Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Ortalamanın Sonu: Aptal ve dahi aynı kişi olabilir mi?

        Kızım Derin bir gün heyecanla eve geldi ve, “Anne inanılmaz bir şey oldu! Sınıfta kalan, derslere katılmayan, hiçbir projede görev almayan arkadaşımız Heidelberg Tıp’a girdi. Üstelik okulun en iyileri girememişken” dedi. Sevinçle karışık bu şaşırma, arkadaşının “ortalama” diye adlandırdığımız öğrenci profiline uymaması kaynaklıydı. Yine Derin’den bir örnek vereyim. Çok yakın bir arkadaşı liseye dek hep sınıf ve okul birincisiydi. Lisede sistemin baskısından mı, disiplinin abartılmasından mı bilinmez çok zayıf notlar almaya başladı. Oysa kendi içinde mutluydu. Genç yaşta ilgi alanlarını keşfetmiş meraklı olduğu konulara odaklanmayı tercih etmişti. Yeni okulunda bunu yapmasına izin veren anlayışı ve ona yol açacak rehberliği göremeyince sınıfta kalmaktan kurul kararıyla kurtuldu. Oysa sınavda dereceye girmiş zeki bir gençti. Geçmiş yıllardaki başarılı okul hayatını bilmeyenler için ise tembel bir öğrenci…

        REKLAM

        İtiraf edelim ki böyle bir profile çoğumuz başarısız gözüyle bakarız. Bu tür çocuk ve gençlerin problemli olduklarını düşünürüz. “Tembel” deriz, “baş belası” deriz, “aptal” deriz. Anlayamadığımız, kavrayamadığımız, yaklaşamadığımız için değil uğraşmak istemediğimiz için. İsteriz ki herkes ortalama insan profiline uygun olsun. Bu yazıya konu olan kişi böyle düşünmüyor. Todd Rose Harvard’lı bir yazar. Bu girişten onun başarılarla dolu, hedeflediği her şeye kavuşmuş parlak biri olduğunu düşünenler yanılır. Çünkü eğitim ve iş hayatının önemli bölümü yere çakılma anlarıyla dolu. Başarısız olma tecrübesi hayli fazla olan bu adamın hayatı, genel değerlendirmelerin, ortalama zekayla ilgili inanışların dışına çıkıp bireyselleşme fikrine ilgi duymasıyla birlikte değişmeye başlamış. Herkesin her şeyi yapabilecek potansiyeli olduğunun farkına varması ise hayatına dair bir dönüm noktası olmuş.

        Okul hayatı boyunca hep düşük not almış, sınıfta kalmış, okuldan atılmış. Okuduğu dönemde okul yöneticileri, ailesine çocuklarının hayat başarısına dair beklentilerini azaltmaları gerektiğini söylemiş. Yani aslında kibarca “Bu oğlandan bir şey olmaz” demişler. Herkes ortada bir problem olduğunu düşünmüş ve problemin kaynağı olarak Rose’u görmüş. Todd Rose okulda umduğunu bulamayınca çalışmaya başlamış. Çalıştığı 10 işin tamamı asgari ücretliymiş. Saati 6.45 dolara hastabakıcı olarak çalışırken hastalara lavman yapıyormuş. En dibe vurduğu noktada yaşamını resmi kuruluşlardan aldığı yardım parasıyla sürdürmüş.

        Todd Rose’un 21 yaşında geçindirmesi gereken bir ev, bakmak zorunda olduğu bir eş ve 2 çocuğu olduğu gerçeğini bir kenara koyup duygu dünyasına göz atalım. Okuyacaklarınız kitabından aldığım kendi cümleleridir. Bakın ne diyor; “Her şey kötü giderken bile insan başarısına ilişkin analizde hep bir hata olduğunu hissettim. Benim de sunabileceğim şeyler olduğundan emindim. Gerçekte kim olduğum ile dünyanın beni nasıl gördüğü arasında ciddi bir fark vardı. İlk başta çözümün herkesle aynı olmaya çalışmaktan geçtiğini düşündüm. Bu düşüncem her seferinde felaketle sonuçlandı. Tekrar tekrar sınıfta kaldım ve tekrar tekrar iş değiştirdim. Sonunda sisteme uyum sağlamaya çalışmayı bırakıp sistemi kendime uygun hale getirmenin yolunu aramaya odaklandım. İşe yaradı. Liseden atıldıktan 15 yıl sonra Harvard Lisansüstü Eğitim Fakültesi’ndeydim. Artık Zihin - Beyin ve Eğitim Programı’nın başıyım. Bu başarıyı dünyanın görmezden geldiği gizli bir yeteneğim olduğunun farkına vardığım için elde etmedim. Bu, günün birinde kendimi toparlamaya çalışıp çok sıkı çalışmaya başladığım için de olmadı. Soyutlamalar yapmaya vaktim yoktu. Yoksulluk yardımı almayı bırakmam, çocuklarımın geçimini sağlamam ve tatmin edici bir kariyer yapmanın yolunu bulmam lazımdı. Hayatımın akışını, bireyselliğin prensiplerini ilk başta sezgisel olarak daha sonra da bilinçli bir kararlılıkla uyguladığım için değiştirebildim.”

        REKLAM

        Etkileyici değil mi? 21 yaşında evli ve 2 çocuklu bir genç. Parasız pulsuz, işsiz, tatminsiz… Şu ana kadar bu satırları okuyan kimsenin, “Ah keşke benim de böyle bir hayatım olsa” dediğini sanmıyorum. Sonrasının kararını ise size bırakıyorum. Dikkatinizi çekmek istediğim şey şu; İkisi de aynı kişi. Peki biz bu adamı hangi kategoriye sokacağız? İşe yaramaz bir tembel mi? Yoksa bir dahi mi?

        Yukarıdaki satırlardan da anlayacağınız gibi aynı olmaya değer veren bir dünyada yaşıyoruz. Benzer görünme yarışına çıkmış gibiyiz. Herkes birbirine benzesin, benzer şeyler yapsın, benzer şekilde düşünsün istiyoruz. Bu kitabın yazarı buna şiddetle karşı çıkıyor ve “Hiç kimse ortalama değildir. Ne siz, ne çocuklarınız, ne öğrencileriniz ne de iş arkadaşlarınız. Bu görmezden gelinmemesi gereken pratik sonuçlara sahip bilimsel bir olgu” diyor. Peki ortalamanın faydalı olduğu yerler yok mu? İki farklı insan grubunu birbiriyle karşılaştırmanın söz konusu olduğu yerler var elbette. Rose’a göre, “Şilili pilotların performansıyla Fransız pilotları karşılaştıranlar için ‘ortalama’ doğru olabilir. Buna karşın bir pilota, bir tesisatçıya veya bir doktora ihtiyacınız olduğunda, bir çocuğa bir şey öğretmeniz gerektiğinde, bir işçiyi işe alıp almamaya karar verme ihtiyacınızda ortalama faydasızdır. Çünkü ortalama birey hakkındaki en önemli noktaları gizlerken bilgi illüzyonu yaratır.

        REKLAM

        Todd Rose, bir çok kişinin yaşamına dokunan “Ortalamanın Sonu” kitabının giriş kısmında “Bu kitabı yazış amacım okul, iş ve kişisel hayat performansını artırmaya nasıl katkıda bulunulacağını göstermektir” diyor ve ekliyor; “Yeni bir şeyler öğrenmenin en zor kısmı yeni fikirleri benimsemek değil eskilerden kurtulmaktır. Ortalamanın tiranlığından kurtulup özgürleşmek gerek. Beşiktan mezara kadar mevcut ortalama ölçütüne göre değerlendirilmemeliyiz. Okul başarınız ortalama öğrenciyle kıyaslanmamalı, işe girmek için sınav sonuçlarınız, yetenek ve deneyiminiz ortalama başvuru sahibiyle karşılaştırılmamalı. İşe alındığınızda yıllık değerlendirilmeniz sizinle aynı seviyede çalışan ortalama personele göre yapılmamalı.

        Ona göre “ortalama vücut ölçüsü” diye bir şey yok. “Ortalama yetenek”, “ortalama zeka” veya “ortalama karakter” diye de bir şey yok. “Ortalama öğrenciler”, “ortalama çalışanlar” dolayısıyla “ortalama beyin” de yok. “Modern ortalama insan” kavramı 1.5 yüzyıl önce kendi çağlarının toplumsal problemlerini çözmek isteyen iki Avrupalı bilim insanının icadı olup o dönemde işe yaramış ve sorunların çoğunun çözümünü hızlandırmış olsa da artık sanayi çağında yaşamıyoruz. Rose’a göre “ortalama” kavramı bireyleri anlamanın temel yolu değil. Bireyleri anlamanın yolu yalnızca kendi içlerindeki bireyselliğe odaklanmaktan geçiyor. Kitabın girişinde bunu sadece bireye indirgemeyen ama benzetme açısından kuvvetlendiren çarpıcı örnekler var. Rose, “Artık 2. Dünya Savaşı’ndan kalma uçaklarla uçmamız gerekmiyor, kendimizi hiç var olmayan Norma isimli kadınla da kıyaslamak zorunda değiliz” diyor. Rose’un ne demek istediğini, uçak ve ortalama insanın neden mümkün olamayacağını açıklamaya çalışayım. Bunu kitabın girişindeki uçak ve Norma örneklerinden yola çıkarak anlatmayı deneyeceğim.

        REKLAM

        1940’ların sonunda Amerikan Hava Kuvvetleri büyük sorun yaşıyordu. Jet motorlarının yeni kullanılmaya başladığı dönemde pilotlar uçakları kontrol edemez hale gelmişti. Uçaklarda sıklıkla meydana gelen sorunlar karşısında kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Mühendisler sorunlara açıklama getiremeyince kolaya kaçıp “pilotaj hatası” dediler. O kadar çok soruşturma yapıldı ki hiçbir sonuca ulaşılamayınca akla, “insani veya mekanik bir hata değilse ne” sorusu geldi. Her şey elenip elde bir şey kalmayınca kokpit tasarımı araştırılmaya başlandı.1926 yılında ilk kokpit tasarımı sırasında yüzlerce pilotun fiziksel ölçüleri alınmış ve bu veriler ışığında kokpit ölçüleri standart hale getirilmişti. Sonraki 30 yıl boyunca koltuk ölçüsü ve şekli, pedal ve kolun uzaklığı, ön camın yüksekliği bile ortalama pilot ölçülerine göre tasarlandı.1950’de sorunu çözme amacıyla Ohio Wright Hava Üssü’nde başlatılan kapsamlı araştırmada herkes problemin pilotların değişen ölçülerinden kaynaklandığını ve yeni ortalamaların gerektiğini düşünüyordu. Teğmen Gilbert S. Daniels dışında. İşi insan anatomisi olan ve pilotların uzuvlarını ölçmek olan fiziksel antropolog Daniels’in düşüncesine göre tek kişi için bir şey tasarlama isteği ortalamanın tamamen faydasız olduğunu kabul etmekle başlamalıydı. Daniels’ın böyle düşünmek için nedeni vardı. Lisans tezi, Harvard’lı 250 öğrencinin ellerinin çok detaylı şekilde karşılaştırılması üzerineydi. Bu öğrencilerin tamamı beyaz ve varlıklıydı. Ne var ki elleri beklenenin aksine birbirine hiç benzemiyordu. Bütün verilerin ortalaması alındığında ortalama elin hiçbir bireyin ölçülerini andırmadığı görüldü. Çıkan sonuç “ortalama el ölçüsü” diye bir şey olmadığına işaret ediyordu.

        Dönelim Hava kuvvetlerine. Daniels çok titiz ve detaylı bir çalışmayla tam 4 bin 63 pilotun ölçülerini aldı. Bilim insanları, pilotların önemli bölümünün 10 fiziksel ölçünün tümünde ortalama aralık içinde kalacağını düşünüyordu. Çıkan sonuç Daniels için bile şaşırtıcıydı. Neden mi? Çünkü sonuç sıfırdı. Pilotların biri bile 10 fiziksel ölçünün tümünde ortalama aralığın içinde çıkmadı. Düşünsenize 4 bin 63 pilotun biri bile diğerine benzemiyordu.

        Todd Rose’a göre “ortalama kişi” diye bir kavram olmadığını ilk keşfeden Daniels değildi. Daniels’ın araştırmasından 7 yıl önce, Cleveland Tıp Akademisi bir yarışma düzenleyeceğini duyurdu. Yarışma, Cleveland Sağlık Müzesi’nde sergilenen “Norma” isimli kadın heykeline en yakın vücut ölçülerini bulmak üzerineydi. Norma çok ünlü bir jinekolog olan Dr. Robert L. Dickinson ve onunla birlikte çalışan Abram Belskie’nin eseriydi ve 15 bin kadından toplanan vücut ölçülerine göre şekillendirilmişti. Dr. Dickens, kariyeri boyunca çeşitli ölçü ve şekillerde kadın vücudu taslakları çizip beden tipleri arasındaki korelasyonları inceliyordu. Döneminin bilim insanları gibi düşünüyor ve ortalamanın gücüne inanıyordu. “Norma” bu inanışın sonucunda ortaya çıkmış ortalama kadın fiziğini temsil ediyordu. Sergilendikten kısa süre sonra sembol olmuştu. Antropologlar bedensel formun kusursuz simgesi olarak görüyor, beden eğitimi öğretmenleri genç kadınların nasıl görünmesi gerektiğine dair model olarak benimseyip öğrencilerinin idealden ne kadar saptığını belirleyip egzersizler öneriyorlardı. Ressamlar Norma’yı “kusursuz standart” olarak benimsemişti. İdeal kız Norma fenomen olmuştu.

        REKLAM

        23 Kasım 1945’te yarışma sonuçlandı ve kazanan Martha Skidmore adında bir kadın oldu. Peki Norma’ya benziyor muydu? Hayır. Yarışmaya katılan 3 bin 864 katılımcı arasında 9 vücut ölçüsünden sadece 5’inde ortalama ölçüye sahip olanların sayısının 40’ın altında çıkması herkesi şaşırttı. Yarışmayı kazanan Skidmore da dahil olmak üzere hiç kimse 9 vücut ölçüsünün hepsine yakın değildi. Nasıl Daniels’in incelemesi, ortalama ölçülere sahip bir pilotun olmadığını gösteriyorsa, Norma’ya benzeme yarışması da ortalama ölçülere sahip bir kadının var olmadığının ispatıydı.

        Bu noktada, çıkan sonuçların nasıl okunduğuna bakalım. Amerikan Hava Kuvvetleri Daniels’in, “Ortalama pilot kavramı faydasızdır” yönündeki çıkarımını haklı buldu ve kokpiti bireysel pilota uygun hale getirdi. Bu süreç burada yazıldığı gibi kolay olmadı ama gelinen noktada her şeyin daha iyiye gittiği görüldü. Pilotların performansları arttı. Çok geçmeden Amerikan ordusunun her kolu, ekipmanların ortalama ölçüler civarında standart hale getirilmesi yerine geniş bir vücut ölçüsü aralığına uymasını öngören talimatlar yayınladı.

        Norma’ya gelince. Dönemin çoğu doktor ve bilim insanı, yarışma sonucunu, Norma’nın yanlış ideal olduğuna işaret eden bir kanıt olarak yorumlamadı. Tersine Amerikalı kadınların genel olarak sağlıksız ve şekilsiz oldukları sonucuna vardı. Bu değerlendirmeyi yapan doktorlardan biri de Cleveland Sağlık Müzesi Müdürü Doktor Bruno Gebhard’dı. Gebhard savaş sonrası dönemin kadınlarının çoğunlukla orduda hizmet vermeye uygun olmadıklarından yakındı ve “Formda olmayanlar hem kötü üretici hem de kötü tüketici “diyerek eleştiride bulundu. Sonuç, fiziksel olarak formda olmanın daha fazla vurgulanması oldu. Ne büyük buluş (!)

        Todd Ross uzun yıllardır “bireyin bilimi” adı verilen disiplinler arası bilim alanının bir parçası olarak çalışıyor. Bu alan bize diyor ki, bireyleri anlamanın yolu “Ortalama” almak değildir. Bunun yolu onları kendi içlerindeki bireyselliğe odaklanarak anlamaktır. Rose, “Günümüzde onkoloji, genetik, sinir bilimi, hücresel biyoloji vb. alanlarda çalışan uzmanlar, hastalık ve davranışın incelemesini kökten değiştirmek için bu yeni bilimin prensiplerini benimsemeye başladılar bile. En başarılı şirketlerden bazıları da bu prensipleri uyguluyor” diyor. Peki ya siz? Bireyselliğin prensiplerini üzerinizde uygulamanız gereken en önemli alan olan hayatınız? Bunun için ne yapıyorsunuz? Yukarıda yazdığımı bir kez daha tekrar edip Ross’un sözleriyle bitireyim. “Artık 2. Dünya Savaşı’ndan kalma uçaklarla uçmanız gerekmiyor, kendinizi hiç var olmayan Norma isimli kadınla kıyaslamak zorunda da değilsiniz.”

        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ