"Bir daha dünyaya gelsem Kürt olmak istemem"
Selim Dindar, Diyarbakır Cezaevi'ni ve ruhunda açtığı yaraları Balçiçek Pamir'e anlattı.
bakış açısının ardından kopan kıyamete karşı demek istedim ki.. “Kürt sorununu çözmek istiyorsak, 12 Eylül Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde yaşananları konuşmalıyız. Kenarlarda dolaşmaktan vazgeçin, gelin gerçeği konuşalım.” Selim Dindar her ne kadar “Anlatmak istiyorum” dese de öyle kolay açılabilen bir isim değil. Birkaç görüşmeden, ortak dostlarımızın desteğinden sonra ikna oldu ve ortaya bu röportaj çıktı. Ben Selim Dindar’ı sevdim. Anlattıklarına üzüldüm, yapılanlardan utandım. Kısacası kelimelerim yetersiz kalıyor hislerimi anlatmaya. Siz okuyun, siz kararınızı verin.
BALÇİÇEK PAMİR - GAZETE HABERTURK
Diyarbakır Cezaevi'nde neler yaşadınız?
-Mardin'de sorgulamalar günlerce sürdü. Tabutların içine dikili bir şekilde
kıpırdamadan duruyorduk. Aklınıza gelebilecek her türlü işkenceyi gördüm. Ama Diyarbakır'a geçince asıl “cehennem”i orada yaşadım.
Mesela?
-100 kişilik koğuşta her gün 60'ın üzerinde marş söylüyorduk. Tabii dayak eşliğinde. Sonra beton avludaki lağım kapağı açılıyordu ve her birimiz baş aşağı o lağıma sokuluyorduk. Düşünün artık. Dudağımdaki yaraları görüyorsunuz copu yatay olarak bastırıyorlardı, dudak yırtılsın diye, nitekim yırtılırdı. Porselen copu ısırtırlar sonra tekme atarlar. Dişler copa geçiyordu ve dişlerle birlikte copu geri çekiyorlardı. Bir gün bir hemşerime tebessüm ettim diye elime 5 cm'lik çivi çaktılar. Postalla eze eze çaktılar, bak izi burada.
Peki ya acı? Hep aynı düzeyde mi yoksa insan hissizleşiyor mu?
-İlk ayların korkusu geçtikçe acıyı daha çok duymaya başladık. Mesela dayak
yemediğimiz günlerde huzursuz olurduk. O dayak öyle bir şeydir ki karşındaki insan senin onurunu istiyor, insanlığını ve kişiliğini öldürmek istiyor. Sen de
bunu vermemek için direniyorsun. Hayatta kalmayı onuru korumanın bir bedeli
olarak görüyorduk.
Ya kurtulma hayali?
-Devamlı işkenceyle yaşamak insanda gerçeklik payını ortadan kaldırıyor. Bir