Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya SON DAKİKA: Muhafazakar yargıç: İran'ın 8. Cumhurbaşkanı seçilen İbrahim Reisi kimdir?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İran'ın 8'inci Cumhurbaşkanı seçilen muhafazakar kimliğiyle tanınan İbrahim Reisi, Ayetullah Ali Hamaney sonrası Devrim Rehberliği makamına oturması muhtemel isimlerin başında geliyor.

        Reisi, 14 Aralık 1960'ta Meşhed'de doğdu. Hukukçu olan Reisi, 1979'daki devrimin ardından kariyerine 1981'de Kereç savcısı olarak başladı. Görevinde hızla yükselen Reisi, kısa sürede Tahran Başsavcı Vekilliği makamına oturdu.

        İbrahim Reisi, İran devrim lideri Humeyni'nin talimatıyla 1988 yılında hapisteki rejim muhaliflerinin idam kararını veren komitede yer aldı.

        Rejim muhalifleri tarafından "ölüm komitesi" olarak adlandırılan 4 kişilik heyette yer alan Reisi, muhaliflerce "katliam ayetullahı" olarak adlandırılıyor. O dönem yaklaşık 3 bin kişinin idam edildiği öne sürülüyor.

        REKLAM

        Humeyni'nin ölümü sonrası Hamaney döneminde devlet makamlarında hızla yükseldiği gözlenen Reisi, 1989-1994 yıllarında Tahran Başsavcılığı görevinde bulundu. 1994 yılında Devlet Denetleme Kurumu Başkanlığına atanan Reisi, 10 yıl boyunca bu görevde kaldı.

        Reisi, daha sonra 2004'te Yargı Erki Başkanı Birinci Yardımcılığı görevine atandı. 2014 yılında İran Genel Başsavcılığı görevine atanan Reisi, 2016 yılında yine Hamaney tarafından Meşhed kentindeki İmam Rıza Türbe ve Külliyesi Vakfı Başkanlığına getirildi.

        2017'DE RUHANİ'YE KARŞI KAYBETTİ

        Ülkede 19 Mayıs 2017'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Reisi, mevcut Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye karşı seçimleri kaybetti.

        Reisi, kendisinden önceki Yargı Erki Başkanı Ayetullah Amuli Sadık Laricani'nin, Hamaney tarafından görevden alınarak Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi başkanlığına atanmasının ardından Mart 2019'da boşalan Yargı Erki Başkanlığı'na getirildi.

        Laricani'nin görev yaptığı dönemle ilgili üst düzey yargı yetkililerine yönelik "yargıda yolsuzluk" soruşturmalarını başlatan Reisi, görev yaptığı süre boyunca sık sık ülkenin en büyük sorunlarından sayılan yolsuzlukların üzerine gitme vurgusu yaptı.

        REKLAM

        Siyasi tutukluların idam edilmesinde ve 2009'daki sosyal çalkantıların bastırılmasında oynadığı rol nedeniyle Kasım 2019'da ABD tarafından yaptırım listesine alınan Reisi, idamlarda oynadığı rol hakkında kamuoyunun önünde hiçbir açıklama yapmadı.

        Devrim Muhafızları Ordusu tarafından da desteklendiği öne sürülen İbrahim Reisi'nin ismi, Hamaney sonrasında ülke liderliği makamına oturması muhtemel adaylar arasında geçiyor.

        DIŞ POLİTİKADA NELER BEKLENİYOR?

        Göreve gelmeden önce yıllarca Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreterliği ve Nükleer Baş Müzakerecilik gibi görevlerde bulunan Ruhani'ye nispetle Reisi'nin dış politikada daha deneyimsiz olduğu ifade ediliyor.

        Reisi'nin önüne çıkacak en önemli konu, çeşitli insan hakları ihlali suçlamalarıyla Reisi’yi 2019 yılında yaptırım listesine alan ABD ile Viyana’da yürütülmekte olan müzakereler.

        Dr. Serhan Afacan AA'ya verdiği görüşte; Afganistan, Orta Doğu’daki gelişmeler ve Türkiye-İran ilişkilerin de gündemin önemli maddeleri olacağını belirtti. Afganistan’da devam etmekte olan süreç, İran seçimlerinin ardından hareketlenecektir. Bu noktada da yeni hükümetin Devrim Rehberi ve Devrim Muhafızları ile uyumlu çalışacak olması önemli.

        REKLAM

        Dr. Afacan'ın değerlendirmeleri şöyle:

        "Önümüzdeki aylarda Suriye, Irak ve Yemen gibi kriz alanlarının hareketlenmesi ile bunlardan özellikle ilk ikisinde Türkiye-İran ilişkileri yeni bir sınav verecektir. Uzun süredir Astana sürecinin âtıl kaldığı ve Suriye’de anlamlı bir politik geçiş projesinin işletilemediği de hesaba katılırsa, Türkiye’nin İran’daki müesses nizamla daha uyumlu bir kadroyla karşı karşıya kalması işleri kolaylaştırmayacaksa da süreci daha öngörülebilir bir çizgiye çekecektir. Bu kadronun İran’ın siyasal kültürüne etkileri için ise aynı şeyleri söylemek zor.

        İran’da 1906 Anayasal Devrimi’nden itibaren -istisnai dönemler dışında- muhakkak yapılan seçimler, Pehleviler döneminde de devam etti. Ayetullah Humeyni’nin de içinde bulunduğu Şah karşıtları ise özellikle Muhammed Rıza Şah dönemindeki seçimleri “sipariş ve göstermelik seçimler” olmakla eleştiriyorlardı. Paris’ten İran’a dönmeden kısa süre önce Ocak 1979’da The Economist dergisine verdiği röportajda kendisine sorulan “Şah’ın düşmesinin ya da ülkeyi terk etmesinin ardından genel bir seçim bekliyor musunuz?” şeklindeki soruya Humeyni şu cevabı vermişti: “Şah’ın düşmesinin ardından iş başına gelenlerin en önemli öncelikli görevlerinden biri hiçbir grup ya da sınıfın etkisine mahal vermeyecek şekilde özgür seçim koşullarını sağlamaktır.”

        Humeyni farklı vesilelerle, İran İslam Cumhuriyeti’nde seçimlerin Pehlevi dönemindekine benzer seçimlere dönüşmemesi uyarısında bulunmuştu. Ancak aynı Humeyni, seçimlerde en “uygun” (eslah) adayın seçilmesi gerektiğinin de çok defa -ve özgür seçim vurgularını gölgede bırakacak derecede- altını çizmişti. Buna uygun olarak, başından itibaren dar yorumlarıyla seçimlere katılım imkanlarını kısıtlayan Anayasayı Koruyucular Konseyi, bunun son örneğini 25 Mayıs’ta birçok isim hakkında verdiği “redd-i salahiyet” kararıyla sergiledi. Reisi müesses nizam açısından oldukça “uygun” bir aday olabilir ama İranlı seçmenlerin önemli bir bölümünün en azından onun iş başına getiriliş şeklini uygun bulmadığı tartışmasız. İran’da sisteme hâkim zümrelerin arkaik “halk için halka rağmen” yaklaşımını terk etmemekte diretmesi ise oldukça tartışmalı. İranlı seçmenlerin gönülsüzlüğünün kaynağı tam da bu."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ