Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Baudrillard haklı mı? Aşırı duyarlılık duyarsızlık mı?

        Gizem Sevinç SELVİ / HT PAZAR

        22 yaşında bir üniversite öğrencisiyken, karşımda oturan yönetmen Zeki Demirkubuz’un kurduğu şu cümleyi anımsıyorum: “Vitrinde görüp beğendiği ayakkabıyı alamayan manken kızın sokakta yalınayak dolaşan çocuktan daha az acı çektiğini iddia edemezsin.” “Bu adam ne diyor?”, diye düşündüğümü itiraf etmeliyim. Konuyu uzatmadım; sanırım uykum da gelmişti, ortamdan ayrıldım. Yıllarca bu “acıların karşılaştırılması” meselesi üzerine pek kafa yormadığımı da itiraf etmeliyim. Ta ki geçenlerde Instagram’da Bergüzar Korel ve Beren Saat’in başına gelenleri herkesle birlikte duyana kadar...

        Mesele şuydu: Eylül ayının ikinci haftasında bir Instagram kullanıcısı, ünlü oyuncu Bergüzar Korel’e “Kocanla ağaçlar kesiliyor diye en önden yürüyordunuz. Şimdi fidanlarımız askerlerimiz gidiyor, sesiniz çıkmıyor. Sen de yetiştiriyorsun bir tane. Allah büyüktür” yazdı. Korel’in yanıtı beklendiği gibi sert ama sağduyulu oldu. Altına da tam 4 bin 432 kişi yorum yazdı. Gerçek bir kişi olup olmadığını bilemediğimiz “mhtp_ ygd” nick’li kullanıcının kurduğu o cümlelerde, aslında yalnız tepki değil bir “acı yarıştırma” durumu da vardı. Korel’in şehit haberleriyle ilgili herhangi bir paylaşımda bulunmaması onun acı duymadığı, isyan etmediği anlamına gelir miydi peki? Benzer bir durum kısa süre sonra Beren Saat’in başına geldiğinde, yanıtı tam olarak bu yönde oldu. Saat, “Ülkemde yaşanan trajediye karşı sosyal medya ekranımı karartmaktan çok daha fazlasını hissediyorum, emin olun” diye rest çekti. Bu post bin 953 kez beğenildi, altında kavga kıyamet bin 251 yorum birikti.

        ‘ONA, DUYARSIZ DENİR’

        Ben de soluğu Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Nilgün Kennedy’nin kapısında aldım. “Yaşananlar çok kötü ve duyarlı hiçbir insanın kayıtsız kalamayacağı boyutlarda. Buna isyan etmek son derece normal. Bu noktada normal olmayan, çekilen acıları yarıştırmak ve kendinden olmadığını düşündüğünün acısını yok saymak” diye açıkladı durumu. Acıyı ayrıştıranların kendi acılarını da çekmediğini savundu. Ve şöyle devam etti Nilgün Hoca: “Duyarlı bir insan dediğimizde onun haksızlıklara, olumsuzluklara karşı bir tutumu olduğunu, merhametli, şefkatli olduğunu ima ederiz. Yoksa sadece kendisi gibi düşünmedi diye bir anneye ‘Senin de çocuğun ölsün’ diyebilen bir insana duyarlı değil, en hafifinden ‘duyarsız’ denir.”

        BAUDRILLARD’A GÖRE DE ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR

        Atalarımız diyor ki: “Ateş düştüğü yeri yakar.” Sosyal medyada bu meselenin taraflarıysa, neredeyse tümüyle ateşe aynı uzaklıktadır. Tabii istisnalar olabilir ama durum budur. O halde ateşin düştüğü yerde değilsek, aslında yanmamışsak; tam olarak bilmediğimiz bir acı ve isyanı başkalarına dayatıyor olabilir miyiz? Öyleyse, bunu neden yapıyor olabiliriz? Dahası bu “aşırı duyarlılık”, yeni jargonla “duyar kasma” hallerinin özünde bir tür “kendini kurtarma” durumu, hatta bir tür “duyarsızlık” ifadesi olabilir mi? Fransız sosyolog ve iletişimci Jean Baudrillard da adeta atalarımızın izinde! Ona göre “anlamı nötralize eden iletişim araçlarının ‘biçimden yoksun’ bir kitle üretmelerinden söz etmek daha doğru olur”. Baudrillard, 1983-2005 yılları arasında yaşanan Sudan iç savaşından hareketle yaptığı şok edici şu tespitle de bilinir: “Birey aslında televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kâğıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkta izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan’daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren, simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.” Şimdi bir de kendi sosyal medya hallerimizi Baudrillard’ın tespitiyle karşılaştırmalı düşünelim. Kararttığımız profil fotoğraflarımız ve sonraki gün onları mutlu mesut hallerle değiştirmek arasında 1 tık, 2 saniye var. Tıpkı televizyonda acı haberlerden reklamlara geçer gibi...

        Ünlü Amerikalı yazar Susan Sontag, 2003’te yayımlanan “Regarding the Pain of Others” (Başkalarının Acısına Bakmak) kitabında, “İnsanın kendi çektiği acıların başkalarının acılarıyla aynı kefeye konulmasını kabul etmesi, dayanılmaz bir durumdur” der. Yani Sontag’a göre “Herkesin acısı kendine yeter; dayatılan acılara hiç kimsenin ihtiyacı yoktur. Sen zaten... ile başlayan cümleler, ilkel bir ego müdafaasından öteye gitmez”. Tamam, Sontag biraz sert girmiş topa! Ama söyleyin Allah aşkına; yaşanan tüm bu acılar bir profil fotoğrafıyla çözülecek kadar basitse, bu duyarlılığın derecesi ne kadar olabilir sizce?

        SOSYAL MEDYADA ‘MAHALLE BASKISI’

        Bu arada yaşanan her acı olay sonrası kararan profil fotoğraflarıyla ilgili aklıma takılan başka bir konuyu, Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi İsmail Hakkı Polat’a sordum: “Şu profil karartma meselesi, bir tür mahalle baskısı haline gelmiş olabilir mi?” Polat’a göre sosyal medya, artık insanların kitlesel sosyalleşmesi için baş platform. Duygu ve düşünce paylaşımları etrafında insanların statülerinin de belirlendiği yer. “Kimileri bunu taraftar kazanmak için yaparken kimileri gerçekten bir şey yaptığını düşünüyor” diyor. “Yani avatarımıza Suriyeli mülteci çocuğun fotoğrafını koyarken etraftaki Suriyeli çocuklara bakmadan geçiyoruz.”

        Öte yandan, saldırıların hedefindeki ünlü isimlerin kadın oluşu dikkat çekici. Evet, onlar ünlü. Kitleleri ikna etmek için sembolik isimlerin hem destek hem de hedef olarak seçilmesi akla yakın gelebilir. Ancak neden sadece kadınlar? “Kocanla ağaçlar kesiliyor diye en önden yürüyordunuz” diyerek eleştiren kullanıcı, neden “koca”yı değil de Bergüzar Korel’i seçiyor? Ya da benzer biçimde, neden eşinden daha “kıdemli” bir ünlü olan Kenan Doğulu’nun adını hiç duymuyoruz da olan hep Beren Saat’e oluyor? Bilkent Üniversitesi’nden Nilgün Kennedy, “Bir kadın olarak sus, söylemi zaten erkek egemen olan toplumumuzda genel olarak kabul görüyor. Dolayısıyla kadın sanatçılara yönelik öfkenin bu boyutu da var” diyerek yanıt veriyor ve ekliyor: “Çok cahilce tepkiler ortaya konuluyor. Beren Saat’i protesto için oynadığı bir dizinin çekildiği yalının önünde protesto düzenlemek, Fransız bir sinema oyuncusunun kendi ülkesiyle ilgili sözlerini Türkiye için söylediğini varsayıp saldırmak, olsa olsa ‘örgütlenmiş bir cehalet’in ürünü olabilir.”

        Bergüzar Korel’in hesabından paylaştığı ekran görüntüsü ve yorumu 23 bin 626 kez beğenildi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ