Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

MUHARREM SARIKAYA / HABERTÜRK

YAZI DİZİSİ 1

“BEN bir rampadan fırlatılmış adamım, Türkiye’nin gerçeği rampasından...”

Bu sözle tanımladığı hayatının yaşam hedefini de şöyle koyar: “Yeşil başağın tane doldurmadan kurumaması için onun peşine düştüm...”

Kendi anlatımıyla, 1920’de 20’si Müslüman, 4’ü Rum 24 mahallesi olan, 20 camili, 1 kiliseli Isparta’nın, 20 km ötesinde olmasına karşın 4.5 saatte varılabilen üç mahalleli İslamköy’de 1924’te dünyaya gelir. Atalarının o topraklara ne zaman geldiğini de bilmez. Çünkü ikisi de hafız olan dedelerini doğmadan önce kaybetmiştir. Baba tarafından dedesi Hafız Süleyman, nenesi Şehriban Kadın’dır; anne tarafından ise dedesi Hafız Abdullah, nenesi ise Zübeyde Kadın’dır. Babaannesi Şehriban Kadın’ın yaşamında rolü vardır, Isparta’ya ortaokulu okumaya gittiğinde yanında kalır. Geleceğini şekillendiren babası hakkında övgüyle söz eder. O zamanda her mal padişahın olduğu için evlada miras kalmazmış; babası da evliliğinin ilk yıllarında atına bindiği gibi Kurtuluş Savaşı’na gitmiş. Dört cephede savaşmış. Savaştan dönünce annesi Ümmühan Demirel ile 150 dönüm araziyi, bir de evi yapmış. Herkese yardım eden, saygı gören bir kişiymiş. Bunları sıraladıktan sonra babası Hacı Yahya Demirel’i şöyle tanımlar:

“Bir kuzuyu, bir sürü koyun yapmıştı. Mal mülk edinmiş, varlık sahibi olmuştu. İmkânlarını aşmazdı, yani çoluğunu çocuğunu sıkıntıya sokacak macera sayılacak alışverişin içinde olmazdı...”

Ablası Afife, erkek kardeşleri Şevket ve Hacı Ali ile 6 nüfuslu bir Anadolu ailesinin reisi babasının bir başka özelliğini de şu cümleyle aktarır:

“Her ihtimali düşünüp en kötü olana göre tavır geliştiren temkinli adamdı...”

‘ÖRDÜĞÜ ÇORABI, DİKTİĞİ ÇAMAŞIRI’

“Üniversiteyi bitirene kadar onun ördüğü çorabı, diktiği çamaşırı giydim” diye andığı annesi Ümmühan Demirel’i tanımlarken, “Nur yüzlü güzel kadın” diye söze başlar, devam eder: “Biz mesut bir Anadolu ailesi idik. Hayatı ciddiye almış, hayat mücadelesini hiçbir zaman şikâyet konusu yapmamış, bu mücadelenin altında ezilmemiş gerçekçi, çalışmayı şiar edinmiş, lüksü, israfı, şatafat ve tantanayı değil, kendi işinde gücünde olmayı, tevazuyu, iyi kalpliliği, yardımseverliliği hiç elden bırakmamış, kimsenin malında mülkünde gözü olmamış, hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş bir aile idik.”

DAVUL ÇALMAK YASAKTI

Aidiyetini “Bizim doğup büyüdüğümüz bu bölgede Ertokuş Bey’in vurduğu mühür hâlâ itibarını muhafaza eder” diye tanımlar. İslamköy’e yarım saat mesafede, ilk adı Aras (Argos’tan gelir) olan Atabey’dedir Ertokuş Bey’in türbesi. Külliyenin kitabesinde 1224 tarihi yer alır, Sultan Keykubat’ın “atabey” lerindendir. Ertokuş Bey, davul çalınmasının uğursuzluğuna inanır; bundan dolayı 7 asırdır İslamköy ve çevresindeki köylerde bir tek gün davul çalınır. Süleyman Demirel, “Bir kez davul çalındı, 1935 yılıydı, başımıza nelerin geldiğini gördük” diye anlatır o günleri, hâlâ ürkerek: “Davraz Dağı. Sabahleyin kalkınca hep o dağı görürdüm; yaz kış başı karlı. Bir ihtişamdı o. Bir ovamız vardı, öylesine yeşildi ki, halı gibi desem, o kadar büyük halı olmazdı. Denizdi. Bittiği yerde dağ başlardı. O ova, davul çalındığı yıl kurudu. Ondan sonra davul çalınmadı...”

O yılı hiç unutmaz, devam eder: “Köylü çıra yaktı. Çam ağaçlarının özünü kesti; suçtu. Hayvana tuz yedirmek için, acı gölün tuzunu tırnağı ile kazıdı. Geven (dikenli ot) tokmakladı. O ot toprağın son çağrısı, ben ölüyorum demesidir.”

‘ÇOBAN SÜLÜ...’

İslamköy’de üç öğretmenin bulunduğu ilkokulun bittiği, ortaokula gitme zamanının geldiği dönemdir. Babası elinden tutup Isparta’ya götürür.

Kayıt parası 55 kuruştur, 6 fotoğraf 15 kuruşluk pul ve ilkokul diploması da istenmektedir. Hepsini bir çırpıda yaptırır, gerisini Demirel anlatır:

“Her sınıf A, B, C üç şubeye ayrılmıştı. A’yı muntazam giyimle kente alışık memur çocukları oluşturuyordu. B, orta halli esnaf çocuklarıydı. C üstleri başları olduğu gibi köylü çocuklarıydı. Üçüne de aynı öğretmenler ders veriyordu.”

Babası biraz içerler, ama Demirel köylü olmaktan hiç gocunmaz. Babası bir ev tutar, yanına da babaannesini koyar. Galiçya cephesinde savaşmış, taş okulun yanındaki küçük beton binada oturan Müdürü Hilmi Dilmen’i de hep anar, “Avrupa” adını da ilk ondan duyar, yaşamında ona hep yer ayırır.

Tatil dönemlerinde İslamköy’e gider, babasının beslediği sürüye çobanlık yapar, “Çoban Sülü” lakabını da buradan alır.

İlk radyo, İslamköy’e 1936’da girer, “Dayım almıştı, Nazmiye’nin babası. Köy odasına konmuştu” diye anlatır.

İNÖNÜ İLE İLK KARŞILAŞMA

Tam da bu yılda, Isparta tren yolu tamamlanır, babası açılışa götürür. Demirel’in 1936’da 12 yaşında iken selamladığı lider, yıllar sonra kıran kırana siyasi mücadelenin içine gireceği İsmet İnönü’den başkası değildir. Bu istasyon sonraki yıllarda hayata çıkışının önemli kapısı haline gelir.

MUĞLA-AFYON YILLARI

Ortaokul biter, üç erkek, bir kız yatılı parasız devlet sınavını kazanır, ancak Isparta Garı’ndan Muğla Lisesi’ne üç erkek trenle uğurlanır. Tam pencereden el sallarken annesi bir elma uzatır; diğer iki erkek arkadaşının yanında alırken yüzü kızarır. Muğla’da uzun süre kalamaz, çünkü öğrenciler plansız şekilde gönderildiği için yer yoktur, Afyon Lisesi’ne yollanır.

İSTANBUL YILLARI

Demirel 1941’de liseyi bitirdiğinde köyünde hâlâ elektrik yoktur. “Köyden Isparta’nın ışıklarını seyrederdik” diye başlar anlatmaya, “Orada elektrik vardı, bizde yoktu. O ışıkları şehre ait bilirdik” der. Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na girmemek için direndiği yıllardır, hedefi mühendislik mektebine gitmektir.

Sınavı kazanır, İstanbul yolu görünür. Babası Yahya Demirel, “Dayımın kızı” dediği babasının teyzesi Sakine Hanım’ın torunu Nazmiye Şener ile nişanını takıp öyle gönderir. İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu’ndadır, Makine Fakültesi’ne başlar, ama değiştirip İnşaat Fakültesi’ne geçer. Birkaç arkadaşıyla kiraladığı ev ile fakülte dışında hiçbir yere gitmez, Beyoğlu’na bir gün dahi çıkmaz. Amcası Hafız Ahmet Efendi’nin yanında İzmir’de liseyi bitiren kardeşi Şevket Demirel de 1945’te İTÜ sınavını kazanıp yanına gelir. Ortaokul gibi lisede de A, B sınıflarına o dönem etkin olan Fransızca ve Almanca öğretilirken, onun C bölümüne İngilizce düşmüştür. Bunu fırsat bilir, İTÜ’de İngilizce’sini geliştirmek için “Berlitz Lisan Kursu”na kaydolur. Bu ABD yolunu açan bir kapı da olur.

“İstanbul ile fazla bir temasım olmadı. İstanbul benim için okul oldu” dedikten sonra kente bakışını anlatır:

“Onu çok uzaklarda bir ışık gibi görmüştüm önceden. Sonra bir yere varmak için merdiven saymıştım. İlişkimiz, İstanbul’un doğasınaydı.”

Ailesi ve ortaokul müdürünün yüklediği öğretiyle üniversitede Türk-İslamcı gruplarla takılır; Necmettin Erbakan, Korkut ve Turgut Özal kardeşlerle tanışır.

‘EVERMEDEN GÖNDERMEM...’

Önce Burdur’da çalışır, üniversitedeki boykot yılında da ilk işini bulur, Isparta Devlet Hastanesi inşaatının birinci katının denetimini yapar. Aklında hep su mühendisi olma fikri vardır, gerekçesini de şöyle anlatır: “Ovamıza, Davraz’ın tepesinden inen karın suyunu getirebilmekti amacım; annem 150 metre ileriden su taşırdı, Anadolu’da su taşımaktan kadınların kolları uzardı; onun için su mühendisi olmak istedim.”

ABD’ye gitme fikrini de babasına bu dönemde açar, Hacı Yahya Demirel telaşa kapılır, bir an önce başını bağlayıp, evli olarak göndermek ister.

Çünkü, ABD’ye bağımsız gitmiş olsaydı, “Ecnebi bir gelinle dönebilirdi” ya da “Sapı kökü bizden, Amerikancalaşmış bir bilgiç, hayat arkadaşıyla kol kola gelebilirdi.”

O da ailenin canını sıkardı.

“O nedenle bildik, tanıdık, kendinden biriyle evlendirmek daha evladır” diye düşünülür. Zaten 7 yıldır nişanlı olduğu babasının teyzesinin torunu Nazmiye Şener ile evlendirilip gönderilmesinin daha hayırlı olacağına karar verilir. Anadolu’da düğün en az üç gün sürer; ancak Demirel üçüncü gün bitmeden Isparta’daki şantiyeden çağrılır, Aralık 1948’deki düğününden apar topar ayrılır. Menderes’li yıllar başlamıştır, Şubat 1949’da boykotlar nedeniyle bir yıl gecikmeyle İTÜ’den diplomasını alır, önce İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde işe başlar. Ancak yatılı okumasının karşılığını ödemesi için devlet memuru olması gerektiğinden 1950’de Elektrik İşleri Etüt İdaresi’ne geçer ve araştırma yapmak için ABD’ye gider.

1953’te dönünce görev yaptığı Seyhan Barajı Müdendisi iken Başbakan Adnan Menderes’in dikkatini çeker.

 

YAZI DİZİSİ 2

‘ZORAKİ’ SIYASETTEN ‘İSTİKBALİN BAŞVEKİLİ’NE

“SİYASETE atılmadım, siyasete sürüklendim. Aslında benim için siyaset heves ettiğim bir şey değildir.” Siyasete zoraki girdiğini bu sözlerle anlatan Demirel, siyasetle ilişkisini de şu cümleyle ifade eder: “Ben mühendisim, benim işim yapmaktır...”

Kendisi için yaptığı tanım, aslında hayatının akışını da tayin eden süreci başlatır. 7 yıl nişanlı kaldığı kuzeninin kızı Nazmiye Şener ile evlenmeye karar verir, 4 gün süren kendi düğününe ancak üçüncü gün gidebilir. Düğünden sonra eşini İslamköy’de bırakıp İstanbul’a döner, Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde işe başlar.

TRAVIS’İN CETVELİ

Ancak parasız yatılı okumasının karşılığını vermek için devlet memurluğu yapması gerekmektedir. Bu yüzden iş değiştirir, Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde (EİEİ) işe girer. Hayalindeki ve kariyerindeki dönüm noktası da bu görevle önüne gelir. Proje ABD ortaklıdır, Demirel İngilizce kursunun faydasını burada görür, ABD’li dostlar edinir. Hatta o kadar yakın arkadaşlıklar kurar ki proje heyetinin başkanı Charles F. Travis en iyi dostlarından biri olur. Irak’ta trafik kazasında vefat eden Travis, o dönemin hesap makinesi sayılan ‘T cetveli’ni Demirel’e ‘vasiyet’le hediye bırakır. ABD’de sulama, enerji ve ıslah çalışmaları yapan ‘Bureau of Reclamation’ adlı şirkette 9 ay çalışan Demirel, burada 3 ay da gözlemde bulunur.

BARAJLAR DAİRE REİSLİĞİ

Döndüğünde karşısında yeni bir Türkiye vardır; çok partili hayata geçilmiştir. Memuriyet kapsamında eşiyle gittiği Adana’daki görevinin ardından Ankara’ya çağrılır, Güniz Sokak’ın biraz ilerisinde, Kavaklıdere’de ev tutar. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) ilk genel müdürü Hikmet Turat bu sırada Demirel’i EİEİ’den talep eder ve ‘Barajlar Daire Reisliği’ bünyesine atar. Demirel, bu yeni görevden kısa süre sonra, 1954’te ABD’ye ikinci gezi olanağını yakalar. ABD Başkanı Eisenhower adına kurulan ‘Exchenge Fellowships’ bursunu kazanmıştır. Bu kez yanında Nazmiye Demirel de vardır; 10 ay ABD’de kalırlar.

MENDERES’İN TEŞVİKİ

ABD dönüşü Ulaştırma Bakanı’nın girişimiyle 1955’te DSİ Genel Müdürlüğü görevine getirildiğinde henüz 31 yaşındadır. Köylerin içme suyuna dönük çalışmalar başlatır. “Çamurla karışık sarı renkli ve kurtlu su yerine, berrak ve temiz su” sloganıyla işe koyulur. Başbakan Adnan Menderes’in dikkatini çeker. Bakanlar Kurulu’na verdiği bir brifing sonrası Menderes, Demirel için şöyle der: “Bu çocuğa dikkat edin, istikbalin başvekilidir.” Menderes, teşvik de eder o istikbal vaat eden ‘çocuğu’, Nisan 1956’da Seyhan Barajı’nın açılış konuşmasını Demirel’e bırakır. Demirel o günü daha sonra şöyle anlatır: “Konuştuğum kürsünün arkasında Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, önümde dağ taş insan... Karşıdan da güneş gözüme doğru yürüyordu. Önce titrediğimi, sallandığımı hissettim. Ama çabuk geçti. Sanki o heyecanı hiç yaşamamıştım. Tek ben konuştum o gün. Alan birden boşaldı. Bir kayanın üzerine oturdum, uzun uzun barajı ve Seyhan’ı izledim.”

ÇAĞLAYANGİL’E RET

O kadar etkin bir genel müdürlük yapar ki valiler bile kendisine ulaşmakta zorlanır. İhsan Çağlayangil, Bursa Valiliği sırasında, Demirel ile yaşadığı bir anısını şöyle aktarır: “Bursa Valisi olarak, bir sulama sorunuyla ilgili Demirel’den randevuyu, ancak Başbakan Adnan Menderes aracılığıyla alabildim. Sorunu ve talebi anlattım, Demirel dinledi, ayrıntılarıyla bilmekteydi. ‘Ben Bursa’nın değil, Türkiye’nin Su İşleri Müdürü’yüm. Türkiye’nin su ıslahatının ancak yüzde 12’si yapılmıştır. Bursa’nın ise yüzde 90 civarında tamam. Türkiye’nin seviyesi yüzde 90’a gelmedikçe, mevcut tahsilatın Bursa’ya sarfı zordur’ dedi.” DSİ Genel Müdürlüğü döneminde kurumda sinema ve tiyatro gösterileri, şiir geceleri düzenleyen Demirel, Ankara’nın ünlü Karpiç Restoran’ına da sıklıkla uğrar.

TÜRKEŞ KURTARIR

27 Mayıs 1960 askeri darbesi olduğunda İspanya’da iş gezisindedir, ertesi gün gelir ve istifasını sunar. Demokrat Parti (DP) iktidarının bürokratı olarak soruşturmalara uğrar. Sorunu askerliktir; çünkü DSİ Genel Müdürü olduğu için Bayındırlık Bakanı’nın teklifiyle Milli Savunma Müsteşarı Orgeneral Fahri Özdilek tarafından askerliği ertelenmiştir. 27 Mayıs döneminin Başbakanlık Müsteşarı Alparslan Türkeş, Demirel’e nasıl yardımcı olduğunu anılarında özetle şöyle anlatır: “DSİ’de çalışan sevdiğim Teğmen Talat (Alpan), Merkez Komutanlığı tarafından gözaltına alınan Demirel için yardım talep etti. Merkez Komutanlığı’na emir verip serbest kalmasını sağladım. Verdiği sözü yerine getirdi, serbest bırakıldıktan sonra askerlik görevini yapmak için başvurdu. Talat Bey’in (Alpan) talebi ile Demirel’in ordu donanım sınıfına ayrılmasını ve yedek subay çıkınca da Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) askerliğini yapmasını ayarladım.”

‘MORRISON SÜLEYMAN’

Asteğmen olarak DPT’de görev yaparken bir yandan Adalet Partisi’nin (AP) kuruluşuyla da ilgilenir. Yıllar sonra, “Velhasıl ben asker olmasam, o kuruluşun başında olurdum” sözleriyle de AP Genel Başkanlığı’nı daha o günlerden aklına koyduğunu açıklar. 1962’de terhis olunca kardeşleri ve kayınpederi Mesut Şener ile birlikte Ankara’da müteahhitlik yapmaya başlar. Siyasal hayatındaki yeni unvanına da ODTÜ’nün kampus inşaatını yürüten Morrison firmasının temsilciliğini almasıyla kavuşur. Aynı zamanda ODTÜ’de de ders vermeye başladığı bu dönemde adı “Morrison Süleyman”a çıkar.

AP’NİN KURULUŞU

27 Mayıs darbesiyle emekli edilen Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın liderliğinde kurulan AP ile yakından ilgilenmeyi sürdürür. Isparta’dan AP delegesi seçilir. 30 Kasım 1962’de toplanan AP Birinci Büyük Kongresi’nde bin 255 oyla Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi olur, Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilir. “Koca Reis” lakabıyla bilinen ve daha sonra Demirel’in siyasi rakibi olacak Sadettin Bilgiç de AP Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olur.

TEPKİ İSTİFASI

Demirel’in, bir süre sonra liderliğini üstleneceği AP’den tek istifası da bu dönemde gelir. Yassıada hükümlülerinden, ‘sağlığı iyi olmayanların’ affedildiği günlerdir. Celal Bayar da Kayseri’den tahliye edilir, 23 Mart 1963’te Ankara’ya gelir. Sadettin Bilgiç’in aktardığına göre AP GİK aynı gün karar alır ve Demirel’in de aralarında olduğu partililer 24 Mart 1963’te Bayar’a evinde “Geçmiş olsun” ziyaretinde bulunur. Bu girişim, binlerce kişinin AP Genel Merkezi ve Bayar’ın evini taşlamasına yol açar. Demirel, “Politika mı, mücadele mi yapacağız?” deyip partiden istifa eder.

İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÖNERİSİ

Yakın çevresi ise o istifayı, “Askerin, kendisini de siyasi yasaklı hale getirmesinden çekindi” şeklinde değerlendirir. Bu davranışı peşini bırakmaz, ancak parti de kendisinden vazgeçmez. Zeki Rıza Sporel’in evinde, Kasım 1963’teki mahalli seçimler için Demirel’e İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığı teklif edilir. Demirel işlerini gerekçe gösterip reddeder, kısa süre sonra da AP Genel Başkanı Gümüşpala vefat eder.

‘TÜRKİYE İDEALİNİN ADAMIYIM’

Gümüşpala’nın ölümü, partide liderlik mücadelesini de başlatır. Demirel, 7 Kasım 1964’te toplanan Ankara Kongresi’nde, “Ben Türkiye idealinin adamıyım” diyerek AP Genel Başkanlığı’na adaylığını açıklar.

SEÇİLMİŞ İLK GENEL BAŞKAN

Ancak aday olmasına sıcak bakmayanlar vardır. Türkeş, AP içindeki milliyetçi kanada Bilgiç’i desteklemelerini önerir. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay da Cumhurbaşkanı Gürsel’e, “Bilgiç’in seçilmesini istediklerini” bildirir. Demirel, kongrede rakiplerini överek konuşmaya başlar, sonra kendi icraatını anlatır. Bu davranışı olumlu hava yaratır; 29 Kasım 1964 Pazar günü bin 697 delegenin bin 72’sinin oyunu alarak genel başkan seçilir.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa delegelerin oyuyla genel başkan seçilen kişi unvanını da elde eder. Ancak milletvekili değildir, buna rağmen 8 Aralık 1964’te Cemal Gürsel, Demirel’in de olduğu liderleri Çankaya Köşkü’nde “huzur” toplantısına davet eder. Demirel, sorunun çözüleceği yerin Çankaya değil, Meclis olduğunu söyler. Hedefi, seçime gitmek için CHP’nin bütçesini reddettirmektir. Başarır, İsmet İnönü hükümetini düşürür.

MECLİS’E İLK ADIM

Seçim hükümeti kurulur, Demirel henüz milletvekili seçilmeden Başbakan Yardımcısı olur. 1965’teki seçim kampanyasını, DP’nin 1954 ve 1957’de yaptığı gibi Erzurum’dan başlatır. Miting meydanlarındaki şu sözü hafızalara kazınır: “AP’ye kim vermeyecek iktidarı; ordu... Kim verdirmeyecek; CHP... Peki, ordu CHP’nin muhafız alayı mı? Ordu milletin malı değil mi?” 10 Ekim 1965 günü sandıktan AP 240, CHP 134, MHP 31, YTP 19, TİP 15, CKMP 11 milletvekili çıkarır. Demirel, Başbakanlık görevini 24 Ekim 1965’te Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’den aldığında, “Kendisine ihtilal yapılmış kitleyi iktidara getirdim” der. Ancak 3 gün sonra, “24 Ekim günü beni coşkuyla alkışlayan arkadaşlarımdan, 27 Ekim’de kabineyi ilan ettiğimizde TBMM’de bir tek alkış çıkmadı” diye de hayıflanır. Bu, zor günlerin başladığının da habercisidir.

 

YAZI DİZİSİ 3

‘BENDEN 4 ŞEY İSTEMEYİN’

Türk demokrasisinin önemli ismi 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesi öncesi yaşanan çatışma ortamında askerlerle yaptığı toplantıda 4 istekte bulunur: “Ne isterseniz vereyim, ama benden 4 şey istemeyin; yeni bir Dersim Kanunu istemeyin. Tehcir Kanunu istemeyin, yani ülkenin bir kısmındaki insanları göç ettirmeyi istemeyin. Üç, istiklal mahkemeleri istemeyin. Dört, Takrir-i Sükûn Kanunu istemeyin. Bunun dışında gelin, ne isterseniz vereyim. Para isteyin vereyim, asker isteyin vereyim, silah isteyin vereyim ama durdurun”

BAŞBAKAN olana kadar Süleyman Demirel’in yaşadığı en büyük sıkıntı eşiyle ilgilidir. Adana’dan Ankara’ya gidip ekonomik yokluk nedeniyle birkaç kez ev değiştirmek zorunda kaldıkları dönemde Nazmiye Demirel, ateşli hastalığa yakalanır. Yanlış tedavinin sonucu çok ağır olur; bir daha çocuk sahibi olamayacaktır. Sonraları bir kız çocuklarının doğduktan sonra öldüğü iddialarıysa ‘yalandır’.

İlk hükümetini kurduktan sonra yoğun icraat programı başlatır. Söz verdiği Keban Barajı’nın temelini atar, böylece ‘Barajlar Kralı’ sözü milletin söylemidir artık. “Fırat bir Süleyman’ı boğdu, bir Süleyman geldi Fırat’ı boğdu” sloganı üretilir. CHP’yse bu dönemde makas değiştirip sola yönelir, “Ortanın solu” sloganıyla yeni politikasını üretir. Demirel ise 1. Boğaz Köprüsü için didinir.

‘YOLLAR YÜRÜMEKLE AŞINMAZ’

Hükümetinin birinci yılında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, sağlık sorunu nedeniyle ABD’ye gider ve görevi bırakır. Yeni Cumhurbaşkanı’nın seçiminde de etkin olur, Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın 28 Mart 1966’da Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlar. Kasım 1966’da AP’nin 3. büyük kongresini toplar; Sadettin Bilgiç yine karşısındadır. Siyasi söylem olarak kalan ünlü sözünü de bu kongrede söyler:

“Sokaklarda bir fikrin müdafaası için gösteri yapılıyor diye asabınız bozulmasın. Samsun’dan Ankara’ya vatandaşlar yürüyor diye asabınız bozulmasın, sokaklar eskimez. Takati olan yürür.” Demirel, genel başkan seçilir.

72’LER MUHTIRASI

Göreve gelmesinde etkin olduğu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural ile arasında sorunlar başlar. Tural’dan TBMM Başkanı Turhan Feyzioğlu da yakınır, şikâyet mektubu yazar. Demirel mektubu Cumhurbaşkanı Sunay’a yollar ve Tural’ı emekli eder. Demirel, Genelkurmay Başkanlığı’na Org. Memduh Tağmaç’ı atar. DP’liler için çıkardığı af yasası nedeniyle askerle arası düzelmez.

12 Ekim 1969 seçiminden de birinci çıkar. Kabinesinde parti içi muhaliflere görev vermeyince, 7 Kasım 1969’da yapılan AP Meclis ve Senato Ortak Grup Toplantısı’na 146 üye katılmaz. AP Genel Kurulu 5 ay toplanamaz. Askerden 17 Ocak 1970’te “72’ler Muhtırası” diye bilinen mektubu partililerinden alır.

Demirel, 3 milletvekili ve 1 senatörü ihraç eder. GİK üyeleri Sadettin Bilgiç, Mehmet Turgut, Faruk Sükan, Cihat Bilgehan, Talat Aksel, Yüksel Menderes, Ali Naili Erdem ve Ömer Lütfi Hocaoğlu da tepki olarak partideki görevlerinden ayrılır. Bütçe oylamasında 41 milletvekili ile daha önce ihraç edilen 5 vekil ret kullanır. Demirel 14 Şubat’ta istifa eder. Sunay hükümeti kurma görevini tekrar verince güvenoyu alamamış 2. hükümetindeki aynı isimlerle 3. hükümetini kurar. Kongreyi toplar; oyların neredeyse tamamını alıp parti içi muhalefeti de tasfiye eder.

U2 VE ÜSLERE DÜZEN

Demirel, hükümetinde dış politikanın ana unsurlarında da yön değiştirir, SSCB ve Arap ülkelerine açılır. Casus uçaklar U2’lerin Türk semalarına girmesini yasaklar, ABD üslerini kurallara bağlar. Olaylar durmaz, MGK’da Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, rahatsızlığını aktarır ve yazdığı metni isteği üzerine Demirel’e uzatır.

‘BULSUNLAR 226’YI...’

Asıl muhtıra gecikmez, komutanların 9-10 Mart’ta yaptığı toplantılar sonucu 12 Mart’ta hükümete muhtıra verilir. Cumhurbaşkanı Sunay, muhalefet liderleriyle toplantının ardından Demirel’le görüşür, “Ferahlık yaratacak” diyerek çekilmesini önerir. Demirel’in yanıtı siyasi tarihe miras kalır: “Bulsunlar 226’yı düşürsünler...” Devamında 15-16 Haziran işçi eylemleri gelir.

12 Mart 1971’de MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Demirel’i arar ve Cumhurbaşkanı tarafından istifaya davet edildiğini söyler. Demirel, istifasını sunar.

Yeni hükümeti CHP’den istifa eden Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, AP’den de katılan bakanlarla kurar. Ancak 11 bakanın istifasıyla 8 ayda hükümet biter. 68 kuşağının üç ismi Meclis’te yapılan oylamanın ardından idam edilir. Demirel Ekim 1972’de 6. büyük kongreyi toplar, partiye dinamizm katar.

CUMHURBAŞKANI SORUNU

Sunay’ın görev süresinin bitimine yakın Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in aday yapılmasına karar verilir. Liderlerden destek almadan kontenjan senatörü olarak seçilir. Ancak Demirel sıcak bakmaz, “Parlamento hür iradesiyle seçim yapacaktır. Türkiye devletinin başına ‘cülus biri’ (padişahın yerine) gelecek değildir” tepkisini koyar. CHP’de lider değişir, Ecevit liderliği İnönü’nün elinden alır. Ecevit ile Demirel, Oramiral Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanı olmasında anlaşır. Başbakan Ferit Melen istifa eder, Korutürk hükmeti kurma görevini Naim Talu’ya verir.

I. MC HÜKÜMETİ

Ardından da seçime gidilir, Ecevit liderliğindeki CHP birinci olur, ama hükümeti kuracak sayıyı kıl payı kaçırır; Erbakan ile koalisyon kurar. Demirel 1974’te 7. büyük kongreye gider, hükümeti yıkmak için kolları sıvar. Ecevit 7.5 ay sonra koalisyonu bozar; Korutürk hükümeti kurma görevini Sadi Irmak’a verir. O da başaramayınca görevi alan Demirel, AP, MSP, CGP, MHP’nin katılımıyla I. Milliyetçi Cephe (MC) hükümetini kurar. AP’den ayrılıp DP’yi kuran Sadettin Bilgiç, Mutlu Menderes de destek verir. 1 yıl sonraki seçimde Ecevit liderliğindeki CHP yine birinci çıkar ama hükümeti kuramaz.

EVREN GELİYOR

Demirel, II. MC hükümetini kurarken, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın kim olacağı tartışması başlar. Demirel, 3. Ordu Komutanı Ali Fethi Esener’i önerir, Korutürk karşı çıkar. Emekliliğini bekleyen Ege Ordu Komutanı Kenan Evren üzerinde uzlaşı sağlanır.

1977 mahalli seçiminde CHP’nin birinci çıkması, Demirel’in 12 milletvekilinin de istifasını getirir. Hükümet düşer, Ecevit de AP’den ayrılan 12 vekille anlaşıp hükümeti kurar. 12 milletvekiliyle hükümet pazarlığının yapıldığı mekândan dolayı olay tarihe “Güneş Motel” pazarlığı diye geçer.

Telefonla gelen ihtilal haberi

İhtilale giden yolu 22 Mart 1980’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi açar. Demirel 2 Temmuz’da güvenoyu tazelerken, Erbakan hükümete desteğinin gerekçesini şöyle açıklar: “Şimdilik hükümeti kerhen destekliyoruz...” Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminin nafile turları bitmez. Evren’in anılarına göre ihtilale 26 Ağustos’ta karar verilir. İhtilalin olacağı Demirel’in Güniz Sokak’taki evinin telefonunu arayan bir kadın tarafından bir gün önce duyurulur.

Demirel Ailesi’nin yardımcısı, Güniz Sokak ile bütünleşen Hayrettin Gökdemir, bilgiyi Özel Kalem Müdürü Kemal Güçyener’e aktarır. Güçyener ertesi gün evinde ölü bulunur.

Cumhurbaşkanı Vekili Çağlayangil, Demirel’in duyumu aktarması üzerine Evren ile haftalık olağan görüşmesini yeni bitirdiğini, böyle bir şey hissetmediğini söyler. Ancak gece yarısı AP Genel Sekreteri Nahit Menteşe, Demirel’e haberi verir: “Beyefendi Genelkurmay’dayım. Silahlı Kuvvetler topyekûn bir harekâta girişmiş bulunuyor. Zat-ı âlinizi bir süreliğine koruma altına alacaklarını söylediler.” Demirel, eşi Nazmiye Demirel ile birlikte Etimesgut Havaalanı’na götürülür.

Alanda Erbakan, Ecevit ve eşleri de vardır, birlikte Hamzakoy’a giderler. Gözaltı süresince arayanlardan biri de Turgut Özal’dır: “Ağabey, yönetim beni göreve getirmek istiyor...” Demirel, kabul etmesini ister.

Hamzakoy’da geçen 29 gün sonra 11 Ekim 1980 Cumartesi günü Demirel ve Ecevit siyasi faaliyetleri yasaklanmış olarak Ankara’ya döner. Erbakan ve Türkeş ise tutuklanır. Demirel ise bildiği doğru yoldan devam eder: “Binaenaleyh nerede kalmıştık...”

‘Bana ‘Milliyetçiler cinayet işliyor’ dedirtemezsiniz’

AP, 9. kongresini Ekim 1978’de toplar. Karşısına muhalif olarak Kamran İnan gelir. Ancak İnan da Demirel karşısında hezimete uğrar. Kısa süre sonra da 115 kişinin katledildiği Kahramanmaraş olayı patlar. Demirel, olay hakkında Korutürk ile yaptığı görüşmeden çıkarken o ünlü sözünü söyler:

“Bana milliyetçilerin cinayet işlediklerini söyletemezsiniz...”

Güneydoğu illerinde olaylar yükselir. Urfa’nın Siverek İlçesi’nde AP Urfa Milletvekili Celal Bucak’ın aşireti Bucaklar ile PKK arasında çatışma çıkar.

Demirel’in mektubunu Korutürk, Ecevit’e gönderir. Ekim 1979’daki ara seçimler AP’nin zaferiyle sonuçlanır, Ecevit istifasını verir.

Demirel de MSP, MHP, CGP ve DP’nin dış desteğiyle azınlık hükümeti kurar. Çaresizliğini, “Anarşiyi, ekonomik zorluklardan daha kolay aşacağımızı hesaplamıştım” diye dile getirir. Askerle yaptığı toplantıdaki şu sözleri de önemlidir:

“Ne isterseniz vereyim, ama benden 4 şey istemeyin: Yeni bir Dersim Kanunu istemeyin. Tehcir Kanunu istemeyin, yani ülkenin bir kısmındaki insanları bir kısmına göç ettirmeyi istemeyin. Üç istiklal mahkemeleri istemeyin. Dört Takrir-i Sükûn Kanunu istemeyin. Bunun dışında gelin, buyrun, ne isterseniz vereyim. Para isteyin vereyim, asker isteyin vereyim, silah isteyin vereyim ama durdurun.” Olaylar durmaz, Demirel hükümetinin 32. günü hükümete muhtıra mektubu teslim edilir.

24 OCAK KARARLARI

Hükümetlerinde DPT Müsteşarlığı yapan, sonrasında İzmir’den MSP adayı olarak ayrılan Özal, bu sırada ABD’den döner. Fındıklı’daki bürosunda “Ağabey” dediği Demirel’i ziyaret eder, İTÜ’den arkadaşı Şevket Demirel ile görüşür. Demirel, Özal’a Merkez Bankası Başkanlığı teklif eder. Ancak o DPT’nin de hâkimiyetinde olacağı Başbakanlık Müsteşarlığı’nı ister. Şevket Demirel, Özal’ın isteğini ağabeyine kabul ettirir. Özal başladıktan kısa süre sonra “İstikrar Tedbirleri” adı altında “24 Ocak Kararları” alınır.

 

YAZI DİZİSİ 4

‘Ben onu tanıyorum ya...’

Süleyman Demirel, “Bir elmanın iki yarısıydık” dediği eşi Nazmiye Demirel’i Alzheimer hastalığı nedeniyle kaldırıldığı hastanede bir gün olsun yalnız bırakmadı. Evine her girişinde söylediği cümleyi, o duymuyor olsa da tekrar etti: “Nazmiye ben geldim...” Eşinin durumu ağırlaşıp doktorların, “Sayın Cumhurbaşkanım gelmeseniz de olur, artık sizi tanımıyor” cümlesine verdiği yanıt herkesi ağlattı: “Ben onu tanıyorum ya...”

12 Eylül’ün ardından Hamzakoy’a götürülen Demirel’in, bir yolunu bulup ablasını ve kendisini görmeye gelen kayınbiraderi Ali Şener’e tepkisi sert oldu. Demirel gerekçesini ise “Gelme... Gelen, giden olursa burada kalışım yasallaşır. Oysa yapılan işlem kanunsuzdur” diye açıkladı. Zorunlu ikametini tamamlayıp Güniz 31’e geldiğinde de tavrını değiştirmez: “Ellerinde silah var diye her dediklerini yapacak değiliz.”

Demirel’in ziyaretçisi eksik olmuyor, Anadolu’dan gelenler yöresinin neyi meşhursa onu yüklenip getiriyordu. Orta kattaki odasında sıralanmış sandalyelerde gelenleri ağırlıyor, mesajını Anadolu’ya oradan yolluyordu: “Hâkimiyetin kaynağında bugün millet yok. Silah var... zor var...”

Devlet Başkanı Evren de buna karşı boş durmayıp il il mitingler düzenliyordu, 15 Ocak Konya mitingindeki sözleri ise ağırdı: “Onlar tencereyi pisletmişlerdi, biz temizledik. Yeniden tencereyi verelim, yeniden pisletsinler, istedikleri bu!..” Bu sözler Demirel’i hırslandırıyor, evin alt katında parti çalışmalarına ağırlık veriyordu. Başbakan Bülent Ulusu’nun kendisinin desteklemesi halinde parti kurmaya hazır olduğunu bildiren mesaj geldi; sonrasında da talep devam etti.

BÜYÜK TÜRKİYE KURULUYOR

Demirel darbeyi yapan ekipteki Ulusu ile kurulacak partinin ‘devlet partisi’ görüntüsü almasını istemiyordu. Bunun yerine yurt gezilerinde sürekli dile getirdiği bir cümleden de yola çıkarak kuracağı partinin adını koydu: “Büyük Türkiye Partisi...” Başına emekli general Ali Fethi Esener getirilen BTP’nin kuruluş bildirisi İçişleri Bakanlığı’na verildi. Akay Caddesi’nde tutulan binada faaliyete başladığı günlerde eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ve 143 arkadaşı da BTP’ye katıldı. Aynı günlerde Kennedy Caddesi’nde de yoğun bir faaliyet vardı. Özal ABD’den dönmüş ANAP’ı kurma çalışmasını başlatmıştı. BTP’nin kapatılacağı haberlerinin dolaştığı günlerde Esener’in yanına gittiğimizde tepkisi sert oldu: “Görevde olan komutanlar benim silah arkadaşım, benim partimi kapatacak değiller ya...”

ZİNCİRBOZAN YOLUNDA KURULDU

Ancak BTP’nin ömrü 11 gün sürdü, Milli Güvenlik Konseyi “AP’nin uzantısı” olduğu gerekçesiyle partiyi kapattı. MGK bildirilerine aykırı davrandıkları gerekçesiyle Demirel ve arkadaşlarını Zincirbozan’a sürgüne gönderdi. Sürgüne gönderilenler arasında diğer partilerden de isimler vardı. MGK bildirisi gereği 2 Haziran’da teslim olmaları gerekiyordu.

Sabah Necmettin Cevheri’nin kırmızı Mercedes’i ile yola çıkıldı. Direksiyondaki Cevheri’nin yanına Demirel, arkaya ise Sadettin Bilgiç, İsmet Sezgin ve Nahit Menteşe oturdu. Cevheri ve Sezgin dışındaki üç isim zorunlu ikametgâha tabi tutulacaklardı. 9 saatlik yolculukta yeni parti kurulması tartışıldı, geri dönecek Cevheri ve Sezgin’e görev verildi.

Zincirbozan kavşağına varıldığında partinin adını nasıl bulduklarını Demirel şöyle anlatır: “Çeşitli isimler, arkadaşlarımız tarafından ortaya atıldı. Ben, madem ki dava doğru, madem ki yol doğru, hedef doğru, adını ‘Doğru Yol’ koyalım, dedim. Arkadaşlarım kabul ettiler.” DYP 3 haftada kuruldu; Genel Başkanlığı’na Ahmet Nusret Tuna getirildi ve kuruluş bildirgesi İçişleri Bakanlığı’na verildi. Ancak 34 kurucunun 30’u veto edildi; yeni isimler verildi ancak kuruluşu 24 Ağustos 1983’ten önce tamamlanamadığı gerekçesi ile seçime katılamadı. Genel Başkan Tuna veto olunca, bu göreve Yıldırım Avcı getirildi. MDP ve HP’ye fark atan ANAP tek başına iktidar oldu.

‘BİR BİLEN DER Kİ...’

DYP 25 Mart 1984 yerel seçimlerine girdi, 3’üncü parti oldu. Ama AP ve BTP’nin devamı olduğu gerekçesiyle kapatma davası açıldı. Anayasa Mahkemesi davayı reddetti. Ertesi yıl yapılan 1. Olağan Kongre’de Hüsamettin Cindoruk, ‘emanetçi’ tanımlanmasıyla partinin Genel Başkanı seçildi. Bu dönem de zorluydu, Demirel’in adını anmak kapatma gerekçesiydi. DYP yönetimi de yöntemi buldu; “Dün ‘bir bilen’e sordum, şöyle olması gerektiğini söyledi...” “Bir bilen” diye söz edilen kişinin Demirel olduğunu herkes anlıyordu.

‘MENFADA DEĞİLİM...’

1 Ekim 1985’te Evren’in TBMM’nin açılışındaki konuşması yeni bir kapıyı araladı. Demirel, kendisine ağır sözler söyleyen Evren’e aynı sertlikte yanıt verdi:

“Kendi ülkemde menfada (sürgün yerinde) değilim. Kendi ülkemde gözden düşmüş değilim. Şu anda kendimi savunma ihtiyacında da değilim. Benim Türkiye dahilinde istediğim yere gitmeme mani bir kanun hükmü yoktu. Ben milyonların hukukunu savunarak geliyorum.”

YASAKLAR KALKIYOR

Özal 1986’de gücünü sınamak için 11 yerde ara seçime gitti. Seçim sonucu yasakların kalkmasına da vize verdi, ANAP 6, DYP 4, SHP 1 milletvekilliği aldı; DYP Meclis’e girdi. Evren, Meclis’in karar vermesi halinde yasakların kalkmasını veto etmeyeceklerini açıkladı. Demirel, Özal’a gönderdiği mesajda, “Yasağı savunması halinde bunu husumet kabul edeceğini” bildirdi. Özal referanduma yönelince Demirel, “Özal yasakların devamından yana. Beni kendi milletime boğdurmak istiyor” dedi. Özal ‘Hayır’ kampanyası başlattı. Yasaklar, % 49’a karşı % 51 oyla kalktı. Demirel, “Kurtar bizi baba” sloganlarıyla DYP’nin başına geçti, 1987 genel seçimde de Isparta’dan TBMM’ye döndü.

ÖZAL’IN SEÇİMİ

Seçim Evren’in görev süresinin bitimine denk gelmişti ancak Özal aldırmadı, aday olmaya karar verdi. Demirel, seçim sonuçları ile parlamentodaki temsilin eşit olmadığını belirterek tepki gösterdi. DYP ve SHP seçimi boykot edip TBMM’ye girmedi, Özal ANAP oylarıyla Cumhurbaşkanı seçildi.

Demirel, Çankaya’da kendisini oturtmayacağını söyleyerek seçime hazırlanmaya başladı. 1991 seçimi öncesi 6 parti liderinin katıldığı televizyon programında “Türk ve Kürt ırkından gelenler arasında bu devlet ayrım yapamaz. Bu rey konusu olamaz” cümlesi dikkat çekti. Seçimde “Bir ev, bir araba iki anahtar” vaadi akıllara kazındı. Seçimden birinci parti çıktı ve SHP Lideri Erdal İnönü ile koalisyonda anlaşan Demirel, 6 kere gittiği Başbakanlığa, 7 kez geri dönerken “Kürt realitesini tanıyorum” cümlesiyle yeni bir dönemin de kapısını açtı.

‘YAŞAR, SANDIKTAN GELDİ’

1991 seçiminde ilk kez tercih sistemi konulmuş, alt sıradaki milletvekillerinin seçilip gelmesine de olanak tanınmıştı. Bir gün telefonda alt sıradan tercihle seçilip gelmiş milletvekillerinden biri ile konuşurken sinirlendiğine tanıklık eden Bakanı Yaşar Topçu, “Efendim neden ayarını vermiyorsunuz?” dediğinde Demirel’in tepkisi sert oldu: “Yaşar o önseçimden geldi, böyle laf olur mu? Adam sandıktan çıkıp gelmiş, sandıktan... Ben ona nasıl ayar verebilirim? O zaman kendimi inkâr etmiş olmam mı?”

‘679’UN SIRRI...’

Özal’ın ani ölümü Demirel’e Cumhurbaşkanlığı yolunu da açtı. Ancak yeterli oyu yoktu, üçüncü turda koalisyon ortağı SHP ile MHP’nin desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Fötr şapkanın altındaki 679 rakamının anlamı, “6 kez gitti, 7 kez geldi, 9. Cumhurbaşkanı’ydı.” DYP’ye yeni bir lider gerekiyordu, “Kasıma kadar İsmet (Sezgin) ile gidilsin” önerisi, “Kasıma kadar İsmet Abi...” cümlesine dönüştü. Ancak, Devlet Bakanı Tansu Çiller Genel Başkan seçildi, DYP ile ilişkilerinin nasıl olacağı sorusuna verdiği yanıttaki cümleden de bir gün olsun geri dönmedi: “Arkama bakmam...”

Tansu Çiller ile ilişkisi koalisyon kurulma sürecinde bozuldu, Erbakan’ın Başbakanlığı dönemindeki 28 Şubat kararları ile kendi deyimiyle darbenin önünü kesti.

GÜNİZ SOKAK’TAN VAZGEÇMEDİ

Güniz Sokak’taki evden hiç vazgeçmedi; görev süresi bittiğinde ne yapacağını soranlara şu yanıtı verdi: “Güniz Sokak’ta tavuklara bakacak halimiz yok ya; buluruz bir iş...” Eşinin ölümü sonrası taziyeye gelen ve karşısında oturan ve birbirini tanımadığını öğrendiği bir kadın ve adamın akraba olduklarını sülalelerinin seceresini dökerek anlattığına bu satırların yazarı tanıklık etti.

SON YOLCULUĞA YELKEN

“Bir elmanın iki yarısıydık” dediği eşi Nazmiye Demirel’i Alzheimer hastalığı nedeniyle kaldırıldığı hastanede bir gün olsun yalnız bırakmadı. Evine her girişinde söylediği cümleyi, o duymuyor olsa da tekrar etti:

“Nazmiye ben geldim...” Eşinin durumu ağırlaşıp doktorların, “Sayın Cumhurbaşkanım gelmeseniz de olur, artık sizi tanımıyor” cümlesine verdiği yanıt herkesi ağlattı: “Ben onu tanıyorum ya...”

Nüfusa kayıtlı ismiyle Sami Süleyman Gündoğdu Demirel haksızlıklara, darbelere, sürgüne uğrasa da ‘devletine bir gün küsmedi, ama mücadelesini de bırakmadı’, devlet töreniyle son yolculuğuna uğurlandı.

(NOT: Diziyi yazarken, Ayşegül Komsuoğlu’nun “Siyasal Yaşamda Bir Lider, Süleyman Demirel”, Nimet Arzık’ın, “Demirel’in İçi-Dışı”, Hulusi Turgut’un “Güniz Sokağı” ile “Avrasya ve Demirel”, Uğur Gümüştekin’in “Ufuk ve Çizgi” ile meslek büyüklerim Cüneyt Arcayürek’in “Çankaya: Gelerler gidenler” ve Yavuz Donat’ın, “Cumhuriyet’in Kara Kutusu Süleyman Demirel Anlatıyor” kitaplarından yararlandım; teşekkür ederim.)

BAKMADAN GEÇME