Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Avrupa Yavru vatan kan ağlıyor

        GAZETE HABERTÜRK / CEYDA KARAN

        Kıbrıslı Türkler 20 Temmuz’a buruk biçimde hazırlanıyor. Geçen yıl Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı tarihte adaya gidişindeki konuşmasını anlatıp acı acı gülüyorlar. Erdoğan, kendisini karşılayan ve 2004’te Annan Planı’na ‘Hayır’ demişlerden oluşan kitleye “Evet’inizle gurur duyuyoruz” diye hitap ettiğinde büyük çoğunluğu Türkiyeli göçmenlerden oluşan ve aslında ‘hayırcı’ olan kitle “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye bağırıvermiş. O esnada Erdoğan’ın gurur duyduğu ‘Evet’çiler ise polis kordonu altında dayak yemekteymişler. Kıbrıs’ın ironisi!

        "KİMİ CESUR, KİMİ KARNINDAN KONUŞUYOR'

        Perşembe günü 10 yıl aradan sonra bir grup meslektaşla birlikte adım attığım adadaki ilk tespitim ‘Kıbrıs’ta hiçbir şey değişmemiş’ olmuştu. Yanılmışım. Adanın kuzeyinden güneyine uzanan hızlandırılmış iki günlük tur ve temaslar sonucunda derin bir ‘umutsuzluk’ ve ‘huzursuzluk’ dalgasının bulunduğuna kanaat getirdim. Sokakta, sendikalarda, odalarda, Kıbrıslı Türklerin dilinde hep Başbakan’ın sözleri ve hoşnutsuzluk hakim. Bir oda yöneticisinin ifadesiyle, “Toplumun yüzde 95’i memnuniyetsiz. Türkiyeliler de öyle. Ama pek azı cesurca konuşuyor, bazıları üç-beş kişi bir araya geldiklerinde konuşuyor, kimileri de karnından konuşuyor”. Benzeri ifadeleri kimle konuştuysak işittik. Aslında bir dokunduk bin ‘ah’ işittik. Kıbrıslı Türkler en fazla da Türk medyasının kendilerine yer vermemesinden şikayet ediyorlar. Eh şikayetlerini, iddialarını aktarmak farz oldu…

        "JET HIZIYLA VATANDAŞLIK"

        *1974’ten sonra gelen Türkiyeli göçmenlerin kırsal kesimdeki köylere kitlesel halde yerleştirilenler dışındakilerin yerel ahaliyle kaynaştığını ama sonraki süreçte işlerin bozulduğunu anlatıyorlar. Özellikle son dönemde Türkiyelilere jet hızıyla vatandaşlıklar dağıtıldığı iddiası var. Kuzey’in resmi nüfusu sayım yapılmadığı için bilinemiyor. Kayıtlı 290 bin civarında nüfus görünüyor. Fakat bu rakamın 600-700 bine dayandığı söyleniyor. İçindeki yerli Kıbrıslı Türklerin sayısı 150 binle ifade ediliyor. Yeni bir ‘Kıbrıslı Türk’ kimliği yaratılmaya çalışıldığı görüşü hakim.

        *Kıbrıslı Türkler ortalama 2-3 çocuk sahibi. Ancak demografik değişimle başa çıkamadıklarını söylüyorlar. Zira Türkiye’den gelenlerin 7 hatta 9 çocuk yaptığını belirtiyorlar. Başbakan Erdoğan’ın “Siz çok çocuk yapmazsanız, Türkiye’den size yollarız” mealindeki sözlerine tepkileri, ‘Adadaki Kıbrıslı Türklerin nüfusunu artırmak o kadar isteniyorsa, İngiltere’de 400 bin Kıbrıs Türkü yaşıyor. Onları geri getirmenin yollarına bakılsın’ şeklinde.

        *Çocuklar artık ayrı okullarda okumaya başlamış. Türkiyelilerin çocukları devlet okullarına gidiyor, Kıbrıslı Türklerinkiler kimileri güneyde olmak üzere kolejlere.

        "ESKİDEN HA BİRE ATATÜRK HEYKELİ AÇILIRDI, ŞİMDİ CAMİ"

        *Eskiden ha bire Atatürk heykelleri açılırken, artık ha bire boş da olsalar cami açılır olmuş. Adada imam yetişmediği için Türkiye’den atanan imamların köylerde, aileleri, Türkiye’de düzenlenecek Kuran kursları kamplarına göndermeye ikna için kapı kapı dolaştığı anlatılıyor. Kıbrıslı Türk ahalide ‘İlahiyat Koleji’ adıyla temmuz sonunda açılışı yapılacak külliyeden rahatsızlık büyük. Türk yetkililerin kendilerine ‘dinsiz’ gözüyle baktığından yakınıyor, adanın kültürel farklılıklarının altını çiziyorlar. Genel şikayet ‘kimyamızla oynanıyor’ denilerek ifadelendiriliyor.

        *Adaya giren bazı büyük sermayenin Kıbrıs kültürüyle uymayan girişimlerinden de rahatsızlık duyuluyor. En son bir tesettür otelinin inşa edilecek olması hararetle tartışılıyor.

        "SABAH CAMİ AÇILIŞI, AKŞAM KUMARHANE OTELİ"

        * AK Parti’nin tutumuna akıl erdiremeyenler de eksik değil. Örneğin bir dönem KKTC’den sorumlu bakanlık yürüten Cemil Çiçek’in sabah cami açılışı yaptığını, akşam ise dev kumarhane otelini açtığını anlatıyorlar. Bu otellerin arazilerinin hükümet tarafından Türkiye sermayesine dağıtıldığını, krediyi Ankara’nın sunduğunu, 15 yıl vergiden muaf tutulduğunu; üstelik taşı, tuğlası kapı penceresinin hatta personelinin Türkiye’den geldiğini ve Kuzey’in ekonomisine katkısı bulunmadığını öne sürüyorlar. Bunların biraz da Kuzey Kıbrıs bütçesini ‘yamama’ amaçlı olduğunu düşünen de çok.

        *Ama Kıbrıslı Türklerin en büyük tepkisi adada ‘çok rahat yaşadıkları’ yolunda oluşturulan imaja. “Zannedersiniz biz o otellerden içeri girebiliyoruz. Türkiye Başbakanı’nın sözünü ettiği ‘beslemelerin’ hiç birisi o otellerden, turistik tesislerden içeriye adımını bile atamaz” diyorlar.

        "KIBRIS TÜRK YERLİ SERMAYESİ KAN AĞLIYOR"

        *KKTC meclisinin, Ankara’nın talimatlarıyla bir gecede yasa çıkardığını öne sürüyorlar, “Önüne gelen bu ülkeye gelip işletme açabilecek” hale getirildi şikayetleri yükseliyor. Yerli sermaye kan ağlıyor. Türkiye’ye mal sokmak deveye hendek atlatmaktan zor. Kendi hammaddeleriyle işledikleri ürünleri bırakın Avrupa’ya Türkiye’ye satamaz haldeler. Hammaddeyi Türkiye’den almak, menşei belgesi sunmak durumundalar. İki kat pahalı enerji, işgücü, yaşam Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’den çok daha pahalı olduğundan, kar etmenin imkansız olduğunu söylüyorlar. Buna karşılık aslında vergilerin çoğunu Kıbrıslı Türklerin ödediği, Türkiye’nin gönderdiği paranın da esasında adaya yerleştirilmiş göçmenlere gittiğini savunuyorlar.

        MERSİN DUVARI'NI AŞMAK...

        *‘Mersin duvarı’ deyimi dillerine yerleşmiş durumda. Patatesleri Mersin kapısında bekleyen 70’lik bir ihtiyar çiftçinin tepkisi yerel televizyonlara şöyle yansımış: “Üretimle 7 yaşında tanıştım. O zamanlar 18 farklı ürün yetiştirirdik. Mücahittik. Üzerimizde asker üniformaları vardı. Rum tüccar malımızı almaya geldiğinde, silahımızı asıp ürünü tartardık. Ruma verdin mi parayı hemen alırdın. Ama artık eksik olsun anavatan! Türkiye’den uyanık tüccar geliyor, ürünü alıyor, parayı al alabilirsen! Biz üretimden koparıldık. Mersin kapısını aşamıyoruz, aşamayacağız. Oysa Rumlara satarken kapıda bir saatte aşıyoruz. Mersin’e gönderdiğimiz TIR’lar bir hafta bekliyor”.

        *Özel sektörün yüzde 90’a yakınının yabancı personel çalıştırdığını, bunların çalışma yasalarına dahil olmadığından sendika dışında bırakıldığını anlatıyorlar. KTHY’nin içinin boşaltılıp, bir gecede el değiştirtilmesinden sonra sırada elektrik kurumunun bulunduğunu anlatıyorlar. Ada ekonomisinin kooperatifçiliğe dayalı geleneğinin ürünü olan Koop-süt’ün de özelleştirilme tehdidi altında olduğunu belirtiyorlar.

        "BİRİLERİ BATAR, BİRİLERİ ÇIKAR"

        *Annan Planı’nın yarattığı umutla özellikle İngiliz sermayesi adaya gelmiş, pek çok yeni villa ve bina inşa edilmiş. Adada dolaştığınızda gözle görülür ölçüde artmış bir yapılaşma bulunuyor. Ancak bunların çoğu boş. Zira planın reddi ve Rumların AİHM’de açtıkları davalar sonrasında kalanlar az, İngiliz sermayesi adadan kaçmış. Buna karşılık Türkiyeli sermayenin adaya hücüm etmesinin kendilerine olumsuz yansımaları olduğunu anlatıyorlar. Türkiye’den giren büyük sermayeyle rekabet edemeyeceklerinden, korunmamaları halinde yok olacaklarını belirtiyorlar. Küçük esnafından büyük işletmeci ve yatırımcılara uzanan bir dizi insanla görüştük. Hepsinin ortak kanaati, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın kendi kendine yetecek bir ekonomiye asla sahip olmasını istemediği yolunda. Adadaki önde gelen Türk yetkililerin şikayetleri karşısındaki tavrını ‘Gelişme için birileri batar başkaları çıkar’ şeklinde özetliyorlar.

        "ENERJİ KAYNAĞI HAYAL"

        *Adanın güneyinde bulunan enerji kaynaklarını paylaşmak onlar için bir hayal gibi. Güney Kıbrıs’ta Yunan bankalarıyla bağlantılı patlayan kriz ve AB’den kurtarma paketine mecbur kalınmış görünmesi de içlerine su serpmiyor. Ekonomik krizin bir umut Rumları yeniden çözüm ve birleşme için müzakere masasına oturtabileceğini düşünenler azınlıkta. Çoğu Güney için ‘Onlar toparlarlar. Hem enerji kaynakları da buldular. Bizimle niye paylaşsınlar” görüşünde.

        "KÖRFEZ ARAPLARI GÜNEY'E UĞRUYOR, KUZEYE GELMİYOR"

        *Buna karşılık Türkiye’den Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramaları konusunda İsrail ve Kıbrıslı Rumlar’a yönelen çıkışları ve ‘Donanmayı bugünler için besledik’ türündeki sözleri ise Kıbrıslı Türkler için çok bir şey ifade etmiyor gibi. “Uluslar arası haktan hukuktan ziyade gücünüz var mı gidip orada sondaj yapıp petrol doğalgaz çıkarmaya” diye soruyorlar.

        *Türk Dışişleri’nin İslam Konferansı Teşkilatı’nın tecridi kaldırmaya yönelik son birkaç yılda düzenlediği toplantıların hiç birisinin sonuç vermediğini anlatıyorlar. Özellikle de kendilerine vaatlerde bulunan Arap ülkelerine dair çarpıcı tutumlar akıllarına kazınmış. Misal Körfez’deki monarşiler Kuzey’e hiç uğramazken, Güney Kıbrıs’a da uğrayan paket turizm programları düzenlediklerini aktarıyorlar.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ