Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güzergah İsviçreli araştırmacıya İstanbul'da 'yonca yapraklı' planıyla yapılmış tek cami var

        Günümüzde adeta pıtrak gibi yayınlanan İstanbul rehberi kitaplarının atası sayılabilecek olan ilk çalışmanın 1925 yılında İsviçreli yazar Ernest Mamboury tarafından kentin kültür sanat hayatına kazandırıldığını duymuş muydunuz?

        1878 doğumlu İsviçreli araştırmacı Manboury 1909 yılında izinli olarak geldiği İstanbul'dan bir daha ayrılmamıştı. Öyle ki, 23 Eylül 1953'de hayata veda etti ve Feriköy'de bulunan Protestan Mezarlığı'nda toprağa verildi.

        Çok yönlü bir kimlikti Mamboury. Asıl mesleği öğretmenlik olan yazar, Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde tarihi yapılar, özellikle İstanbul'daki Bizans sanat ve mimarisi üzerine çalışmalar yaptı. Aynı zamanda bir ressam ve topograf olarak Türkiye'de çalışan arkeologlara yardım ederek önemli çalışmalara katkısını esirgemedi. İstanbul'un pitoresk mekanlarını yağlıboya resimleriyle ölümsüzleştirdi.

        94 YIL ÖNCE İLK İSTANBUL REHBERİNİ YAZDI

        Ernest Mamboury, İstanbul'daki ömründe her fırsatta şehrin sokaklarında dolaşıyor, Bizans dönemine ait rastladığı en küçük bir kalıntıdan heyecan duyuyor ve yabancı arkeologların dikkatini çekiyordu.

        İsviçreli yazarın İstanbul'a yaptığı en önemli katkı, hiç şüphesiz diğer seyyahlardan yazdığından çok daha ayrıntılı ve kapsamlırehberler yazması oldu. Üzerinde çalıştığı ilk İstanbul rehberini yazdığında takvimler 1925'i gösteriyordu (Constantinople: tourists' guide. Constantinople, İst, 1925). Büyük bir titizlikle üzerinde çalıştığı eser her türlü saygıyı hak ediyordu.

        Büyük bir emek ürünü olarak ortaya çıkan rehber toplam 565 sayfa tutuyordu. Dönemin ölçülerine göre dev cildin içinde İstanbul'un coğrafyası, tarihi, sanatı, etnoğrafyası ayrıntılarıyla tanıtılıyor, turistler için gerekli bilgiler veriliyordu. Kitapta şehrin Bizans ve Türk anıtlarının çoğunun Mamboury'in çizimleriyle resim ve planları ile yeri, tarihçesi ve tarifi okura sunuluyordu.

        DAHA SONRA BASILDIYSA DA ORİJİNAL OLAMADI

        Kitap daha sonra Osmanlıca harflerle basıldı (İstanbul Rehber-i Seyyahîn, İst, 1925). Sonraki yıllara geldiğimizde ise kitapta bazı değişiklikler yapılarak bu kez Fransızca olarak üç baskı yapıldı. Bitmedi; aynı çalışma daha sonra Almancaya tercüme edildi (Stambul-Reiseführer, İst, 1930). Aynı yıl İngilizce yayınlandığını da notlarımıza ekleyelim.

        Rehber sadece İstanbul meraklıları ve turistler tarafından değil dönemin bilim insanları tarafından beğenilmiş ve daima başvuru kitabı olarak kütüphanelerde yerlerini almıştır. Kitap kısa bir zaman sonra tükenmiş ve bir zaman sonra bulunması imkansız hale gelmiştir. Bir zaman sonra Fransızca ve İngilizcesi yeniden basılmışsa da hiçbir zaman orijinalliğini tutmadı. Kitabın düzeni ve konuların çeşitliliği, zenginliği bakımından yeni baskılar öncekilerin kalitesine ulaşamaadıA

        TEKLİF ÜZERİNE ANKARA REHBERİ DE HAZIRLADI

        Mamboury'nin Türkiye'deki haklı şöhreti devlet adamlarının da dikkatini çekti. Dönemin İçişleri ve Ankara Belediyesi bu verimli kalem sahibinibaşkente davet ederek bir Ankara rehberi hazırlamasını teklif etti.Mamboury 1933 çalışmasını tamamladı. Yazarın kafasında birbirinden önemli projeler vardı. II. Dünya Savaşı arefesinde Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü, İtalyan Turizm İdaresi'nin 18 ciltten meydana gelecek bir Türkiye rehberleri dizisi girişiminde bulundu. Projede Mamboury'den de yardım istendi. Ancak bunlardan yalnız 94 sayfalık İstanbul Adaları rehberi basılabildi (Les Îles des Princes. Banlieue maritime d'Istanbul, 1943).

        Mamboury, İstanbul'daki ilk yıllarında Mekteb-i Sanayi'de öğretmenlik yaptı. 1921'den itibaren otuz yıla yakın bir süre Galatasaray Lisesi'nde geometrik desen ve küçük sınıflarda Fransızca öğretmeni olarak dersler verdi. Ayrıca eş zamanlı olarak bazı yabancı veya azınlık okullarında da görevini sürdürdü. Alman ve Saint Benoit liselerinde, Musevi okulunun öğretim kadrolarında bulundu.Aynı zamanda tam bir İstanbul eski eserleri uzmanı olan Mamboury, 5 Ağustos 1953'de yatağa düştü ve yaklaşık 1,5 ay sonra vefat etti.

        İstanbul aşığı Mamboury vasiyeti gereği İstanbul'da Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verildi.

        MAMBOURY'NİN TASNİFİYLE İSTANBUL CAMİLERİ

        Ernest Mamboury'nin İstanbul Rehberi'nde İstanbul camileri şöyle sınıflandırılıyordu. Bursa'nın etkisi görülen camiler: Atik Alipaşa, Mahmutpaşa, Muratpaşa veNişancı. Kubbeli ve sütunlu, yüzeyi dörtgen olan camiler: Beyazıt, Kılıçali Paşa, Süleymaniye. Yonca yaprağı şeklinde olan cami: Üsküdar'da MihrimahSultan. Sütunsuz ve dört köşe yüzeyli camiler: Üsküdar'da Çinili, Haseki, Sultan Selim. Mihrap duvarı haricen yuvarlak ve çıkıntılı olan camiler: Nuruosmaniye, Hekimoğlu, Alipaşa, Eyüp, Lâleli, Azapkapı, Atik Alipaşa. Kaidesi sekiz köşeli ve dört pilpayeye dayalı kubbeli camiler: Edirnekapı'da Mihrimah Sultan, Eminönü'nde Rüstempaşa, Üsküdar'da Yeni Valide. Dört yüzü üzerinde birer yarım kubbe taşıyan bir altı kenar üzerinde oturmuş kubbeli camiler: Ahmet Paşa, Üsküdar'da Eski Valide, Sokullu Mehmet Paşa. Dört pilpayeye dayanan merkezi kubbe ile çaprazlama dört yarım kubbeli camiler: Şehzade, Yeni Camii, Fatih Camii ve Sultanahmet...

        İSTANBUL'DAKİ 'YONCA YAPRAĞI' PLANLI CAMİ

        Mamboury'nin verdiği bilgiler ışığında bu haftaki Güzergah'ın rotasını Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii'ne çevirdim. (Osmanlı döneminde sur dışında kalan, 'Bilâd-ı Selase; yani 'üç belde'den birisi Üsküdar, diğerleri ise Galata ve Eyüp olduğunu hatırlayalım M.Ş.) İsviçreli yazarın 'yonca tipi' diye tartışma götürür bir şekilde tasniftekyapı ibadathane, Üsküdar siluetine desenini veren Mihriman Sultan Camii... Tarihi yapı Mimar Sinan imzasını taşıyor. Bulunduğumuz Üsküdar İskele Meydanı'nda şöyle çevremize göz attığımızda birçok cami görüyoruz. Bunların arasında tam karşımızda yer alan Mihrimah Sultan Camii'nin banisi (kurucusu/yaptıranı) Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan kızı ve dönemin kudretli sadrazamı Rüstem Paşa'nın eşi Mihrimah Sultan. Hemen belirtelim ki Mihrimah Sultan adına yine Mimar Sinan'ın yaptığı bir diğer cami ise Edirnekapı'da bulunuyor.

        MİMAR SİNAN BURADA DA YAPACAĞINI YAPMIŞ

        1547-48 yıllarında inşa edilen Mihrimah Sultan Camii, Mimar Sinan'ın erken dönem eserlerinden. Gerek iç ve gerekse dış mekânlarda Sinan'ın acemilik eseri olduğunun bazı ipuçlarını görmek mümkün. Kubbe üç yanından yarım kubbelerle destekleniyor (Manboury'nin Mihrimah Sultan Camiiiçin 'yonca tipi' nitelemesi herhalde 'üç yapraklı yonca' olmalıydı M.Ş.) Her ne kadar 'acemilik eseri' dense de bir yaptığını diğerinde tekrarlamamak gibi özelliği olan Mimar Sinan burada da yapacağını yapmış! Caminin son cemaat yeri iki sıra sütünlu ve ortası bahçedeki şadırvanı örtecek şekilde çıkıntılı yapılmış. Bazı kayıtlarda 'şadırvan köşkü' olarak nitelendirilen hoş ayrıntı ayrıca görülmeye değer...

        HANÇERLİ OSMAN BEY'DEN KAPTAN-I DERYAYA...

        Aynı zamanda çevredekilerin 'İskele Camii' dediği 4 köşeli Mihrimah Sultan Camii'nin kasnağında 16 pencere bulunuyor ve bir kubbeyle örtülüyor. Kubbenin iki yanlarında üç yarım kubbe ve bunların altında ise ikişer küçük kubbe sıralanıyor. Caminin içindeki mermer sütunlar kubbeyi tutuyor. Minber ve mihrabın da aynı şekilde mermer olduğu dikkat çekiyor. Cami kapıları, pencere kanatları sedef, fildişi ve kimik kakmalı abonozlardan oluşuyor. Vaiz kürsüsü kakma işçiliğin en güzel örneklerinden birini teşkil ediyor.

        Caminin kuzey doğu cephesinde bulunan güneş saati ayrıca zamana meydan okuyor. Son cemaat yerinin sağında üzeri 'hançer kabartmalı' ve sarıklı merer bir sanduka altında ise Rüstem Paşa'nın diğer zevcesinden olan oğlu Osman Bey yatıyor. Hançer sembolü genelde şehit olanların mezarında kullanılıyor. Caminin solunda ve kıble tarafında bulunan haziresinde inşa tarihinden beri Rüstem Paşa ailesinden veya camiye hizmet edenlerden bazıları yatıyor. Kıble tarafında oldukça görkemli yapılmış türbede Rüstem Paşa'nın kardeşi Kaptan-ı Derya Sinan Paşa yatıyor.

        Üsküdar'da bulunan diğer yapıları bir başka Güzergâh'ta anlatmak üzere Mihrimah Sultan Camii'nden ayrılıyoruz.

        Harita

        NASIL GİDİLİR?

        İstanbul'un merkezi durumunda olan Üsküdar'a Eminönü'den vapur, Beşiktaş ve Kabataş'tan deniz motorları ile gidilebilir. Kadıköy ve Beykoz yönünden ise gün içinde sürekli çalışan otobüs ve dolmuşlarla ulaşmak mümkün. Üsküdar'a gelmişken Selmanıpak Caddesi'nde bulunan tarihi esnaf lokantasında ev yemekleri yiyebilir, Salacak'ta bulunan çay bahçeleri ve kafeteryalarda oturabilirsiniz.

        * Asırlar Boyunca İstanbul, Haluk Y. Şahsuvaroğlu, Cumhuriyet Yayınları

        * Semavi Eyice, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cild 5, sayfa 283

        * Ernest Mamboury, İstanbul Touristique, Çituri Biraderler Basımevi, 1951, İstanbul

        * Ernest Mamboury, Stambul, Reiseführer, Annuaire Oriental, Adresssbuch Des Orients

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ