çalıştırılmayan bir cumhurbaşkanı vardı, erken seçim teklifi ramazan ayı bahanesiyle kabul edilmemiş olan. Bir totaliter liderler cenneti olan Mısır'daki "bağzı" topluluklar, her nasılsa Mursi'ye iki yıl şans tanımayı akıllarından bile geçirmeyip meşru seçimle gelen liderden hızlandırılmış mucize beklediler. Mursi totaliter rejim kalıntılarıyla tabanının beklentilerini dengelemeye çalışırken birçok hata yaptı elbette, ama herhalde göreve başlamasının üzerinden iki ay geçmişken değil! İktidara geleli sadece beş ay olmuşken, "Ekonomiyi düzeltemedi" gibi akıllara seza eleştirilerin hedef tahtası oldu. Demokrasi deneyimi olmayan halkı, demokrasinin mucizeler yaratabileceğine ama Mursi'nin sihirli asayı iyi kullanamadığına, isyan eşittir "özgürlükçülük" klişesine inandırmak kolay olmuştu. Ne tesadüf ki ordu bu "özgürlükçü arkadaşlar"ın kafa dengiydi. Ne tesadüf ki Mısır'a şer'i kuralları dayatmaya çalışmakla suçlanan Mursi'ye yapılan darbeyi ilk kutlayan Suudi Arabistan oldu.

        Mursi'den duyulan rahatsızlığın nedeninin yaptığı hatalardan çok, yapmadığı uzlaşmalar olduğunu görmek gerekir. Suriye'nin yeni iktidar olasılığının yine yeniden İhvan'a yakın profiller olması Mursi'nin "İsrail'i yedirmem" sözü verme-me-sini hayati kılmaktaydı. Ama Mursi ordunun zorladığı şartlar nedeniyle Gazze ile sorun yaşasa da, İsrail terörüne ilanihaye göz yumacağı sözünü vermedi. (Alkış!) Mesele buydu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ