Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Seçim yapma edimi, özgürlüğümüzü kullanmanın en temel yollarından biri olarak kabul ediliyor. Ne var ki Renata Salecl, "Seçme İkilemi" adlı eserinde, bu özgürlüğün “gerçek mi yoksa bir yanılsama mı olduğunu” mercek altına alıyor. Salecl, modern kapitalist sistemde bireylerin karşılaştığı sayısız seçeneğin, onları tatminsizlik ve kaygıya sürükleyen birer tuzak olduğu tezini savunuyor.

SEÇİM YAPMAK ÖZGÜRLEŞTİRİR Mİ?

“Bu kitabın amacı, kim olmak istediğimizi seçme fikrinin ve ‘kendin ol’ buyruğunun nasıl olup da daha çok özgürlük getirmektense bizi daha kaygılı ve doyumsuz hale getirerek aleyhimize işlemeye başladığını incelemek (…) Saklı buyrukları, var olma kodlarını, filozofların ‘ideoloji’ dediği gizli gereklilikleri anlamak için bu apaçıklık ve verili peçesini kaldırmamız gerekir. Gündelik hayatımızda düşünmeden uyduğumuz o garip ama son derece mantığın farkına ancak o zaman varabiliriz.

Marketteki raflardan ev eşyalarına, telefon servislerinden giyim markalarına kadar her alanda bizi kuşatan seçenekler, özgürlüğümüzü artırmak yerine bizleri labirente mi hapsediyor? Evet kabul edelim, tükettiğimiz ürünleri seçmekte özgürlüğümüzü kullanıyoruz. Ne var ki bu özgürlüğün sınırları, ekonomik sistemin bizlere sunduğu seçeneklerle sınırlı oluyor. Başka bir deyişle, seçeneklerimiz ne kadar çok da olsa bir sistemin çizdiği sınırlar içerisinde var oluyor. Yazar buradaki sayısız seçeneğin yanılsama olduğunu ileri sürüyor. Seçim yapmak ve özgürlük arasındaki diyalektiği paradoksal olarak inceliyor: “Günümüzde birçok konuda bizi bunaltacak kadar fazla seçenekle karşı karşıyayız. Marketteki peynir veya deterjan reyonlarından ev eşyalarına ve telefon servislerine kadar tüketim ürünlerinde bizi zorlu seçimler bekliyor. Evet, tükettiğimiz ürünleri seçmekte –belli sınırlar çerçevesinde- özgürüz. Peki ya daha hayati meselelerde?”

Salecl, seçmeyi ve seçmenin her zaman insanların çıkarına olduğu fikrini kıyasıya eleştiriyor. “Seçme” dediğimiz şeyin nasıl temsil edildiğini tartışıyor. Ona göre yaşam tercihleriyle tüketici tercihleri aynı terimlerle tarif ediliyor. Bir tavsiye kültürü ortaya çıkıyor. Dolayısıyla eş arayışımız ve araba arayışımız arasındaki fark ortadan kalkabiliyor. Çünkü nesnelerin tüketimi aynı terimler ile ifade ediliyor. Öte yandan, Salecl’e göre ekonomik sistemin sınırları içinde seçim yapmak paradoksal olarak kişisel özgürlükleri belli bir seviyeye getirdi. Ne var ki, seçme davranışlarını şekillendiren “seçim ideolojisi”nin perde arkasına baktığımızda ise yetersizlik hissi, kaygı ve suçluluk hissini (seçim yaparken hata yapma hissi) görüyoruz. Bu durum sosyal değişiklikleri anlama noktasında bizleri sınırlıyor. Bu sınırlama konusunda ise Salecl, daha çok öz eleştiri yapmaya yöneldiğimizi ve sosyal eleştiriler yapmaktan kaçındığımızı vurguluyor. Kitap aslında “sosyal eleştiri” aracılığıyla yaşanılan sürecin meydana getirdiği olumsuzluğun bir tanımlamasını yapıyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ