Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Ticaret Savaşlarından Kur Savaşlarına Giden Küresel Ekonomi ve Türkiye

        ABD başkanı Donald Trump özellikle Amerikan üretici ve çalışanlarını korumak ve Amerikan mallarının üretiminin yurt içinde yapılmasını teşvik etmek için son zamanlarda bazı hamleler yapmaktadır. Hamlelerin başında dış ticaret açığı verilen ülkelerden yapılan ithalata ek vergilerin getirilmesi gelmektedir. Bu politika öncesinde Amerikan firmalarının yurtdışı üretimlerini sonlandırmaları ve yurt içine gelmeleri maksadıyla kurumlar vergisinde büyük indirimler yapılmıştır. Hatta ABD başkanı özellikle büyük firma yöneticileriyle Çin gibi ülkelerde üretim yapmayı durdurmaları ve üretimlerini Amerika’ya kaydırmaları konusunda ikna toplantıları yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir.

        Bu durum Trump’ın seçim beyannamesinde özellikle iş bulamayan ve iş arayan Amerikan alt ve orta sınıfına verdiği sözlerden ve bu kesimlerden aldığı oylar ile ABD başkanı olmasından kaynaklanmaktadır. ABD’de 2018 kasım ayında yarı dönem olarak adlandırılan seçimler yaklaşmaktadır. Bu seçimler Trump’ın başkan olduktan sonra gireceği ilk sınav olacaktır. Bu sebeple Trump Amerikan kamuoyunu rahatlatmak ve verdiği sözlerin ardında durduğunu göstermek için “ABD’yi yeniden büyük yapmak” sloganı altında oldukça agresif bir küresel siyaset uygulamaktadır.

        Son yüzyılda Amerikan hegemonyası İngiliz hegemonyasından bayrağı devralarak küresel ölçüde sivrilmiş ve adeta dünyanın patronu konumuna gelmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’ya atılan atom bombaları ve askeri alanda dünyanın en büyük ve modern donanmasına sahip olması ABD’yi uluslararası siyasette üstün duruma getirmiştir. Amerikan para birimi de küresel olarak diğer para birimlerini domine etmiş ve rezerv para birimi statüsüne gelmiştir. ABD ekonomisi bu durumdan özellikle karşılığı olmadan para basarak büyük ölçüde fayda sağlamış ve iş gücünü daha çok teknoloji geliştirme üzerine yoğunlaştırarak teknolojik ürün üretiminde çağ atlamıştır. Bu yolda ilerlerken yüksek iş gücü gerektiren ürünler yurtdışından Amerikan doları ile ithal edilerek, üretim kaynakları etkin olmayan alanlara dağıtılmamıştır.

        Kısacası ABD, para biriminin rezerv para birimi olmasının ekmeğini bu güne kadar dış ticarette olduğunca yemiştir. Şimdilerde ise Trump tarafından bu durum tersine döndürülmek istenmektedir. Küresel kriz sonrası ABD ekonomisinde alt ve orta tabakayı vuran işsizlik sorunu alıp başını gitmiştir. ABD artık gün geçtikçe yapay zeka ve robotlara emanet edilen üretim yüzünden en ufak üretimi bile kendi ülkesine çekmeye çalışmakta ve böylelikle işsizliği düşürmeyi ve iş gücüne ödenen ücretleri arttırmayı amaçlamaktadır.

        Trump ABD’nin dış ticaret açığı verdiği ülkelere yoğunlaşıp Kanada, Meksika, Almanya özelinde Avrupa Birliği ve Çin gibi ülkelerden ithal edilen ürünlere yüksek gümrük vergisi uygulama yoluna gitmiştir. Kanada ve Meksika’dan ithal edilen işlenmiş ham maddeler Trump’ın hedefindeyken Avrupa Birliği bağlamında otomobil ithalatının ABD’yi rahatsız ettiği gözlenmektedir. ABD yönetiminin tavırlarından sezildiği kadarıyla Avrupa Birliği ve diğer ülkelerle ilgili ticaret dengesizliklerine müzakere yoluyla çözülebilme şansı tanınma ihtimali oldukça yüksektir. Zira son günlerde Avrupa Birliği ile olan ticaret savaşlarında Avrupa Birliği menşeli otomobiller hariç tutulmak üzere ateşkes ilan edilmiş ve masaya oturularak üzerinde mutabık kalınması halinde otomobillerin bile dahil edilebileceği anlaşmaların imzalanabileceği duyurulmuştur.

        Fakat bu ülkelerin içinde özellikle Çin ABD fikri mülkiyet haklarını ihlal etmekle de suçlanmış, bu nedenle de diğer ülkelere göre daha fazla baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Bu durum ABD ve Çin arasında süregelen dış ticaret çatışmasını daha da körüklemektedir. Zira ABD’nin Çin’den yapılan 34 milyar dolarlık ithalata ek vergi koyması Çin cephesinden karşılık bulmuş ve ABD başkanı Trump uzlaşma yolu yerine Çin’den yapılan 50 milyar dolarlık ithalata daha ek vergi getirmiştir. Bunu takip eden aylarda yaklaşık 300 milyar dolarlık ithal Çin ürünü de kısa zaman içinde ek vergiye tabi olacaktır ve ek verginin 500 milyar dolarlık ithal ürüne kadar yükseleceği tahmin edilmektedir.

        Bilindiği gibi ticaret kazan-kazan üzerine kurulmuş bir mekanizmadır. Önemli olan ise ABD’nin, Çin’in, küresel ekonominin ve de Türkiye’nin bu tip bir savaştan nasıl etkileneceğini irdelemektir. Son dönemlerde ticaret savaşlarının gidişatını açıklayan birçok yazıya rastlıyoruz. Bununla birlikte özellikle ülkemizin bu savaşta nerede olduğu ve nasıl etkileneceği konusu ele alınmamakta ve göz ardı edilmektedir. Çin’in ticaret savaşında ABD’ye karşılık verecek gücünün sınırlı olması, Çin’in olayı bir sonraki seviye olan kur savaşına taşımak isteğini de pekiştirmektedir. ABD ve Çin eksenindeki ticaret savaşını evirilmesini beklenilen kur savaşı boyutunu da ele alarak değerlendirmek gerekmektedir.

        Yaşanan ABD-Çin ticaret savaşı ABD açısından daha az zararla atlatılacak gibi görünmektedir. Ticaret savaşları sonucunda Amerikalı çalışanlar daha çok iş bulacaklar fakat Amerikalı tüketiciler artan bir enflasyonla karşılaşacaklardır. Çin cephesinden bakıldığında ise durum hiç iç açıcı görünmemektedir. Çin ekonomisi ihracata dayalı bir büyüme modeliyle yoluna devam etmektedir. ABD’ ye 500 milyar dolar üzerinde ihracat yapan Çin ekonomisi, dış ticarete konu olan bu malları ABD’ye satamazsa alternatif alıcılar bulmak zorunda kalacaktır. Asıl sorun da burada ortaya çıkmaktadır. Dünyada böyle bir ülke veya ülkeler grubu yoktur. Bu durum Çin’in üretimini kısmasına neden olacak ve Çin’in ekonomik büyümesi büyük bir yara alacaktır. Çin’in ABD’den yaptığı ithalat da oldukça sınırlıdır. Bu yüzden Çin’in Amerikan ürünlerine ABD’ye karşılık vermek için yapacağı ek vergi uygulamaları da yetersiz kalmaktadır.

        Bu sebeple Çin para birimi Yuan’ı kontrollü bir şekilde devalüe etmektedir. Yani ticaret savaşını Çin git gide kur savaşına dönüştürmektedir. Aynı zamanda Çin elindeki ABD tahvillerini arttırmamakta ve elinde tuttuğu yüksek miktarlı ABD tahvillerini elden çıkarabileceğini piyasalara hatırlatmaktadır. Şu haliyle ticaret savaşları küresel düzeyde ülkelerin bir birine karşı para birimlerini devamlı olarak düşüreceği bir hale sürüklenmektedir. Ticaret savaşlarıyla küresel ekonomide gözlenecek ekonomik büyümede yavaşlama ve fiyat artışı karşımıza özellikle ihracat odaklı ekonomilerde işsizlik ve fakirleşme olarak çıkacaktır. Küresel değer ve arz zincirinin önemli bir parçası olmasa da Türkiye’nin bu durumdan etkilenmesi kaçınılmazdır, fakat bu etkilenme oldukça sınırlı olacaktır.

        Özellikle güçlü siyasi irade öncülüğünde ülkemiz iyi müzakere edilmiş ikili ticaret antlaşmaları ile bu badireyi kolayca atlatma hatta fırsata çevirme şansına sahiptir. Ayrıca, iç talep odaklı büyüme şeklimiz bizim için bu koşullarda bir avantaj olacaktır. Fakat ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarının kur savaşlarına evrilmesi ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler katogorisindeki ülkeleri oldukça fazla etkileyecektir. Özellikle artan kur volatilitesi gelişmekte olan ülkelere sermaye akımının azalmasına yol açacaktır. Bu durumda cari açık veren ve yurt içi tasarrufları yatırımlarını finanse etmeye yetmeyen Türkiye gibi ülkelerde para birimlerinin aşırı ve sürekli değer kaybı ile karşılaşılması ve bunu ekonomik durgunluğun izlemesi beklenmektedir. Türkiye ticaret savaşlarından çok kur savaşlarına duyarlıdır.

        Elbetteki her ülke kendi çıkarlarını düşünüp hareket etmektedir. Trump’ın aksiyonları da ABD çıkarlarını korumak üzere oluşturulmaktadır. Fakat bu aksiyonların faturası özellikle uzakdoğuda yer alan ihracat bazlı büyüyen ülkelere çıkmakta ve tüm küresel ekonomiyi etkilemektedir. Dünyanın kaderi sadece tek bir ülkenin alacağı kararlara bırakılamaz. Başkanımızın “dünya 5’ten büyüktür” sözü de bu duruma ışık tutmaktadır. Elbetteki dünya ABD’den de büyüktür ve ona kayıtsız şartsız boyun eğemez. Bu yüzden kapılarını gümrük duvarlarıyla örmeye çalışan ülkelerin oluşturduğu problemlerin çözümünde Dünya Ticaret Örgütü’nün daha fazla rol alması gereklidir. Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla en azından ticaret savaşlarının kur savaşlarına doğru kaymasının önüne geçilmelidir. Ticaret savaşlarının doğuracağı etkiler kısa vadede restore edilebilecekken, kur savaşlarının dünya ekonomisine vereceği zarar zincirleme bir reaksiyon halinde ekonomileri sarsacağı için etkilerinin de giderilmesi oldukça zor olacaktır. Dünya küresel “kazan-kazan” ekseninden daha kapalı ekonomilerin yer aldığı, gümrük duvarlarının ve diğer korumacı politikaların ülkeleri çepe çevre sardığı “kaybet-kaybet” eksenine kaymaktadır. Bu durum dünya genelinde refah kaybına yol açacaktır ve daha rasyonel şekilde çözüme gidilmesi herkesin yararına olacaktır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ