Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Moda Hubert de Givenchy kimdir?

        Genç tasarımcı Hubert de Givenchy, Bayan Hepburn ile görüşmeyi kabul ettiğinde karşısında Katharine’i görmeyi beklerken genç ve naif Audrey ile karşılaşınca önce çok şaşırdı. Hatta bu karışıklık ilk anda hiç hoşuna gitmedi belki ama moda tarihine altın harflerle işlenmiş bir kariyer aslında böyle başladı. Tek bir akşam yemeği sonrası Givenchy, kendini Audrey’e “Senin için ne istersen yaparım” derken buldu. HT Pazar'dan Çağla Bingöl'ün haberi...

        Hubert de Givency, AudreyHepburn’ü uzun yıllar giydirdi.

        1953’ten 1927’ye dönelim.

        Kuzey Fransa’da Beauvais kentinde doğan Hubert James Taffin de Givenchy, Givenchy Markisi olan babasını daha 2 yaşındayken kaybetti. Onu annesinin yanı sıra büyükanne ve dedesi büyüttü. Genetik açıdan şanslıydı, sanata olan ilgisi kendini moda alanında gösterdi. O günlerde büyükannesinden zaman zaman ödül olarak aldığı kumaşlarla kardeşi ve annesine müşteri rollerini vererek couture terziciliği oynamaya başladı. Bu tutkusu annesi tarafından da desteklenince başladığı hukuk eğitimini bırakan Hubert de Givenchy, Paris’teki Güzel Sanatlar Okulu’nda çizim eğitimleri aldı

        REKLAM

        İlk işini, aslında biraz da annesinin iyi ilişkileri sayesinde, dönemin önemli tasarımcısı Jacques Farth’ın modaevinde buldu. Farth, o sırada Rita Hayworth ve Evita Peron gibi baş döndürücü isimleri giydiren bir tasarımcı. Çalıştığı tüm modaevlerinden birçok kıymetli deneyim ve gözlemle ayrılmasını bilen Givenchy, ünlülerle kariyer basamaklarını hızla çıkmanın ipuçlarını ilk burada aldı.

        1947’de moda tarihinin en önemli kadın tasarımcılarından Schiaparelli’nin yamacında kendine yer bulana kadar yolu, Robert Piguet ve Lucien Lelong isimli modaevlerinden geçti. Bugün bu iki ismi pek hatırlamıyoruz ama Lelong’un atölyesi, Pierre Balmain ve Christian Dior gibi birçok efsane yarattı. Givenchy, kısa zamanda Schiaparelli’nin gözdesi oldu.

        GIVENCHY İDOLÜ BALENCIAGA İLE TANIŞIYOR!

        Bu yükseliş onu kendi modaevini açma konusunda yüreklendirdi. Kardeşinden aldığı maddi destekle Schiaparelli’den ayrılarak 1952’de ilk butiğini Rue Alfred de Vigny’de açtı. Yanında zamanın ünlü mankeni ve ilk ilham perisi Bettina Graziani ile. Savaş sonrası dönemin ve kendisinin çok yeni olmasının getirdiği imkânsızlıklar onu yenilikçi bir yola itmişti. Tüm yoklukların yeni icatları müjdelemesi gibi, tasarımcı metrelerce pahalı ipeklerle hazırlanan abartılı tuvaletler yerine daha genç, rakibi Dior’un New Look’undaki şatafatlı kum saati siluetinden çok daha yumuşak bir imaj yarattı. Ve aynı zamanda 2 parçadan oluşan takım elbiseleri... Daha ulaşılabilir, daha mütevazı ve ayakları yere basan bu koleksiyonun imajını tam olarak verebilmek için kumaş olarak erkek gömleklerinde kullanılan beyaz poplin gibi basit bir dokuyu tercih etti Givenchy. Bettina adını verdiği bu çıkış koleksiyonu, sadece daha sade ve kullanışlı olmasıyla değil ayrıca iki parça giymenin kadına verdiği seçme özgürlüğü ile de zamanın ruhunu başarıyla yakaladı. Öyle bir rüzgâr estirdi ki yankıları taa Yeni Kıta’dan hissedildi. Yeni koleksiyonunu yeniden sunmak üzere New York’a davet edildi. Givenchy’nin hayatında yeni bir dönem başladı çünkü Conde Nast’ın bir kokteylinde, hayranı olduğu ve önceden tanışamadan kapısından geri çevrildiği Cristobal Balenciaga ile tanıştı.

        Hubert de Givency

        REKLAM

        Moda dünyasını strüktürel form ile tanıştıran avangart tasarımcı Balenciaga, genç Givenchy’nin vizyoner bakış açısını ve mesleğe (biraz da kendisine) olan tutkusunu çok beğendi. Veliahdı gibi kol kanat gererek onu da tıpkı üç boyutlu elbiseleri gibi yeniden şekillendirmeye başladı. Böylece Givenchy’nin tasarımında, daha sade, işlevsiz detayların elendiği, modern sanattan ilham alan bir dönem başladı. Bu ikili, ayrı ayrı markaları olsa da kariyerleri boyunca reformist tasarım anlayışlarını senkronize bir şekilde çalıştırarak sektörde yeni normlar sunacaktı. Hatta 60’lı yıllarda aykırı bir çıkışla “Sack Dress”i yarattılar. Çuvaldan yola çıkan formuyla alışılmış tüm toplumsal dayatmalara inat, bu elbiseler kadının formunu vurgulamanın tam tersine kamufle ediyor ve bir anlamda feminen formun yüceltilmesi klişesine başkaldırıyordu.

        AUDREY HEPBURN: YAPIM AŞAMASINDA BİR İKON

        İşte 1953’teki meşhur tanışma gününe geliyoruz. Audrey Hepburn, Balenciaga tarafından yoğun koleksiyon hazırlığı bahanesiyle geri çevrilmiş, Givenchy ile görüşmek istemişti. Aynı bahaneyle kibarca kapının yolu gösterilen yıldızın hepimizi kendine âşık eden bakışlarına hayır demek ne mümkün? Yemek sonrası Givenchy, Audrey’e “Senin için ne istersen yaparım” diyordu. İlk olarak 1954 yapımı Sabrina filmi ve çirkin ördek yavrusunu, iki milyoner kardeşi birbirine düşürecek bir ahuya dönüştüren o meşhur tuvalet geldi. Ardından Breakfast at Tiffany’s filminin açılış sahnesinde gördüğümüz ve bir daha da asla unutmadığımız siyah elbise... Sinematografik modanın en unutulmaz anını yaratan Givenchy ve Hepburn, aynı zamanda sofistike parizyen imajı da daha genç, pratik ve esprili bir yorumla güncelliyordu. Tıpkı Audrey’nin kendisi gibi. Sonradan gelen neredeyse tüm filmlerinde Givenchy ile çalışan Audrey, kıyafet tasarımının karakter yaratmadaki önemini de sektöre gösterdi. Bu noktada haydi itiraf edelim, çoğumuz Breakfast at Tiffany’s filminin konusuna hâkim olmasak da görsel hafızamıza kodlanmış bu elbisenin tasarımını gözü kapalı biliriz. Bir gece elbisesi olmasına rağmen ayağında babetlerle giyilebilecek kadar rahat görünmesi de aslında o dönem kalıpları yıkmak, özgürleşmek isteyen kadına bir rol model olmuştu. Yılllar sonra Sex and The City’de Carrie Bradshaw için de aynı matematik kullanılacaktı.

        Jackie Kennedy ve Charles de Gaulle.

        REKLAM

        GIVENCHY, AMERİKA’YI ELE GEÇİRİYOR

        Tüm bu filmlerden gelen ünle Givenchy’nin Grace Kelly’den Ingrid Bergman’a, Greta Garbo’dan Windsor Düşesi’ne uzanan ‘yıldızlar karması müşteri listesi’ de oluşmaya başlıyordu. Ama onu Audrey dışında en çok heyecanlandıracak kişi, 1960’ta tanıştığı genç bir senatör eşi olan Jackie Kennedy oldu. Gelmiş geçmiş en büyük moda ikonlarından (bir diğeri) olan Jackie, tasarımcıya ait birçok başarılı tasarım giydi ama Fransa seyahati sırasında Charles de Gaulle davetinde giydiği roba kısmı işlemeli, krem rengi tuvaleti unutulmazdı. Avrupalı kadınların kalbini fethettiği Fransa turundan dönüşte Jackie, Givenchy’e Fransız kadınlarına benzetilmekten duyduğu mutluluktan bahsedecekti.

        1970 ve 1980’ler tasarımcının, Bunny Mellon başta olmak üzere hocası Balenciaga’dan da aldığı destekle birçok Amerikan jetsetini giydirdiği yıllar... Fakat 80’lerin sonlarına doğru yarattığı siluet de eskimeye başladı. Onu var eden kalıpları yıkma anlayışını tekrarlayamadı. Audrey Hepburn’le yıllar önce yaptığı işbirliği de ayağına dolandı.

        Givenchy’nin kadın tasarımcısı Clare Waight Keller’in hazırladığı 2018 koleksiyonundan...

        REKLAM

        BAŞARILI TASARIMCILAR KULÜBÜ: LVMH

        Markası 1988’de Louis Vuitton Moet Hennessy (LVMH) bünyesine katılan Givenchy, bu çatı altında artistik direktörlük görevini 1995’e kadar sürdürdü. 43 yıl sonra emekli olan isim, koltuğunu önce kısa bir süre için John Galliano’ya devretti. Fakat bu seçim, marka DNA’sında olan sadelikçi anlayışa çok ters düşünce 8 ay sonra pozisyonu Alexander McQueen, onun ardından da Julien MacDonald devraldı. Marka 2005’te yeni altın çağını yaşayacağı Ricardo Tisci’nin kaptanlığına geçinceye kadar kısa kısa kimlik bunalımları atlattı. 2017’de Tisci’nin sürpriz ayrılığına kadar couture modasının tekrar tepe noktalarına oturan marka, bugünlerde Chloé’den transfer Clare Waight Keller’e emanet.

        Bettina Graziani

        YENİ HAYAT, YENİ MERAK

        Emekliliği sonrası moda sahnesinden uzaklaşan ve Audrey ile katıldığı sergi açılışları dışında çok da ortalarda görünmeyen Hubert de Givenchy, 1997’de ünlü müzayede evi Chirstie’s’in Paris bacağına 17. ve 18. yüzyıl antik mobilyaları konusunda danışmanlık vermeye başladı. Ve de önemli bir koleksiyonere dönüştü. Paris’in dışındaki malikânesine taşınıp hayat arkadaşı (eski baş couture terzisi) Philippe Venet ile beraber, muazzam bahçesi ve aralarında Picasso, Miro gibi ağır topların da olduğu modern sanat koleksiyonuyla farklı bir hayata yelken açtı.

        20. yüzyılın yenilikçi kadın imajını yaratan, hâlâ izlerini birçok modaevi ve hazır giyim markasında gördüğümüz ikonik elbisenin yaratıcısı, geçen hafta 91 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hubert de Givench kuşkusuz önümüzdeki yıllarda da endüstriye ışık tutmaya devam edecek.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ