Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Eleştirmenlere göre en iyi 25 gişe filmi
        1

        AVENGERS: ENDGAME (2019)

        2008’de ‘Iron Man’le başlayan Marvel Sinematik Evreni'nde bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açan, “Avengers: Endgame”, özellikle Iron Man ve Captain America'nın hikâyelerinin nihayete ermesi açısından ayrı bir değer taşıyor... Black Widow, Hulk, Thor, Hawkeye başta olmak üzere bütün karakterlerin 22 filme yayılan hikâyeleri gayet güzel toparlanıyor... Karakterlerin psikolojisi, derinlemesine ele alınabiliyor filmde. Belki de hepsini iyi tanıdığımız için onlarla duygusal bağ kurmakta hiç zorlanmıyoruz. Karakterlerin sadece iyi yanlarını değil, zayıflıklarını, çaresizliklerini de hissediyoruz.

        Thanos küresel ısınma, terörizm ve savaş gibi felaketlerin dünya nüfusunu dengeleyen olaylar olduğunu düşünen insansevmez biri. Bizimkiler ise büyük bir aile gibiler... Hepsi birbirine bağlılar. Yeniden savaşmalarındaki en büyük motivasyon, kaybettiklerini geri getirmek... İşte bu yüzden çok duygusal bir yanı var “Endgame”in... En çok hasılat getiren filmler listesinde birinci sırada…

        2

        AVATAR (2009)

        James Cameron’ın yazıp yönettiği ‘Avatar’, her canlının birbirine bağlı olduğu büyük bir organizmayı andıran Pandora gezegeninde geçen bir kahramanlık destanı... Sömürgeci zihniyeti eleştiren film, sadece çevreci yaklaşımıyla değil, ABD’nin dış politikasını eleştiren politik içeriğiyle de öne çıkıyor. Gezegenin yerlisi Na’viler, Batılı sömürgeciler gelip yok edene kadar doğayla uyum içinde yaşayan dünya halklarını temsil ediyor. 3D teknolojisini teknik ve estetik anlamda geliştiren ‘Avatar’, görsel olarak da benzersiz bir deneyim...

        3

        TITANIC (1997)

        ‘Zengin kız-yoksul erkek’ aşkı ve onların arasına giren kötü adam karakteriyle eski usul Yeşilçam filmlerini hatırlatan bir melodram... Ama mekân Titanic, anlatıcı da usta yönetmen James Cameron olunca, en vasat öykü bile seyredilir hale geliyor. Ayrıca Cameron devasa transatlantiği, kendini beğenmişliği, aşırı güveni ve her şeye meydan okumasıyla Batı medeniyetinin bir simgesi gibi, neredeyse bir film karakteri gibi kullanıyor. Lüks, sefahat ve sahteliğin bittiği, can pazarının başladığı noktada film de asıl havasını buluyor. Transatlantiğin batışı, kolay kolay eskimeyecek ve küçümsenemeyecek bir sinemayla anlatılıyor. Ses bandı mükemmel. Buzdağıyla çarpışmanın ardından Titanic'in batışını anlatan genel plan kadrajlar ise resimli roman tadında.

        4

        STAR WARS: GÜÇ UYANIYOR (2015)

        (Star Wars: The Force Awakens)

        Yeni üçlemenin yönetmen ve yazar olarak J.J. Abrams imzası taşıyan ilk filmi, gişelerde kazandığı başarının yanı sıra eleştirmenlerden aldığı yüksek notlarla da Star Wars serisine yeniden hayat verdi. Serinin “seçilmiş kişi”, “özgürlük savaşı”, “demokrasi özlemi”, “aşk”, “korkunç teknolojik silahlara karşı insan”, “şirin droidler”, “etnik çeşitlilik” gibi vazgeçilmez şifrelerini kullanan hikâye, ilk üçlemenin 30 yıl sonrasında geçiyor... Film 3 yeni genç karakteri itibarıyla genç olmak, büyümek ve seçim yapmakla ilgili görünüyor. Öyle ki hikâyenin her yanında gençlik çağı sorunları dolaşıyor. Aidiyet, kimlik ve baba kompleksi öne çıkıyor. Duygusal yanı ağır basan bir hayran filmi olduğunu da unutmayalım.

        5

        HARRY POTTER VE ÖLÜM YADİGARLARI-BÖLÜM 2 (2010)

        (Harry Potter and the Deathly Hallows - Part 2)

        Harry Potter’ı çocukluktan gençliğe taşıyan serinin son filmi, sadece Voldemort ile Harry Potter arasında geçen ve "İyi olan kazanır" diyeceğimiz bir final karşılaşması değil. Adının da çağrıştırdığı gibi, ölüm ve ölüm korkusuyla baş etme üzerine bir film bu… Harry'nin kısa süreliğine yaptığı öte dünya ziyareti ve oradaki sohbetleri, 8 filmlik serinin belki de en huzur verici bölümü… Harry'nin Severus'un gözyaşlarını damlattığı suda gördükleri ise bütün sırları açığa çıkarıyor. Orada, gerçek kahramanlığın, sınırsız özverinin ve sevginin anlamını kavrıyor.

        Yazar J.K. Rowling, faşizan Voldemort rejimine karşı Hogwarts ile simgelenen demokratik, paylaşımcı değerleri bu filmde daha net ortaya koyuyor. İsyan hareketinin aslında bir lideri değil, ruhu var. Harry de o ruhun bir parçası. Harry Potter'ın sınırsız gücü reddetmesi bütün serinin kalbi gibi… 130 dakikalık süreyi seyirciye hissettirmeyen yönetmen David Yates, 2001 yılında fantastik bir yatılı okul hikâyesi olarak başlayan Harry Potter'ı 10 yıl sonra bir savaş filmi ve olgunlaşma öyküsü olarak bitirmeyi başarıyor.

        6

        BLACK PANTHER (2018)

        İlk kez 1966’da bir “Fantastik Dörtlü” macerasında görünen Black Panther, gücünü kralı olduğu Wakanda adlı Afrika ülkesinde yetişen bitkiden alan bir süper kahraman. 2016’da “Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı”nda çıkmıştı karşımıza…

        Filmin hikâyesi günümüz dünyasındaki ırkçılık sorunlarına dair iki zıt tezin tartışması gibi... Black Panther T’Challa’nın (Chadwick Boseman) babası, “Sadece kendi ülkemizi koruyalım, gücümüzü gizleyelim” fikrini savunuyor. T’Challa’ya meydan okuyan kuzeni (Michael B. Jordan) ise gücü intikam almak ve başka ülkeleri fethetmek için kullanmaktan yana... Filmin ABD’de çok sevilmesinin nedenlerinden biri barış ve dayanışmaya yaptığı vurgu olabilir. Öte yandan, baştan sona ilgiyle izlenen bir süper kahraman filmi olduğu kesin. Aksiyon ve dövüş sahneleri gayet iyi. Wakanda ileri teknolojiyle Afrika’nın güzelliklerini buluşturan hayali bir ülke olarak filme hoş bir bilimkurgu havası da getiriyor. Filmin yönetmeni Ryan Coogler...

        7

        STAR WARS: SON JEDI (2017)

        (Star Wars: Episode VIII - The Last Jedi)

        Senaryoyu da yazan Rian Johnson’un uzay operasıyla aksiyonu birleştirdiği, mizahı tümden yok etmediği ve gerilimi sonuna kadar koruduğu karanlık bir ‘Star Wars’ filmi... Snoke, Kylo Ren, Rey ve Luke Skywalker üzerinden Jedi Düzeni ve karanlık taraf arasındaki ilişkilere dair söyledikleri ve Güç'ün anlamını berraklaştırmasıyla öne çıkıyor. Bir Star Wars filminde olması gereken her şeyin yanı sıra yenilikler de içeriyor. Bazı hayranların bu radikal yenilikler nedeniyle asla affetmediği film, görsel atmosfer açısından da serinin en iyilerinden biri… Işın kılıcı düelloları, diyaloglu sahneler kadar önemli şeyler söylüyor... Poe'nun klasik “erkek kahraman refleksleri”ne karşı Leia ve Holdo gibi kadın liderlerin mütevazı sabrı, akılcılığı ve insan hayatını savunan tavırları filmin can damarlarından biri... “Nefret ettiklerimizi yok etmek için değil, birbirimizi kurtarmak için savaşırız” cümlesi de unutulmaz...

        8

        KARLAR ÜLKESİ (2013)

        (Frozen)

        Sinema tarihinin en yüksek hasılat yapan animasyon filmlerinden biri… ‘Karlar Ülkesi’ne birbirinden uzak düşmüş iki kız kardeşin öyküsü olarak bakmak mümkün… Elsa ve Ana çocukluklarında çok iyi anlaşan iki küçük prensestir. Ama Elsa’nın özellikle kendine hâkim olamadığı anlarda kontrol edemediği bir yeteneği vardır. Dokunduğu her şeyi buza dönüştürebilmektedir Elsa… Kraliçe olarak tahta geçtiğinde ülkesine ve sevdiklerine zarar vermemek için kendini izole etmeye karar verir. Ne var ki, Anna’nın kabul etmek istemediği bir karardır bu… Sonsuz kışa mahkûm olan ülkesini kurtarmak ve Elsa’ya kavuşmak için yolculuğa çıkmaya karar verir. Sevgi ve özverinin anlamını sorgulayan, fantezi türünde, komedi ve macerayı birleştiren bir büyüme öyküsü.

        9

        İNANLIMAZ AİLE 2 (2018)

        (Incredibles 2)

        İlk filmde, süper güçlere sahip kadınla erkeğin aile kurup çoluk çocuğa karışması, harika bir fikre dönüşüyordu. “Süper aile” olmanın ötesinde öncelikle gerçek bir aileydiler. Her aile gibi normal sorunları vardı ve kendimizi onlara yakın hissediyorduk... Yine Brad Bird'ün yönettiği ikinci film, hayatımızı kaplayan dijital ekranlarla olan tehlikeli ilişkilerimize dikkat çekse de, asıl mesele yine “aile halleri”yle ilgili... Lastikkız Helen, dışarıda süper kahramanlığın gereklerini yerine getirirken Bob ise evde Violet'in ergenlik bunalımları, Flash'in matematik ödevleri ve bebek Jack-Jack'le uğraşmanın dünyayı kurtarmaktan daha zor olduğunu anlıyor. Anlatımı, karakterleri, öyküsü, görsel atmosferi ve animasyon tekniğiyle öne çıkan bir film...

        10

        YÜZÜKLERİN EFENDİSİ: KRALIN DÖNÜŞÜ (2003)

        (The Lord of the Rings: The Return of the King)

        Yönetmen Peter Jackson, J.R.R. Tolkien’in 1954’te yayımlanan romanını geniş bir bütçe ve dijital özel efektlerin yanı sıra tutku ve özenle uyarladı sinemaya. Öyle cesaretliydi ki projeyi birbirini izleyen üç ayrı film olarak tasarlamaktan çekinmedi. Sonuç mükemmel oldu. Kuşkusuz filmler bir bütün ama üçüncü filmin biraz öne çıktığı kesin. Fantezi türünün klasikleri arasında kabul edilen 3 ciltlik roman, Orta Dünya’da farklı ırklar ve halkların ortak düşmana karşı verdiği savaşı anlatır. Peter Jackson’ın yönettiği film Tolkien’in dünyasını sinemaya uyarlama konusunda çok başarılı bir deneme... Özellikle savaş sahnelerinde eskidiğini hissettiğimiz dijital efektlerine rağmen seyretmekten bıkmadığımız klasiklerden biri.

        11

        SKYFALL (2012)

        “Daha İngiliz” ve “daha ağır” bir James Bond filmi çekme çabalarının zirve noktası... Neredeyse ıskartaya çıkartılmak üzere olan Bond'un da alışmadığımız ölçüde psikolojik ve fizyolojik sorunları var. “Skyfall” geçmiş günahların bedelini ödeyen Bond için bir “geri dönüş” hikâyesi. Siber saldırılara cevap veremeyen, çaresiz kalan M16'ın 2. Dünya Savaşı'nda kurulan gizli merkezine çekilmesi, “Skyfall”un ruhunu da özetliyor. İlk Bond öykülerinin saflığını arayan filmde Bond çocukluk yıllarına kadar dönerken, kötü adam Silva da serinin ilk filmindeki Dr. No gibi bir adaya çekilmiş durumda. Yönetmen Sam Mendes, Kapalıçarşı'daki motorsikletli takip ya da sonraki köprü sahnelerinde belki klasik aksiyon standartlarının çok ötesine geçemiyor ama özellikle Londra'daki gerilim atmosferiyle filme damgasını vuruyor. Şangay'daki tablolu suikast sahnesinde ise neredeyse “sanat filmi” tadına ulaşıyor. Haydutların teröristlere, ajanların çiftlik sahiplerine dönüştüğü, klasik westernleri hatırlatan final hesaplaşmasını da unutmayalım.

        12

        KARA ŞÖVALYE YÜKSELİYOR (2012)

        (The Dark Knight Rises)

        Yönetmen Christopher Nolan 2005'te 'Batman Begins' ile başladığı trajik üçlemeye son noktayı koyarken; bir kez daha kahramanlık kavramını sorguluyor ve Gotham'ın gerçek kahramanlara ihtiyaç duyduğu bir kaos dönemine götürüyor bizi. Filmin ilk yarısında, Gotham şehri ve Batman'in yaşadığı büyük bir hezimete şahit oluyoruz. Nolan, Bane karakterinde ABD'nin bütün güncel korkularını bir araya getiriyor. Onun imajında her tür uluslararası terörizm tehdidini görüyorsunuz. Nolan film aracılığıyla zaaflara, korkulara, arzulara sahip olmadan; büyüklük kompleksini yenmeden ne insan ne de kahraman olunamayacağını söylüyor. Alt sınıftan gelen, yalancı ve çıkarcı Selina/Kedi Kadın (Anne Hathaway), filmin anahtar karakterlerinden. Onun dürüstlüğü Batman'i farklı biçimde etkiliyor. Baba figürü Alfred'in (Michael Caine) "Artık kahramanlığı bırak, düz insan ol" isyanı da önemli. Nolan'ın asıl başarısı, bir tür sirk eğlencesine dönüşmüş çağdaş aksiyon sinemasına tragedya ciddiyeti ve ağırlığı getiren hikâyeler yazması.

        13

        OYUNCAK HİKAYESİ 3 (2010)

        (Toy Story 3)

        Film, bir çocuğun hayal aleminin içinden başlıyor. Kovboy Woody, astronot Buzz ve diğerleri, fantastik bir bilimkurgu oyununun en heyecanlı anlarında çıkıyorlar karşımıza. Ama oyun bittiğinde, oyuncaklar için işlerin pek de yolunda gitmediğini anlıyoruz.

        Üniversite çağına gelen Andy, evden ayrılmak üzeredir. Bu durumda oyuncakları için iki seçenek vardır: Tavanarası ya da çöp kamyonu... Kovboy Woody seçilmiş oyuncak olarak Andy’nin yanında kalacaktır. Büyük hayal kırıklığı yaşayan Astronot Buzz ise oyuncak arkadaşlarını civardaki bir çocuk yuvasına kaçırmaya çalışır. Ama orası aslında sahte bir cennet, bir tür tuzaktır. Hepimizi oyuncaklarımızla ayrılmak zorunda kaldığımız günlere götüren film eğlenceli, komik ve duygusal...

        14

        KARA ŞÖVALYE (2008)

        (The Dark Knight)

        Yönetmen Christopher Nolan ilk filmde Batman serisine trajik bir hüzün getirmişti. İkinci filmde ise bunu karakter analizleri, “Kahramanlık aslında nedir?” tartışmalarıyla daha da derinleştiriyor. Kahramanlara ihtiyaç duyan iki yüzlü toplumun eleştirisiyle yetinmeyen Nolan, büyük bütçeli hiçbir Hollywood filminde görmediğimiz finaliyle adeta tarih yazıyor. Finalde kötü adam Joker'in Batman'e yaşattığı ikilem çarpıcı… Büyük bütçeli bir süper kahraman filminde kahramanın bazen ne kadar aciz kalabileceğini gösterme cesaretini de unutmayalım. Süper kahraman filmlerinin sinema sanatıyla yaşadığı en şaşırtıcı ve karanlık buluşmalardan biri... Aksiyon filmlerinde nadir rastlanacak derinlikli senaryosuyla gerçek bir başyapıt…

        15

        ASLAN KRAL (1994)

        (The Lion King)

        2019 yapımı ‘Aslan Kral’ belki bir ileri teknoloji harikasıydı ama asla ilk filmin sıcaklığına sahip değildi. “Aslan Kral”ın bir “Hamlet” uyarlaması olduğu söylenir hep. Veliaht Simba, kral Mufasa ve öz kardeşini öldürerek tahta oturan amcası Scar arasındaki iktidar ilişkileri itibarıyla, gerçekten de basitleştirilmiş bir “Hamlet”i hatırlatır. Ama asıl olarak bir büyüme ve olgunlaşma öyküsüdür. Hamlet'in sorunu harekete geçip geçmemek arasında kararsız kalmaktır. Simba ise babasının ölümünden dolayı hissettiği suçluluk duygusu nedeniyle artık tahtta hakkı olmadığını düşünür, yuvasını terk eder... Ancak olgunlaştıkça bilge maymunun moral desteğiyle, adaleti yeniden kurmak için amcası Scar'ın karşısına çıkar… Unutulmaz sahneleri ve şarkılarıyla kuşakları bir araya getiren bir animasyon klasiği…

        16

        KAYIP BALIK NEMO (2003)

        (Finding Nemo)

        Deniz altındaki konuşan balıkların dünyası daha önce hiç bu kadar güzel ve komik anlatılmamıştı... Film, hafıza sorunu olan Dory adlı minik mavi balıkla birlikte kayıp oğlu Nemo’yu arayan palyaço balığı Marlin’in serüvenlerini anlatır… Akvaryumun güvenli ve izole ortamından okyanusun bilinmezlerle dolu dünyasına çıkarlar, başta köpekbalıkları olmak üzere kimseye yem olmadan Sydney’deki bir diş hekiminin muayenehanesine ulaşmaya çalışırlar. Ne var ki, küçük balıkların büyük balıklara yem olduğu bir dünyada yaşamaktadırlar ve yolları üzerinde birçok tehlike vardır.

        17

        TERS YÜZ (2015)

        (Inside Out)

        Sadece animasyon türünün değil, sinema sanatının da son 10 yıldaki en iyi örneklerinden biri… Henüz ergenlik çağına girmemiş bir kız çocuğunun beyninin içindeyiz. Kumanda odasında 5 duygu var: Neşe, Üzüntü, Korku, Öfke ve Tiksinti... 11 yıl boyunca her şeye hâkim olan Neşe, kontrolün elinden kaçtığını görünce paniğe kapılıyor ve işleri daha da karıştırıyor. Filme Neşe ile Üzüntü’nün dostluk hikâyesi olarak bakmak mümkün... Daha önce hiç kimse, bir çocuğun büyüme sürecini bu kadar yaratıcı, eğlenceli ve zekice anlatamamıştı. Üstelik filmin sadece çocuklara değil, yetişkinlere de söylediği şeyler var.

        18

        BAŞLANGIÇ (2010)

        (Inception)

        Nolan, insan zihnini çağdaş bir aksiyon filminin temel malzemesi haline getirirken rüyalarda dolaşan bir adamın trajedisiyle bir soygun öyküsünü birleştiriyor. “Başlangıç”ın ilk katmanında, hafif ve harika bir soygun filmi duruyor. İkincide, Cobb’un (Leonardo DiCaprio) ailevi ve kişisel sorunlarını işleyen bir psikolojik dram... Cobb, Yunan tragedyalarındaki gibi affedilmeyecek suçlar işlemiş bir kahraman... Üçüncü katmanda ise Nolan, rüyaları alıp onları unutulmaz bir sinema deneyimine dönüştürüyor. Film bazı sahneleri itibarıyla sinema, mimari ve resim sanatı arasındaki akrabalığı işleyen bir çağdaş sanat gösterisi gibi... Gösterinin teması “yıkım ve şiddet”. Esin kaynakları Salvador Dali başta olmak üzere gerçeküstü resim, Escher tabloları ve modernist şehir mimarisi... Bu üçüncü katmanda Nolan, rüyalar aracılığıyla bağ kuruyor seyirciyle. Bu filmde yıkılan ve çöken sadece rüyalar değil, gerçeklik zemini de kaybediliyor. Nolan, gerçeklikten koparak, sanal dünyalara sığınan günümüz insanına dair bir şeyler söylemek istiyor sanki... Cobb’un rüya dünyasındaki o terk edilmiş modern ve sanal şehir, kıyamet sonrasını hatırlatmıyor mu? “Başlangıç” biraz da bilinçdışımızda kopan kıyamet üzerine bir film.

        19

        WONDER WOMAN (2017)

        Gal Gadot’un canlandırdığı Amazon prensesi Diana, I. Dünya Savaşı’nı bitirmek amacıyla yaşadığı cennet adayı terk ederek Almanların geliştirdiği kimyasal silahın peşine düşüyor… Filme, Diana ya da Wonder Woman’ın hayat hikâyesi olarak bakılabilir. Wonder Woman resimli romanlardaki gibi bir Amazon prensesi ve kökenleri Yunan mitolojisine kadar giden bir yarı tanrıça... Diana’nın büyüdüğü ada, uygarlık dışı bir mekân. Bir gizli cennet... İngilizler adına çalışan Amerikan casusu Steve Trevor’un (Chris Pine) uçağının ada açıklarında düştüğü sahne, öyküyü yakın tarihe bağlasa da mitolojiden hiç kopmuyoruz. Almanlar, Osmanlılar, İngilizler ve kimyasal silahlar bir yana her şey, Savaş Tanrısı Ares’le Diana arasındaki çatışmayla ilgili...

        Erkek yönetmenlerin egemen olduğu bir türde Patty Jenkins, teknik ve estetik anlamda gayet iyi iş çıkarıyor. Çektiği en güzel aksiyon sahnesi, Amazonlu kadınlarla Alman ordusunun plajdaki savaşı... Üniformalı erkeklerin ateşli silahlarına karşı kadınlar ok, mızrak ve kılıçların yanı sıra fiziksel güçleri ve akrobatik yetenekleriyle savaşıyorlar. Görsel anlamda keskin kontrastlara dayalı bir tür medeniyetler ve cinsiyetler savaşı bu... Son yılların en çok seyredilen aksiyon filmlerinden biri.

        20

        COCO (2017)

        Lee Unkrich ile Adrian Molina’nın yönettiği “Coco”, ailesinin dayatmalarına rağmen müzisyen olmak isteyen Miguel adlı Meksikalı bir çocuğun hikâyesini anlatıyor. Miguel, hayranı olduğu efsane bir müzisyenin mezarındaki gitarı çalmaya kalkışırken kendini bir anda Ölüler Ülkesi’nde buluyor ve orada hem müzisyen olmak hem de ailesine kavuşmak için çeşitli maceralar yaşıyor… “Coco”, çocuklara sadece tutkularının peşinden gitmeyi değil, aile bağlarının önemini asla unutmamalarını da öneriyor. Kaybettiğimiz yakınlarımızın, onları hatırladığımız sürece aramızdan ayrılmayacaklarının altını çizen film, “yarı iskelet” olarak yaşayan ölüleri ve renkli, “canlı” öbür dünya tasvirleri ile içinde olmaktan keyif aldığımız bir görsel dünya vaat ediyor... Şöhretin asla aile sevgisinin yerini tutmayacağı mesajını da veren ‘Coco’ en iyi animasyon Oscar'ını kazandı.

        21

        GÖREVİMİZ TEHLİKE-YANSIMALAR (2018)

        (Mission: Impossible-Fallout)

        Ethan Hunt (Tom Cruise), bu filmde sadece kötülerle değil masum insanların hayatını önemsemeyen istihbarat örgütlerinin zihniyetiyle de savaşıyor. “Yansımalar” serinin ilk filmden beri sürüp giden temel fikrine yeniden dönüyor: Dünyayı gizli servisler, derin devlet operasyonları ya da karanlık güç stratejileri değil, Ethan Hunt gibi otoriteye karşı çıkmasını ve gerektiğinde bağımsız hareket etmesini bilen insanlar kurtarır... İşte bu yüzden, devlet otoritesine karşı bireyi savunan, politik bir alt metni var filmin.

        İşin aksiyon kısmı ise mükemmel. Helikopter takibi çekimleri mesela... Dört sahneden oluşan ve filmin son bölümüne damgasını vuran çok uzun bir sekans bu… Özellikle iki helikopterin dağa düşmesiyle başlayan sahne, sıkı bir gerilim vaat ediyor. Ama Paris’te geçen ve peş peşe gelen o nefes kesici takip sahneleri öylesine iyi ki filmdeki diğer her şey biraz gölgede kalıyor. Paris’in meydanları, caddeleri ve sokaklarıyla göz alıcı bir arka fon oluşturduğu, yönetmen Christopher McQuarrie’nin çok iyi iş çıkardığı bir aksiyon sekansı bu...

        22

        E.T. (1982)

        (E.T. The Extra Terrestrial)

        Uzay gemisinden bu kez kötü niyetli bir canavar ya da robot değil, ilgiye ve korunmaya muhtaç, kısa boylu, dost canlısı şirin bir varlık iniyor. Onu ilk gören ve iletişim kuran da çocuklar oluyor. Büyükler varlığının farkına varır varmaz, onu ele geçirmeye çalışırken, çocuklar onu evine sağ salim göndermek için ellerinden geleni yapıyor.

        Popüler kültüre damgasını vurmuş gerçek bir klasik ve bilimkurgu başyapıtı... Gerçekten “E.T.”siz bir bilimkurgu tarihi yazmak zor. Dost canlısı ufak tefek uzaylıyla banliyö çocukları arasındaki sevgi ve dayanışma bağı, bugün hâlâ birçok filme ilham vermeye devam ediyor. 1980’lerde Reagan’ın ve muhafazakârlığın yükseldiği bir dönemde, çocukların tek başlarına ailelerine ve devlete rağmen uzaylıya düşman gözüyle bakmamaları, hatta korumaları kuşkusuz az şey değildi. Hâlâ da değil...

        23

        ÖRÜMCEK ADAM 2 (2004)

        (Spider-Man 2)

        Sam Raimi’nin ellerine teslim edilen Örümcek Adam üçlemesinin ilk filminde Peter Parker (Tobey Maguire), ergenlik sancılarını bir süper kahramana dönüşerek aşar. İkinci filmde ise kahramanlığın mutluluğa giden yol olmadığını anlar. Tam aksine daha çok sorun ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Doktor Otto Octavius (Alfred Molina) gibi güçlü bir rakiple savaşmak zorundadır. Üstelik sevdiği kız Marie Jane (Kirsten Dunst), yakın arkadaşı Harry (James Franco) ve toplumla arası hiç iyi değildir. Sorunun büyük oranda yine kendisiyle ilgili olduğunu keşfeder, varoluş sorunlarıyla yüzleşir. Her şeyden önce yine kendi zaaflarını aşması gerektiğinin farkındadır… İyi bir aksiyon filmi olmanın ötesinde psikolojik boyutuyla tüm zamanların en iyi süper kahraman öykülerinden biri.

        24

        STAR WARS: BÖLÜM IV– YENİ BİR UMUT (1977)

        (Star Wars: Episode IV–A New Hope)

        Efsanenin başladığı film, bizi hikâyenin içine hızla çekerek “çok uzak bir galaksi”de, George Lucas'ın hayal dünyasında yolculuğa çıkarır. Her şey hem çok yeni hem de çok tanıdıktır... Kökleri 1930'lu yıllara kadar giden uzay operaları, westernleri hatırlatan sahnelerle buluşur.

        Her şey bir yana, popüler kültür tarihine adını yazan karakterlerle tanışırız: İsyancı Prenses Leia, bir komedi ikilisini andıran R2-D2 ve C-3PO, hemen özdeşleştiğimiz “adamımız” Luke Skywalker, bilge Obi-Wan, serseri ama iyi kalpli Han Solo ve kankası Chewbecca... Ölüm Yıldızı'nı yok etmek için dar alanlarda uçan pilotların çağdaş aksiyon sinemasına esin kaynağı olduğunu da belirtelim.

        25

        GALAKSİNİN KORUYUCULARI (2014)

        (Guardians of the Galaxy)

        En çok hasılat getiren filmler listesinde 100. Sırada yer alan film, yasa dışı işlerle ilgilenen dışlanmış, yurtsuz ve ailesiz 5 benzemez kahramanın öyküsünü anlatıyor... “Kaybedenler kulübü”nden farksızlar... Üstelik ekip olmayı da istemiyorlar çünkü hepsi bireyci. Herkesin gizemli ve küçük bir kürenin peşinde koşturduğu öykü, belki klişeler yığınından ibaret ama filme asıl ruhunu veren karakterler ve onlar arasındaki çekişmeler, tartışmalar ve gelişen ilişkiler... Sadece süper kahramanlığın anlamını değil, dostluğu ve takım olmanın önemini kendine göre tanımlayan bir film… “Uzay operası” atmosferinin üstüne masumiyetin ışığı gibi düşen 70’li yılların harika şarkılarını da unutmayalım. Bütün o mütevazi, renkli ve matrak havasıyla Marvel Sinematik Evreni'nin en eğlenceli filmi...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ