Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Habertürk'e açıklamalar
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Habertürk'ten Mehmet Akif Ersoy'a açıklamalar. İslamiyette kurbanın manasını anlatan Prof. Görmez, "İslam ümmetinin dünyadaki bütün temsilcileri Mina'da kurbanlarını kestikleri zaman biz de temsilcilerimizin bu büyük iman şölenine, ibadet şölenine kurbanlarımızı keserek katılıyoruz" dedi. "Bayramın en büyük ibadeti sevinmektir" ifadelerini kullanan Prof. Görmez, "Bayramın sevincini kalbinde taşımak, hissetmek, bu sevinci evden eve, kalpten kalbe, ülkeden ülkeye taşımak bayramın en büyük ibadetidir. İşte o sevinme gerçekleştirse. Yüzümüz gülmeye başlıyorsa, bunu hissediyorsak. Sevinmiyorsak kalbimizi zorlamalıyız" değerlendirmesinde bulundu

Kurban ve hac ibadetinin tarihçesi ne? Kur'an-ı Kerim'de hac ve kurban ayetleri neler? Kurban ve haccın asıl anlamı ne? Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk'ten Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtladı.
Görmez'in açıklamalarından öne çıkan satır başlıkları şöyle:
İSVEÇ'TE SKANDAL PROVOKASYON
Öncelikle hem bir insan hem bir mümin olarak hem de başka inançların kutsal değerlerine hakaret etmeyi yasaklayan kitabın, peygamberin mensubu olarak bu hunharca, gerçekten hiçbir insanın kabul edemeyeceği bu tür eylemleri şiddetle tel'in ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bir milletin, kültürün, inanç topluluğuna yönelik mukaddes değerlerinin üzerinden hakaret etmektir bu. Bu bir kültürel işkence ve aşağılamadır. 2 milyar insanın kalbinde, ruhunda, çok özel yeri olan bir kitabı, hem de müslümanların bayram gününde, cami önünde bu şekilde yakmaya kalkışmak herşeyden önce İsveç'te yaşayan müslüman topluluğun tamamına hakaret, Avrupa'da yaşayan 30 milyon insanı tedirgin eden, rahat uyumalarını engelleyen, onun ötesinde 2 milyar bütün müslümanı rahatsız eden davranıştır bu.
"BU EYLEM BİR İNSANLIK SUÇU"
Büyük bir dünyada gerçekten insanlıktan çıkmış insanlar çıkarlar, bu tür aşağılık eylemler gerçekleştirirler. Kendine yakışanı yaparlar. Bunun ifade özgürlüğü başlığı altında kabul edilmesi, polis nezaretinde korumaya alınması, eylemin yapılacağı zaman dikkate alındığında, bayram günü müslümanların en kutsal günü. Cami önünde, karşısında devlet izin vermiş, bunu bir ifade özgürlüğü olarak kabul edilmiş. Resmi olarak müracaat edilmiş, kabul edilmiş. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu bir insanlık suçudur. 2 milyar müslümanı mukaddes değerleri üzerinden aşağılamak, hakaret etmek, kültürel işkenci unsuru olarak yapılmasını çağdaş dünya nasıl ifade özgürlüğü olarak kabul edilebiliyor? Batı dünyasındaki akil insanların ses çıkarmamış olması kabul edilebilir bir şey değildir.
"BU BİR MEDENİYET ACZİDİR"
Bir doktorun LGBT'ye 'bu hastalıktır' veya hukukçunun 'hukuka aykırıdır' dediği zaman ifade özgürlüğü saymıyorlar. Bu bir medeniyet aczidir. Eğer ses çıkmazsa. Sayın Putin'in yaptığı gibi Batı dünyasının liderleri bu gidişata yönelik ses çıkarmazlarsa bu açıkça medeniyet aczidir. Birlikte yaşamak hukukunu ortadan kaldırmaktır. 30 milyon müslümanın Avrupa'daki varlığını kabul etmemek demektir zımnen. Bu uzun süredir müslüman dünyanın talebi BM'den ve uluslararası insan hakları örgütlerinden talebi, bu tür müslümanların kutsal değerlerini aşağılamayı, hakaret etmeyi insanlığa karşı suç kabul edilmesi talebidir. Bunun müslümanlar çağdaş dünyadan talep ettiler. Ama bu talep hala dikkate alınmadı.
"KUR'AN HİDAYET REHBERİDİR"
Kur'an-ı Kerim 'Allah'ı bırakıp başkalarının putlarına tapanlara asla sövmeyin' diyor. Biz sadece belki yüce kitabın rahmet mesajlarına daha fazla ağırlık vererek, insanlara doğru anlatmanın yollarını aramalıyız. Kur'an-ı Kerim bütün alemlerin hidayet rehberidir ve son ahittir. Kıyamet sabahına kadar insanlığın Rabbimizle yaptığı sözleşmenin en büyük kaynağıdır. Bugün Rusya'daki müslümanlarla bayramlaşırken gerçekten sayın Putin'in tam böyle bir günde, bayram gününde Dağıstan'a gidip, Derbent'te camiyi ziyaret etmesi, müslümanlar orada bir Kur'an-ı Kerim takdim ediyorlar. Kalbinin üzerine koyarak 'bu kitaba hakaret etmek benim ülkemde suçtur' diyor. Batılı liderler kendi toplumunda sık sık ortaya çıkan histeriyi ortadan kaldıran, İslam düşmanlığını yayan eylemleri ifade özgürlüğü sayacaklarını en azından saygı gösterisi yapmalılar.
"HAC VE BAYRAMLAR DİRENİYOR"
Dünya hızla değişti. Kadim gelenekler çözülüyor. Dinler, inançlar, bayramlar. Modernleşme ve küreselleşme, dijitalleşme ile birlikte adeta tarumar oldu. Müslümanlar açısından baktığımızda iki gelenek buna muhteşem bir şekilde direniyor. Biri Ramazan ve Ramazan bayramı. Biri de Hac ve Kurban bayramı. Bu iki gelenek çağdaş dünyanın bütün değişim, dönüşümlerine karşı müthiş bir direnç gösteriyor. Bunlar bize hayat vermeye, süreklilik kazandırmaya devam ediyor. Neden iki gelenek hala çok güçlü? Birkaç sebep sayabiliriz. Tarihi, ilahi, manevi kökleri var. İnsanlık tarihinin başına kadar giden büyük tarihi var. İlahi ve manevi temelleri var.
"MÜSLÜMAN ASİMİLE OLMAMIŞSA"
İlahi ve manevi, insani boyutlar çok içiçe geçmiştir. İnanç, ibadet, ahlak boyutu, kimlik oluşturma boyutu var. Domuz eti yemeye başlamışsa müslümanlar azınlık oldukları yerde, Ramazan ve Kurban bayramında namaza katılmayı, bayram sevincine katılmayı terk etmişse yüzde 100 asimile olmuş diye tespitlerim vardı bu konuda. Müslüman nereye giderse gitsin, bu zamanlarda müslümanlığını hatırlıyor. Yardımlaşma boyutu var. Yetimin, fakirin, miskinin doyduğu boyut var. Bir de bu bayramlar kadar inancı, ibadeti, tarihi, ahlakı sevinç atmosfer boyutu var. Bununla İslam ümmetine süreklilik kazandırması sözkonusu. Bu iki gelenek de çok güçlü devam ediyor.
İSLAM'DA KURBAN ANLAYIŞI
Kurbanın tarihi İslam'la başlayan bir tarih değil. Adem'le başlıyor. Kabil Habil'le başlayan kurban, bütün dinlerde, kültürlerde hep var oldu. İslamiyet buna o kadar farklı anlam yükledi ki. Hz. Adem'le başlayan İslamiyet'i kast ediyorum. Hz. Peygamberle tamamlanan, kıyamet sabahına kadar devam edecek olan İslam geleneği. Putperest, müşrik toplumların, muharref dinlerin kurbana yükledikleri anlamla İslam'ın yüklediği anlam arasında dağlar kadar fark var. Bizim kurbanımızda 'kurbiyet' vardır. Arapça bir kelime olduğu halde Araplar kullanmaz. Udhiye diyorlar. Zaman eksenli bir tanım yapıyorlar. Türkler 'kurban' derler. Farisiler de kurban derler.
"ASLOLAN ALLAH'A YAKINLIK"
Biz isimlendirirken kurbana yüklenen metafizik manayı esas almışız. Biz diyoruz ki, burada aslolan Allah'a yakın olma arayışımızdır. Aslında kurban kelimesi bizi Allah'a yakınlaştıran her türlü davranış için kullanılır. Kurbanda bir fedakârlık ve vefakârlık da var. Kurbanın asıl gayesi Allah'a yakınlık arayışımız. O bir vesile. Kan dökmenin, kesmenin, hâşâ müşrik toplumlardaki yüklenen manalardan tamamen ayrı bu hataya düşeceğimizi bilen Rabbimiz, 'Kestiğiniz kurbanların eti ve kanı Allah'a ulaşacak değildir' diyor. Allah'a ulaşacak olan sizin takvanızdır. Takva kurbandır, o kurbiyet arayışıdır. Asıl gaye yakınlık. Kurban kelimesinin Arapça'da zıttı şeytandır. Şatana uzaklaşmak demektir. Şeytanın vazifesi insanı daima yaratcıdan uzaklaştırmaktır. Dinin gayesi kurbiyettir.
"KURBAN BİR İMAN ŞÖLENİDİR"
İslam Alimleri kurban ayrı, kurban bayramı ayrı, hac ayrı, hacda kesilen kurban ayrı demişler. Benim okumalarımdan vardığım netice; aslında bunlar birbirinin parçası. Hac'da ibadetlerini bitiriyorlar, kurban kesiyorlar. İslam ümmetinin dünyadaki bütün temsilcileri Mina'da kurbanlarını kestikleri zaman biz de temsilcilerimizin bu büyük iman şölenine, ibadet şölenine kurbanlarımızı keserek katılıyoruz. Hac'da kurbana Hedi deniyor. Peygamberimiz gitmeden de zaman zaman kurban göndermiştir. Bazı alimlerimiz de kurbanı sünnet olarak değerlendirmişlerdir. Ben bu çok anlamlılığa taraftarım. Tek anlamcılık bizi perişan ediyor. Bir usül içerisinde kalarak farklı yorumlara kulak vermek lazımdır. Bu bizim medeniyetimizin zenginliğidir diye düşünüyorum.
"ALLAH KABUL EDİYOR MU?"
Bazı insanlar diyorlar ki, 'şu kadar namaz kılıyorum, oruç tutuyorum ama Allah'ın kabul edip etmediğini bilmiyorum'. Ben de 'bilebiliriz' diyorum. Eğer yaptığımız ibadet ahlaka, adalete, erdeme taşıyorsa bilelim ki Allah kabul etmiştir. Namaz sizi fuhşiyattan, kötülükten alıkoyuyorsa, oruç takvaya götürüyorsa, kurban sizi kurbiyete götürüyorsa, Allah ile olan ilişkinizi gözden geçirmenize dönüşüyorsa. O kurbiyeti fakire, yetime, miskine dokunacak bir yola dönüştürüyorsanız, o takdirde kabul ediliyor demektir. Şekil önemlidir ama ruhunu yok eden şekilciliğe indirgenmesi, gayeyi yok etmesi en büyük tehlikelerden bir tanesi. Kurban tek başına sadece paylaşma değil. Kurbanın 100 gayesinden sadece bir tanesidir.
"SADECE YARDIMLAŞMA DEĞİL"
Türkiye son yıllarda kurbanını Afrika'nın pekçok fakir insanıyla, dünyanın pekçok coğrafyasında yaşayan fakirlerle paylaşmaya başladı. Benim önerim şu; bayramı tatile dönüştürüp, 10 kurbanı Afrika'da, 10 kurbanı Asya'da kestirip, ailesinin haberini olmadan kurban kestirmek doğru değil. Şekil şartları yerine geliyor ama ruhunu, kimlik oluşturan, tarih sahnesinde süreklilik kazandıran boyutu sadece yardımlaşma boyutu değil. Kurbiyet boyutu, Allah'la kurmaya çalıştığımız ilişki. Kurban bayramı namazı o kadar önemlidir ki. Her iki namazın da temelleri Kur'an-ı Kerim'dedir.
BAYRAMIN EN BÜYÜK İBADETİ
Bayramın en büyük ibadeti sevinmektir. Bayramın sevincini kalbinde taşımak, hissetmek, bu sevinci evden eve, kalpten kalbe, ülkeden ülkeye taşımak bayramın en büyük ibadetidir. İşte o sevinme gerçekleştirse. Yüzümüz gülmeye başlıyorsa, bunu hissediyorsak. Sevinmiyorsak kalbimizi zorlamalıyız.
HZ. İBRAHİM'İ ANLAMAK
İlahi vahiy açısından bütün insanlık tarihini Hz. Adem'e de katarsak bütün insanlık tarihini 6 peygamber üzerinden okumak mümkün. Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed. Hz. Adem'den sonraki 5 peygamber büyük bir azim göstererek insanlığın değişimine, dönüşümüne rehberlik yaptıkları için ululazm peygamberler diyoruz. Özellikle Hz. İbrahim'i anlamadan biz kurbanı da anlayamayız, Haccı da anlayamayız; hatta İslamiyet'i de bütün yönleriyle anlamak mümkün olmaz. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'dan sonra en çok ismi geçen peygamberdir. Bütün peygamberlerin hayatında hicret sünnettir. Bütün peygamberlerin hayatında vardır. Pekçok ayette vardır.
"RABBİM BANA EVLAT VER DEDİ"
Biz cami kürsülerinden daha çok babalık üzerinden bu talebi dillendiririz. Doğru değildir. 75-100 yaşlarına yaklaşıyordu, erkek çocuk aşkıyla yanıp, tutuşuyordu falan değil. Yolculuğuna baktığımızda 'Ben Rabbime gidiyorum, o bana yol gösterecektir' dedi. 'Rabbim bana bir evlat var ben onunla bir ümmet kurayım' dedi. Allah evlat verdi, İsmail'i verdi. Sonra İshak'ı verdi. İshak'tan Yakup, Yakup'tan Yusuf oldu. Geldi Hz. İsa'ya kadar. Oradan çıkan nubuvvet şeceresi. Bütün peygamberleri onun parçası oldu. İsmail'den de asırlar sonra Allah'ın resulü Muhammed Mustafa dünyaya geldi. Hz. İbrahim'in tevhid projesi peygamberimize kadar gelmiştir. Hz. Peygamber de onu kıyamet sabahına kadar devam etmiştir.
İNSAN KESMEYİ BİTİREN HADİSE
Hz. İbrahim bir gün Hz. İsmail'e diyor ki, "Yavrucuğum rüyamda görüyorum. Seni rüyamda kesiyorum. Düşün, görüşün, kanaatin nedir bu konuda?". Burada şunu hatırlamamız lazım. İbrahim'e kadar pekçok yanlış dinde çocukları kesme adeti var. Bu hadise insan kesmeyi bitiren bir hadisedir. Bu insanı kurban etmeyi bitiren hadisedir. Allah onu emretti, o da Allah'ın emrini söyledi değil. Emir olduğunu söyleyenler, peygamberin rüyalarının vahiy olduğunu söyleyenler var. Ben şahsen kendi okumalarımdan bunun emir değil, Hz. İbrahim'in bu rüyadan bir çıkarımda bulunduğudur. Bu bir baba-oğul imtihanıdır. Babanın sadakati, evladın teslimiyetinin imtihanı. Çünkü tevhid tarihi inşa edilecek. Bu imtihandan geçmeleri gerekiyordu.
HZ. İSMAİL'İN KURBAN EDİLMESİ
İsmail onu emir olarak telakki ediyor. 'Emrolunduğunu yap' diyor. 'Beni sabredenlerden bulacaksın' diyor. İkisi de Allah'a teslim olduğunda... Bu teslimiyet kavramı çok önemli. Kurban etmeye kalktığıda, "Sen rüyana sadık kaldın, biz muhsinleri böyle mükafatlandırırız ve biz bir büyük koç fidye olarak verdik"... Bu teslimiyetin felsfesini bir varoluşçu filozof 'korku ve titreme' açısından Kierkegaard anlatmış. Filizofa ciddi eleştirilerim de var tabii ki. İbrahim her yere uğradı, kimse iman etmedi. 'Bana bir evlat ver onun üzerinden ümmet kurayım' dedi. Bu ümmete bir merkez lazım. Artık herkesin ayağına gidecek hali de yok. Herkesin kendisine gelmesini sağlayacak ilahi projeye ihtiyaç var. Bir çekim alanına ihtiyaç var. Bu ilahi vahyin parçası olarak İsmail büyüdüğü zaman onu alıp Hz. Adem'in daha önce temellerini attığı Kabe'ye gidecek, orada Kabe'nin kaidelerini yeniden ayağa kaldıracak, tevhid tarihinin parçası olarak Hac belirlenecektir.
"KABE'NİN KAİDELERİNİ İNŞA ETTİLER"
Farklı medeniyetlerin yaşandığı bölgelere uğrayıp, ilahi vayhi tebliğ etti ama kimse inanmayınca evlat üzerinden ümmet kurma ilahi projesi ortaya çıktı. Bu sefer Hz. İsmail'i Allah'ın emriyle alarak Kabe'nin olduğu yere getirdi ve Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim'in duaları pekçok yerde geçer. 'Ben ziraati olmayan beldede çocukları bıraktım, bu beldeyi emin kıl ya Rabbi' diye dua eder. O coğrafya taş topraktan ibaret. Su da yok, hayat emaresi yok. Rivayet kaynaklarımızda Hz. Hacer validemiz 'Bizi kime bırakıyorsun' diyor. 'Sizi Allah'a bırakıyorum' diyor. Daha sonra Hz. İsmail tüm meseleyi kavrayacak konuma geldiğinde Hz. İbrahim'le birlikte beytin kaidelerini inşa ettiler. Allah'ın emriyle.
TEVHİD TEMELLERİ ÜZERİNDE HAC
Daha sonra 'bütün insanları davet et, sen herkese gittin, şimdi insanlar sana gelsin' dendi. Bu çok manidar. Orada bir dünya kuruluyor. Allah'ın iki peygamberi Kabe ekseninde bir dünya kuruluyor. Yaşanan küçük hadiselerin her birisi bir şaire dönüşüyor. Kabe'nin etrafında tavaf. Makam-ı İbrahim. Safa ile Merve su arayışında koşuşturma olarak anlarız. Mina kurban yapmaya götürdüğü yer olarak anlarız. Arafat aslında haremin dışındadır. Onun için o dünyanın dışına çıkarlar. Tekrar dönüp Hac ibadetini ifa ederler. Hac ibadeti tehvid temelleri üzerine devam etti.
PUTHANEDEN ÖZE DÖNÜŞ...
Burası ilk ev. Adem'le başlıyor. Hz. İbrahim ve İsmail temellerini atıyor. Daha sonra şirk unsurları karışıyor. Kabe puthaneye dönüşüyor. Kurbanlar putlara kesiliyor. Daha sonra Kur'an-ı Kerim nazil olmaya başladığında müslümanlar Medine'ye hicret eder etmez, yavaş yavaş Hz. İbrahim, Hz. İsmail'le ilgili ayetler inmeye başlıyor. Medine'de Yahudiler yaşıyor. Muhtemelen bu konular konuşuluyor. Kıblenin değişmesi gibi hadiseler yaşanıyor. Hac ile ilgili ayetler nazil olmaya başlıyor. Hz. Peygamber bu ayetler ışığında Kabe'yi tavaf etmek istiyor. Hz. Peygamber'in bir umresi ve bir de Veda Haccı var. Peygamberimiz aleyhisselam Hac konusunda, Hz. İbrahim'in koyduğu esaslar üzerine tek tek Haccı özüne çevirdi.
"İÇ İÇE GEÇMİŞ 6 YOLCULUK"
Hac aklın en büyük imtihanıdır. Sadece beşerin imtihanı değildir. Arkasındaki mana ve hikmetleri anlama meselesi kolay değildir. Ben çokca hac yaptım. Dünyadaki bütün müslümanların haccın felsefesi ile kitapları topladım. Türkiye'de 70'li yıllardan itibaren Ali Şeriati'yi okuduk. Zaman zaman işari ve batini yorumlar ortaya çıkıyor. Buna rağmen güzel bir kitaptır. Hacıların çok ciddi bir eğitime ihtiyacı var. Çok zor ve meşakkatli bir ibadettir. Şahsen bütün okumalarımdan, nöbetlerim esnasında hacılara hep bunu anlattım. Haccı iç içe geçmiş 6 yolculuk olarak tarif ediyorum. Birincisi kalbe yolculuk. Orada iradeyi, niyeti, ihlası, samimiyeti bütün yönleriyle ortaya koymak gerekiyor. Kalbe yolculuk zaten İslamiyetin bize öğretmek istediği en derin yolculuktur.
"DİKEY YOLCULUK MİRAÇTIR"
Yatay yolculuklar çok yapıyoruz ama dikey yolculuklar yapamıyoruz. Dikey yolculuklar miraçtır. Kalbe yapılan yolculuktur. Kurbiyet oradan başlar. İnsanın kendi iç dünyasına, kalbin semasına miraç olarak tarif ettiğimizde rükunların her biri manasını buluyor. İkincisi ahirete yolculuktur. Hz. İbrahim'in bütün dünya içinde dünya kurduğu, bizim her dünyadan o dünyaya hicret ettiğimizi, o dünyanın ahiretle ilişki içinde bize ölümü hatırlattığı. İhram kefen oluyor, Arafat mahşer oluyor, tavaf hesap yeri oluyor. Ahiret inancının bütün unsurlarını biz Hacda yaşıyoruz. Tavaf dediğimiz şey ölüm-doğum, başlangıç-bitiş. Ahirete gidip tekrar diriliş. Bir de bu boyutu var.
"KARDEŞLİK VE BERABERLİK"
Üçüncüsü kardeşlerimize yolculuk. Yani dinin en önemli unsurlarından bir tanesi, inananlar arasında bir kardeşlik, vahdet, beraberlik, uhuvvet oluşturmak. Dünyanın her tarafından, ırktan, meslekten, coğrafyadan insanların akıp geldiği yer. Sen onlarla beraber oluyorsun. Bu boyutunu biz zayıflattık. Afrika'dan hiç tanımadığınız bir kardeşiniz sana dokunuyor. Bunların her birisini dua sayacaksınız. Tarih boyunca Kabe alimlerin, hocaların, talebelerin buluştuğu mekân. Bir kardeşlik mekânı.
"BİR TEVHİD TATBİKATI"
Dördüncüsü tarihe yolculuk. Tarihi orada yaşıyorsunuz. Hz. İbrahim'e, Hz. İsmail'e, Hz. Hacer'e hicret ediyorsunuz. Makam-ı İbrahim'de namaz kılıyorsun. Safa ile Merve arasında koşuyorsunuz. Bir tevhid tatbikatı yapıyorsunuz; dolayısıyla tarih yaşıyorsunuz.
RAHMAN'IN MİSAFİRİ OLMAK
Beşinci yolculuk; Kabe'ye, kıblegâhımıza yolculuk. Dualarımızı gönderdiğimiz, her namazda yöneldiğimiz, Allah'ın 'beytim' dediği sembolik mekâna gidiyoruz. Bir mehabeti ve haşmeti var. Altıncı yolculuk asıl yolculuk, Kabe'nin asıl sahibine yolculuk. Rahmanın misafiri oluyorsunuz. Bu altı yolculuk birbirini tamamlayan yolculuklardır. Mikat vakitleşme, randevu mekânıdır. Allah'la buluşma mekânımızdır, ahitleştiğimiz mekândır. Orada herşeyden arınıyoruz. Elbiseyi çıkarmak sembolik olarak o kadar değerli ki. Makam, para, şöhret, malı, mülkü herşeyi bıraktım demek. İhram dediğimiz elbise ile eşitleniyoruz. Herkes eşit. Başbakan, Cumhurbaşkanı herkesi eşitliyor. Herkes aynı elbiseyle farklılıkları bırakıyoruz.