Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünyadan Ata Demirer: Pandeminin böyle bir hediyesi oldu

        Bugün Disney +'de yayınlanmaya başlayan BKM yapımı 'Bursa Bülbülü'nün hikâyesinin başladığı yıl, filmin senaryosunu yazmakla birlikte 'Cengiz Sezen'i de canlandıran Ata Demirer'in 14 yaşında olduğu 1986...

        ‘Bursa Bülbülü’ ile sanki bindim bir zaman kapsülüne, ışınlandım geçmişe…

        Herkes için çocukluk, ergenlik ve ilk gençlik yılları doğal olarak özeldir.

        Hayatın; girdili - çıktılı dikenli yollarına henüz girilmediği, en saf haliyle yaşandığı o yıllar anılarımızda hep özel bir yere sahip olur.

        REKLAM

        O yılları; çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerinde yaşayanlar için 1980'ler Madonna'ydı, Michael Jackson'dı, Modern Talking'ti, Brooke Shields'ti, Rob Lowe'dı, 'Adam Olacak Çocuk'tu, 'Ayı Yogi'ydi, 'Atom Karınca'ydı, 'Voltran'dı, 'He -Man'di, Küçük Emrah'tı, Bergen'di, mahalle kültürüydü, salçalı ekmekti. Bir de erkekler için kuyruklu, kadınlar için ise permalı saçlar, vatkalı ceketler ve montlardı. Gazinoydu, tavernaydı, Maradona efsanesiydi, Berlin Duvarı'nın yıkılışıydı, Sovyetler Birliği'nde esen değişim rüzgârıydı...

        Ata Demirer'in ergenlik, gençlik döneminde yaşadıkları ve gözlemleriyle bezeli 'Bursa Bülbülü', 1980'li yılların toplumsal yaşantısını, popüler kültürün kişi ve unsurlarını da gözler önüne seriyor.

        Hayallerin peşinde koşma arzusunun ve aşkın yüceliğini kâh kahkaha attırarak, kâh hüzünlendirerek 'Cengiz Sezen', 'Arzu' ve Taşkın'ın yeteneklerini geniş kitlelere sunma çabası çerçevesiyle sunan 'Bursa Bülbülü', 1980'li yılların panoramasını sinematografik olarak kayıt altına almasıyla da ayrı bir değer taşıyor.

        Hakan Algül'ün yönettiği 'Bursa Bülbülü', aynı zamanda Ata Demirer'in son 20 yılın gözde senarist ve oyuncularından biri olmasının temelinde yer alan çevresel unsurların neler olduğunu da içeriyor.

        Ata Demirer, başrolü paylaştığı Özge Özacar ve Cem Gelinoğlu birlikte Habertürk'e verdiği röportajda 'Bursa Bülbülü'nün izleyicilere özellikle hangi duguları yansıtmasını umduğunu dile getirirdi.

        ‘Bursa Bülbülü’nün çıkış hikâyesi nedir?

        Ata Demirer: İlk gençlik yıllarımda yaşadığım, kendi hayatımdaki bir macerayı, bir yolculuğu kurgulayıp anlatmak istedim. Aslında çok uzun yıllar önce düşündüğüm bir hikâyeydi. O zaman ismi de farklıydı. Sonra zaman olmadı. Başka filmler yaptık, hep birlikte eğlendik, yıllar geçti. Pandemide eve kapanmak çok korkunç bir şeymiş. O ilk üç ay evden çıkamadık ya, o dönem bana geldiler. Evdeki köpek bile gezdirilmekten sıkıldı, kilo kaybetmeye başladı. “Bu böyle olmayacak” dedim. İçime döndüm, çocukluğuma, o zamanlar hayatımızda salgın gibi şeyler yoktu. “Bu hikâyeyi yazacaksam şu an yazabilirim, bir daha da yazamam” dedim. O yüzden bana pandeminin böyle bir hediyesi oldu. O zaman yazmaya karar verdim ve yazdım. Çok şükür çektik de.

        REKLAM

        Zaten yazardın da anladığım kadarıyla pandemi o süreci kısaltmış. Kariyerinin 20’nci yılındasın. Neler hissediyorsun?

        Ata Demirer: Bilmiyorum, kısmet. Start düğmesi pandemi oldu. 20'nci yıl mı? Oldu mu o kadar?

        "HAYAT PLANLADIĞINIZ GİBİ OLMUYOR"

        ‘İlk filmin ‘Vizontele Tuuba’ 2003’teydi. 20 yılda 13 filmin var.

        Ata Demirer: Doğru. Bu işin kitabını okuyan adam başka… Benim kendi hayalim 40 - 50 yaş arası kendi yazacağım 10 film yapmaktı. 8 tane yapabildim. Hayat planladığınız gibi olmuyor. Benim için çok özel çok güzel yıllar. Hâlâ da devam ediyor. İnşallah böyle üretmeye de devam edebilirim. Çünkü zaten bir hayatımız var ve benim odak noktam, yeteneklerimi insanlar için sürekli somut eserlere dönüştürmeye çalışmak. Çünkü o yetenek sizde varsa sizi rahat bırakmaz. Başka şeyler yapmak istemiyorum, sadece işimi yapmak istiyorum. Bu beni mutlu ediyor. Düşüncelerim bu yaşıma geldiğimde bu yönde. İşin açıkçası baktığım zaman boşa geçirmiş bir zaman da bulamıyorum.

        REKLAM

        "ONU ARIYORUZ, O BİTMEYEN ÇABA"

        Hedefinden çok uzaklaşmış değilsin, 10 film demişsin, 8 olmuş.

        Ata Demirer: Rakamlara çok takılmamak lazımmış, biraz onu anladım. Önemli olan, unutulmaz filmler çekmek. Onu arıyoruz, o bitmeyen bir çaba. Her seferinde “Daha iyisi olur mu? Daha kalıcısı olur mu?”nun peşindeyiz. Çünkü bilinenlerin aksine filmlerin de ömürleri var. Hani “Ölümsüz Filmler” derler ya… Yok, ölürler. Zamanında ne kadar kasıp kavursa da birçok klasiğin uykuya yattığını görebilirsiniz ama yüzyıllık filmler de var, unutulmayan Charlie Chaplin filmleri gibi.. Tabii ki hepsinin bir zamanı var. Zamanı ne kadar geniş kullanan filmler yaratabilirsem o kadar mutlu olurum.

        Senin filmlerinin ömrünün kısa olduğunu düşünmüyorum. Özellikle ‘Eyvah Eyvah’ serisinin örneğin 30 yıl sonra izlendiği zaman aynı tadı vereceğini düşünüyorum.

        Ata Demirer: 30 yıl falan tamam… 50’yi arıyorum. Biz bülbülü arıyoruz.

        Özge Özacar, 'Bursa Bülbülü'nde lokal bir şarkıcıyken İstanbul'da assolistliğe yükselen şarkıcıları sembolize eden 'Arzu'yu canlandırdı.
        Özge Özacar, 'Bursa Bülbülü'nde lokal bir şarkıcıyken İstanbul'da assolistliğe yükselen şarkıcıları sembolize eden 'Arzu'yu canlandırdı.

        "KALBİMDE ÇOK DAHA BAŞKA BİR NOKTADA"

        ‘Arzu’ karakteri için teklif geldiği zaman neler hissettin? Filmin seni etkileyen özellikleri neler oldu?

        Özge Özacar: Biz Ata ile ilk bir araya geldiğimizde 2021’in ağustos ayıydı. BKM’de üst katta çok tatlı bir ofiste, yönetmenimiz Hakan Algül, Ata ve ben bir araya gelmiştik. Orada o ihtimali dahi konuşabilmiş olmak benim için inanılmaz bir heyecandı. Özellikle bütün sahnelerin dökümünü çıkarıp gittim. Evet, her zaman bir senaryo akışı var; diziler, filmler yapıyoruz ama senin de az önce belirttiğin gibi ömürlük olacak, kalıcı olacak, kalbimize dokunan, “Bir daha izlemek istiyorum” dedirtecek bir şey var burada. Belki birçok dönem işi vardır ama sanat ekibimiz, kostüm, saç, makyaj, görüntü ekibimiz, herkes öyle bir dünya yarattı ki… Başka bir etki oldu. Bunun bir parçası olabilmek inanılmaz. Karakter olarak baktığımızda, ‘Arzu’ çok daha mütevazı hayat yaşayan, bir aile ortamından bambaşka yerlere gelen bir karakter. Belki evinde oturup Tarık Akan resimlerine bakıp hayal kurarken bir anda hayatına giriveren bir adamla kendini başka bir realite içinde buluyor. Hem de çok kısa bir zaman diliminde. Hepimiz için rüya gibi bir masal. Ben Yeşilçam filmlerini çok seven bir genç kadınım, bir oyuncuyum. ‘Bursa Bülbülü’ benim için böyle bir deneyim. Bu sene Emel Sayın’ı canlı dinleme fırsatım oldu. Bir an “Keşke böyle bir kadını canlandırabilsem” dedim ve saliselik bir şey oldu. O kostümler, hal, tavır, aramızdaki o iletişimler, ‘Bursa Bülbülü’nün o noktada bendeki yeri sıfatlarla ifade edebileceğim bir yer değil. Kalbimde çok daha başka noktada.

        Cem Gelinoğlu, 'Taşkın'a hayat verdi.
        Cem Gelinoğlu, 'Taşkın'a hayat verdi.

        "ATA AĞABEY BANA ULAŞTIĞINDA HOŞUMA GİTTİ"

        Teklif geldiğinde neler hissettin?

        Cem Gelinoğlu: Ata ağabey yazdığı karakteri benim oynamamı istemiş. Bana ulaştığında hoşuma gitti. Necati ağabey (Akpınar) ile konuşurken “Ağabey konuşabiliriz, ben Ata ağabeyin sinemasını da tarzını da seviyorum” demiştim. Aslında onun peşinden gelen kardeşlerinden biri olarak ben de aile sineması yapıyorum. Bu fikre en başta zaten bu yüzden yüksektim. Bir de dönem işi oynama hevesim vardı. Bu film de neredeyse müzikal tadında, çok güzel müziklerin olduğu bir proje olunca ben kafadan heyecanlandım zaten. Bir de Ata ağabey ‘Taşkın’ karakterini bence çok güzel yazmıştı. Bir yazar olarak Ata ağabeyin kesinlikle gönül projesi olduğunu hissettim. Bunu da şuradan anladım; kendi karakteri üzerinden ziyade tamamen hikâyeye odaklanmıştı. Ata ağabey, ‘Taşkın’ karakteri için “Eyyvah Eyvah’ filmindeki ‘Hüseyin Badem’ karakterine benzetiyorum” demişti. ‘Taşkın’, öyle bir karakter.

        Ata Demirer: ‘Hüseyin Badem’in dalgasına bakanı ama aynı naiflikte.

        Cem Gelinoğlu: O yüzden ‘Taşkın’ karakterinden çok heyecan duydum. Zaten hayal ettiğimiz gibi de olduğunu düşünüyorum.

         ‘Bursa Bülbülü’nde diğer rolleri Tarık Papuçcuoğlu, Melek Baykal, Celil Nalçakan, Toygan Avanoğlu, Berkay Tulumbacı, Seda Türkmen, Aycan Koptur, İnci Şen, Hakan Akın, Seçil Mutlu, Erkan Taşdöğen, Murat Kılıç, Neslihan Arslan, Ramiz Mullamusa, Cem Zeynel Kılıç, Bedir Bedir, Erkan Üçüncü, Uğur Arda Başkan, Muharrem Türkseven, Cem Cücenoğlu, Kerem Alp Kabul, Emre Şen, Mert Asker, Irmak Ecem Aydemir paylaştı.
        ‘Bursa Bülbülü’nde diğer rolleri Tarık Papuçcuoğlu, Melek Baykal, Celil Nalçakan, Toygan Avanoğlu, Berkay Tulumbacı, Seda Türkmen, Aycan Koptur, İnci Şen, Hakan Akın, Seçil Mutlu, Erkan Taşdöğen, Murat Kılıç, Neslihan Arslan, Ramiz Mullamusa, Cem Zeynel Kılıç, Bedir Bedir, Erkan Üçüncü, Uğur Arda Başkan, Muharrem Türkseven, Cem Cücenoğlu, Kerem Alp Kabul, Emre Şen, Mert Asker, Irmak Ecem Aydemir paylaştı.

        "KARAKTERLERİN HEPSİ NEREDEYSE GERÇEK"

        ‘Bursa Bülbülü’ne ilk gençlik döneminde yaşadıklarını, gözlemlediklerini yansıtmışsın. Peki canlandırdığınız karakterler gerçek mi yoksa hayali mi?

        Ata Demirer: Bir bölümü kurgu, bir bölümü gerçek. 14 - 15 yaşımdayken gördüğüm karakterlerin hepsi neredeyse gerçek. ‘Pakize’, annemin kardeşi. Evin annesi ‘Remziye’, rahmetli ananem. İsmi de Remziye’ydi. ‘Taşkın’ zaten tanıdığım bir karakter. ‘Arzu’nun ailesi gerçekten de Allah rahmet eylesin Şerafettin Hoca’nın ailesi. Gerçek ismi de Şerafettin. 1991’de beni konservatuvara hazırlayan hoca. Bursa’da beni çalıştırıp, “Hadi oğlum, sen hazırsın” deyip beni yolladı. Ben “Kazandım hocam” dediğimde de “Biliyordum kazanacağını” deyip telefonu kapatan bir adam. Kurgu nerede başlıyor? Filmde o hocadan başka şeyler talep ediliyor. Onu değiştirdim. Filmlerin altına ‘Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır’ diye yazıyorlar ya öyle bir şey değil ama parça parça gerçekliklerden oluşuyor. Şöyle diyelim; hikâyesi gerçek değil ama karakterleri gerçek.

        REKLAM

        "DAHA DONANIMLI BİR HALE GELMEMİ SAĞLADI"

        Yaşın itibarıyla 1980’leri yaşayamadın. O yılların çok özel olduğunu düşünüyorum. Filmde mutlaka 1980’lerle ilgili izlenimler edinmişsindir. Neler hissettin?

        Özge Özacar: Filmin içerisinde olmaktan ziyade ön hazırlık sürecine çok kıymet veren bir insanım. Belki senin de okulun olan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin gazetecilik bölümünün dürtüsü de olabilir. Bir ön araştırma yapmak istedim. “1980’lerde politikada neler olmuş”, “Bir genç kadın olarak ‘Arzu’ kimleri izliyor olabilir? Filiz Akın mı? Müjde Ar mı? Kimler var? Ne tarz filmler vardı?”, “Ekonomik olarak durumlarımız nasıldı?”, “İnternet yok, televizyon tek kanal. O ortamda radyoda neler dinliyor olabilir?”, “Nasıl hayaller kuruyor olabilir?, “Vizyonu en fazla ne olabilir?” gibi sorulara ön hazırlıkta çalıştım. Ayrıca çalışırlarken kıymetli sanatçılarımızı gözlemlemek genel kültür adına daha donanımlı hale gelmemi sağladı. O araştırma bana çok keyifli geliyor o yüzden çok zevk aldığımı söyleyebilirim.

        REKLAM

        "SONRA TRAJİKOMİK HİKÂYEM BAŞLADI"

        1980’ler hakkında neler hissediyorsun? Geçmişe dönebilseydin ve o dönemdeki Ata ile karşılaşsaydın, kendisine neler söylemek isterdin?

        Ata Demirer: “Doğru yapıyorsun, böyle devam et” derdim. Gerçekten çok bir şey söylenmez. Ben tuhaf bir şekilde ne yaptığını bilen çocuklardandım. O zaman hedefim müzisyen olmaktı. Zaten oraya doğru hareket edip o hedefin son noktasına geldim. Okuluna girdim, okumaya başladım. Ondan sonra benim trajikomik hikâyem başladı. Okurken birkaç sene sonra bir baktım bende aslında başka bir şeyler var ve müzik yetmiyor. Derslere girmemeye başladım. İçimden “Hani bu kadar seviyordun, neden derslere girmiyorsun?” diyordum. Sürekli kantine gitmek, orada bir şeyler anlatıp insanları güldürmek istiyordum. Sonra oradaki başka arkadaşlarımın çabalarıyla beni sahneye attılar. Müzik zaten sepette duruyordu, hikâyem öyle başka bir yere doğru döndü.

        "ÇOCUKKEN PAVYONA GİTTİM"

        Hikâye anlatma arzusu çocukluğunu yalnız geçirmiş olmaktan, daha doğrusu öyle olmasını tercih etmiş olmandan dolayı olabilir mi?

        Ata Demirer: “Baskı ve zor şartlar yaratıcılığı artıran şeylerdir” derler. Ben de buna katılıyorum. Annem ve babam ayrı oldukları için ve ben çok küçük yaştayken ayrıldıkları için kardeşimle beraber çok seyahat ettik. Baba bir Bodrum’da, bir Kuşadası’nda kaptanlık yapıyor. Anneye git, babaya git… Biz annemleydik hep ama babanı da özlüyorsun, arada gitmek istiyorsun. Sürekli bir seyahat, sürekli yeni insanlar, otobüs terminalleri. O yılları sen de iyi hatırlarsın Bursa’da ağabeylerim vardı, filmdeki ‘Cengiz ağabey’ gibi ağabeyler… Onlar beni düğünlere götürüyorlardı. “Madem müzisyen olmak istiyorsun, önce yeri burası” gibi... Düğünlere git, köylere git, oralara git, buralara git, sürekli yeni insanlar tanı... 16 - 17 yaşımdayken hocam bir gün bana “Sazın teli koptu, git hemen annene, sazın telini al, sonra da Gar Pavyon’a gel” dedi. Ben çocukken pavyona gittim. Yani normalde o yaşta giremezsin ama ben girdim ve o gece orada kaldım. Beni sevdiler, ablalar yanıma geldiler makas aldılar, “Sen de bir şarkı söyle” dediler. Çok ağır ortamlara girdim. Yaşanmışlık arttıkça ilerisi için üretim de artıyor. Açıkçası steril bir hayat yaşamadım ama steril kaldım, çok temiz bir ailede yetiştim. O ailenin korumacılığını hissettim ama müziğe olan merakım ve sosyal olarak kendimden büyük insanlarla olan arkadaşlıklarım, bana yaşımın biraz üstünde bir sosyal hareket alanı ve tecrübe birikimi kazandırdı.

        REKLAM

        "DELİ AYTEN ÇOK ÖNEMLİ BİR FİGÜRDÜR"

        Çok gezmiş, farklı bölgelerdeki insanlarla tanışmış olmaktan dolayı da önemli bir birikiminin olduğunu ve onları yapımlarına ziyadesiyle yansıttığını düşünüyorum.

        Ata Demirer: Tabii… Bir de ailede çok renkli karakterler vardı. Bir kısmı rahmetli oldu. Dedelerin biri hafız, diğeri Türkiye’nin, Bursa’nın en önemli iş adamlarından biri. Sıfırdan kendini tekstilde önemli bir noktaya getirmiş. Teyzelerimin birinin sesi Esengül gibiydi. Annemin arkadaşları Bursa sosyetesindendi. Uludağ’a Kadir İnanır gelmiş gibi dedikodular, Bursa Hakimiyet Gazetesi… Çocukken hepsini görüyorsun. Eline bir salça ekmek veriyorlar, sokağa salıyorlar. Sokakta büyüdük. İsmail diye bir arkadaşım vardı, çiğ balık yiyordu mesela. Böyle karakterler vardı. Bak filmlerde hiç kullanmadım mesela şimdi aklıma geldi. Çocuk istavriti alıp çiğ çiğ yiyordu. 7 - 8 yaşında bir oğlan bu. Sanki çocuğu yunus doğurmuş gibi… Sonra mahallemizdeki renkli karakterler vardı. Mesela ‘Deli Ayten’… Çok önemli bir figürdür, hazin de bir hikâyesi vardır. Onu da filme koymak zorundasın, onu da koydum. Çünkü şu an İnegöl’de ‘Deli Ayten’in bir heykeli var. Bir çocuk için mahallede tuhaf figüratif bir şey görmek, renkli renkli kıyafetlerle Caravaggio tablosundan fırlamış gibi bir grotesk karakter görmek çok etkileyici. Şimdi o karakterleri göremezsiniz. Bazı yörelere gittiğiniz zaman görürsünüz.

        "KARİKATÜR OKUYAN BİR NESİLİZ"

        Mahalle kültürünün de sahip olduğun zenginleşmede önemli bir paya sahip olduğunu düşünüyorum.

        Ata Demirer: Tabii... Bir de karikatür okuyan bir nesiliz. Gırgırlar, Fırtlar, Zalak Mahmutlar, Behiç Pekler, Avniler, Arap Kadriler ile büyüdük. Bayağı da her hafta sonu çatır çatır karikatür okunan, ‘Devekuşu Kabare’ seyredilen yıllardı.

        REKLAM

        "UCUNDAN KIYISINDAN YAKALADIM"

        Sen 1980’li yılları yakalayamadın değil mi?

        Cem Gelinoğlu: Yani o kadar da ıskalamadım Mehmet ağabey. Ben ucundan kıyısından yakaladım. 1983 doğumluyum. Ne kadar yakaladığıma dair de ipucu vermiş oldum. Ben 1990’ları çok seviyordum ama 1980’leri biraz çocukluktan hatırlıyorum. Mesela, İzmit’te Cem Karaca ve Emel Sayın’ın bir konserine gitmiştik. O dönemleri hatırlıyorum, çok iyi bir ruhtu. Onun haricinde moda olarak ben 1970’lerin tarzını daha çok seviyordum. Bu filmle 1980’lerin içine daha iyi bir dalış yaptığımı söyleyebilirim. Ata ağabeyin oradaki backgroundu çok önemliydi. Hem onun memleketinde çekmemiz hem de bize bizzat Ata ağabey tarafından sunulan bir rehberlik vardı. Bülbülü dinlemekten tutun oranın tarihi yerlerine kadar hikâyelerine kadar Bursa’nın tüm ruhunu aldık.

        Ata Demirer: Her gün döner yemekten herkes olduğu yerde dönmeye başladı.

        Cem Gelinoğlu: Dolayısıyla bizim için zaten güzel bir deneyim oldu. 1980’leri yerinde ve doğru bir projenin içinde öğrenmiş, o tadı orada almış oldum. 1980’lerle alakalı bence artık bir fikrimin olduğunu düşünüyorum. Özellikle müzik piyasası, Bursa’daki 1980’ler… Sanki Yozgat’ta başka yaşanıyormuş gibi söyledim.

        Tarık Papuçcuoğlu - Melek Baykal
        Tarık Papuçcuoğlu - Melek Baykal

        Bülbül ötümlü kanarya yarışmaları devam ediyor mu?

        Ata Demirer: Ediyor… Bülbül ötümlü kanarya yarışmaları burada fuar alanında yapılıyor. Bazı derneklerde de var diye biliyorum. Bursa'da gittim, İstanbul’da hiç gitmedim ama birkaç kere davet edildim.

        REKLAM

        O yarışma Mersin’de de çok olurdu. Çalıştığım eczanenin kalfası Tahsin amca (Kavuş) kanarya beslerdi ve onları yarışmalara sokardı. Onunla bir kaçına gitmiştim. ‘Bursa Bülbülü’ beni oradan da yakaladı.

        Ata Demirer: Evet, Kanarya Sevenler Derneği vardı. Oraya üye olmaya bizim yaşımız tutmuyordu ama özellikle mezat günlerinde misafir diye kabul ediyorlardı. Orada anladık konuyu, çok acayip bir konu…

        "BUYUR AL YAP DEDİLER"

        ‘Bursa Bülbülü’nde Bülent Ersoy, Küçük Emrah, Metin Akpınar ve Merhum Fahrettin Aslan canlandırması da var. Filmde, o yıllardaki hallerinin olacağını söylediğin zaman neler söylediler?

        Ata Demirer: Hepsinden tek tek izin aldım. “Biraz sevdirmişim kendimi” diye düşündüm. Minnettar oldum. Bunu zaten hepsine de zikrettim. İnanın konuşmaları uzatmadılar. “Kısaca nedir?” dediler. “Dönemin gerçekliğini arttırmak için buna ihtiyacımız var. Genç, güzel oyuncu arkadaşlarımıza bunları vereceğiz, içimize sinene kadar çalışacağız, bunları yapacağız” dedim. “Buyur, al, yap” dediler. Bu da çok hoşuma gitti. Çok önemli bir şeydi. Dönem filmi çekiyorsan, eğer hikâyede varsa dönemin gerçekliğini artırmak için birkaç sembol, tanınan birilerinin olması gerekli.

        "HEPSİNİN KOMEDİ YANI ÇOK KUVVETLİ"

        'Bursa Bülbülü’nün kariyerine nasıl bir etkisi olmasını umuyorsun?

        Özge Özacar: Daha çekerken bile bir oyuncu olarak bende çok radikal değişimlere neden oldu. Sette çok tecrübeli hocalarım vardı. Ata ile zaten bütün set boyu beraberdik ve ondan öğrendiğim o kadar çok şey var ki… Bendeki yeri çok ama çok başka. Melek abla (Baykal), Tarık ağabey (Pabuççuoğlu), Cem… Hepsinin komedi yanları çok kuvvetli. Herkes devam etmeye, eğer imkânı varsa akmaya ve sahneyi yaşatmaya o kadar müsait bir enerjideydiler ki… Bir şekilde eşlik etmek durumunda kalıyorsunuz. Bunu yapmak, her defasında onlara danışmak çok önemli. Cem, bir şey görüp destekledi. Ata her an hem öncesinde hem sahne içinde benim için hem okul oldu. Diyorum ya, manen bende çok radikal bir yükseliş yarattı. Dilerim ki izleyicilerimiz de keyif alır.

        "HAYDİ BERABER UNUTMAYALIM DEMEK İSTİYORUM"

        ‘Bursa Bülbülü’nün izleyicilere özellikle hangi duyguları aşılamasını umuyorsun?

        Ata Demirer: Çok kişisel bir film. Benim hayatımın malzemelerinden oluştuğu için empati kurmalarını ve birlikte bir zamanlar zevk aldığımız şeyleri hatırlayanların genç nesillere anlatmasını bekliyorum. İnsanların duygularını harekete geçirmesini bekliyorum. Bir film insanların duygularını harekete geçirirse iyi filmdir. Bu, gülmek olabilir, ağlamak olabilir… Sahnede tüylerin diken diken olması olabilir… Ben bunları kendi hafızamdan çıkarıp oraya koydum ama aynı zamanda da kendi hafızamdaki yerlerini de sabitlemek istedim. Çünkü sinemanın zamanı kaydetme ve orada durdurma özelliği var. Bunları unutmak istemediğim için izleyicilere, “Haydi beraber unutmayalım” demek istiyorum.

        "CESARETİN ÖNEMİNİ GÖRDÜM"

        Sen filmin hangi duyguları aşılamasını umuyorsun?

        Cem Gelinoğlu: Hikâyeye baktığımda cesaretin önemini gördüm. Bu filmi bir zaman tüneli gibi görüyorum. Sadece dönem filmi olması itibarıyla değil, insanların günümüzden iki saat uzaklaşacağını, sıcacık bir film izleyeceklerini ve oradan almaları gerektiği şeyleri zaten alacaklarını düşündüğümden onlara çok öneri niteliğinde bir şey söyleyemiyorum ama benim aldığım birkaç şey var.i Onlar da bunlardı zaten.

        "O HALİN KALBE VURMASI BAŞKA BİR ŞEYDİR"

        Bu konuda sen neler söylemek istersin?

        Özge Özacar: Ben de Ata ve Cem ile çok ortak düşünüyorum ama benim için sevgi ve gerçeklik kısmı çok önemli. Hakan hocam (Algül) bana her çektiğimiz sahneden evvel duygunun ehemmiyetini hatırlatırdı. Ben Hakan hocamla birebir diyalogda olmayı hep çok kıymetli buldum. Bana söylediği, Ata’nın da tekrar ettiği gibi duygu; “İzlediğimiz zaman bu sahneden böyle bir duygu kalmalı bize” diye… Gerçekten hissetmek, o halin kalbe vurması başka bir şeydir. Anlarsınız, bir an kitlenirsiniz, başka bir şey görmezsiniz. Diliyorum ki o sevgi ve gerçeklik izleyicilerimize de geçer.

        Zaten filmlerin başarısı da ‘-mış’ gibi olmamasından kaynaklanmıyor mu? Senin filmlerinin ortak özelliği ‘-mış’ gibi olmaması değil mi?

        Ata Demirer: İnşallah…

        "BİR BAKTIM KUYRUK VAR"

        Filmde canlandırdığınız karakterlerin hayatlarında bir kırılma noktası oluyor. Buradan yola çıkarsak senin hayatında kırılma noktası nedir?

        Ata Demirer: Benim geniş kitleler tarafından tanınmamı ve kendi hikâyemin kolayca akmasını sağlayan proje ‘Avrupa Yakası’dır. Kırılma noktasının biri odur. Biri de 1998’de Leman Kültür’de oynarken Kanal 6’ya çıktığım programdır. Nedim Saban’ın programıydı, rahmetli Ferhan Şensoy vardı, Cem Özer vardı. O gün orada stand up tartışıyorlardı. Beni biri kolumdan tuttu, oraya götürdü, “Meşhur olacağız, haydi kendini oraya at” dedi. “Ne oluyor?” dedim. Bir baktım kuyruk var. Stand up yapan genç arkadaşlar çıkıyor. Çıkan yanıyor, çıkan yanıyor… Çok fena. Çünkü seyirci yok ve üç ustanın önüne çıkıyorsun. Çıktım, “Yap” dediler. “Burada yapılmaz” dedim. “Bak, biliyor bu işi” dediler. Sonra orada Cem Özer, “En azından burada yapılmayacağını biliyor” sözünü alt metin olarak aldı. Beni kafaya taktı. O zaman ‘Laf Lafı Açıyor’ çok meşhur bir programdı, çok önemli bir belirleyiciydi. Beni oraya çağırdı. Oradan Hülya Avşar’a çıktım. İş, oradan da Korsan TV hikâyesine gitti. O zaman Ekrem Çatay, Star TV’nin genel yayın yönetmeniydi. O da bir kırılma noktasıdır. Sinema anlamında kırılma noktası da kendi yarattığım karakter, ‘Eyyvah Eyvah’ filmindeki ‘Hüseyin Badem’dir.

        REKLAM

        "BENİM HAYATIMDA KIRILMALAR ÇABUK OLUYOR"

        Senin hayatında kırılma noktası nedir? Bu arada senin de 7 yılda 7 sinema filmin var. Soruyu bunu da göz önünde bulundurarak cevaplar mısın?

        Cem Gelinoğlu: Benim hayatımda kırılmalar çabuk oluyor Mehmet ağabey. Hangisinden başlayacağımı bilmiyorum ama tabii ki sosyal medya platformu 'vine' benim birinci kırılma noktamdı. İkincisi de aslında bizim toplumumuzun damarlarına inene kadar tanıyabileceği ‘Aykut Enişte’ oldu. Tabii ki daha önceki filmlerin de belli bir kitlesi vardı ama o sevgiden, sokakta tattığım deneyimlerden anlıyorum ki tam anlamıyla kırılma noktası ‘Aykut Enişte’ oldu.

        "İZLEYİCİLERİMİZE MAHCUP OLMADIK"

        İlk röportajımızda bana, “Sence Ali Kundilli’ nasıl olacak?” diye sormuştun. Ben de “Henüz izlemedim ama Faruk Aksoy çektiyse mutlaka sende bir şey görmüştür de çekmiştir” demiştim.

        Cem Gelinoğlu: Faruk ağabeyi o zaman da çok cesur bulurdum. Çünkü sosyal medyada videolarınız beğenilebilir ama bir sinema filmi her zaman öyle olmayabilir. O konuda da çok deneyimli bir yapımcı olduğu için bunun üzerine Faruk ağabeyle birçok şey konuşmuştuk.

        Filmi yaptıktan sonra onu da mahcup etmedik, izleyicilerimize de mahcup olmadık. Profesyonel alana geçmekle alakalı ‘Ali Kundilli’yi yapmak da hayatımda bir kırılma noktasıydı.

        "ÖZGE GERÇEKTEN ÇOK ÇALIŞKAN"

        Senin hayatının kırılma noktası nedir?

        Özge Özacar: ‘Bursa Bülbülü’nün o kırılmaya vesile olacağını hissediyorum.

        Ata Demirer: İnşallah… Özge çok çalışkan, şahane bir oyuncu. Ben Cem’den de Özge’den de diğer arkadaşlarımızdan da ustalardan da çok memnunum. Özge gerçekten çok çalışkan. Cem çok duygusal. Cem’i çok iyi anlıyorum. Çünkü komedyen olduğu için bizim onunla çok fazla konuşmamıza gerek kalmıyor. Bir bakışla bir ufacık şeyle konuyu patlatıyoruz. Hemen aramızdaki her şeyi şifreleriyle çözüyoruz. Özge gerçekten Harry Potter gibiydi.

        REKLAM

        Sette 1 - 1.5 ay çalıştınız değil mi?

        Ata Demirer: Öncesinde çok çalıştık. Kimse sette karakterini bulmadı. ‘Kervan yolda düzülür’ gibi bir hadise yok. Biz çok çalıştık. Herkes çok çalıştı. Müzikleri filmden önce yaptık. Öyle olması gerekiyordu çünkü öbür türlü çekemezsiniz.

        "ASLA HAKKINI YİYEMEM"

        Sette birçok ustayla beraber çalışma fırsatı yakaladın. Edindiğin en önemli öğreti ne oldu?

        Özge Özacar: Çok derin bir soru… Yardımlaşmak olduğunu söyleyebilirim. Sette özellikle ön hazırlık sürecinde korkularımın bir vesvese olduğunu ve bambaşka perspektiflerden bakabileceğimi öğrendim. En çok Ata sayesinde… Asla hakkını yiyemem. Bence vizyon kazandırmak çok kıymetli bir şey. Bu sette bende yer edinen şey yardımlaşmak ve güven duygusu oldu. Yapamadığımı zannettiğim veya nasıl daha iyi yapabilirimi konuşmak ve onu paylaşabilmek çok değerli. Yardımlaşmak ve sevgi diyebilirim. Tekrar teşekkür ederim.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ