Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'dan Habertürk'e açıklamalar - Güncel haberler

        Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum'dan Habertürk'te Eren Eğilmez'e açıklamalar

        Mehmet Uçum'un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

        7 yıl sonra 15 Temmuz'a baktığımızda her geçen yıl hissettiğimiz bir şeyi bu yıl daha güçlü hissediyoruz. Hakikaten Türkiye uçmuş, dibe vurmadan geri çıkmış gibi geliyor. Öyle bir tehditle karşı karşıya kalmış ki, Türkiye'ye ait bütün değerlen öylesine bir tehditle karşı karşıya kalmış ki. Aslında Türkiye'de ikinci bir kurtuluş savaşı kazanmışız gibi. Gerçek anlamda ikinci kurtuluş savaşı vermiş, Türkiye'yi kurtarmış, halkımız Türkiye'yi bir kez daha kurtarmış gibi bir duygu veriyor beni. FETÖ ile ilgili pek çok katman var. 15 Temmuz'dan hemen önce terör örgütü olarak tanımlanmıştı. FETÖ'cü çetenin devlet içinde yuvalanmış hareketli yapıları vardı.

        "15 TEMMUZ EMPERYALİZMİN YENİ İŞGAL BİÇİMİYDİ"

        REKLAM

        Sayın Cumhurbaşkanımız 10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı seçildikten sonra en büyük mücadele bu paralel yapıyla mücadeledir demişti. 15 Temmuz kalkışması sadece ülke içinde bir başkaldırı meselesi değildi, küresel emperyalizmin FETÖ'yü aparat olarak kullanıp Türkiye'ye saldırısıydı. Açık bir emperyalist işgal ve saldırganlık işgaliyle karşı karşıya kalmıştık. Atatürk'ün liderliği ile Cumhuriyet kazandık. Ama 15 Temmuz'da emperyalizmin yeni bir işgal girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu süreçte FETÖ'nün ABD ile ilişkileri açığa çıktı. NATO'daki bazı güç odakları açığa çıktı. FETÖ'nün yeraltına geçtiğini gördük. Devlet içinde FETÖ'nün temizlendiğini gördük. Şimdi başka ilişki biçimleriyle varlığını sürdürmeye çalışan FETÖ yine var. Ama makro anlamda birçok şey açığa çıktı, mikro anlamında açığa çıkması gereken konular halen devam ediyor. Devlet FETÖ ile mücdaelesini sürdürmek zorunda ve bunu da çok iyi yapıyor.

        "14 SAATTE NEREDEYSE 1 YILLIK SÜREÇ YAŞANMIŞTIR"

        REKLAM

        Devrimci pratikler, devrimci eylemlerde saatler aylar, yıllar gibidir. 15 Temmuz gecesi saat 21.00'den itibaren kalkışma dış etkilerini göstermeye başlamıştı. Ankara, İstanbul'da. 14 saatte çok şey oldu. 14 saat içerisinde kalkışmanın her türlü saldırganlığı görüldü. Halkımız sokaklara çıktı. 2 milyon 600 bin insan 80 ilde sokağa çıktı. Birçok askeri ünitenin hareketlenmesinin önüne geçildi. Temel olarak kalkışmanın başarısızlığa uğradığı sabaha karşı anlaşılmıştı. 14 saatte neredeyse 1 yıllık süre yaşanmıştır. Bugünden geriye bakıldığında 14 saatte tehditler ve pratiklere baktığımızda birçok devrimci eylemle karşı karşıya kaldık. Bu kalkışmaya sebebiyet veren lider kadrosu vs. kontrol altına alınmış, bir kısmı kaçmıştı. Riskli bölgeler enterne edilmişti. Devrimci eylemin tamamlandığını yaşayarak çok net gördüm. Niye buna milli demokratik devrim dediğimi ayrıca anlatırım. Gördüğüm olgusal durum budur. 15 Temmuz'dan önce Türkiye'de sistem ve hükümet modelini tartışıyorduk. Parlamenter sistem ve kapalı yapıların illegal yapılanmalara, çete örgütlerine yatkın olduğunu biliyorduk. Hükümet modelinin değiştirmenin zorunluluk haline geldiğini görmüştük.

        "TÜRKİYE'YE CİDDİ EMPERYALİST BİR SALDIRI OLDU"

        15 Temmuz'a çeşitli yakıştırmalar yapmak. O realiteye, şehitlere, gazilere, halkın tepkisine rağmen çeşitli yakıştırmaları yapmak, Zekai Paşa çok açık söyledi 'ihanettir' dedi. 15 Temmuz sürecinde Türkiye'ye yönelik ciddi emperyalist saldırı oldu. Aparatı FETÖ'ydü. İdeolojik ve planlama merkezi ABD'ydi. NATO'daki bazı odaklardı. Görünür gerçekliği ile olgusal gerçekliğin özdeş olduğu bir durum var. İade etme sürecini başlatmadılar. Sayın Bahçeli'nin eleştirilerinin isabetli olduğunu düşünüyorum. Planlama yapmak için ABD ile FETÖ'nün yoğun ilişki içinde ortaya çıkarıldı. Halen FETÖ yeraltına çekilmiş şekilde faaliyetlerini sürdürüyor. Bunları koruyanlar var. Sadece ABD'de değil, Avrupa'da çeşitli ülkelerde koruyorlar. İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerde de alan açılıyor. Hukuki taleplerimizi yerine getirmiyorlar. NATO içerisinde FETÖ'cü çete mensupların görevlerinden alınması için yapılan işlemler bizatihi NATO komutanının açıklamaları var. Onların görevden alınmasına tepki gösterdiler. FETÖ meselesinin bizim iç meselemiz olmadığı net. FETÖ küresel emperyalizmin aparatı. Bunu ABD içinde güç odakları ile sınırlı tutmuyorum. NATO içindeki bazı çevreler de bunu ortaya koydular. Bizatihi terör örgütlerinin kendisinin bir ajandasının olmadığını bütün dünya biliyor. Böyle olduğu için uygulama merkezi burasıydı, planlama ve ideolojik merkez dışarısıydı derken bu olgusal gerçeklere dayanıyor. Bu Cumhuriyetin kuruluşu ile bağlı, 100 yıllık hikaye. Biz hakikaten Atatürk'ün liderliğinde sömürgeleştirilecek coğrafyadan Osmanlı'yı tasfiye ediyorlar, manda mı, himaye mi, bağımsızlık mı diye süreçten biz kurtuluş savaşı kazanmış ve Cumhuriyeti kurmuşuz.

        "BAŞARILI OLSAYDI YETKİ DEVRİ ADIMI ATILACAKTI"

        REKLAM

        Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı emperyalist güçlerin operasyonel işleri bitmedi. İçeride işbirlikçi arayışları bitmedi. FETÖ de bu projelerden birisi. Burada asıl mesele Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşma meselesi. Burada asıl mesele Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının yok edilememesi. Halen de bu bir hedeftir. Tabii ki uluslararası ilişkiler var, ABD ile ilişkiler var. İmkanlarını buldukları anda Türkiye'nin coğrafi bütünlüğünü bozacak, bağımsızlığını zaafa uğratacak her türlü hamleyi yaparlar. Türkiye zorluğu bir coğrafyada bağımsızlığını korumak için müthiş mücadele veriyor. FETÖ'nün küresel güçlerle ilişkisi olduğu son derece net. 15 Temmuz'da FETÖ çetesi başarılı olsaydı yetki devri üzerinden adımlar atılacaktı. doğu ve Güneydoğu'nun PKK'ya terk edilmesi. Orada bağımsız, uydu devlet oluşturulması. Bu somut bilgi. NATO üyesi ülkelerinin vatandaşlarının 15 Temmuz ve sonrası süreçte can güvenliğini sağlamak iddiasıla NATO'nun sürece müdahalesi için yapılan yoğun faaliyetler var. NATO içindeki FETÖ'cülerin de kışkırtmasıyla. Sonuçta şöyle bir planlanmış durum vardı. FETÖ'cü çetenin lideri gelecek belli bölgeleri kendi hakimiyet alanına çevirecek. FETÖ laiklik karşıtı örgüttür. Türkiye'de enterasandır laikliğin savunucuları FETÖ'cülerle işbirliği yapmaktan çekinmediler.

        "PKK TERÖR ÖRGÜTÜ EYLEMLERİNE ARA VERMİŞTİ"

        İslamcı bir yapılanma ve onun dışında terk edilecek alanlar. Başka yerlere ilişkin birtakım hesaplar sözkonusu olabilirdi. Bölgeler yönetimine geçmek projeleri vardı. Türkiye'ye yönelik çok çeşitli haritalar var. 15 Temmuz bir devirme ve işgal girişimiydi. Seçilmişleri devirecek, Cumhurbaşkanını enterne edilecek, Meclis'i tasfiye edecek. İşgal girişimi ise adeta 100 yıl öncesi gibi işgal projeksiyonu da vardı. Bunların tahmin olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. 15 Temmuz'da saldırının boşa çıkarılması Türkiye'nin işgalden kurtarılması anlamında da son derece önemli. Türkiye'ye yönelik işgal girişimi varsa buna karşı ortaya koyulan eylem devrimci ve milli bir eylemdir. O arada pazarlıklar yapılmaya çalıştı. 15 Temmuz'da yapılan yetki deviri pazarlığı daha sonra da yapılmaya çalıştı. Mesela PKK terör örgütü eylemlerine ara verdi. Devlette çok daha ayrıntılı bilgiler var bununla ilgili olarak. Çok iyi bir darbe planı hazırlamışlar. Fakat planı bozan gelişmeler oldu. Orduyu bütün olarak harekete geçiremiyorlar tabii. Emniyet üzerinden güçlü destek alamıyorlar. Bir tür manipülasyon üzerinden darbe planı kuruyorlar. Gün içinde gelişmeler sebebiyle darbe saatinin erkene alınması. Halkın ilk anda tereddütlü şekilde konuya yaklaşarak reaksiyon göstermesi. Binali Yıldırım'ın 'kısmi kalkışma' demesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkı alanlara çağırması.

        "HİÇ ÖNGÖRÜLMEYEN BİRÇOK DİNAMİK DEVREYE GİRDİ"

        REKLAM

        Bazı komutanların açıklama yapması. Askeri ünitelerde halkın engellemeler yapması. Birçok dtinamik devreye girdi. Bir program vardı, FETÖ'cüler izlerken 'bu halk direnecek halk değil' diye şeyler vardı. Cumhnurbaşkanı Erdoğan'ın ölümü göze alarak yaptığı liderli ve halkın sokağa çıkması. Yurtsever subay ve emniyet güçlerinin çeteye çok net tutum alması. Çok ciddi koordinasyonun yapılması. O gece yargı mensuplarının bu sürecin soruşturmalarını başlatması. Dünya tarihinde ilktir bu. Hiç öngörülemeyen birçok dinamik devreye girdi. Halk 26 gün boyunca demokrasi nöbeti tuttu. Kaosa karşı demokraksiye sahip çıkıldı. Meclis'in toplanması. 20 Temmuz OHAL'in ilan edilmesi, onların beklentilerini boşa çıkardı. Demokratik devrim tartışması sol literatürde ortaya çıkmış bir tartışma. Geçmişte sol sosyalist devrim, demokratik devrim üzerinden bir tartışma yaşamıştır. Demokratik devrim meselesi siyasal sistemin işleyişinde, demokrasinin tercih edilmesi, halkın iradesinin belirleyici hale getirilmesidir. Milli egemenliğin halka ait olduğuna ilişkin koşulları hazırlarsan demokratik devrimi gerçekleştirmiş olursun. Devletin işleyişinde eğer milli egemenlik ilkesine dayanıyorsa, halkın iradesi belirleyici olmalıdır. 15 Temmuz'a kadar Türkiye'de iç iktidarlar dediğimiz, kadrocu, çeteci yapılar var. Bunların en büyüğü de FETÖ. Aynı zamanda sosyal taban oluşturan, ekonomik ve kültürel süreçlerde aktör olan örgüte dönüşmüş. Bunlar meşruiyeti olmayan iç iktidarlar. Meşruiyeti olmayan, milli egemenliğe karşı bir tür kurumsal egemenlik kullanan yapılar.

        "2 MİLYON 600 BİN KİŞİYLE YAPILAN DEVRİMCİ EYLEM"

        Demokratik devrim devlet işleyişinde demokratik iradenin, halkın iradenin belirleyici olmasını sağlamak demek olduğu için 15 Temmuz'a kadar bir devrim ihtiyacı var. Devlet içindeki iç iktidarları tasfiye etme ihtiyacı var. Bir demokratik merkez halk tarafından seçilenlerden oluşuyor. Meclis'te hükümetten oluşuyor. Cumhurbaşkanından oluşuyor. Demokratik merkeze karşı devlet içinde çöreklenmiş çetelere karşı antidemokratik yapı var. Dolayısıyla çatışma var. Bir yandan demokratik adımlar atılırken antidemokratik yargı pratikleriyle karşılaştık. İkili devlet pratiği bu çatışmadan kaynaklanıyordu. Böyle bir süreçte 15 Temmuz'a geldik. 17-25 Aralık sürecinde yargı darbesi şeklinde süreç gelişti. Orada boşa düşürüldü. Bu FETÖ yapılanmasına dönelik tedbirler alındı ama kısmiydi. 15 Temmuz'da halkın ortaya koyduğu eylem, devlet içinde çöreklenmiş çeteyi temizleme imkanı sağladı. Bunun adı devrimci eylemdi. 15 Temmuz başarılı olsaydı Türkiye parçalanacaıktı. 15 Temmuz dünya siyasi tarihinde en katılımlı devrimci eylemdir bu. 2 milyon 600 bin insanla yapılan devrimci eylemden bahsediyoruz. Her devrimin tasfiye ve inşa boyutu vardır. Antidemokratik yapı ve çeteler tasfiye edilmiştir. 15-16 Temmuz milli demokratik halk devleti devletin yeniden inşasının koşullarını hazırlamıştır.

        "DEĞİŞİMİ SÜREKLİLİĞİ KORUYARAK YAPABİLİRİZ"

        REKLAM

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, hatırlayın 16 Nisan'dan sonra biz ilk seçimi 24 Haziran'da yaptık. Cumhurbaşkanımız oyunu kullandıktan sonra yaptığı ilk açıklama 'halkımız adeta bir demokratik devrim yapıyor' dedi. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın politik perspektifinde de bu böyle. Muhafazakar devrimcilik açıklaması da çok isabetli. Bu bizim dünya görüşümüze de çok uyuyor. Biz gelenekten geleceğe derdik. Kopuş devrimciliğini savunmadık. Korunması gereken gelenek, inanç, yerli, milli özelliklerimiz var. Bunları koruyarak devrimci dönüşümü gerçekleştirebiliriz. Sürekliliği koruyarak yapabiliriz. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediğini süreklilik içinde yenilenme olarak görüyorum. Bu ülkede hangi yaşam tarzına sahip olursanız olun, esas olan vatanseverliktir. Yurtsever, vatansever olacağız sonra farklı görüşler üzerinden ülkemize katkıyı yapacağız. Muasır medeniyet Atatürk perspektifidir ve tam bağımsızlıktır. Dolayısıyla geniş bir perspektifte aynı Türkiye tahayyülünün bir yaklaşımın ortaya çıktığını görüyorum.

        "ATATÜRK'ÜN TAM BAĞIMSIZLIK PERSPEKTİFİNE SAHİP ÇIKILDI"

        80 ilde 2 milyon 600 bine yakın insan sokağa çıktı. Bütün kesimlerden, farklı görüşlerden, yaşam tarzlarından insanlar vardı. Ağırlıklı kesim muhafazakar olmakla birlikte yurtseverlik üzerinden, kurtuluş üzerinden kapsayıcılığı gördüğümüzü söyleyebiliriz. Siyasal alandaki farklılaşmalar toplumda keskin kutuplaşma var diye ifade ediliyor. Asla kabul etmiyorum. 15 Temmuz'daki demokrasi nöbeti bunun kanıtıdır. Ülke tehdit altında olduğu zaman milli değerler çok güçlü bir şekilde devreye giriyor. Yenikapı mitingi de böyledir. Yeri geldiğinde birlikte hareket etme kapasitesi vardır. Toplum zorladığı zaman kaçınılmaz oluyor. Yenikapı mitingine sayın Kılıçdaroğlu gelmiyordu, o kadar güçlü tazyikle karşılaştı ki, geldi ve oraya konuştu. Muasır medeniyetin üzerine çıkmak Cumhuriyetin perspektifidir ve bugün biz her alanda o perspektife çıkmaya çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımız 2014'ten sonra bu konuya vurgu yapmış, Atatürk'ün tam bağımsızlık perspektifine sahip çıkmıştır.

        "15 TEMMUZ ÖNCESİ VE SONRASIYLA BÜYÜK HİKAYE"

        REKLAM

        Milli orduya kumpas yaklaşımı ortaya çıktı. Bunun net olarak görüldü. FETÖ'nün kendine alan açması olduğu anlaşıldı. Sonuçta süreçler tamamlandıktan sonra geriye baktığınızda, ortada bütünsel bir süreç var. Birbirinden kopmayan süreç. Kumpaslar olmasaydı bu iş olmazdı diye bir yargıya varmak doğru değil. Kumpasların süreci hazırlayan olaylar olduğunu tarihsel olarak tespit etmek gerekir. Hedef olan insanların birçoğu FETÖ'nün kendi önünde engel gördükleri. Bu olaylar değerlendirirken indirgemeci yaklaşmamak lazım. Olguyu bütün hikayesiyle birlikte ele almak gerekiyor. 15 Temmuz hikayemiz öncesi ve sonrasıyla hakikaten büyük bir hikaye. Markar'ı 2020 yılında kaybettik. Ermeniydi, doğru. İyi bir hristiyandı. Çok iyi bir yurtseverdi. Bu ülkeye çok çok bağlı bir insandı. O gece selalar okundu. Herkes kendi çapında sela okunması için süreçlere müdahale etmeye çalıştı. Biz hızlı bir şekilde irtibat kurarak bir an önce selaların okunması için süreç başlaması gerekir diye düşündük. En çok sürece destek verenlerden birisi de Markar'dı. 'Ezanlar susmasın' diyerek tweet attı. Mekanı cennet olsun diyelim. Çok genç yaşta kaybettik. Bu ülkeye ait olmanın bütün pratiğini gösteren çok kıymetli bir dostumuzdu.

        "ATATÜRK BU ÜLKENİN MİLLİ VE YERLİ LİDERİDİR"

        Birçok müdafai hukuk cemiyetini din adamı ve müftüler kurmuştur. Meclis'in açılış fotoğrafını da biliyorsunuz. Türkiye toplumu muhafazakar ve inançlı bir toplum. İnanç üzerinden hem değerlerine sahip çıkmak hem ülkesine sahip çıkmak Kurtuluş savaşında muhafazakarların, kuvayi milliyeci din adamlarının Atatürk'ün yanında olmasını sağlıyor. Öncü kadro içerisinde seküler eğilimli insanlar da var tabii ki. Ama Meclis Kur'an okunarak açılıyor, namazlar kılınıyor. Atatürk'ün geçmişiyle, bakışıyla, kavrayışıyla sonradan üretilen Atatürk imajıyla alakası yoktur. Atatürk bu ülkenin en milli ve yerli lideridir. Belli realiteleri tekel haline getirmekten vazgeçmek lazım. Toplum tekelleştirmiyor aslında. Cumhuriyet kazanımdır, bağımsızlık hedeftir. Toplum 15 Temmuz'daki kalkışmayı tasfiye etmeye yönelik irade koyduğunu düşünüyor. Hiçbir zaman 'onlar' ve 'biz' ayrımı üzerinden gitmemek lazımdır. Benim gördüğüm FETÖ cephesi İslamı araçsallaştırmıştır. İslamı araçsallaştıran bu çetenin elinde İslamı istismar etmesi için mücdaele edilmesi lazım. Bu Diyanet'in ve din adamlarının alanadır. FETÖ müslümanlık üzerinden kendine adam devşirmemiş, kitle oluşturmamış. İslamı kullanarak bir tür biat üzerinden örgütsel yapı oluşturmuş. FETÖ teşkilatlanmasında üyeleri de yönetenler de irade özgürlüğüne sahihp olmayan insanlar. İslam referanslarından çok örgüt kültünün egemen olduğu bir ilişki ağı var. Tabana yönelik süreçlerde müslümanlığı kullanarak kendilerine fayda devşirmeye çalışmalar.

        "FETÖ KONUSUNDA ABD VE AVRUPA'DA BİR DİRENÇ VAR"

        REKLAM

        Mahrem imam meselesi örgütsel pozisyonu ifade ediyor. Onun referansı müslümanlık değil. Örgütsel yapı içerisinde abiler, imamlar. Hukuk açısından kullanılan kavramların illegal örgütler içerisinde pozisyonun ne olduğu aynen yazılır. Çünkü o bir delildir aynı zamanda. Bunların kullandığı kavramların İslam'la ilgisinin olmadığı, İslam referansıyla kullanılmaması. Bir tür yabancılaştırılmış kavramlar. Bütün ısrarlarımıza rağmen, delillere rağmen FETÖ'nün terör örgütü olarak kabul edilmemesi konusunda Avrupa'da, ABD'de bir direnç var. Bir şey alenileştiği zaman orada suç soruşturması yapılabilir. Biz devlet olarak bunu terör örgütü olarak kabul ediyoruz. Yurt dışındaki vatandaşlarımız devletin politikasını destekliyor. Devletin politikalarını öğrenmeleri hakkıdır. 16 Temmuz'dan sonra 16 Nisan referandumuyla Türkiye Başkanlık sistemine geçti. Türkiye'nin yürütme yapısı hakikaten bu mücadeleyi de daha başarılı yapacak şekilde kendi içinde güç yoğunlaşması yaşayarak yeniden yapılandırdı. Bizim Cumhuriyetin kuruluşundan sonra darbeci pratik ve geleneklerimiz oldu. Özellikle 15 Temmuz'dan sonra alınan tedbirler, milli demokratik halk devriminde ortaya koyan tedbirlerdir. Hiçbir hukuk sistemi kendi başına darbeleri engellemez veya darbeleri zorunlu kılmaz. 1960 darbesine tahrik darbeliciliği diyebiliriz. Menderes yönetimene karşı bürokrat ve siyasilerin manipülatif söylemleriyle orduya adeta darbe yapmaya zorlayan süreçler ortaya çıkmış. Ordu adeta tahrik edilmiş.

        "15 TEMMUZ DİĞER DARPE PRATİKLERİNDEN ÇOK FARKLI"

        1960 darbesi tam bir emir komuta zinciri içerisinde bir darbe değil. Nihayetinde tahrik darbesi. Darbeyi yapanlar bundan sonra zorlama süreçlerle değil kanunu gereklerle olması yönünde birtakım düzenlemeler yapıyorlar. 71 muhtırası, 80 darbesi, 28 Şubat ve 27 Nisan. Bütün bunlar da teşvik darbesi ve muhtıraları. Öyle bir hukuk düzeni kuruluyor ki. Seçilmiş irade risk oluşturuyorsa ordu sen bu konuda gerekli müdahaleyi yapabilirsin diyor. Mesele kurumsal yapıdaydı. Ordu tamamen kapalı yapı. Ekonomik gücü var. Liseleri, akademileri var. Doktrinasyon merkezi var. Yeri geldiğinde ordunun Cumhuriyetin koruma, kollama görevi üzerinden müdahale edilmesinin sanki bir kanuni zorunluluk üzerine kurulduğu sistem. 15 Temmuz'dan sonra kuvvet komutanlarının Genelkurmay Başkanına bağlı olması kaldırıldı. Milli Savunma bakanlığı'na bağlanıldı. Ordunun kapalı yapısı dağıtıldı. Sosyal alan ilişkileri güçlendirildi. Darbeliciliği kolaylaştıran toplumsal ve kurumsal yapı ortadan kaldırıldı. Askeri yüksek idare mahkemesi, askeri yargı kaldırıldı. Bu orduyu bir anlamda teşvik edebilecek, kural ve kurumsal sistematik ortadan kaldırıldı ve değiştirildi. Bizim darbecilik geleneğinde 60 hariç diğerlerinde tam var. 15 Temmuz bunlardan farklı. Bir kalkışma. Ordu içinde çöreklenmiş yapının ayaklanması, isyanı gibi. FETÖ'nün darbeci pratiği değerlerinden bu yönüyle ayrışıyor. İşin içerisine siviller de konuluyor. Devlette bu çetenin temizlenmesi gerekiyor. Bu devleti işgal etmiş bir yapı. Diğerlerinden farkı bu. Bu temizlik yapılıyor. Soruşturma ve kovuşturmalar yapılıyor. Bütün ihraç ve işlemlere karşı komisyon başvuru imkanı getiriliyor hem de yargı yolu açılıyor.

        "BİZİM VATANDAŞIMIZ BİLİNÇSİZ TAVIR SERGİLEMEZ"

        REKLAM

        Darbecilerle hem sokakta hem de hukuk içinde kalınarak mücadele edildi. 15-16 Temmuz gecesi zararlara bakın. 2 milyon 600 insanın verdiği insandan söz edemezsiniz. Tekil örnekler hariç. Hepsi o faşist güruhun verdiği zararlar. Halk en barışçı biçimde bunlarla mücadele etti. O dönem birçok dedikodu çıktı ama aslı olmadığı ortaya çıktı. Halk 251 şehit verdi, gazi verdi. 81 ilde sadece 1 il hariç. O ilde hareketlenme olmadığı için. Küçük bir grup çıkıyor. Böyle gidilince toplam 2 milyon 600 bin kişilik eylemden söz ediyoruz. Demokrasi nöbetlerine katılım toplam 40 milyon. 1 milyon 897 bin kişi 30 büyük ilde sokağa çıkmış. İki tür sokağa çıkma oluyor. Birincisi işgal edilmiş yerleri işgalden kurtarmak ya da işgali engellemek. Bir de o ilde ciddi hareket yoksa protesto etmek amacıya çıkılıyor. Ayrıca özel medya kuruluşları ele geçiriliyor. Vatandaş oralara da müdahil oluyor. Burada bir neoliberalizm perspektifi de yok mu? Milli devlete karşı bir operasyon değil mi? Bu milli devleti de hedef alıyor. Küresel emperyalist sistem milli devletleri kabul etmiyor. Bizim vatandaşımız bilinçsiz tavır sergilemez. Bir ezberden söz edeyim. Vatandaşı değerlendirir iken Batı toplumun bilgi müktesebatı üzerinden bakılıyor. Toplumsal bilgi başka, toplumsal bilinç başkadır. Toplumsal bilinç açısından baktığınızda Türkiye toplumunun eline kimse su dökemez. Bu meselede vatandaş 'kamu benim' dedi. 'Yurtsever emniyet güçleri, yurtsever subaylar gitsin kurtarsın' demedi. Bizim vatandaşımızın kamu ile ilişkisi güçlü bir ilişkidir.

        "DEMOKRASİ NÖBETLERİNDE HERKESİ GÖRMEK MÜMKÜNDÜ"

        Neoliberalizm bittiği ilanı milli devletlere yönelik stratejilerin de çöktüğü anlamına gelir. 15 Temmuz'da vatandaşımız hem milli devlete hem de kamuya sahip çıkmıştır. Vatandaşımızın birisi dedi ki 'ev kira ama devlet bizimdir' dedi. 2 milyon 600 bin insan sokağa çıktı. Bu tip eylemlerde olağanüstü sayıdır. Bu insanlar kimlerdir peki? Bunları gelir grupları açısından bakıldığında, ağırlıklı kısmının düşük orta gelir grubundan olduğu söylenebilir. Ancak diğer gruplardan çıkmadığı anlamına gelmez. Meseleye ekonomik statüsü üzerinden bakmayı doğru bulmamakla birlikte ana gövdenin hakikaten düşük ve orta gelir grubuna ait olduğu söylenebilir. Esas olan emekçi sınıfıdır tespiti yapmak da yeterince gerçekçi olmayabilir. Yatayda değil yurtseverlik dikeyde çok güçlüdür. Sayılara baktığınızda her ilide her insanın sahada olduğunu, demokrasi nöbetlerinde olduğunu görebilirsiniz. Ben burada bir sınıfsal ayrım yapılmayacağını düşünüyorum. Nicelik olarak daha çok Batıcı, seküler kesimlerin katılımının daha az olduğu söylenebilir. Bunu nicelik olarak söylüyorum. Nitelik olarak her kesimden insanın katıldığını biliyoruz. Ağırlıklı olarak milliyetçi muhafazakar kesimin görünür olduğun söyleyebiliriz. Ancak demokrasi nöbetlerinde hakikaten herkesi gördüğümüzü söyleyebiliriz.

        "TÜRKİYE CUMHURİYETİ SOSYAL ADALETTE ÖNCELİKLİ OLDU"

        REKLAM

        Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2013'ten sonra sermaye kontrolünden çıkmış devlet olarak görüyorum. O da zaten IMF ile uluslararası sermayenin kontrolüydü. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sermaye devleti olmamıştır. Asker, sivil ve halka dayanır. Zaman zaman sermaye devleti kontrol etmeye çalışmıştır. Bizim devlet sermaye devleti değildir. Devlet politikalarını sermayenin ihtiyaçları üzerinden değil halkın ihtiyaçları üzerinden geliştirir. Şu anda pahalılık ve enflasyonla ilgili kemer sıkma politikasından bahsediliyor mu? Hem memurlara hem emeklilere yönelik mümkün oldukça enflasyonun üzerinden uygulamalar yapılıyor. Bu işin maliyetini ücretlilere çıkarmamak için devlet ciddi politika yürütüyor. Emeklilerle ilgili bir değerlendirme yapacağını düşünüyorum ben. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi toplumsallaşmış, meşrulaşmış bir konuyu gözardı etmez. EYT, SGK'ye yük olmasına rağmen meşrulaştığı için adım atılmıştır. Emeklilerle ilgili yetersizlik ortaya çıkardığına göre meşru ve toplumsal talep olduğuna göre Cumhurbaşkanı ve ekibinin değerlendireceğini düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde sosyal adalet ve politikalar hep öncelikli olmuştur.

        "HALKIN BÖYLE DİRENEBİLECEĞİNİ ÖNGÖREMEDİLER"

        693 bin 272 kişiye adli işlem yapılmış. 67 bin 508 hakkında soruşturma açlımış. 26 bin 549'u hakkındA ayargılamalar ilk derece mahkemeler nezdinde devam etmektedir. Devlet halen daha FETÖ ile mücadeleye devam etmektedir. 122 bin 697 kişinde mahkumiyet kararı verilmiş. 97 bin 299 kişi hakkında beraat karar ıverilmiş. 27 bin 113 kişi hakkında hükmün açıaklanmasının geri bırakılması karı verilmiş. 6 bin 955 kişi hakkında ise diğer karar türlerinden verilmiş. Şu anda 827'si tutuklu, 2 bin 587 hükümözlü, 12 bin 9'u hükümlü olup, 185 bin 751 kişi hakkında adli kontrol kararı verilmiş, 30 bin 689 kişi ise aranıyor. Sayılar bile süreçlerin mümkün olduğunca en adil seviyede olduğunu gösteriyor. Örgüt üyeleri kitlesel planlamamışlar. Halkın bu şekilde direneceğini öngöremedikleri çin. Cumhuraşkanı Erdoğan'ı bir şekilde derdest edeceklerini düşünüyorlar, halkın karşı çıkacağını öngörmüyorlar. Planları kadrocu bir hareket.

        "O GECE HERŞEY HUKUK İÇİNDE İŞLEMİŞTİR"

        REKLAM

        O gece bizim başka kahramanlarımız da var. Onlar yargı mensuplarımız. Başsavcılıklarda çalışan savcılarımız, hakimlerimiz. O gece hemen ve derhal soruşturmaları başlattılar, yakalama kararlarını çıkardılar. Dünyanın hiçbir yerinde darbe girişiminde bu denli hukuk içinde mücadele edilmezdi. Halk tarafından yakalanıp devlete teslim edildiler. Emniyet güçleri de askerlerimiz de bu darbecileri hukuka teslim etti. O gün bu darbecilerle ilgili başka uygulamalar yapılsaydı meşruiyetini kimse sorgulamazdı. Bizim Meclis'e giden milletvekillerimiz iki kategoride. Birincisi eski, ikincisi aktif milletvekilleri. Normalde Meclis genel kuruluna eski milletvekileri giremez. Bir arkadaşım olarak eski milletvekili olarak Meclis'i gidiyor ve teamüle saygı göstererek genel kurula girmiyor. Meclis'in hukukuna saygı göstererek dinleyici locasına çıkıyor. Bu bizim genel olarak hukukla toplum arasındaki ortaya çıkardığı bilinçtir aynı zamanda. Bizim toplumun devlete ilişkin algısı hakikaten meşru bir algıdır. Bu devlete terk ettikleri cezalandırma yetkisini yine o gece yetki devri üzerinden, ki bu yetki devri pozitif yetki devri, meşru güç olarak devleti gördüğü için ondan bekliyor. Yoksa o gece sokağa çıkan insanların kaçında silah vardı? Biliyor muyuz? Bu müthiş bir ferasettir.

        "DEVLET HER TÜRLÜ TEHDİDİ DİKKATE ALMAK ZORUNDAYDI"

        Çok daha kanlı olacak şekilde Özel Harekat'ı ele geçirselerdi o zaman başka şeyler de gelişebilirdi. O dönem savcılarımız hukuk içinde mücadele etmiştir hem halk bu mücadeleyi göğüs göğüse yapmıştır. Bunu Türkiye toplumu ve halkımız açısından inanılmaz bir toplumsal bilinç ve hukuk bilinci olduğunu düşünüyorum. Devlet bütün işlemlerini hukuk içinde almaya devam ediyor. Hem olağanüstü dönem hem savaş hali. HSK'yı , hakimlerimizi, savcılarımızı, yurtsever bütün çevreler devrimci eylemin aktörü oldular. Bağımsızlıktan yana olduklarını, bu ülkeye ait olduklarını ortaya koydular. Dünya hukuk sisteminde olmayan bir şeyi yaptı bu ülke Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu kurdu. Bu komisyon 22 Mayıs 2017'de göreve başladı. 17 Temmuz 2017'de başvuru almaya başladı. 22 Ocak 2023 tarihinde bitirdi. 5 yıl içerisinde bitirdi. 131 bin 922 işleme karşı 127 bin 292 başvuru olmuş. Bu başvurulardan 17 bin 860'ı kabul edilmiş, yüzde 15 gibi orandır. Bu da komisyonun ne kadar özenli çalıştığının kanıtıdır. İdari komisyonun verdiği karara karşı her durumda yargı yoluna gidilir. Başvuranın lehine karar verilirse idari işlemle ilgili dava açabilir, alelyhine karar verilirse başvurucu açabilir. Bir idari komisyona yargısal sonuç doğuracak karar verme yetkisi verilmiştir. Mağdurlar varsa onların lehine yürütüldüğünün kanıtıdır. Komisyon üyeleri ve ekibiyle çok iyi çalışmıştır. Toplam 205 personel ile müthiş bir iş başarmıştır. Görevlerini alınların akıyla yerine getirmişlerdir. O dönemde devlet her türlü tehdidi dikkate almak zorundaydı.

        "ÖZGÜRLÜKÇÜ, SOSYAL VE KORUYUCU BİR ANAYASA"

        12 Eylül günü İletişim Başkanlığı ile birlikte Yeni Anayasa Sempozyumu yapacağız. Bu sempozyumu Uulucanlar Cezaevi'nde yapacağız. Yeni anayasa tartışmasız ihtiyaçtır. 1987'den beri Türkiye yeni ve sivil anayasa peşindedir. 82 anayasası darbe ürünü anayasadır. Yeni anaysaa dediğimizde sıfırdan bir metin yazacağız demiyoruz. Hiçbir ülkenin anayasası sıfırdan kurulmaz. O ülkenin siyasal tarihi, hukuki birikimi vardır. Yeni anayasamız Cumhuriyetin ilkeleri, demokratik birikim üzerine kuruludur. Bu anayasa sosyal ve özgürlükçü olmak zorundadır. Koruyucu anayasa olmak zorundadır.

        "DEVLET FETÖ İLE MÜCADELE TAMAMLANMIŞTIR DERSE SORUN ÇIKAR"

        Devletin FETÖ ile mücadelesi kesintisiz olarak sürüyor. Yetersizlikler olabilri ama bunları giderebilecek mekanizmalar var. Devlet bir tavsama içine girmiş değiliz. FETÖ de diğer illegal yapılar gibi tedbir alınması gereken bir yapıya dönüşmüştür. Bunun içerisinde soruşturmalar, davalar ve başka türlü tedbirler de olur. Devlet FETÖ ile mücadele tamamlanmıştır derse sorun çıkar. Ama böyle bir şey sözkonusu değildir. Makro anlamda herşey açığa çıkmıştır. Mikro anlamda yer altına çekilmeler olabilir. Devlet o günden bugüne hangi terör örgütüyle mücadeleyi kesintisiz olmaktan çıkarmıştır? Devletin FETÖ ile mücadelesi devam edecektir. Bu kadar net.

        FENERBAHÇE'YE 3 TEMMUZ FETÖ KUMPASI

        FETÖ'cü terör örgütü devlete karşı, ülkeye karşı açık mücadeleye 7 Şubat 2012'de başladı. Ondan önce örtülü de olsa başlamıştı. 3 Temmuz FETÖ stratejisinin parçalarından birisidir. Fenerbahçe'nin hedef seçilmesinin somut pratikleri olabilir. Özellikle hedef seçildiğini düşünüyorum. O dönemde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın 'Mesele Fenerbahçe değiel devlet elden gidiyor' haykırışları vardır. O kumpas davaları da bildiğim kadarıyla devam ediyor. O süreci de FETÖ'nün Türkiye karşıtı sürecin Fenerbahçe üzerinden başka bir alan üzerinden, 30 milyon taraftarı olan kulüp üzerinden kullanıldığını, darbeye hazırlık sürecinin bir parçası haline getirildiğini düşünüyorum.

        "BU TİP YAPILARA BOŞLUK BIRAKMAMALIYIZ"

        Demokratik sistemlerde hiçbir kapalı yapıya izin vermemek lazım. Halkın iradesi dışında hiçbir kurumsal yapıya rol vermemek lazım. Hiçbir ilişki ağını devlet, yasama, yargı, yasama sürecinde etkin konuma getirmemek lazım. Devlet olarak güçlenmeliyiz. Bunu demokratik yoldan yapmalıyız. İleride bu tip yapılar çıkarsa onlara imkan sağlayacak boşluk bırakmamalıyız. Hukuk reformları bizim mutlaka atmamız gereken adımlardır. Türkiye küresel emperyalizmin sürekli egemenlik alanını geliştirmek ve derinleştirmek için çabaladığı sistemde her zaman hedeftedir. Bu hedefde olma hali devam edecektir. Biz bu halden çıkmak istiyorsak Türkiye'nin bütünlüğü üzerinden milli devlet doktrini çerçevesinde bir arada olmak zorundayız. İllegal, kapalı, kadro örgütlenmelerine, açık yanları varsa onları ortadan kaldırmalıyız. O yüzden yeni anayasa son derece önemlidir. Yeni anayasa ile beraber uyum kanunları ile birlikte hukuk sisteminde güçlü reform da olacaktır. Bizden sonraki kuşakların da teyakkuz halinde olması gerekir. Bu diken üstünde olacağız anlamına gelmemelidir. Bunu yapabiliriz, yapacağımıza inanıyorum.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ