Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam Akyazı'daki gulyabanî yabancımız değildir, bizde bol bol örneği vardır Murat Bardakçı yazdı...

        MURAT BARDAKÇI / HT GAZETE

        Türkiye'de uzun senelerdir duyulmayan "gulyabanî" söylentileri, bu defa Akyazı'ya bağlı Yeniköy'de işitildi. İşte, bizde eski devirlerden kalma bazı "cadı", "gulyabanî" ve "vampir" öyküleri...

        Akyazı'nın bir köyünde ortaya çıktığı söylenen "gulyabanî" benzeri hayâlî yaratıklar tarihimizde az da olsa hep vârolmuş, hattâ resmî belgelere de girmişlerdir. İşte, bu iddialardan ikisi: Tırnova'da "cadı" olan Yeniçeriler ile 1921'de Taksim'in göbeğinde hortladığı söylenen Margaret Muazzez Hanım'ın öyküleri...

        Sakarya'nın Akyazı İlçesi'ne bağlı Yeniköy'de Ramazan ayından bir hafta önce görülen "gulyabanî" yani bir çeşit hortlak kapıları zorlamış, bahçelerde gezinmiş, evlerin pencerelerini taşlamış, köy sakinleri peşine düşmüşler ama hortlak her seferinde izini kaybettirmiş!

        Folklörümüzde "gulyabanî", "karakoncolos" yahut "çarşambakarısı" gibi hortlak kavramlarına sık da olmasa rastlanmasına rağmen, bizde gelenek hâlini almış bir cadı ve vampir inancı yoktur. Cadılar ve vampirler Orta Avrupa'nın, Balkanlar'ın ve özellikle de Romanya'nın efsanelerinde geçer, hattâ böyle hayalî varlıklar o bölgelerdeki Müslüman halkın ilmihallerine kadar girmiş, yaratıklardan korunma duaları bile yazılmıştır.

        Bu bölgelerdeki hortlak ve vampir kavramları Anadolu'da ve Anadolu'nun doğusundan başlayarak Orta Asya'ya kadar uzanan bölgelerde geleneklerin etkisi ile yerlerini "cinlere" bırakır. Balkan ilmihallerindeki vampirden korunma dualarının yerini cinlerden korunma duaları ve muskalar alır, Balkanlar'da yapılan "vampiri yoketme" ameliyesi de doğuda "cin çıkartma"ya döner.

        DEVLETİN RESMİ GAZETESİNDE

        Dolayısı ile hortlak ve gulyabanî söylentilerine resmî tarihlerimizde ve arşiv belgelerimizde az miktarda raslanır ve bu söylentilerden biri 19. asırda şimdi Bulgaristan'da bulunan Tırnova kasabasında ortaya çıkmış, hattâ zamanın resmî gazetesi olan "Takvim-i Vekayî"nin 6 Ekim 1833 günkü nüshasına kadar girmiştir.

        Gazetede Tırnova kasabasının kadısı Ahmed Şükrü Efendi'nin bir mektubu yeralmakta, kadı efendi iki yeniçerinin hortlayıp "cadı" hâline geldiklerini ama "icaplarına bakıldığı"nı anlatmakta ve şöyle yazmaktadır:

        "...Tırnovo'da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanıp erzak namına ne varsa; un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıyor, içlerine bazen toprak bile karıştırıyorlar. Evlere girerek yüklüklerde duran yorganları, şilteleri, yastıkları ve bohçaları didikleyip açıyorlar. Zaman zaman insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek fırlattıkları halde atanları kimse görmüyor.

        KAZIK ÇAKIP HAŞLADILAR

        Son zamanlarda birkaç erkekle kadının üstüne saldırdılar. Zavallılara ne olduğunu sorduğumuz zaman 'Üzerimize manda çöktü sandık!' dediler ama birşey görmemişlerdi. Halk, en sonunda bunun cadı işi olduğuna karar verdi ve birçok aile evini başka yerlere taşımak zorunda kaldı.

        Civar kasabalardan İslimye'de yaşayan ve cadı çıkartmakla şöhret bulmuş olan Nikola isimli bir Rum, bu işi halletmek üzere kasabaya çağırıldı ve kendisiyle meseleyi halletmesine karşılık 800 kuruşa pazarlık edildi. Nikola, beraberinde getirdiği üzeri resimli bir tahta ile kasaba mezarlığına gitti, tahtayı parmağının üzerine yerleştirerek çevirdi. Meğer resimli tahtanın üzerine dönük durduğu mezarda cadı olurmuş!

        Niko'nun tesbit ettiği mezarlar, vaktiyle Yeniçeri Ocağı'na mensup iki yeniçeriye, Ali Alemdar ve Abdi Alemdar adındaki eşkıyaya aitti. Her iki mezarı da açtık ve korkunç bir manzarayla karşılaştık: Cesedler yarım misli büyümüş, kılları, parmakları ve tırnakları üçer, dörder kat uzamıştı.

        Mezarların başında bekleşenler de bu manzarayı gördüler. Bu iki zorba, Yeniçeri Ocağı kaldırılırken her nasılsa yaşlarının ileri olmasından istifade etmiş ve cellât eline düşmeyerek ecelleriyle ölmüşlerdi. Sağlıklarında yaptıkları zorbalığı şimdi de kötü ruhları yapıyor, zavallı kasaba halkını rahatsız ediyorlardı.

        DEVLETİN KARA PROPAGANDASI

        Cadıcı Nikola, bunların sonsuza kadar yokedilmeleri için karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin de kaynar suya atılarak haşlanması gerektiğini anlattı. Cesedlerin mezarlarından çıkarttıktan sona karınlarına kazık sapladık, yüreklerini sökerek kaynar suya atıp haşladık. Nikola, daha sonra cesetlerin yakılması gerektiğini söyledi. Bu işin şeriata uygun olduğuna karar verilince cesedler hemen oracıkta yakıldı ve böylelikle kasabamız bu cadı belâsından çok şükür kurtulmuş oldu!..".

        Tırnova'da yaşandığı iddia edilen cadı hikâyesi, Yeniçeri Ocağı'nın İkinci Mahmud tarafından kaldırılmasının ardından, halkın zaten yokolmuş bulunan Yeniçerilerden daha da nefret etmesi sağlanması için devlet tarafından çıkartılmış yanıltıcı propagandalarından biri gibidir.

        İMAM İLE PAPAZ EL ELE

        Bir başka hortlak hadisesi seneler sonra, 1921 Mart'ında bu defa İstanbul'da, o senelerde etrafı mezarlık olan ve ortasında koskoca bir kışlanın yükseldiği Taksim'de yaşandı: Kocası tarafından parçalanarak öldürülen Margaret Muazzez adındaki bir kadının mezardan çıkan hortlağı geceleri herkesi rahatsız ediyordu!

        Halk, hortlağı kaçırmak için cin çıkarmakla şöhret bulmuş olan Şevki Efendi adında bir imama müracaat etti. Şevki Efendi bu işi tek başına yapamayacağını söyledi, yanına Meliton isminde bir Rum papazını aldı. Margaret Muazzez Hanım'ın mezarını buldu, mezarın başında 18 ayrı ottan yapılan ve cin kaçırmaya mahsus bir tütsü yaktı, 999 defa Yasin Suresi'ni okudu ve sonra cinleri kovaladığına inanılan "Tukanus" isimli daha büyük cinin adını defalarca zikretti. Papaz Meliton Efendi de iki bin defa "Kiri Eleisson" duasını zikretti ve Margaret Muazzez'in hayaleti Taksim'de bir daha görülmedi!

        Akyazı'daki gulyabanî hadisesinden önce gazetelerimizde haber olan en son hayalet hadisesini de hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi'nde 2005 Ekim'inde görülmüş, geceleri camlardan içeri girdiği, kulislerde ve siyasî partilerin grup salonlarında dolaştığı iddia edilmiş, sonra da geldiği gibi birdenbire kaybolmuştu!

        BU YAZILARI OKUYUN

        Bu konulara merakınız varsa öncelikle Evliya Çelebi'nin "Seyahatnâme"sini, sonra Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Gulyabanî"sini ve nihayet akademik dergilerde yayınlanmış olan iki makaleyi, Zeynep Aybicin'in "Osmanlı Devleti'nde Cadılar Üzerine Bir Değerlendirme"si ile Cem Doğan'ın "Osmanlı Devleti'nde Cadı Avı Var mıydı?" başlıklı çalışmalarını okuyun. Hoş vakit geçirirsiniz.

        GULYABANİ, HORTLAK VE VAMPİR ÇEŞİT ÇEŞİTTİR!

        Dilimizde"hayalet" karşılığı olarak kullanılan ama şimdi çoğu unutulmuş olan başka kavramlar da vardır ve bu kavramların herbiri farklı yaratıklara verilmiş isimlerdir...

        İşte, bunlardan birkaçı:

        KARAKONCOLOS: Rumca "klikantzaris" kelimesinden gelir ve yine hayalet ve hortlak karşılığıdır. İstanbul folklöründe, karşısına ansızın karakoncolos çıkanlar hortlağın saldırısından kurtulmak için içerisinde mutlaka "kara" kelimesinin geçtiği bir söz söylemek zorundadırlar.

        ÇARŞAMBAKARISI: Hortlağın dişisine verilen isimdir. Bu söz üstübaşı dağınık, pasaklı ve pejmürde kadınlar için de kullanılır.

        GULYABANÎ: Farsça "gol-i beyâbânî" sözünden gelir ve insanın ansızın karşısına çıkan hayalet ve hortlak anlamında kullanılır. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 1912'de yayınlanan aynı isimli romanı, gulyabani ve hortlak inançlarını ele alıp bu inanışlarla ince bir şekilde alay etmiştir.

        ALBASTI: Lohusa kadınlarda doğumdan hemen sonra görülen ve yeni doğmuş çocuklarda da rastlanan ateşli bir hastalıktır. Albastı aslında bir mikroptan kaynaklanır ama halk arasında yeni doğum yapmış kadının yedi gün boyunca tekbaşlarına bırakılması üzerine kadına veya çocuğa "alkarası" adında bir cinin musallat olduğuna ve "albastı" hastalığını bu cinin yarattığına inanılır.

        ECİNNİ: Arapça'da "cinlere mensup olan" demektir. Ecinnilerin boş ve metruk mahallerde yaşadığına ve buralardan geçen insanların birdenbire karşısına çıktığına inanılan hayaletlere verilen isimdir. Hırsızlık yaptıkları, evlerden ufak-tefek eşya çaldıkları söylenir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ