Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 18 Mart Çanakkale Zaferi şiirleri! İşte Çanakkale Savaşı tarihi
        1

        ÇANAKKALE SAVAŞI TARİHİ

        Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul'u zapt etmek suretiyle Almanya'nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletleri'ni zayıflatma amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır.

        Çanakkale Cephesi'nin Anadolu halkına verdiği azim, umut ve kararlılık Kurtuluş Savaşı'nın meşalesini de ateşlemiştir. Çanakkale, Türk ulusunun bağımsızlık ve hürriyet söz konusu olduğunda ne denli kararlı ve kahraman olduğunu sonsuza dek anımsatacak bir "anıtcephe" dir. Çünkü Türk ordusu üstün muharebe taktiklerini, silah gücü bakımından çok üstün bir güce karşı ustalıkla kullanmıştır. Bununla beraber dünya harp tarihi, Çanakkale'de Türk askerinin insancıllığını savaş alanlarında bile yitirmediğine, düşmanına dahi merhamet gösterebildiğine şahit olmuştur.

        2

        Çanakkale Sehitlerine

        Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

        En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

        -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-

        Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

        Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

        Nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir Avrupalı! "

        Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

        Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

        Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

        Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. (1)

        Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, (2)

        Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!

        Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

        Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

        Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

        Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!

        Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,

        Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,

        Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

        Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

        Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

        Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

        Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,

        Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

        Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

        Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

        Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

        Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

        Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

        Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

        Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

        O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

        Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

        Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.

        Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

        Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

        Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

        Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.

        Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...

        Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!

        Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

        Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat îman?

        Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

        Çünkü te'sis-i İlâhî o metîn istihkâm.

        Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

        Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;

        Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;

        "O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.

        Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:

        İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

        Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

        O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

        Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, (3)

        Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

        Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

        Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

        Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

        Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

        Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

        "Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

        Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

        Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

        "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;

        Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

        Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,

        Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

        Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)

        Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

        Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,

        Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

        Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

        Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;

        Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

        Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

        Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

        Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,

        Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

        Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

        O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;

        Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;

        Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,

        Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

        Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

        Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

        Mehmet Akif Ersoy

        3

        Bir Yolcuya

        Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın

        Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

        Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

        Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

        Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda

        Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,

        İstiklal uğrunda, namus yolunda

        Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

        Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

        Son vatan parçası geçerken ele,

        Mehmed’in düşmanı boğdugu sele

        Mübarek kanını kattığı yerdir.

        Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin

        Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin

        Bir harbin sonunda bütün milletin

        Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

        Necmettin Halil Onan

        4

        Akıncılar

        Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;

        Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

        Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!

        Bir yaz günü geçtik Tuna\'dan kaafilelerle...

        Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.

        Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.

        Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla

        Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...

        Cennette bugün gülleri açmış görürüz de

        Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!

        Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;

        Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!.

        Yahya Kemal Beyatlı

        5

        BIRAK BENİ HAYKIRAYIM

        Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;

        Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var;

        Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;

        Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.

        Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;

        Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez.

        Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;

        Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,

        Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;

        Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,

        Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

        Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!..

        Mehmet Emin YURDAKUL

        6

        Bir Memet Daha

        Topraktan mı çıktı yarı toprak bir yaratık,

        Gökten mi indi yarı gök bir kartal.

        Bir Memet daha var oldu o sıra,

        Tepenin doruğunda kalpağı al.

        Bir Memet olduğu besbelli,

        Saçları başakta, gözleri çiçekte.

        Elleri ayakları öylesin kocaman,

        Yüzü altı Memet\'in yüzüne öylesin benzemekte.

        Vardı üç adımda masalcana,

        Ağzı duman tüten makineliye, dev.

        Kabzayı kavrar kavramaz bastı tetiğe

        Fışkırdı namludan sonsuz bir alev.

        Allah Allah, şaştı bütün dağlar, bütün gök,

        Şaştı dost düşman.

        Bu kimdir, bu kaçıncı Memet\'tir,

        Ölülerde dirilerde dondu kan.

        Görsen efsane, görmesen efsane,

        Duysan efsane.

        Uzak mıdır bayraktan düşen,

        Yakın mıdır ne?

        Bir parıltı bir parıltı tarihten,

        Tanrıca dik.

        Yurdun ulusun kutsal gücü,

        Bu yedinci Memet, Memetçik.

        Fazıl Hüsnü Dağlarca

        7

        BU VATAN KİMİN

        Bu vatan toprağın kara bağrında

        Sıra dağlar gibi duranlarındır.

        Bir tarih boyunca onun uğrunda,

        Kendini tarihe verenlerindir.

        Tutuşup kül olan ocaklarından,

        Şahlanıp köpüren ırmaklarından,

        Hudutlarda gazâ bayraklarından.

        Alnına ışıklar vuranlarındır.

        Ardına bakmadan yollara düşen

        Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

        Huduttan hududa yol bulup koşan

        Cepheden cepheyi soranlarındır…

        İleri atılıp sellercesine

        Göğsünden vurulup tam ercesine,

        Bir gül bahçesine girercesine,

        Şu kara toprağa girenlerindir.

        Tarihin dilinden düşmez bu destan

        Nehirler gazidir, dağlar kahraman

        Her taşı bir yakut olan bu vatan

        Can verme sırrına erenlerindir.

        Gökyay’ım ne desem ziyade değil,

        Bu sevgi bir kuru ifade değil.

        Sencileyin hasmı rüyada değil,

        Topun namlusundan görenlerindir…

        Orhan Şaik Gökyay

        Haberi Hazırlayan: Esra Şaşmaz

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ