Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar 'Türk kadınına güçlü olmayı ben öğrettim'

        Lale Belkıs Türkiye'nin ilk kadın mankenlerinden. 1970'lerin moda ikonu. Sinema'nın kötü kadını. Gerçi bu sıfatı kabul etmiyor. "Kötü değil güçlü kadını oynadım hep" diyor. Bu sene İstanbul Film Festivali'nde Onur Ödülü alan Lale Belkıs'la hayat hikâyesini konuştuk

        KÜBRA PAR - HT PAZAR

        kubrapar@haberturk.com

        Lale Belkıs gerçekten etkileyici bir kadın. Uma Thurman'ın Kill Bill'deki güçlü ve sert hallerini hatırlattı bana. Elinde bir samuray kılıcıyla hayal ettim onu. Önce "Bana yakışmaz" dedi ama Tarkan filminde kılıç kullandığı sahneler geldi aklına, role kaptırdı kendini. İşte, usta fotoğrafçı Fatih Sarıbaş'ın objektifinden Lale Belkıs'ın bir Samuray savaşçısı olarak portresi!

        Önce mankenlik günleri...

        14-15 yaşında bir talebeydim. Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsü'nde stilistlik okuyordum.

        Sonra nasıl keşfettiler sizi?

        Taksim Belediye Gazinosu'nda kendi elbiselerimizi tanıttığımız bir defilede hocalarım fiziğimi beğendikleri için elbise giymemi istedi. İyi bir manken olabileceğimi söylediler. O defilede Hakkı Devrim ve Orhan Boran gibi önemli isimler vardı. O sıra Tarsus Vapuru ile dünyanın çeşitli şehirlerinde sergiler yapılacak, milli giysilerimiz tanıtılacaktı. Benim gitmeme karar verildi.

        İsminizi Hakkı Devrim değiştirmiş.

        Gemide iki Belkıs vardı. Hakkı Bey karıştırmamak için bana Lale ismini uygun gördü. O gün Lale Belkıs oldum. Hakkı Devrim hâlâ "Lale hayatı boyunca haddini bilmiştir" der.

        Babanız izin vermemiş gitmenize...

        6 kardeşiz. Ben en küçüğüm. Babam yalnız bir yere göndermezdi. Ablamla Anadolu gezisine çıktığımızı söyledik!

        Nasıl bir babaydı?

        Çanakkale gazisi. Çok aydın bir adamdı. Eyüp'te büyüdük biz.

        Manken olunca çevrenizden tepki gördünüz mü?

        Hayır, ailem gurur duyuyordu.

        Dönemin en havalı mankeniymişsiniz!

        Bensiz defile yapılmazdı! Çok güzel bir vücudum vardı. Ölçülerim 88-58-88'di.

        Şimdiki mankenleri nasıl buluyorsunuz?

        Mankenlik taşıdığınız objeye hayat vermektir. Ama siz cansızlaşacaksınız. Şimdiki mankenler giysileri değil kendilerini gösteriyor! (Gülüyor...)

        Tiyatroya girmenize Lale Oraloğlu vesile olmuş...

        Evet. Önce endişelenmiş, "Mankenlik soğuk duruştur, tiyatroya yakışmaz" demiştim ama Lale Oraloğlu çalıştırdı. 5 sene onun tiyatrosunda oynadım. Sonra Yıldız Kenter ve Haldun Dormen'le de çalıştım.

        'AJDA'CIĞIMI KIRBAÇLARDIM O FİLMDE!'

        Sinemaya 1966'da Ölüm Tarlası filmiyle başlamışsınız.

        Ah o çok güzel bir filmdi! Dönemin büyük modacılarından Lütfiye Arıbal'ın Paris'te bir gelinlik defilesi olacaktı. Gitmeye söz vermiştim. Yaşar Kemal'in yazdığı ve Ayşe Şasa'nın senaryolaştırdığı Ölüm Tarlası'nın Kilis'te çekimleri yapılacaktı. Paris'e gitmeden onların setine bir uğrayayım dedim. Atıf Yılmaz ve Yaşar Kemal "Falcı Emine" rolünü oynamam için ısrar ettiler. Paris'teki defile kaldı, ben filmde oynadım.

        Kaçakçılık sorunu işleniyormuş filmde. Uludere'de kaçakçılar bombalandı, ne hissettiniz?

        O zamanlar katırlarla kaçakçılık yapılırdı. Şimdi uyuşturucu, silah kaçakçılığı falan oluyordur herhalde.

        Şimdi de katırlarla yapılıyor.

        O zaman çok ayıp! Yani katırlarla yapılıyor olması çok ayıp!

        Ekonomik olarak gelişmemiş olmak mı ayıp?

        Tiyatroyla Anadolu'nun birçok şehrini dolaştım. "Ağaçlar Ayakta Ölür" oyunu için Yozgat'a gitmiştik. Kadınların tezek yapmak için hayvan dışkılarını sıcak sıcak topladıklarını gördüm. "Erkekler kağıt oynarken kadınlar tezek topluyor" diye söylendim. Bir adam dönüp dedi ki "Hanımefendi hanımefendi! Ne verdiniz de ne bekliyorsunuz?" Yozgatlı yazar Abbas Sayar'mış... İşler hâlâ katırla yürüyorsa bu işadamlarının utancıdır.

        67'de Ajda Pekkan'la "Harun Reşit'in Gözdesi" filminde oynamışsınız.

        Ajda'cığımı kırbaçlardım o filmde! (Gülüyor...) Çekimlerde bizi bir gülme krizi tutmuştu. Rahmetli Atıf Yılmaz "Sizi oynatmayacağım" diye kızmıştı...

        68'de de Playboy Gece Kulübü'nde sahneye çıkıyorsunuz...

        Playboy Divan Oteli'yle Hilton'un arasında. Karşısındaki Altı Tiyatrosu'nda çalışıyordum. Gülriz Sururi Playboy'da kantolar söylerdi. Sahneye çıkmamı teklif ettiler. Şefik Uyguner beni çalıştırdı. Fransızca parçalar söylerdim.

        'EDİZ HUN'A O GÖZLE HİÇ BAKMADIM'

        1970'te Büyük Tarabya Oteli'nde sahne almışsınız. Nasıldı o günler?

        Ayten Alpman ve Erol Evgin'le çıkardık. If You Go Away'i bir gün Erol söylerdi, bir gün ben...

        Maksim'de de çalışmışsınız... Neden bıraktınız sahneleri

        Bir gece kulübünde şarkı söylerken adamın 100 lira para fırlatıp "Adanalı'yı söyle" dedi. Bana geldiler! Sonra bıraktım sahneleri.

        Ediz Hun "Kalbimin Efendisi" filminde size tokat atmış, bayılmışsınız!

        Evet, o filmde kocasının yolunu bekleyen sarhoş bir kadını oynuyordum, gerçekçi olsun diye "Hızlı vur" dedim. Öyle bir tokat attı ki bir hafta dışarı çıkamadım.

        'BACAKLARIM ÇOK GÜZELDİ'

        Çok yakışıklı adamdı, etkilenir miydiniz?

        Role öyle kaptırıyordum ki hiç o gözle bakmadım. Ayrıca Ediz Hun dünya efendisi bir adamdı.

        Size kötü kadın denmesine itiraz ediyorsunuz...

        Ben niye kötü kadın olayım? Gelip evimi yuvamı yıkıyorlardı, bense ayakta durmak için mücadele veren bir kadını oynuyordum. Ben sürüneceğim, onlar mutlu olacaklar; olur mu öyle şey?

        1969'da bir Paris macerası var...

        Evet, Erkan Özerman beni Türkiye'nin Marlene Dietrich'i diye takdim etmişti. Paris'te çok özel bir defile yaptık.

        Niye Marlene Dietrich?

        Bacaklarım çok güzeldi, cesurca sergilerdim.

        'MEHTAP, MÜJDE AR'I LOCADAN AŞAĞI ATTI'

        1984'de Atıf Yılmaz'ın Dağınık Yatak filminde Müjde Ar'la çalışmak nasıldı?

        Müjde'ciğimin annesi Aysel'le anılarımız çoktur. Kırmızı elbiseler giyer, "Balkanların en güzel bacaklı kadını benim" derdi. Turnelere kızları Mehtap ve Müjde'yi de getirirdi. Bir oyun sırasında gürültü koptu. Meğer Müjde Mehtap'ı locadan aşağı atmış!

        20'den fazla filmde rol aldınız. En çok hangisi iz bıraktı?

        Bir Demet Menekşe. Selim İleri'nin eseri.

        O filmde efsane bir sahneniz var. Aldatıldığınızı öğrenince "Kocamın hayatını araştıracak kadar basit bir kadın olmadım hiçbir zaman. Fakat şaşırmadım da. Ondaki aşağılık duygusunun bir gün ortaya çıkacağını biliyordum" diyorsunuz. Hep güçlü, burjuva bir kadını canlandırdınız. Gerçekte de öyle miydiniz?

        (Biraz duruyor...) Öyle mi acaba? Güçlü değilsem de zayıflığımı belli etmem. Ama olmayacak şeyleri de istemem.

        Güçlü karakterleri oynamak sizi güçlendirmiş olabilir mi?

        Derin konu. Güçlü göründüğünüzde de "Bu kadına bir şey olmaz nasıl olsa" deyip yükleniyorlar.

        Reddettiğiniz roller oldu mu?

        Yabancı bir ajanı oynamamı istediler, Türklüğe karşı diye kabul etmedim. Seks furyası döneminde gelen rolleri de kabul etmedim. Sinemada öpüştüm, seviştim, kavga da ettim ama oyunun gerektirdiği şekilde. "Evlilik Dolabı" adlı oyunda soyunan İsveçli bir kadını canlandırıyordum.

        Tamamen soyunuyor muydunuz?

        Yok canım, bornozluydum ama içim donanımlıydı! Geçen yıl bir beyefendi dedi ki "Ben o oyunu ezbere biliyorum, çünkü her gün geldim ve bornozu ne zaman düşüreceksiniz diye bekledim".

        Sokağa çıktığınızda ters tepki aldığınız oluyor muydu?

        Hiç olmadı. Anadolu'da kadınlar gelip "Bize çok iyi örnek oldunuz" derdi. Türk kadınına güçlü olmayı ben öğrettim! Kadın çok onurlu olmalı. Eğilmemeli. Ezilmemeli.

        "TÜRK KADININA GÜÇLÜ OLMAYI BEN ÖĞRETTİM"

        Sokağa çıktığınızda ters tepki aldığınız oluyor muydu?

        Hayır, hiç öyle bir şey olmadı. Anadolu'da kadınlar yanıma gelip "bize çok iyi örnek oldunuz" derlerdi. Türk kadınına güçlü olmayı ben öğrettim! Kadın çok onurlu olmalı. Eğilmemeli. Ezilmemeli.

        Hiç şiddet gördünüz mü?

        Hayır, sadece bir filmde Ediz Hun'dan tokat yedim! (Gülüyor)

        İlk eşiniz Pekcan Koşar. Nasıl tanışmıştınız?

        Tiyatroda tanışmıştık. 6 sene sürdü. İnsan hatasını hep kendinde aramalı.

        İkinci ve son eşiniz Ateş Böceği Yalçın Otağ, size telefonda evlilik teklif etmiş!

        O zamanlar Ateş Böcekleri çok popülerdi. Tanışıp arkadaş olduk. Ben İzmir Efes Gazinosu'nda çalışıyordum. Bir gün telefon etti. Akşam arkadaşlarla yemeğe çıkacağımı söyledim. "Hayır efendim çıkamazsın, sen benim karım olacaksın!" dedi. Hoşuma gitti öyle sahiplenmesi. Güvendim. Daha dik hissettim kendimi.

        Anne olmayı pek istememişsiniz.

        Evet o konuda pek inancım olmadı. Mesleğimde çok doluydum. Evde oturup, bulaşık yıkayıp çocuk bakacak bir kadın olmadım.

        Hayatta kırgın olduğunuz birileri var mı?

        Ben emekçi bir kadınım. Kıymet bilinmiyor, ona kırılıyorum. Her gün televizyonda filmlerim oynuyor ama sadece 900 lira emekli maaşı alıyorum. Albümlerden de doğru düzgün telif de alamadım.

        'SOSYETEDEN BİRİ OLMADIM'

        Moda ikonu gibi miydiniz?

        Kendime yakışanı bilmişimdir. Beyoğlu Olgunlaşma'dayken Tünel'e kadar yürürdük. Herkes dönüp bakardı. Tasarımcı tarafım da vardır. Dikiş bilirim, kendime has şeyler uyarlarım.

        İstanbul sosyetesiyle yakın mıydınız?

        Görevim icabı hep sosyete içinde oldum ama onlardan biri olmadım. Birkaç arkadaşım oldu sadece.

        Politikacılardan yakın olduğunuz kimse var mıydı?

        Bülent Ecevit dostumdu. Gazeteci olduğu günlerden tanırım.

        'AÇLIK GREVİ BAŞLATTIK'

        "Lale Oraloğlu'yla açlık grevine girdik. Aristofanes'in 'Kadınların Savaşı' (Lysistrata) adlı oyununu oynuyorduk. Oyunda kadınlar savaş bitinceye kadar kocalarıyla yatmama kararı alıyordu. Pelerinin üzerinden taktığımız kılıçları fallusa benzetip oyunu yasakladılar. Lale de açlık grevi başlattı.16 gün sahnede yattık. Burhan Apaydın geldi, yeniden sahne almamızı istedi. O oyun sonra devlet tiyatrosunda 'Barış' adıyla defalarca oynandı."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ