"Adalet Bakanlığı'nın düzenleme yetkisi yok"
Telekulak tartışmaları
İstanbul Barosu, 14 Ocak 2007'de Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmeliğin, bazı hükümlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.
Danıştay 10. Dairesi, yönetmeliğin bazı hükümlerinin yürütmesinin durdurulması istemini reddetmiş, bazı hükümlerinin ise yürütmesini durdurmuştu.
Davalı Adalet Bakanlığı, kararın kabule ilişkin kısmına itiraz ederek, kaldırılmasını istedi.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Adalet Bakanlığının itiraz gerekçelerini yerinde görmedi ve reddetti.
Kurulun gerekçesinde, Anayasa'nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağının belirtildiği, 138. maddesinde hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarının ifade edildiği ve bu bağımsızlığı sağlayan araçlara yer verilerek, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat verilmesi, genelge gönderilmesi, tavsiye ve telkinde bulunulması, görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi'nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulması, görüşme yapılması veya herhangi bir beyanda bulunulmasının yasaklandığı hatırlatıldı.
Yargı bağımsızlığının gerekliliği ve varlığının, güçler ayrılığı ilkesinin yanı sıra Anayasa'nın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez nitelikteki 2. maddesinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerine dayandığı vurgulanan gerekçede, şu tespitler yapıldı:
''Başka bir ifadeyle yargı bağımsızlığı, daha doğrusu yargının bağımsızlığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumun huzuru, ulusal dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk ulusçuluğuna bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olmasının doğal ve zorunlu sonucu, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunun, kişi temel hak ve özgürlüklerinin en önemli güvencesini oluşturan hukuk güvenliğini sağlamanın tek aracıdır.
Bu önemi ve vazgeçilemezliği nedeniyle Anayasa, güçler ayrılığını Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olarak nitelendirmiş, bu bağlamda yasama ve özellikle yürütme erki ile yargı arasında, yargının işlevsel etkinliğini artırmak, faaliyetlerini hızlandırmak ve kolaylaştırmak için kimi organik bağlar kurmakla birlikte, fonksiyonel bir etkide bulunulmasına, yani yargı yetkisinin kullanılmasına ve yürütülmesine karışmaya kesinlikle izin vermemiştir. Bu haliyle, yargı erkini oluşturan, yargı yetkisini kullanan hakimlik ve savcılık mesleğinin yürütülmesinin, başka bir ifadeyle yargı yetkisinin kullanılmasının, yani mahkemelerce yapılan faaliyetlerin neler olduğunun belirlenmesinin yürütme erkine bırakılmaması, hatta yürütmenin etki ve gözetiminin dahi bulunmaması hukukun genel ilkelerinin ve üstün kamu yararının mutlak gereğidir.''