Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Turizmde aşırı başarı felâketi

        Yeni Zelanda bir ayı aşkın süredir baş belası bir İrlandalı turist ailesiyle cebelleşiyor. Öyle bir hikaye ki, haber değil yol komedisi sanki. 12 kişilik bu berbat aile ilk kez Auckland sahilinde piknik artığı çöpleri çimlere bırakırken ve uyarı üzerine “siz toplayın” derken görüntülenerek menzile giriyor. Ve giriş o giriş. Videonun sosyal medyada yayılmasıyla birlikte bozguncu ailenin çalarak çırparak, kırıp dökerek, küp gibi içerek ve orta parmak gösteren arsız çocukları da dahil olmak topyekün kuvvetleriyle ülkeyi boydan boya talan ettikleri ortaya çıkıyor. Meğerse koca Yeni Zelanda’da bu aileye çatmayan kalmamış. Medya günlerdir bu meseleye odaklanmış durumda. Zaten memlekette en olağandışı olay Başbakan Jacinda Ardern’in doğurmuş olması. Normalde deprem, tsunami dışında son dakika haberi olmayan internet siteleri, aile herhangi bir noktada görüldüğü an gelen video ve fotoğrafları yayınlayarak son dakika giriyor. Ülkenin en yüksek tirajlı gazetesi, harita üzerinde kronolojik detaylarla ailenin tarumar ettiği güzergah grafiğini veriyor.

        Yeni Zelanda'nın 12 turistten (!) çektiği, piknik alanına bırakılan çöplerle başlıyor...

        Bunlar hırsızlıktan, lokantada hesap ödememekten, ahlaka mugayir bir takım hareketlerden mahkemelere çıkıyor. Yılbaşı çamı bile çalmışlar, kaldıkları bir apartın camını filan kırmışlar. Ana haberlerde muhabirler heyecanla aktarıyor bu ayrıntıları. “Hobbit’leri görmeye geldik” diyen aileyle röportajlar da yapılıyor. Sonradan İngiliz oldukları ortaya çıkıyor ama, “Terbiyesiz İrlandalı aile” tanımı yerleşiyor haberlere. Üstelik yalan da söylüyorlarmış. Liverpool’da yaşayan bu ailenin bir ferdi gazeteye verdiği röportajda “Benim dedem İngiltere’nin en zengin 10’uncu adamı” demiş. Ciddi ciddi 2018 zenginler listesini kontrol etmişler, meğerse en zengin 10’uncu kişi “27 yaşındaki” Westminster Dükü imiş.

        REKLAM

        Memleket “bunları nasıl sınır dışı ederiz” diye tartışıyor. Bir sınırdışı edebilseler, beş yıl girişleri yasaklanabilirmiş. Yani beş yıl süreyle Yeni Zelanda’da olağandışı bir olay meydana gelmeyecek anlamına geliyor.

        Yeni Zelandalıları ders olsun diye Roma veya Floransa’ya bağlayacaksın ki, görsünler arsız turist neymiş. Hayır haksızlık etmiyorum, hem tecrübeyle hem de genel kanaat itibariyle sabit: Turist ekonomiye cansuyu da olsa, zararlıdır. Parasını pulunu, rengini ulusunu bir yana bırakın hepsinin paydası ortaktır, dadandığı yeri - en kibar deyişiyle – dönüştürür. Yerel kültür o turistin zevkine göre şekillenmeye başlar, kentin hafızası silikleşir, yediği içtiği bulanıklaşır. İstiklal Caddesi’nin Arap turist akınıyla dönüşmesi, birçok turistik çekim merkezinden daha abartılı da olsa İstanbul’a özgü bir olay değil. BM Çevre Programı’na göre, kitlesel turizmin hem sosyo-kültürel hem de ekonomik zararları var. Dini ve etnik ritüeller, festivaller, yemek kültürü ve yaşam biçimi turistin beklentisine göre şekillenince yerel kültür bozuluyor.

        Ucuz bilet marifetiyle yükselen turizmin, hava ve deniz trafiğiyle yol açtığı çevre zararları, çöp dağları, erozyon, vandalizm, trafik yoğunluğu ve kirlilik de eksi hanesine yazılıyor. Hatta yerel halklarda yabancı korkusuna bile yol açabileceği söyleniyor.

        Turistin hediyelik eşya talebi, sanat ve zanaatı ucuzlatıyor, zevksizleştiriyor. Mesela Floransa şundan şikayetçi: Selfie’ci turistler meydanlardaki Davut’larla fotoğraf çektirmeye öyle meraklı ki, Mikelanj’ın eseri, replikaların gölgesinde kalıyor. Kültürü, sanatı, antik eserleriyle turizmin rüya ülkesi İtalya bu değerlerini pazarlamaktan yorulmuş durumda. Yılda 52.4 milyon turist çeken İtalya, artık o kalabalıklarla baş edemiyor. Çocukken Roma’da, Trevi Çeşmesi’nin etrafında in cin top oynardı, şimdi Piazza Navona’dan Trevi’ye turist kafileleri yekpare. Çeşmelerin sesi bile duyulmuyor.

        Hele kutsallık, iyice ayaklar altında. Floransa, kilise merdivenlerine çöreklenip sandviç tıkınan turistlere karşı önlem olarak kamusal alanda yeme-içmeye 500 Euro’ya kadar para cezası getirdi. İşte Vatikan’daki kepazelik. Yıllar önce tenha zamanlarında gördüğüm Sistine Şapeli’nin şimdiki hali; turistler sanki kutsal bir mekanda değil, piknik yerinde...

        VENEDİK ÇIKMAZI

        Yılda 20 milyonluk ağır turistik yük nedeniyle Venedik günübirlikçilerden 10 Euro giriş ücreti almayı kararlaştırıyor, çünkü bunlar konaklamaya para harcamıyor. Floransa da benzer bir düzenleme planlıyor. İtalyan Rivierası’nda balıkçı köyleri silsilesinden oluşan Cinque Terre bölgesi, yılda 2.5 milyon turistle baş edebilmek için bilet sistemi getireli iki yıl oldu. Yerel kültürü koruma amaçlı bu önlemle turist sayısı 1.5 milyona indirildi. Çünkü esas mesele balık tutmak...

        Venedik'te San Marco Meydanı'nın son hali...

        Balık önemli! Venedik’te, aşırı turistik başarı nedeniyle ünlü Rialto balık pazarı, sizlere ömür. Şehirden çok devasa bir tema parkı andıran ortamda, kiraların fırlaması sonucu yerel halkın göç etmesi nedeniyle. Turistler de gelip pazardan balık almıyor elbette. 1960’larda bütün güzelliğini içinize çekebileceğiniz kadar tenha San Marco Meydanı artık silme kalabalıktan görünmüyor.

        1960'larda Venedik San Marco Meydanı. Güvercinler, annem ve ben...

        Şehir, kendini var eden kültürünü kaybediyor. Küçük esnaf ve zanaatkar kepenk indiriyor, yerini hediyelik eşya dükkanları ve günübirlikçileri avlamak üzene fast food lokantaları alıyor. Kent halkı “Turist, go home” diye protesto gösterileri de yaptı geçen yıllarda. Ancak Venedik’in bir açmazı var. Bütün ekonomisi turizme dayanıyor. Turizm kenti öldürüyor ama turizmden başka çıkış yolu görünmüyor. Bu nedenle “Venezia Autentica” girişimi başlatılmış. Gondolların ötesindeki özgün Venedik’i, yemekleri ve küçük esnafıyla yaşatacak sorumlu turizmi geliştirmek üzere. “Venedik sular altında kalıp yok olmadan önce yok olacak, çünkü Venedikliler yoksa, orası Venedik değildir” diyorlar. 40 yılda kent nüfusu yarı yarıya azalarak, 55 binin altına inmiş.

        https://www.instagram.com/p/Behmel2homf/?utm_source=ig_embed

        DAHA ÇOK GELECEKLER

        Barcelona’da da, yılda 30 milyon turist kentin özgün kültürünü öldürüyor ve Katalanlar o turistleri istemiyor. Protestolar, tur otobüslerine saldırılar oldu. İstanbul’da İstiklal Caddesi nasıl artık bizim değilse, ünlü La Rambla Bulvarı da Barcelonalılara ait değil artık. Hediyelik eşya dükkanları, fast food’cu ve kebapçılarla turizme teslim. Kiraların da artması nedeniyle kentten göçü önlemek üzere, Airbnb evlerine sınırlamalar getiriliyor.

        Barcelona'nın La Rambla Bulvarı turistlere emanet.

        Turistik çekim merkezleri hangi önlemi alırsa alsın global turizmin büyümeye devam edeceğine dair projeksiyonlar var. McKinsey’in 2020’ye dönük tahminlerine göre dünyanın en çok turist çeken ilk 10 ülkesi artı 70 milyon turisti daha ağırlayacak. Bu ülkeler Fransa ve ABD’yle başlayıp Rusya’ya kadar uzanıyor. On ülke arasında yılda 36 milyon turistle Almanya da var ve Alman Turizm Birliği (DTV) geçenlerde ilginç bir çıkış yaptı. Dresden’de 2014’ten beri devam eden Pegida gösterileri, Chemnitz’teki olaylar gibi yabancı düşmanı hareketlerin ülke imajını bozduğunu ve “seyahat için tehlikeli” ülkeler listesine bile girebileceğini duyurdu. Sosyal medyada, "dünyaya açılmaya evet" anlamında #JaZuWeltoffenheit etiketiyle imaj düzeltme kampanyası başlatıldı.

        Türkiye’nin de bulunduğu ikinci 10 ülkelik grup ise potansiyeline 51 milyon turisti ekleyecek. Yani toplamda 121 milyon. Ve bu sayı, dünyanın geri kalan bölgelerini ziyaret edecek 72 milyonluk turist kitlesini hayli aşıyor. Bakalım bu artıştan Türkiye’nin payına ne düşecek.

        Binali Yıldırım geçen gün, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak, kente geçen yıl 13.5 milyon turistin geldiğini, sayının 30 milyona çıkabileceğini söylüyordu. Evet 30 milyona çıkabilir ama kenti turizme teslim etmemek şartıyla.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ