Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Futbol Leaks muhbiri Rui Pinto hacker olabilir ama ‘whistleblower’ asla

        Der Spiegel’in yayınladığı röportajı izlerken, bir nevi “Becerikli Bay Pinto” hissine kapılıyor insan. İngilizce konuşuyor, ağzı iyi laf yapıyor; “Portekiz’de hapse girersem, sağ çıkamam… Futbol mafyası peşimi bırakmaz… Porto taraftarıyım, Benfica’lılardan ölüm tehditleri alıyorum” gibi çarpıcı sözler dökülüyor. Çok mağdur, masum ve sempatik görünüyor.

        Futbol Leaks’in “John” kod adlı baş aktörü olarak geçen 16 Ocak’ta Budapeşte’de yakalanan Portekiz vatandaşı Rui Pinto, elektronik kelepçeyle gözetim altında, Der Spiegel ile Fransız araştırma platformu Mediapart ve Almanya’nın NDR radyosu muhabirlerine röportaj veriyor. Pinto’nun Fransız avukatı William Bourdon da görüşmede hazır bulunuyor. Girişte kendisini “John” olarak tanıtıyor, gerçek kimliğini ise avukatı açıklıyor.

        FIFA ve profesyonel futbol yönetimlerindeki yolsuzluk, sahtecilik, vergi kaçırma ve daha birçok gizli kapaklı faaliyeti kanıtlayacak nitelikte olduğu iddia edilen belgeler geçen yıl kasım ayında Alman Der Spiegel dergisinin yayınıyla ortalığa saçılmıştı. En çarpıcı konulardan biri de UEFA Başkanı Infantino’nun Manchester City ve PSG’in, Finansal Fair Play (FFP) kapsamında ağır cezalar almasını engellemeye yönelik tutumuydu.

        Portekiz’in uluslararası yakalama talebi üzerine gözaltına alınan Pinto, 19 Mart’ta Macar mahkemesinin önüne çıkacak ve iade edilip edilmeyeceği o duruşmada belli olacak. Portekiz makamlarına göre Pinto, gizli bilgileri hack’leyerek yağma ve şantaj teşebbüsünde bulunan bir siber suçlu. Portekiz yasaları, 10 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Pinto ise röportajda diyor ki: “Ben hacker değilim, futbolsever bir ‘whistleblower’ olarak futbolda dönen kirli işlerin kamu yararına açıklanmasını sağladım. Hiçbir maddi çıkarım olmadı. Fransız ve İsviçre soruşturma makamlarıyla işbirliği yaparken Portekiz herşeyi sabote etti. Portekiz’e iade edilirsem adil yargılanmayacağımı biliyorum. Futbol mafyasının eli her yerde. Özellikle Lizbon’da hapse girersem, sağ çıkamam…”

        Ev hapsindeki Rui Pinto (solda) ve yanında avukatı William Bourdon, iki gün süren röportaj sırasında gazetecilerle yemekte.

        Portekiz’in ‘hacker’ olmakla suçladığı Pinto’nun kendisini ‘whistleblower’ olarak tanımlaması belli ki avukatı William Bourdon’un savunma stratejisinde yer alıyor. Bourdon aynı zamanda eski NSA analisti Edward Snowden’ın da avukatı. Ancak Bourdon’un sahici ‘whistleblower’ Snowden’ın avukatı olması, Pinto’yu Snowden’la eşitlemiyor. Çünkü Snowden, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı NSA’in eski analisti olarak ABD’nin telekulak faliyetlerini ifşa etmiş, kamu yararına karşın ABD yasalarına göre suç işlediği için Moskova’ya sığınmak zorunda kalmıştı.

        Pinto’nun hikayesi ise başka. Futbolla tek ilişkisi çocukluğundan beri topa tutkun olması, lisede salon futbolu oynaması, Porto’yu tutması ve Christiano Ronaldo’ya hayranlığı; futbolla hiçbir kurumsal bağı yok.

        KAYNAĞINI AÇIKLAMIYOR

        Der Spiegel, Budapeşte’teki röportaj görüntülerinde “Kaynağımıza sahip çıkacağız” diyor ama kaynağın nesine güvendiği belirsiz. Çünkü Pinto, bir futbol yapılanmasının içinden gelmiyor, herhangi bir sportif kuruma aidiyeti yok. İllegal faaliyetleri gösteren 70 milyon sayfa belgeyi kimden, nasıl temin ettiğini açıklamıyor. “Yıllar içinde kaynaklarım ve verdikleri bilgiler çoğalarak birikti” diyerek röportajda bu soruyu yanıtsız bırakıyor. Avukatı da söylemiyor. Oysa ‘whistleblower’, çalıştığı özel ya da kamu kuruluşundaki etik dışı ya da yasaya aykırı faaliyetleri içerideki üst makamlara, ya da dışarıdaki otoriteye ifşa eden kişidir. Kamu yararına büyük risk altına girmiş, tamamen tecrit edilmeyi göze almış muhbirdir.

        Obama tarafından affedilen Bradley Manning, cinsiyet değiştirerek Chelsea adını aldı.

        WHISTLEBLOWER ÖYLE OLMAZ, BÖYLE OLUR

        ‘Whistleblower’ kavramı yıllar önce Enron vakasıyla literatüre girdi. Amerikan enerji devi Enron’un başkan yardımcısı olan Sherron Watkins, borç ve zararların hissedardan gizlediğini farkedip durumu şirketin CEO’su Kim Lay’e bildirince, işten atıldı. Tamamen tecrit edildi. Skandal patlayınca federal makamlarla işbirliğine gitti, bir yıl önce ‘en iyi şirket’ ödülünü alan Enron 2002 yılında iflas etti. Watkins vakası, ‘whistleblower’ları koruma altına alan yasanın çıkmasına da vesile oldu.

        2002’de TIME dergisinin ‘Yılın kişisi’ seçtiği Watkins’e iki kadın ‘whistleblower’ daha eşlik ediyordu: Eski FBI ajanı Coleen Rowley ve WorldCom çalışanı Cynthia Cooper.

        FBI ajanı Rowley, 11 Eylül terör saldırılarının planlayıcılarından Zekeriya Musavi’yle ilgili istihbarat uyarısının Washington’daki FBI birimlerince dikkate alınmadığını ifşa eden kişiydi. O dönem FBI Başkanı olan, şimdi de özel savcı sıfatıyla Rusya soruşturmasını yürüten Robert Mueller, “O uyarı dikkate alınsa 11 Eylül önlenebilirdi” diyerek terörle mücadele amacıyla yeni bir istihbarat birimi kurmuştu. Cynthia Cooper ise WorldCom’daki 11 milyar dolarlık yolsuzluğu ortaya çıkarmış, olay CEO Bernie Ebbers dahil beş üst düzey yetkilinin hapis cezası almasıyla noktalanmıştı.

        RAKİPLERİ O MU KIZIŞTIRDI?

        REKLAM

        Portekiz medyasında direkt ‘hacker’ diye anılan Pinto da kendisini Snowden gibi ünlü ‘whistleblower’ figürlerle kıyaslamadığını söylüyor; “2015’teki FIFA skandalı ve Portekiz’deki transferlerde yaşanan usulsüzlükler üzerine bilgi toplamaya başladım. Bunu bir ego dürtüsüyle, dikkat çekmek için yapmadım. Dünyanın en büyük ‘whistleblower’ı olmak için hareket etmedim. Tek amacım usulsüzlüklerin ortaya çıkmasını sağlamaktı” diyor.

        Taraftarlık dışında futbolla ilişkisi olmayan Pinto, üniversitede tarih öğrenimi görürken Erasmus bursuyla Budapeşte’ye gitmiş ve orada yerleşmiş, eski kitap ve afiş satarak geçiniyormuş.

        Portekiz medyasının iddiasına göre 2015 yılında Benfica’nın hakem manipülasyonlarını içeren e-mail’lerin rakip kulüp Porto’nun eline geçmesinde de Pinto’nun dahli var, ancak kendisi yalanlıyor; “Portekiz gazetelerinde bu haber fotoğrafımla birlikte birinci sayfalarda çıktı. Bu yüzden Facebook hesabıma Benfica taraftarlarından ölüm tehditleri yağıyor” diyor.

        Daha da önemlisi, Pinto’nun eline geçen bazı kritik belgelerle Portekiz’deki Doyen spor ajansına şantaj girişiminde bulunması. Sahte bir isimle firmaya attığı e-mail’de “500 bin Euro karşılığında elimdeki belgeleri size vermeye hazırım” dediğini, ancak sonradan vazgeçtiğini kendisi itiraf ediyor. Avukatı Bourdon’a göre ise bu çocukca masum bir eylem.

        Portekiz’in dünya starı Ronaldo’ya olan hayranlığına gelince… Ronaldo’nun vergi kaçırmaktan iki yıllık tecilli hapis cezası alması ve 19 milyon Euro para cezası ödemesinde Futbol Leaks marifetiyle Rui Pinto’nun rolü var ama “İster en sevdiğim futbolcu, isterse tuttuğum takım Porto olsun benim için farketmez, gerçek neyse onu açıklarım” diyor.

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ