Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Sanat, siyaset ve bizim eller

        "Çok küçük yaştan itibaren yazıyorum, belki beş, belki altı. Üç çocuktan ortancası idim; ama kardeşlerimle aramdaki yaş farkından ve ailemizin koşullarından ötürü diyebilirim ki hayli yalnız büyüdüm... Bütün yazarlar bir parça kendini begenmiş, benmerkezci, hatta tembeldir. Neden yazdıklari muammadır, sorsanız kendileri de bilmez. Lakin bir kitap kaleme almak alabildiğine zor, sancılı, zahmetli bir süreçtir."

        Kısaltarak çevirdiğim bu sözler, "Hayvan Çiftliği" ve "1984" gibi unutulmaz şaheserlere imza atan İngiliz yazar, eleştirmen, düşünür George Orwell'e ait. Dünya tarihinde "sanat ve siyaset" ikilemi uzerine belki de en çok kafa yormuş edebiyatçılardan biri o. Sanatın, sanatçının özü gereği, yüreği gereği, vicdanı gereği politikadan uzak duramayacağına inanan bir isim. İspanya İç Savaşı'nı da görmüş, faşizmin yükselişini de, komünizmin yanlışlarını da. Yazmış, sorgulamış, hep kelimelerle vermiş mücadelesini. Belki her görüşüne katılmayabilirsiniz ama öyle gürül gürül bir sestir ki onunkisi, vefatının üzerinden bunca sene geçmiş olmasına rağmen etkisi, ağırlığı büyüktür.

        Sanat (ve bilhassa sevgili yârim edebiyat) suya sabuna dokunur. Elini taşın altına koyar, ateşe dokunur. Cevaplar sunmaktan ziyade sorular sorar ve sordurur. Delifişektir, kabına sığmaz. Coşkuludur, durulmaz. Köprüler kurar zihinler ve gönüller arasında. Birbirine selam dahi vermeyen, bir ekmeği bölüşmeyen kesimler arasındaki yanlış anlamaları, önyargıları azaltır. İnsanları birbirine yakınlaştırır. Sanat ve edebiyat olmazsa daha da bölünür toplumlar; hırçınlaşır gündelik hayat. Ayaza keser rüzgâr. Sanata ve edebiyata ayrılan alan daraldıkça, tazeliğini ve gençliğini yitirir bir memleket; kuru bir dal gibi, katı, gergin, kırılmaya hazır uzanır boşlukta.

        *

        Tartışmadan yana bereketli topraklar bizimkisi. Hafta geçmiyor, gün geümiyor ki yeni bir konu düşmesin gündemimize. Başbakan Erdoğan'ın "Muhteşem Yüzyıl" ile ilgili eleştirel açıklamaları bol bol konuşuldu medyada, toplumda ve tabii sosyal medyada... (Ardından Türk Hava Yolları'nın diziyi uçak içi gösterimden çıkardığı haberi geldi. Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde resmen bir açıklama yapılmadığından doğru olup olmadığını bilmiyorum. Şahsen THY'nin böyle bir karar almadığını umut ediyorum. Yetişkin seyirci kendisi karar vermeli THY uçuşlarında ne seyredeceğine, THY bizim yerimize bu kararı vermesin lütfen.)

        Turkiye'de sanatçı olmak, sanat yapmak öteden beri zor zanaat, malum. Yazdığımız bir cümle, bir kelime; çizdiğimiz bir karikatür, çektiğimiz filmdeki bir sahne bazen cımbızlanır, çerçevesinden çıkar, bağlamından kopartılır. Yankılara sebep olur. Sivil toplumda, sosyal medyada kızanlar, küfredenler, hakaret edenler çıkar. Üstelik çoğu zaman konunun ne olduğunu dahi bilmeden, anlamadan. Bazen davalar açılır hakkımızda. Davalar düşse bile yorgunluğu, üzüntüsü kalır. Kolaydır insan silmek, ötelemek. Ne yazık ki sanatçılarını yorar, hırpalar bu toplum.

        Güzel yanları yok mu peki Türkiye'de sanat yapmanın? Var, hem de gani gani. Bizde kelimelerin ağırlığı vardır; hemencecik buharlaşmazlar mesela. Amerika'da, Kanada'da ya da Avustralya'da daha fazla kitap basılır, sansürsüz ve özgür. Ancak bu niceliksel ve niteliksel zenginlik her zaman yazarların ve kitapların lehine işlemez. Çıkan yayınların birçoğu hızla buharlaşır, kolay unutulur. Türkiye'de edebiyatın bıraktığı iz daha derindir. Daha kalıcı. (Rusya ile benzerlikler taşırız bu açıdan bakınca.)

        Duygusaldır bizdeki okur. Samimidir duygusallığında, alakasında. Beğendiği kitabı aileden bilir adeta. Türkiye'den başka pek bir yerde görmedim çoluk çocuk imza gününe gidildiğini; sevdikleri yazarlar için un kurabiyesi pişiren anneanneleri; bilezik ören teyzeleri, mektuplar döşenen genç kızlarımızı; aynı kitabı farklı renkte kalemlerle okuyan aile ve arkadaş çevresini. İlham verir bu ülke, enerji verir, anlatılmayı bekleyen hikâyeler ve bitmek bilmeyen çelişkiler verir. Bir tek günümüz bile yavan değildir.

        Lakin sanatçısına dert ve tasa da verir. Zira sanata özerk bir alan ayıramaz bir türlü. Her şey gibi buraya da gündelik siyasetin gölgesi düşer. Halbuki sanatın kendi anlatım araçları var, ona has bir anlatım ve hayal dili. Bizler kaç nesil tarihimizi bilmeden, bilmek bir kenara zerre ilgilenmeden büyüdük. Osmanlıca kelimeleri anlamayan, kendi mezar taşlarını okuyamayan bir topluma dönüştük. Bugün geçmisi konu alan kitapların, filmlerin, dizilerin çoğalmasını büyük bir zenginlik olarak görüyorum kendi adıma. Daha çok eserin yolu açıldikça, muhakkak ki kalite de artar.

        Günün sonunda dostlar, bir kitap yazmak, senaryo kaleme almak, film çekmek, albüm çıkarmak... Bütün bunlar sebat, sabır ve aşkla mümkün. 2013'ün eli kulağında ya, sanatı ve sanatçıyı hırpalamayan bir sene olması dileğiyle...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ