Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar "Sette dövüşürken yanlış yapana 10 şınav ceza vardı"

        Biri 'Unutulmaz' dizisinde gözyaşı dinmeyen Özlem Yılmaz, diğeri 'Leyla ile Mecnun'un Şirin'i Müge Boz. Bu ikiliyi bir araya getiren neden ise Kudret Sabancı'nın yönetmenliğini üstlendiği 'Karaoğlan' filmi... Ben de filmi bahane edip merak ettiklerimi ikiliye sordum.

        HT MAGAZİN / OYA DOĞAN / ÖZEL RÖPORTAJ

        'Karaoğlan' filminin oyuncu seçimleri bir yıl sürmüş. Siz filme nasıl dahil oldunuz?

        Özlem Yılmaz: Ben filme son hafta dahil oldum. Prenses Çise karakterini oynadığım için dövüş ve kılıç sahnelerim yoktu. At binmek için bir haftam vardı. Dört gün sonra dört nala gidebildim ve kendimi tebrik ediyorum. (Gülüyor)

        Müge Boz: Ben çekimlerden 1.5 ay önce çalışnmaya başladım. Çünkü canlndırdığım Bayırgülü dövüşen, ata binen, dans eden bir karakterdi. Önce ekip arkadaşlarımla dövüş dersleri aldım, ardından tavayı kullanma eğitimi, at binme, dans koreografisi üzerine çalıştım. Bir de maymunum vardı, onunla tanışma ve arkadaş olma sürecimiz vardı.

        Tava kullanma eğitimi nedir?

        M.B.: Bayırgülü, Karaoğlan'la pazar yerinde bir kavgaya giriyor ve eline ne geçen ilk şey olan tavayla saldırıyor. Çekimlerde tavayı hem kalkan hem de saldırmak için kullandım. Tavayla dövüşmeyi öğrendim. (Gülüyor)

        Müge, sette çok iyi dövüştüğün için fırça yediğin doğru mu?

        M.B.: Ben bir koreografi yapmaya çalıştım. Filmlerdeki tğm kadınalrın dövüşmesini istedim. Bu kadının farklı bir dövüş taktiği olmasını istedim ama sette yönetmenimiz Kudret Sabancı, "Bayırgülü bu kadar iyi dövüşemez" diyerek tüm hazırlıklarıma ket vurdu.

        Bir de sette cezalar varmış...

        M.B.: Biz dövüş eğitimi alırken en önem verdiğimiz şey birbirimize zarar vermemekti. Onun tekniği var. Sen kontrolsüzce bir hareket yapıp arkadaşına zarar verirsen Kudret Sabancı, on şınav çekme cezası veriyordu.

        Özlem, sen uzun yıllardır bu sektördesin ama bu ilk sinema filmin. Neden bu kadar geç kaldın?

        Ö.Y.: Çok büyük bir prodüksiyonda, iyi bir yönetmenle çalışmayı çok istiyordum. Bana teklifler geliyordu ama kabul edebileceğim filmler değildi. Çoğunun senaryosu ve yapımını beğenmedim. O nedenle beklemeyi tercih ettim. Sonunda Allah gönlüme göre verdi.

        Filmde ikinizin çekişmesi neden çıkıyor?

        M.B.: Karaoğlan, prensesi tesadüfen buluyor. Pazar yerinde Bayırgülü olay çıkmasa Çişe'nin babasıyla Karaoğlan tanışamayacaktı. Özlem, hayatını ben kurtardım. (Kahkahalar)

        Ö.Y.: Bayırgülü'nün yanlışı üzerine ben kurtuluyorum. Ama Bayırgülü'nün kıskançlığından kurtulamıyorum.

        M.B.: Bayırgülü Çise'yi kıskanıyor. Çünkü Karaoğlan'ı sahipleniyor. Ama Çise'yi kıskanması da ikisinin davranışı yüzünden oluyor.

        Ö.Y.: Prenses ve Karaoğlan'ın bir araya gelemeyeceğini biliyor ama gene de kıskanıyor.

        '20 KURSA GİTTİM'

        Kadınlar neden bu kadar kıskanç?

        M.B.: Her kadın kıskanç değildir. Genelde öyle bir yakıştırma var.

        Ö.Y.: Her kadının kıskançlıkları aynı değildir.

        Özlem prenses olmak nasıldı?

        Ö.Y.: Ben evin tek kızı olduğum için evdeki prensesliğim devam ediyor. Özellikle babam vefat etmediği zamanlarda çok daha prensestim. Çişe'de babasının el üstünde tuttuğu, sürekli hizmet, hürmet görmüş biri. Karaoğlan'la tanışana kadar zorluklar yaşamıyor. Karaoğlan'ın ona prenses gibi davranmaması bocalamasına neden oluyor. Prensese normal insan gibi davranıyor. Karaoğlan'ın doğru düzgün bir insan olduğunu anlayınca ona güvenmeye başlıyor.

        Kudret Sabancı'nın bu filmi çekmek uzun yıllardır hayaliymiş. Sizin için onunla çalışmak nasıldı?

        Ö.Y.: Ben sette disiplin severim. Çalışması çok rahat bir yönetmendi. Set başladığı zaman sadece sahneye odaklanıyorduk. Mesela benim gözüme güneş vurunca yaş gelir. Aşırı hassasiyetim var. Bu yüzden bugüne kadarki yönetmenlerim sanki elimde olan bir şeymiş gibi kızarak söylemeye çalışıyorlardı. Kudret Hoca ise "Bizim prensesimiz duygusal" dedi. Beni hiç rencide etmedi. Kudret Sabancı'yı çok seviyorum.

        M.B.: Bayırgülü'yle ilgili kafamda soru işaretleri vardı. Sorularıma verdiği cevaplarla karakteri yaratabildim. Ben karşılıklı konuşmayı seven bir oyuncuyum.

        Müge, sen bu filmde oynayarak at binme, kılıç, dövüş ve dans dersleri aldın. Bir filmde oynayarak her şeyi öğrenmişsin...

        M.B.: 12 sene bale yaptım. Filmden filme dans ediyorum. Ben küçüklüğümden beri o kurs senin, bu kurs benim gezdiğim için bir şeyi öğrenmeyi çok seviyorum.

        Bügüne kadar hangi kurslara gittin?

        M.B.: 4 yaşında ritmik jimnastik kursuna gittim. Sonra yüzme, santranç, resim, flüt kursuna gittim. İlkokulda baleye başladım ve 12 sene devam ettim. Solfej, piyano, buz pateni, tenis, masa tenisi, voleybol, tango, vals, buz hokeyi, tiyatro, yoga oldu. Norveç'e gittiğimde de gazete fotoğrafçılığı kursuna gittim. Karaoğlan'la at binme, kılıç ve dövüş dersleri de aldım.

        Tam 20 kursa gitmişsin. Sen hiç doymayan bir obur musun?

        M.B.: Evet, öğrenmek konusunda öyleyim.

        Bir de kıyafet tasarlıyorsun değil mi?

        M.B.: Tasarımcı değilim. Aklıma bir şey geliyor, annem dikiyor. Biz aile olarak genelde üretme halindeyiz. Mesela bir kazak görüyorum, "Bunun boynunu keselim, kenarlarına apolet örelim" derim. Annemle yaparız. En büyük tasarımım gala kıyafetim. Bunu "Bayırgülü galaya gelse nasıl gelirdi?" diye bir alt metinle tasarladım. Sonra Londra'da tüm kumaşçıları gezdim. Annem dikti. Tasarımcılığa böyle bir başlangıç yapmış oldum. Kazak ve örme konularında da değişik kıyafetlerim var. Bir de dekorasyona ilgiliyim.

        "Evi de boyuyorum" dersin şimdi...

        M.B.: Onu da yapıyorum. Ben bir şey yaratmayı çok seviyorum. Bu masa da olabilir, demir işçiliği de... Yazın dekorasyona taktım, bazen kıyafet oluyor. Senaryo yzıyorum. Bir arkadaşımla ilk filmimi yazdık. Ama çok paraya ihtiyacımız var, çünkü animasyon karakterler bile var.

        Ekrana bilinçli ara verdim

        Birkaç yıl önce konuştuğumuzda daha bıcır bıcır ve küçük bir çocuk gibiydin Özlem. Şimdi karşımda olgun bir kadın oturuyor...

        Ö.Y.: Hâlâ salaş giyinen, kendi ortamı içinde çok rahat olan bir insanım. Ama yaşın ilerledikçe değişiyorsun. O günden bugüne yaşadığım olumsuz şeyler, güven eksiklikleri de beni biraz daha içe kapandırdı. Açıkçası ben dışa dönük ve konuşkan biriyim ama çok konuşmak iyi bir şey değilmiş. Akıllanmaya başladım. Sütten ağzım yandı, yoğurdu üfleyerek yemeye başladım.

        Neden 'Unutulmaz'dan beri ortada yoksun?

        Ö.Y.: 'Unutulmaz'da çok fazla ağlamaktan çöktüm. Daha sonra 'Dedektif Memoli'de rol aldım. Ardından film geldi. Ama ekrana bilinçli bir ara verdim. Çünkü çok fazla içime sinen bir proje yok.

        Her ilişkinin bir karakteri var

        Aşkı en saf haliyle yaşamaya çalıştığını ifade eden Müge Boz, "Aşk sonuçta karnından yüzüne çıkan bir sıcaklık, heyecanlanma, aptalca bir sırıtma ve ne yapacağını bilememe hali. En saf haliyle bu. Sonuçta bir hormon salgılıyorsun. Aile yapında gördüklerin, toplum, yaşadığın şehir saf duygunun üzerine duvarlar örüp bambaşka bir şeye dönüştürüyor. Ben aşkın hep en saf halini yaşamaya çalışıyorum. Ayrıca her ilişkinin de bir karakteri var. İki tarafın karşılıklı yarattığı bir şey. Karşımdaki kişinin bende bir his yaratıyor olması önemli. Fiziksel özellikler sonradan dikkatimi çeker" diyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ