Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Murat Cemcir'den son dakika itiraf: Anayasa kitabı daha havadayken battım
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        24 yaşındaki Murat Cemcir, 2000'de kurduğu İstanbul Sanat Tiyatrosu ile güvenle baktığı geleceğini sanatla şekillendirmeye uğraşıyordu.

        19 Şubat 2001'deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan bir tartışma sırasında dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in dönemin başbakanı Bülent Ecevit'e Anayasa kitabını fırlatmasıyla Türkiye siyasi tarihinde eşine az rastlanır bir kriz yaşandı.

        Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Borsa endeksi düştü, repo faizleri tarihin en yüksek seviyelerine fırladı. Döviz kurları ve faizler tırmanışa geçti, istihdamda da ortaya derin ve bedeli ağır olan bir tablo çıktı.

        Birçok girişimci gibi Murat Cemcir de ağır ekonomik bedele dayanamayarak tiyatrosunu kapatmak zorunda kaldı.

        İflas etmenin ağır maddi ve psikolojik etkilerine rağmen Joseph Campbell'in "Girmeye korktuğunuz mağaranın içinde aradığınız hazine var" şeklindeki özlü sözünde olduğu gibi sanattan kopmayarak Fyodor Dostoyevski'nin "Hayattan korkmayın çocuklar; iyi ve doğru bir şeyler yaptığınız zaman hayat öyle güzel ki" şeklindeki özlü sözünde olduğu gibi sevdiği işi en iyi şekilde yapmanın peşine düştü.

        Murat Cemcir, 2002'de yardımcı oyuncu olarak başladığı yeni kariyerini önce çok izlenen sinema filmleri ve TV dizilerinin başrol oyunculuğuna, ardından da TR 40 33 Productions ile yapımcılığa evirdi.

        İflastan gelip çok izlenen filmlerin yapımcısı olan Murat Cemcir, geçtiğimiz haftalarda Gain'de yayınlanmaya başlayan 'Etkileyici' ile kariyerine yeni bir kapı daha açtı.

        "Başarı hikâyesinin temelini oluşturan unsurlar nelerdir?' sorusuna 'yetenek, çalışkanlık, işini sevme, mesleğine ve meslektaşlarına saygı duyma, girişimci ruh" şeklinde cevaplar verilebilir.

        Bir unsur daha var ki kanımca diğer hepsinin var olmasını ve devamlılığını sağlıyor.

        O da 'özüne sadık kalma...'

        Murat Cemcir, 2022'nin ilk röportajını verdiği Habertürk HT Stüdyo'da birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

        HT Stüdyo’ya hoş geldin Murat, nasılsın?

        Hoş bulduk. Çok iyiyim, yeni yılın kutlu olsun.

        Senin de yeni yılın kutlu olsun. İnşallah sağlıklı, mutlu ve bereketli bir yıl olur.

        İnşallah… 2022 adı gibi umarım hep bereketli geçer ve güzel şeyler yaparız.

        2021 senin için nasıl geçti?

        Fena değildi. Koştur koştur çalıştığımız için sürekli arka arkaya diziler, filmler yapmıştık. Pandemiyle beraber durduk. Durmak, sakinleşmek, dışarıdan bakmak iyi geldi. Hani ‘Tilda Swinton’, Doctor Strange’e vurunca vücuttan çıkıyor ya, bana kimse vurmadı, 2021 vurdu. Bir çıktım kendime geldim, dışarıdan kendime bakmak iyi geldi.

        REKLAM

        Arada sırada kendine dışarıdan bakmak iyi mi oluyor?

        Kesinlikle çok iyi geliyor. Çünkü bizim yapmış olduğumuz iş öyle bir şey ki... Bir yanılsamanın içerisindeyiz. Mesela şu an koltuklar ve oturma şeklimiz, hazır ‘Matrix’ de sinemalardayken, "keşke kırmızı hapı değil de mavi hapı alsaydım" duygusundayım. Çünkü kırmızı hapı aldığın zaman, herkes kırmızı hapı almadığı için seni uyaracak insan da yok. Etrafımda hep mavi hapı almış insanlar oluyor. Onlar da ne yaşadığını anlamıyorlar. O yüzden güzel bir süreç oldu. Pandemide dinlenmek bana çok iyi geldi.

        Ahlat Ağacı (2018)
        Ahlat Ağacı (2018)

        Dinlenme döneminde kendinle ilgili hangi yargılara vardın, hangi önemli kararları aldın?

        Bendeki hadise, 2018'de Nuri Bilge Ceylan ile başladı. Ceylan ile 'Ahlat Ağacı’nı yaptıktan sonraki süreçte bir şeyler ufak ufak değişmeye başlamıştı. Daha sonra birkaç tane film yaptık; 'Ailecek Şaşkınız’, 'Baba Parası’ gibi… Hep bir işi bitirip diğer işe başladım. Ondan sonra pandemi olunca, "bir durayım" dedim. Civarımdaki herkes ve her şey, endüstri de dahil, sana sürekli "bir şey yapmalısın" düşüncesini pompalıyor. Mesela Instagram’da öyle değil. 3 gün Instagram kullanmayınca, isim detoks oluyor. Böyle pompalanmış bir hal içerisindeydim. Durup, "ben neden bunu yapmak zorundayım, neden sadece sevdiğim şeyi yapmıyorum ki?" dedim. Sevdiğim şeyi zorunda olarak yapıyor olduğumu fark ettim ve bu zorundalık beni çok rahatsız etti. O yüzden de bu yapımcılık meselesiyle daha fazla ilgilenmeye karar verdim. Zaten 4 tane film yapmıştım, ilgileniyordum ama daha fazla ilgilenmek istedim. Televizyonda ve dijital platformlarda sürekli diziler izledim. Önceden hiç yapımcı olarak dizi yapmayı düşünmezdim ama sonra "ben neden dizi yapmayayım ki?" dedim. Sonra 'Etkileyici' adında bir dizi yaptım ve güzel de oldu. Şimdi kendi yaptığım diziyi izliyorum; güzel olmuş.

        Ailecek Şaşkınız (2018)
        Ailecek Şaşkınız (2018)

        Aydınlanma dönemine 'Ahlat Ağacı' ile mi girmiş oldun?

        Orada bir ampul yanmış ama ben fark etmemişim. Çünkü sürekli "bir şey yapmalıyız" hissiyatında koştur koştur hep bir şeyler yapma halinde olduğumu fark ettim.

        'Ahlat Ağacı', Cannes Film Festivali'nde (Murat Cemcir - Nuri Bilge Ceylan - Doğu Demirkol)
        'Ahlat Ağacı', Cannes Film Festivali'nde (Murat Cemcir - Nuri Bilge Ceylan - Doğu Demirkol)
        REKLAM

        Sürekli çalışmak, üretim halinde olmak iyi bir şey değil mi?

        Kesinlikle iyi ama planlı olarak yapılırsa daha iyi. Neye inanırsanız o anlamda değerlendirin. İster Tanrı’ya, ister doğaya, ister başka bir şeye... Ne olursanız olun, evrenin kendi diyalektiği, matematiği ve planları var. Evrende her şey planlıdır. Ben kendi adıma böyle plansız ilerliyordum. Disney de sürekli bir şeyler yapıyor ama planlayarak yapıyor. "Önce bunu yapalım, arkasından şunu yapalım” diyor. Daha sakin, topa basarak ilerlemek gerekiyor.

        TR 40 33 Productions adını verdiğin yapım şirketini 2016’da kurup 3 yılda 4 film yaptın. Şimdi geriye dönüp bakacak olursan yapımcılık tarafını nasıl değerlendirirsin?

        Her şeyin başında iyi bir izleyiciyim. Seneler önce oyuncu olarak, arthouse filmleri mi yapayım, endüstriyel filmler mi yapayım ikilemindeydim. İzleyici olarak en sevdiğim filmler arthouse filmlerden öte endüstriyel filmler olduğu için bu türde bir oyuncu olarak var olmaya karar verdim. Oyuncu olarak aralarda arthouse filmi kariyeriyle ilgili de güzel işler yaptım. Yapımcı olarak da hep bir şeyler yapma heveslisiydim. 2000 – 2001'de tiyatrom vardı, o zaman da yapımcılık yapıyordum. Oyunu hem yazıyordum, hem satıyordum. Ahmet Necdet Sezer, Sayın Bülent Ecevit'e Anayasa'yı fırlattığı zaman daha havadayken, rahmetli Ecevit'in önüne düşmemişken ben batmıştım. 'Nasip değilmiş derler' ya... Benimki yıllar sona nasipmiş. Sonrasında bırakmıştım, içimde hep bir yapımcılık isteği vardı. 2016'da 'Düğün Dernek 2: Sünnet'i yaptıktan sonra kısmet oldu. Sonra şunu fark ettim; bir filmin her aşamasında olmak, fikir halindeyken konuşulan bir işin milyonlarca insan tarafından izleniyor olmasını sağlamak, merkezdeki insan olmak biraz zor ve yorucu ama çok eğlenceli.

        Ahmet Necdet Sezer - Bülent Ecevit
        Ahmet Necdet Sezer - Bülent Ecevit

        Zor ve yorucu olsa da kendinin patronu olmak daha mı avantajlı? Daha üretken olmanı ve işten daha çok zevk almanı mı sağlıyor?

        Daha tembellik yaparım, daha çok para kazanırım diye düşünmüştüm ama şimdi dükkânı sen açtığın için tembellik diye bir şey olmadığını anlıyorsun, daha çok çalışmayı gerektiriyormuş. Bu sebeple zaten pandemi bana katalizör oldu. "Dur bakalım, ben böyle hayal etmemiştim. Madem ben çok çalışacağım o zaman daha farklı işler yapayım, dijital platformlar henüz oluşuyorken, "burada diziler yapayım" dedim. Şimdi belki televizyona da birkaç iş yapabilirim.

        Mersin'de eczanede çırak olarak çalışırken, eczacı Yavuz Yukay, tembellik etmeyeyim diye bana hep “eczane biraz da senindir” derdi. Çalışkanlığı da ödüllendirirdi. İnsan, o durumda gerçekten de tembellik edemiyor…

        Tabii ki öyle… Mesela; Ertem Eğilmez'i biz hep iyi bir sinemacı, yönetmen olarak değerlendiririz fakat yapımcı da olmasaydı bu kadar iyi filmler çekemezdi. Çünkü günün sonunda hepimiz yapımcıya tabiiyiz. 'Düğün Dernek' serisini yaparken Necati Akpınar'a tabiiydik. Necati Ağabey'in tecrübesiyle 'Düğün Dernek', 'Düğün Dernek' oldu. Tabii ki Selçuk (Aydemir) çok değerli bir senarist ve yönetmen. Tabii ki Ahmet (Kural) çok iyi bir oyuncu, biz çok iyi bir ikiliydik ama orada Necati Akpınar'ın eli değdi o filme. O film öyle patladı. Yoksa film bizim aklımızdaki gibi çekilseydi 1.5 - 2 milyon izleyici yapardı. En fazla 2.5 milyon... O dönemler kendi aramızda konuşuyorduk. Necati Ağabey ile de konuşuyorduk. Ben şöyle diyordum; "bu film 2.5 milyondan aşağı gişe yapsın, bir daha film çekmem." Böyle büyük konuşmalarım olmuştu.

        REKLAM

        Tabii Necati Akpınar'ın ve BKM’nin deneyimi, görgüsü ve bilgisi...

        İzleyiciler, daha önce görmediği bir şeyi gördü. Esasında kodlarında olan, bildiği, birazcık 'Köyden İndim Şehire', birazcık Arzu Film dönemindeki filmler gibi bir film... Onların modern versiyonunu gördükleri için de izleyiciler filmi çok ciddi bir şekilde takdir etti. Ondan sonra "hımm, bunlar demek ki tutuyor, o zaman kendi işimi yapayım" dedim. Çünkü günün sonunda ne yaparsanız yapın, bütün riski o aldığı için kararı yapımcı verir. Mesela; legal bir kumarbazsınız. Bir şeye inanıyorsunuz ve "bu tutar" diyorsunuz. Bir film, kendini ancak 2 milyon izleyiciyle kurtarıyordu. Yatırdığınız parayı ancak 2 milyon izleyici yaparsanız kurtarıyorsunuz. O yüzden hiçbir işimi kâr güderek yapmadım.

        REKLAM

        Toplumsal bir olay, bir afet, bir yıkım olduğu anda geçmiş olsun...

        Zaten hepsi oldu; şirketi kurduk ve ilk filmi çekerken 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Filmi beyazperdeye çıkaracaktık ki son 50 yılın kar fırtınası meydana geldi. Türkiye’de 400 tane AVM ve bunların hepsinin sinema salonu var. Saat 19 seansında yarısı kapandı… Yaradan bize hep bir yardımcı oluyor, seviyor. Koklatarak veriyor. Film kendini kurtardı, zarar etmedi.

        REKLAM

        Koklatarak vermesi, şımarmaman, kendini kaybetmemen, başarıyı hazmede hazmede yaşaman için olabilir mi?

        Tabii tabii... Biliyor çünkü ben şımardım. Herkes şımardı. Ama tabii şöhret dediğiniz şey, ünlülük öncesi olan bir durak. Yıldızlık vardır, sonra şöhret olursunuz. Ardından da ünlü olmak vardır. Ünlülük öncesi şöhret, en tehlikeli duraktır.

        Ne kadar şımardığını bilmiyorum ama yardımcı oyunculuktan gelip çok izlenen filmleri çekmenizden dolayı belli bir süre içinde az - biraz şımarmanız hakkınız değil miydi?

        O kadar da şımarmadık. En azından AMATEM'e kapanmadık. Yurt dışına gidip Avusturya'da tedavi görmedim. Tokat'a gittim. Ailemle zaman geçirdim, iyileştim, geldim.

        Özünü koruyabildiğin için AMATEM'e yatmak zorunda kalmamışsındır...

        Mavi hapı kullanan bazı ileri görüşlü, berrak zihinli arkadaşlar, "kendine gel, sen böyle bir adam değilsin" diye beni uyarıyorlar. Bazı arkadaşlarımı dinliyorum.

        REKLAM

        Etrafında, "Murat, yanlış yoldasın" diyebilen ve seni keskin bir şekilde eleştirebilen kaç kişi var?

        En başta ailem var, annem, babam ve kız kardeşim… Her şeyden önce onlar. Birkaç çok eski arkadaşım da var. Biri 20 yıllık, biri 15 yıllık, bir diğeri ise 17 yıllık arkadaşım. Ben bu işleri yapmaya başlamadan görüştüğüm çok eski arkadaşlarım. Kurduğum tiyatroda oyunculuk ve yazarlık yapmış olan bir arkadaşımla hâlâ görüşüyorum. O kişi yönetmen ve senarist Murat Kepez... 'Etkileyici'yi yazan arkadaşım. Hatırı sayılır, sevdiğim, saydığım 4 - 5 çok güvendiğim dostum var.

        Az önce, filmlerinin kötü zamanlara denk geldiğinden söz etmiştin. 'Mahalleden Arkadaşlar' pandemiden dolayı gösterime giremedi...

        Biz aslında 'Mahalleden Arkadaşlar' değil, çile çektik. 'Ailecek Şaşkınız’ı mart ayında gösterime çıkardık. Martta daha önce bir tek Mahsun Kırmızıgül, 'Güneşi Gördüm' ile 2.5 milyon civarlarında hatırı sayılır bir izleyiciye ulaşmış. Biz, "Mart ayında çıkacağız" deyince insanlar, "Filmi neden martta çıkıyorsunuz?" demişlerdi, ben de "ne güzel, insanlar mart ayında çıkmamışlar, biz çıkalım" dedim. Çünkü bütün sektör kasım, aralık ve ocak ayından ibaret, sonra bitiyor.

        'Mahalleden Arkadaşlar'da yönetmen Selçuk Aydemir, çocuk oyunculara çekecekleri sahneyi anlatıyor.
        'Mahalleden Arkadaşlar'da yönetmen Selçuk Aydemir, çocuk oyunculara çekecekleri sahneyi anlatıyor.

        Filmleri sezona yaymak gerekiyor...

        Tabii ki gerekiyor. ABD bütün filmlerini temmuzda çıkarmaya başlıyor. Örneğin 'Twilight'ı temmuzda izledik.

        REKLAM

        Sezon, 3 - 4 aya sıkıştığı için filmler çakışıyor ve birbirinin önünü kesiyor. Bence sezonu en azından 7 - 8 aya çıkarabilmenin çalışmaları yapılmalı…

        O dönem film mart ayındaydı, 'Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır' diye bir söz vardır ya... O sene yaktırmadı, hava çok sıcaktı. Ekibimle beraber çok ciddi bir pazarlama çalışması yaptık ve hakikaten film izleyici olarak 4 milyonu geçti. Sonra "iki film çekeyim" dedim. 'Baba Parası’ ve 'Mahalleden Arkadaşlar'... 'Baba Parası' filmini çıkardık, kurtardık, çok da güzel izleyicimiz geldi. sonra pandemi başladı.

        Baba Parası (2020) Murat Cemcir - Devrim Yakut - Yağmur Tanrısevsin - Ahmet Kural
        Baba Parası (2020) Murat Cemcir - Devrim Yakut - Yağmur Tanrısevsin - Ahmet Kural

        'Baba Parası' da gösterimi devam ederken aslında bir ölçüde pandemiye kurban gitti…

        Evet, pandemi başlamasaydı biraz daha devam ederdik.

        Avrupa turnesinde gurbetçilerimizin de filme bir hayli ilgili olduğunu gördüm…

        İzleyiciler bizi seviyor. Ahmet ile bizi çok yakıştırdılar ve çok da seviyorlar. Güzel de bir iş yapıyoruz ve çekerken çok da eğleniyoruz.

        Yurt dışında kaç ülkede kaç şehre gittiysek hepsinde izleyicilerle teker teker öz çekim yapmıştınız, sabrınız hayranlık uyandırıcıydı.

        Örneğin bir salonda fotoğraf çektirecektik, sağ olsunlar yoğun da bir ilgi var tabii. Orada 500 kişi varken 6 - 7 kişiyle fotoğraf çektirmek olmaz. O zaman seçiyormuşsun gibi oluyor. Orada bir olay çok hoşuma gitti; biz "Sakin olun, herkesle teker teker fotoğraf çektireceğiz” derken Alman bir sinema çalışanı geldi; "şaka yapıyorsunuz zannetmiştim" dedi. Çünkü mesaisi bitmek üzereydi. Beklemek zorunda kaldı. "Herkesle teker teker fotoğraf çektiren bir Tom Cruise'u gördüm, bir de sizi" demişti.

        REKLAM

        Evet, Tom Cruise da öyle. Hatta bir filmin galası için aynı gün 3 farklı ülkeye gidiyor…

        Bizim de altımızda özel uçak olsa 4 ülkeye gideriz. Biz vitoyla gittiğimiz için…

        Haksızlık etme.. Berlin'den Köln'e, oradan başka ülkelere otomobille gitmek güzeldi.

        Evet, güzeldi... Yapımcılığın böyle güzel bir tarafı var. Oyuncu olarak bir filmde, ön hazırlığını ve provanı yapıyorsun, oynuyorsun bitiyor. Filmin tanıtım zamanı röportajlar yapıyorsun, sinema salonlarına gidiyorsun ve bitiyor ama yapımcılıkta her aşamasında varsın, o bitmeyen bir olay.

        'Baba Parası'nın Berlin galası.
        'Baba Parası'nın Berlin galası.

        Bu durum daha çok keyif vermez mi?

        Çok daha keyifli bir şey. "Oyunculuk mu, yapımcılık mı? İkisinden birini seçmek zorundasın" deseler, yapımcılığı tercih ederim.

        Finansal anlamda biraz stresli olsa da keyif alma alanı bir hayli fazladır değil mi?

        Kendini ve çevreni dinliyorsan, belli başlı bazı gerçekler var. Sosyolojiyi ve ekonomiyi biliyorsan, toplumunu tanıyorsan, ticareti bilen insanlarla çalışıyorsan, sinema, maddi - manevi dünyanın en kârlı işidir. Sinemada kaybetmek diye bir şey yok. Çok samimi söylüyorum. Tabii toplumunu tanıyarak film yapman gerekiyor. Örneğin bir film yapıyorsun, yeni bir süper kahraman yaratıyorsun ve 200 milyon dolar para harcıyorsun. 200 milyon dolara bir şey denenmez. Sen bir şey biliyorsun. Mesela Ertem Eğilmez'i düşünelim. Bütün filmleri çalışmış. Bu adam neyi denemiş? Denemiyor ki, biliyor. Net bir şekilde çözmüş. "Ben bu işin sırrını çözdüm" demiyorum ama günün sonunda sürdürülebilir bir şekilde bunu yapıyorsak biz de bir şeyler biliyoruz. Bu arada toplum olarak bildiğimizi paylaşmıyoruz. Keşke paylaşsak...

        REKLAM

        Güzel bir laf vardır; 'Başkalarına aktarılmayan bilgi, ıslak toprağa yağan kara benzer.’

        Mesela Disney, nasıl film yaptığını ve her şeyini paylaşıyor. Sen daha iyisini yapabilesin diye paylaşıyor.

        Zaten işler, "başkası daha iyisini yapsın, ben de ondan iyisini yapmaya çalışayım" diye diye gelişmiyor mu?

        Rekabeti geliştiriyor olmak gerek. Ben tek başıma oynayayım o zaman. Öyle bir şey değil ki o... Zaten bunu düşünüyor olsaydım en başta ikili kariyer kurmazdım.

        Örneğin Ertem Eğilmez, Kartal Tibet'i yetiştirdi. Kartal Tibet genelde oyuncu olarak bilinir ama 49 yönetmenlik çalışması vardır.

        Tabii tabii... Bunlar çok değerli insanlar.

        Ertem Eğilmez, belli bir oyuncu grubunu senaryoya dahil edermiş. Böylelikle hem senaryo daha zenginleşirmiş hem de oyuncuların filmi sahiplenmesini sağlarmış.

        Biz de esasında benzer bir şey yapıyoruz.

        REKLAM

        Sen de yapımcı olmadan önce rol aldığın filmleri yapımcısıymış gibi sahipleniyordun. Keza Ahmet de öyle...

        'Düğün Dernek'i yaptığımızda, kendi içimizde konuşuyor, filmin tanıtımıyla ilgili toplantılar yapıyorduk. "Biz neden film için gezmiyoruz?" diye sordum. Yeşilçam zamanında bölge sinemaları varken yapılıyormuş. İstanbul'da iki salon, bir de Ankara'ya gideriz yeter" dediler. "Hayır, 10 şehre gidelim" dedim. Bunun böyle olması lazım. Düşünsene Robert Downey Jr. ve Chris Hemsworth 'Avengers'i yapıyor sonra Çin'e, Japonya'ya gidiyorlar. Biz onlardan daha mı zekiyiz? Sinemayı onlardan daha mı iyi biliyoruz? Bu arada onlar sinemayı bizden öğrenmişler, 1960’larda Türk sineması kendi dilinde dünyada en çok bilet satan ülkeymiş.

        'Düğün Dernek 2: Sünnet'in turnesinde Antalya durağı.
        'Düğün Dernek 2: Sünnet'in turnesinde Antalya durağı.

        Pandemi öncesinde de öyleydi. Şimdi fazla Türk filmi çıkmadığı için durum tersine döndü. Pandemiden sonra yine eskisine döneceğini düşünüyorum.

        Tabii ki dönecek. Mekânı cannet olsun rahmetli Sean Connery gelmiş, burada 'James Bond' çekmiş. O yüzden biraz bu düşünceden kurtulmamız gerekiyor. Bu işi çok iyi yapan arkadaşlarım var. Cem Yılmaz; CMYLMZ Fikir Sanat ile, Şahan Gökbakar; Çamaşırhane Film ile, Mahsun Kırmızıgül; Boyut Film ile Özcan Deniz; Deniz Film ile bunu çok iyi yapıyor. Bunlar çok değerli insanlar. Sanatçının kendisinin işin içerisine giriyor olması gerekiyor. Charlie Chaplin bunu yaptığı için hâlâ Charlie Chaplin… Tom Cruise bunu yaptığı için Tom Cruise, George Clooney bunu yaptığı için George Clooney… Bizde "oyuncusun sen, oyunculuk yap, yapımcılık yapma" diyorlar. Bizim ilham aldığımız gibi birilerine ilham veriyor olmamız da lazım. Olaya daha bu perspektiften bakılmalı. Daha evrensel bakıyor olmak gerekiyor. Bütün dünya, Türk dizilerini izliyor ama bütün dünya Kore filmi izliyor. Neden Türk filmlerini izlemesinler?

        'Baba Parası'
        'Baba Parası'
        REKLAM

        Sence bunun için ne yapılmalı?

        Pandemide oturdum ve Kore sinemasına baktım.

        Kore'ye de gitmiş, yerinde de izlenimlerde bulunmuştun... Açık açık nasıl film yaptıklarını anlattılar değil mi?

        Evet, Seul’e davet etmişlerdi, orada sinemayı nasıl yaptıklarını anlattılar, 4 gün Seul'de kaldık. Evet, tabii ki anlattılar. Açık kod diye bir şey var artık, yeni dünya düzeni de bu. CJ Entertainment, dünyanın 9’uncu büyük stüdyosu olmuş. Aslında BKM’nin yaptığından farklı bir şey yapmıyorlar, sadece farklı olarak sinema salonları ve televizyon kanalları da var, çok büyükler. Ben o arada her şeyi sordum, sohbet ettik, çok fazla şey anlattılar, paylaştılar. Neyi, nasıl yaptıklarını da gördüm. Güzeldi ve eğlenceliydi. Böyle şeyler yapmak gerek. Pandemide Kore sinemasından çok fazla film izledim ve şunu fark ettim; yüzlerce oyuncu var, hepsi mutlaka çok değerli ama 10 - 15 oyuncu var diyelim; bu adamlar ve kadınlar, farklı farklı birçok film yapıyorlar ve her birinde aynı kişiler oynuyor. 15 kişinin kombinasyonunu ve permütasyonunu almışlar ve yapmışlar gibi... O yüzden filmlerinin hepsi çalışıyor. Bizdeki Arzu Film ekolü gibi… İnsanlar şöyle diyor; "bununla bu, daha önce partner olmuştu, o yüzden biz bir kere daha yapmayalım…" Ahmet Kural - Murat Cemcir... Bunu biz kendimiz mi icat ettik? Zeki Alasya ile Metin Akpınar'dan gördük. Gülşen Bubikoğlu ile Tarık Akan'ın partner oldukları belki 10 film vardır. İzleyiciler onları yakıştırmış. Batı'daki film endüstrisindeki filmlere bakın, adam aynı yönetmenle beş tane film yapıyor. Julia Roberts ile George Clooney'in 3 tane filmi var mesela.. Biz buralardan hiç bakmıyoruz. Çünkü işi yapan insanlar işin içerisinden gelen insanlar değil. Yeni kuşaktan çok değerli yapımcı arkadaşlarım çıktı. Onlar çok güzel işler yapıyor. Belki bizim daha fazla iletişim halinde olup, aynı filmlere girdiğimizde, beraber filmler yapmaya başladığımızda... Biz dizide neyi çözdük de bütün dünya izliyor. Önce bunu çözmemiz lazım.

        REKLAM

        Türk sinemasına hâkim olan film türü komedi. "Komedi filmlerimizi yabancılar anlamaz" derler. Bu görüşe katılmıyorum. 'Ailecek Şaşkınız’ veya 'Baba Parası’nı yabancılar anlamaz mı?

        Anlıyorlar... Cannes'da tarama yapmıştık. Orada Alman, İngiliz, ABD'li, Çinli, Japon distribütörler 'Ailecek Şaşkınız'ı izlediler ve filme bayıldılar, çok sevdiler. Çünkü dünyanın en evrensel hikâyelerinden biri. Sadece lokal şakalar yapmamak gerekiyor, onun da bazı formülleri ve teknikleri var. 'Ailecek Şaşkınız', dünyanın her tarafında çalışacak bir film. Sadece bir arada olmak önemli, işi önce burada büyütüyor olmak gerekiyor. Biz bir türlü denk getiremedik, olmadı. Cem Yılmaz ile bir film çekmeyi çok isterim. Şahan ile hep konuştuk, "yapalım, edelim" diye hep konuştuk. Hep araya bir şey girdi.

        Bazen "afişe önce hangisinin adı yazılacak, kimin rolü daha büyük olacak?" diye bir arada rol alınmadığına yönelik söylentiler duyuyoruz. Sizin bir araya gelememeniz böyle durumlardan kaynaklanmıyor değil mi?

        Hayır, ben şöyle söyleyeyim; afişe benim ismim yazılmasın, gerçekten... Yapımcılık yapmak istememin en büyük sebeplerinden biri buydu. Artist / yapımcı olarak bir oyuncunun nelerden rahatsız olduğunu çok iyi biliyorum, yapımcı olarak söylüyorum. Dolayısıyla insanların rahatsız olmayacağı bir düzlem oluşturulması gerekiyor. Birilerinin oluşturması gerekiyor. Keşke Disney gibi, Marvel gibi Warner Bross gibi bizde de film stüdyoları olsa. O olmadığı için bizde olmamış. Zamanında bunu Arzu Film yapmış. Şu çok önemli; Şahan, Cem, Ata, Ahmet çok değerli komedyenler. İzleyici olarak Ata Demirer hayranıyım, Ahmet Kural ile Murat Cemcir hayranıyım, Cem Yılmaz hayranıyım, Şahan Gökbakar hayranıyım. İsterim ki ona da güleyim, ona da güleyim. Onun dengeli olması gerek. O dengeyi yapımcının ve senaristin gözetiyor olması gerekiyor.

        REKLAM

        Hepinizin üzerinde bir üst akıl gibi bir şey mi olması gerekiyor...

        Tabii... Stüdyo dediğimiz şey zaten budur. Mesela; çok güzel bir film vardır, 'Hail, Caesar!' diye… Josh Brolin bir stüdyo patronunu oynadı... Stüdyo patronu oturmuş hahamla, Ortodoks kilisesinin papazıyla ve Katolik kilisesinin papazıyla toplantı yapıyor. "Ben Caesar’ın filmini yapacağım, nasıl yapayım?" diyor. Bizde de şöyle oluyor; "baba, aklıma çok güzel bir fikir geldi. Haydi gel bunu yapalım” oluyor. Böyle film olmaz ki.

        Hepinizi bir araya getirebilecek ve hepinizi eşit ölçüde gözetecek bir kişi yok mu?

        Var... Türkiye’de stüdyo yok… Stüdyo mantığında olması gerekiyor. Yoksa biz kendi aramızda mesela Şahan ile de bir araya geldik, Selçuk ile Şahan'ı bir araya getirdim. Çok yapmak istedik fakat o da film yapıyor, biz de film yapıyoruz. Az önce dedim ya; "pandemi bana aydınlanmayla ilgili neyi getirdi?" Plan yapmayı getirdi. Bu bir zorunluluk. Çünkü şöyle bir şey var; ben şu saatten sonra mesela kendi adıma söyleyeyim, bir daha hiç film çekmesem tamamım. Yapımcı olarak devam ederim. Çünkü filmin kendisi zaten çok değerli.

        Oyunculuktan uzaklaşmayı düşünmüyorsun değil mi?

        Hayır, sözünü ettiğim planlamayla ilgili bir şey. Şimdi ben Şahan ile de film yapmak istiyorum, Cem ile de... Allah nasip ederse inşallah Şener Şen ile de film yapmak istiyorum ama nasıl yapacağım? Ben yazın filmimi çekeceğim, o kendi filmini çekecek. Biz bir araya nasıl geleceğiz? Bu iki sene sonrasını planlamayı gerektiren bir şey. Bu bahsettiğim senaryoyu en doğru kim yazacak? Bu planlama gerektiren bir şey.

        REKLAM

        Örneğin Temmuz 2024’te Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz ve Ata Demirer ile buluşup film çekmek için çoktan konuşmuş ve imzalamış olmanız lazım, öyle mi?

        Tabii ki... Yoksa herkesin kendi planları, herkesin kendi izleyicisi var. Hiçbirimiz sadece bu işi yapmıyoruz ki… Örneğin Cem Yılmaz şu an dizi yapıyor, sahne gösterileri de var. Benim başka işlerim var. Bunları bir araya getirmek zaten bir planlama işi. Biz bu planlamayı yapamadığımız için olmuyor, yoksa ben hepsiyle görüşüyorum, hepsi de çok istekli, çok hevesli.

        "Keşke Ahmet Kural, Murat Cemcir, Cem Yılmaz, Ata Demirer ve Şahan Gökbakar bir araya gelip bir film çekselerdi ve bu dönemde gösterime çıkarsalardı. Hem çok güzel bir hatıra, hem de izleyicilere güzel bir hediye olurdu. Bir yandan da sektöre hareket getirir” diye düşünmüştüm ama anlattığın kadarıyla öyle kolay olmuyor?

        Bir araya gelmek konusunda herkes hevesli ve aynı kanaatte. Zaten hepsi çok zarif insanlar ama o senaryoyu kim yazacak? Bu bir zaman gerektiriyor. Komedi öyle bir şey değil ki... Az önce anlattın ya, Ertem Eğilmez oyuncuları da senaryoya dahil ediyormuş diye... Birisi bir senaryo yazıyor, önümüze koyuyor ve biz de bunu oynuyoruz gibi bir durum yok. Şu ana kadar hiçbir işimizi böyle yapmadık. Şu ana kadar yapmış olduğumuz filmlerde en başında fikir konuşuyoruz. Selçuk, bir fikirden bahsediyor, heyecanlanıyorsak yapıyoruz. Bir komedyeni heyecanlanmadan bir işte tutmak çok zor. Düşünsene sabah saat 8’de kalkıyorsun, 8.30 - 9'da şaka yapacaksın. Haydi gülelim falan... Gülelim de öyle değil arkadaşlar.

        İzleyiciler kendilerini zorlamayla güldürmeye çalışıldığını fark ediyor zaten. O türdeki komedi filmleri çok izlenmiyor…

        'Düğün Dernek'i yaptığımızda mesela herkes "bir film yapacağız, şive olacak falan filan... 3 milyon, 5 milyon bilet satacağız." Arkadaşım, 1 milyon insanı sinemaya çekmek dünyanın en zor şeyi. Ben Tokatlıyım, 150 bin nüfusumuz var. Yani sen 10 tane şehri sinemaya sokacaksın. 1 milyondan bahsediyorum. Biz nüfusun % 10’unu sinemaya aldık. Allah, nasip etti. Dolayısıyla bu kolay bir şey değil. İnsanlara kolay gözüktüğü için hafif geliyor, "çok kolay" diyorlar, "çok basit" diyorlar ama o basit olanı bulmak için biz çok uğraşıyoruz. Sen bilirsin, setlere gelip gidiyorsun.

        REKLAM

        Evet, biliyorum. Örneğin ‘Ailecek Şaşkınız’ın Bursa’daki setinde veya İstanbul’daki 'Baba Parası’nın setinde…

        Ahmet’in atla arabayı geçtiği sahneyi düşünsene… Adam atla taksiyi solluyor, 65 km hız yapıyor. Adam ölüm tehlikesi atlattı. Bunlar çok basit gibi görünen şeyler. Sen bir yıldız oyuncuyu ABD’de, Fransa'da asfaltta atla koşturamazsın, öyle bir hakkın yok. Sendika buna müsaade etmez. Ben ama yeni dönemde her şeyin çok iyi olacağını, sinemanın çok iyi geleceğini düşünüyorum.

        Ertem Eğilmez'in çok güzel bir fotoğrafı vardır; senaryo çalışmasında oturmuş, etrafında Münir Özkul, Şener Şen, Kartal Tibet, Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Ahmet Sezerel ve Adile Naşit toplanmış. Belki sizin de öyle bir fotoğrafınız olur...

        Olur inşallah. Mesela; Batı’da da şöyle olmuyor; birisi Tom Cruise ile film çekmek istiyor. "Senaryoyu gönderelim, oynasın" değil yani. Çünkü o da sahne sahne üzerinden geçip, "şu sahnelerin böyle planları olması lazım" diyecektir. Martin Scorsese filmi çekiyor, tabii ki son kararı yine o veriyor ama Leonardo DiCaprio geliyor, "hocam sence tamam mı?" diye soruyor. Scorsese "tamam” diyor sonra DiCaprio "bir kere daha çekelim mi?" diyor. Çünkü o da DiCaprio... Mesela Robert De Niro ile Joe Pesci 'Sıkı Dostlar' çekecekler. Senaryoyu oynuyorlar, sonra "unutun senaryoyu" diyor, doğaçlıyorlar. "Unutun doğaçlamalarınızı, şimdi birleştirin öyle yapın" diyor. Film böyle yapılır, o yüzden Martin Scorsese, o yüzden Robert De Niro.

        REKLAM

        O yüzden 'Sıkı Dostlar' ya da Ertem Eğilmez’in filmleri yıllar geçse de nesilden nesile izleniyor. 'Ailecek Şaşkınız', 'Düğün Dernek', 'Çalgı Çengi', 'Baba Parası'nın da 30 yıl sonra o zamanki nesle hitap edeceğini ve keyifle izleneceğini düşünüyorum...

        Çünkü hepsinde bazı sosyo- ekonomik gerçekler, çok ciddi bir samimiyet var.

        Çalgı Çengi (2011)
        Çalgı Çengi (2011)

        'Hababam Sınıfı' ya da Ertem Eğilmez’in diğer filmleri yaklaşık 50 yıl önce çekildi ama her yeni nesil ilk nesil gibi aynı keyifle izleyebiliyor…

        Bizde aslında başka sosyo - ekonomik sebepler de var. Ülke ileri gidemediği için de izleniyor olabilir, onu bilemem. 70’li yılların sonundaki yağ kuyruklarıyla şimdiki yağ fiyatlarına baktığımızda o yüzden de böyle oluyor olabilir.

        O yıllardaki kuyrukları iyi bilirim. Benim de çok girmişliğim vardır. Babam sabah işe giderken beni örneğin tüp kuyruğuna bırakırdı. Çünkü büyükler işe gittiği için kuyruklara çocuklar girerdi.

        İşte o filmlerin hepsinde bu meseleler var. 'Çöpçüler Kralı'nda, 'Kapıcılar Kralı'nda, Kibar Feyzo'da bunların hepsinde anlattığımız sosyolojik ve ekonomik koşullar mutlaka var. Bugün, insanlar "Inception çok güzel film" diyorlar. Senaryo kurgusu 'Kibar Feyzo' ile aynı.

        REKLAM

        Konusu açılmışken; bazen "Hollywood, çaktırmadan bizden hikâyeler aşırmış /aşırıyor" diyorum. "ABD bizim hikâyelere mi muhtaç?" diyerek bana tuhaf tuhaf bakıyorlar...

        200 senesi olmayan bir ülkeden bahsediyoruz, muhtaç tabii. Bizim sonsuzluğumuz var, Asya'ya kadar gidiyoruz ve hikâye dediğin şey zaten biziz. Hikâye anlatmayı bizden iyi kimse bilemez. Dolayısıyla bizden alıyorlar. Bugün Alejandro Gonzales Ianarritu dediğimiz adam "Ben çapraz kurguyu Yılmaz Güney'de gördüm" diyor. Bunu kendisi röportajında söyledi.

        Onlar itiraf ediyorlar da bizden olan bazı insanlar kabul etmiyor...

        Biz mütevazılığımızdan kaybediyoruz. Bilgiyi paylaşmamamızdan ve bir arada olmamamızdan kaybediyoruz.

        Bazen bazı konularda kendimizi yabancılara karşı nedense çok alt seviyede görüyoruz...

        Dolara karşı da böyle yapsak hikâyemiz çok daha başka olacak. Şöyle bir yanlışlık var; "Dolar ve Euro artıyor" diyoruz. Dolar ve Euro artmıyor, senin paran değer kaybediyor. Hani buradaki tersinlemeyi, bizim sosyal hayatımızda ve üretimde yapıyor olmamız gerekiyor. Örneğin dünyanın en değerli edebiyatçıları bizde.

        Yabancı hayranlığından vazgeçip kendi değerini daha çok ortaya koymak ve ona göre plan program yaparak çalışmak gerekiyor...

        Biz çok değerli bir toplumuz.

        'Mahalleden Arkadaşlar’ filmine gelelim; Selçuk Aydemir, 1990’lı yıllardaki çocukluk - ergenlik döneminde yaşadıklarını sinemaya uyarladı değil mi?

        Evet, kendi yazdığı kitabın uyarlamasını kendisi yaptı. Filmi, 2022 içerisinde izleyeceğiz ama tam takvim şu anda belli değil. Bir ya da iki haftaya belli olur. 2022 bitmeden mutlaka izleyeceğiz ama tam tarihi şu anda bilmiyorum.

        REKLAM

        Gişelere baktığımızda izleyiciler hazır gibi görünüyor. İzleyici sayılarına baktığımız zaman "İyi bir yapım olduğu zaman biz geliriz” diyor.

        Sinema öyle bir şeydir, insanlar bir arada ağlamayı, bir arada kahkâha atmayı çok sever. Çünkü acı da kahkaha da paylaşmaktır. Biz paylaşımcı bir toplumuz. Bir arada olmak çok güzel bir şeydir ve gülmek de ağlamak da aynı yerden olur. Vücutta çok güldüğümüz veya çok ağladığımız yer aynı yerdir, aynı yer tetiklenir. Ben hep yapımcı arkadaşlarımla konuşuyordum, herkes dijital platformlara film yapmanın derdinde, "sinema öldü" falan diyorlardı. Bunu söyleyen arkadaş 38 yaşında. "Sinema öldü" diyor ama ölmedi, bak 'Örümcek Adam' geldi, sildi süpürdü.

        Televizyon yaygınlaşmaya başladığı zaman da "sinema öldü” dendi. Keza video döneminde de, DVD, VCD döneminde de öyle... Bütün bunlar öldürmesinin tersine orta ve uzun vadede sinemaya hizmet etti.

        Dünyanın her tarafında şu an önemli olan tabii ki iyi bir film. Sinema deneyimi, başka bir deneyim.

        Bu yaz çekeceğin yeni projen var mı? Bu arada Gain'e 'Etkileyici'yi çektin, onun çıkış noktasından söz eder misin?

        Senarist arkadaşım Murat Kepez senaryosunu yazdı, 'Kolonya Cumhuriyeti'ni de yazıp yönetmişti.

        'Kolonya Cumhuriyeti 2’ çekilecekti ama olmadı, neden bilmiyorum. Olmalıydı…

        Arada ben 'Etkileyici'yi yazdırdım, ondandır. Ben de çok seviyorum, filmi galasında seyretmiştim, çok eğlenceli. Komedi enteresan bir şey. Murat ile o bahsettiğim tiyatro döneminden sonra hiç beraber çalışmadık ama dostluğumuz baki, ailecek de görüşüyoruz. Beraber bir şey yapmak istiyorduk ama hiç kısmet olmuyordu. Pandemide konuşurken "drama mı yapsak? Haydi yapalım" dedik. "Biz bir hikâyeyi 25 dakikada anlatabilir miyiz?” dedik… "Influencer bir kızla, futbolcu bir çocuğun hikâyesi olsun, güncel bir hikâye olsun" derken dost meclisinden, dost sohbetinden çıkan bir şey oldu. Daha sonra değerli bir yönetmen arkadaşımızla bir araya geldik, Hande Türkel... Reklam yönetmenidir ama çok yetenekli bir hanımefendi. Onun da ilk dizisi, oyuncularımızın da kendi adlarına dijital platformlardaki ilk başrolleri. Her şeyin ilkinin olduğu bir proje oldu. "Madem bir risk alıyorum o zaman bütün riskleri alayım" dedim ama o riskleri güvendiğim insanlarla aldım. Yapımcım Manolya Şen’in de bu konularda iyi bir tecrübesi vardır. O yüzden hevesli insanlar bir araya gelmişken "böyle bir şeyi yapalım" dedik. Sağ olsun Gain’de Gözde Hanım ve Tolga Bey de çok ilgilendiler, çok hevesliler, çok tatlı bir iş oldu. Ben çok mutluyum. Çünkü ilk fikir aşamasından son ana kadar şahit olduğum bir iş. 2 - 3 gün önce 10’uncu bölümü teslim ettik. Her aşamasında olmak beni çok mutlu etti. Çünkü üretim hadisesinin kendisini çok seviyorum ve daha çok şey üretmem gerektiğini düşünüyorum. Bu diziyi ürettiğimiz dönemde sinemalar da kapalıydı, yeni dünya dediğimiz de böyle bir dünya.

        REKLAM

        Başka neler yapacaksın?

        Şimdi çalışma dönemi, arka arkaya devam edeceğiz, bu tek bir şey değil. O iki seneyi dinlenerek geçirdim ama ağustos böceği gibi de değildim, bir karınca gibiydim. Günün sonunda hayat devam ediyor ve üretim de devam etmeli. Şu an tasarrufumuzda olan başka işler de var, birkaç tane çok güzel dizi / film.

        'Düğün Dernek 3’ gelecekti, pandemiden önce konuşuluyordu, yapacak mısınız?

        Öyle bir düşüncemiz vardı ama şimdilik yok, rafa kaldırdık. Çünkü biz bir dönem yapacaktık ama sonrasında Rasim Ağabey (Öztekin) rahmetli oldu. Rasim Ağabey rahmetli olunca, "biz bir duralım, kısmet değilmiş" dedik. İleride hayatın ne getireceğini bilmiyorum ama şimdilik öyle bir şey yok. Sinemayla ilgili başka işler var. "Bir komedi yok mu?” diye soruyorlar, o yüzden üzerinde çalıştığımız projeler var.

        REKLAM

        Ahmet Kural ile yeni bir proje var mı?

        Ahmet ile beraber düşündüğümüz filmler de var, tek başıma düşündüğüm filmler de… Çok fazla üretmek istiyorum artık. Hazır böyle şeyler var, daha fazla üretmek istiyorum. Dijitale de sinemaya da televizyona da... Dükkânı kapatmak yerine madem dükkânı erken açıyorum, daha çok iş üreteyim istiyorum. Erken açmama değsin.

        Ahmet Kural - Murat Cemcir (Düğün Dernek)
        Ahmet Kural - Murat Cemcir (Düğün Dernek)

        Özel Yeşilçam filmlerini günümüze uyarlamakla ilgili bir projen vardı. O proje ne durumda?

        Ben çok hevesli ve istekliyim ama bizde şöyle bir şey oluyor; kuyumculuk için aynı şeyi düşünmüyorsun mesela... Bir kuyumcu dükkânı açtığında karşısına bir tane daha kuyumcu dükkânı açılıyor sonra orası kuyumcular çarşısı oluyor. Aynı şey bizim sektörde yok, adamlar çevirip çevirip aynı filmi yapıyorlar. Bizde "remake yapsak mı?” diyorsun "tekrardan çevirmene ne gerek var?" diyorlar.

        Kore sineması yeniden çevrim işlerle büyümedi mi?

        Korelilerin filmlerini, dizilerini bizim yapımcılarımız yapıyor ama ben diyorum ki "bizim çok güzel hikâyelerimizi yapalım." Örneğin 'Yalancı Yarim', 'Tosun Paşa', 'Şekerpare', 'Bitirim İkili' gibi çok güzel hikâyelerimizi yeniden yapalım.

        REKLAM

        Benim yıllardır yeniden çekilmesini istediğim ama bir türlü günümüze uyarlanmayan 'Canım Kardeşim’ de var.

        Bunların yeniden yapılıyor olması gerek. Adamlar iki yılda bir 'Örümcek Adam' çekiyor ve örümcek adam hep değişiyor, bir haftada bir milyar dolar hasılat yapıyor. Bizde o yok, yeniden çevrim dediğimiz şey çok değerli. 'Hangover’ yeniden çevrimdir, 'Ocean’s’ yeniden çevrimdir, 'Inception’ yeniden çevrimdir.

        Hem Yeşilçam’a saygı duruşu olur hem de yeniden çevrim filmlerinin çok izleneceğini düşünüyorum.

        İzlenir tabii, bunu televizyona yaptılar ama sinemada Ferdi Eğilmez harici kimse yapmadı. Bunun devam ediyor olması gerek.

        Evet, Ferdi Eğilmez, o dönemden 'Hababam Sınıfı'nın yeni versiyonlarını çekti. Çok da izlendiler. Yeniden çevrim flimlerini kotaracak çok yetenekli oyuncular da var.

        Çok iyi oyuncular var. Dizi sektörünün sinemaya kattığı en değerli şey; çok iyi teknik kabiliyeti yüksek arkadaşlar yetiştirmesi. Sesçisi, ışıkçısı, kameramanı, görüntü yönetmeni ve çok iyi oyuncular yetişiyor, yeni nesil çok iyi.

        Örneğin ‘Köyden İndim Şehire' bir daha çekilemez mi?

        Oraya bir girdiğimizde o kadar iyi filmler var ki… Sadece komedi değil, dram anlamında da filmleri yeniden yapmayı çok isterim. 'Çiçek Abbas’ın yeniden çekildiğini düşünsene… Yeşilçam’da acıklı komediler de var.

        REKLAM

        Bu yüzden 'Canım Kardeşim’in yeniden çekilmesini çok isterim. Çok dramdır, o filmi bir de yeni nesil oyuncuların performansıyla görmek isterdim.

        Bunun olması lazım. Bu konuda çok hevesli ve istekliyim, inşallah da yapacağım, çok istiyorum. Oyuncu arkadaşlarımla konuşuyorum, onlar da çok hevesliler, pandemi biter bitmez bir tane yapmak istiyorum.

        Eskilerden günümüze taşımak istediğin kaç film var?

        Bir girsek en az 10 tane, belki daha da fazla vardır. Mesela Ayhan Işık'ın 'Kanun Namına’ diye bir filmi vardır, efsanedir. Hem polisiyeye bakış açısı, hem sinematografisi, hem senaryo kurgusu, atmosferi, her şeyi olağanüstüdür. Onun yeniden yapılıyor olması lazım. 60’lı 70’li yıllardan da çok fazla film var.

        İlle de komedi filmleri olmasını düşünmüyorsun o halde...

        Tabii komedi çok eğlenceli ve güzel bir şey... Şener Şen de çok iyi yaptı onu. Şener Ağabey bize 'Muhsin Bey’i verdi, o başka bir tat. Seneler sonra 'Aşk Fimlerinin Unutulmaz Yönetmeni'ni verdi, 'Av Mevsimi’ni verdi. O yüzden ben olaya daha fazla iş üretmek açısından bakıyorum. Bu komedi de olabilir, dram da olabilir ama önemli olan çok daha fazla film üretmek.

        En son 'Ahlat Ağacı’nda da gördük ki sen zaten komedi dışında da iyi oynayabiliyorsun. Yapımcı olarak da olaya zaten kanalize olmuşsun….

        Esas derdim; çok fazla güzel film yapıp, çok fazla güzel hikâye anlatıp, çok fazla insana ulaştırmak. Arthouse filmlerini çok iyi yapan arkadaşlar var ama ben daha endüstriyel olsun, daha çok insana ulaşsın, daha çok insan izlesin daha çok insan paylaşsın derdindeyim. Instagram da öyle değil mi? 456 tane takipçin var ama bir fotoğraf atıyorsun, iki kişi beğeniyor. Herkesin derdi milyon takipçili olmak. Bu etkileşim çağında, bu dönüşüm ve paylaşım çağında öyle bir şey yapalım ki çok daha fazla büyüyebilsin.

        Ünlü de olsa ünsüz de olsa herkes çok takip edilmek, merak unsuru olmak ister. İnsanın doğasında var. 2022 için dileklerini alabilir miyiz?

        2022 güzel bir yıl olsun, herkesin umutla dolacağı, her anlamda birçok şeyin değişeceği, sosyolojik olarak, ekonomik olarak, siyasal olarak, herkesin kendi hayatında kendi geleceğiyle ilgili ne istiyorsa onu gördüğü bir yıl olsun. Sağlıklı olsun, sıhhatli olsun, üretim dolu olsun, daha çok konuştuğumuz, daha çok paylaştığımız, daha çok birbirimize iltifat ettiğimiz, birbirimize güzel şeyler söylediğimiz bir yıl olsun, komplekslerimizden kurtulduğumuz, güzel hayaller kurduğumuz bir yıl olsun.

        2022’de özel hayatın için planların var mı?

        O konularda plan yapmayı bıraktım. Planları artık dükkânla ilgili yapıyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ