Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya İşte gerçek 'kaybedenler'in hikâyesi...

        HT PAZAR

        'Kaybedenler Kulübü'nün bir dönem, şimdi filmi çekilecek kadar kült olmasının nedeni neydi? Bu sorulara yanıt olacak metni gazeteci-dinleyici Ayşe Deniz Poyraz, HT Pazar için kaleme aldı.

        “Kaybedenler Kulübü sunar... Bir nevi radyo programı. Hayat. Hiçlik. Hiç gülümsememe. Hep gülümseme hali. Kahve. Sert. Kadın. Ölüm. Ate. Beklemek ve başarmak -Ne tuhaf... Mezar ve güzel kadın ilişkisibir gece... Sayın dinleyenler, ölümün olduğu yerde hiçbir şey ciddi olamaz.”

        Schopenhauer’ın ünlü sözünü kendilerine jingle edinmiş spontane kültür programının sorumlusu baş kaybeden Kaan Çaydamlı ile diğer kulüp üyesi Mete Avunduk, böyle açardı programı... Bir dönemin kült radyo programına imza attılar. 1990’ların sonuna damga vurdular. Şimdi de filmleri yapıldı. Peki niye bu kadar değerliydiler? Bakalım...

        HAYRANLIKLAR

        Kaan, hem mühendis, hem yayıncı, hem de ödüllü fotoğrafçı. Radyoculuğa oturduğu sokağa müzik dinleterek başlamış. Günaydın FM’de “Gece Fanzini”nden, Açık Radyo’da yanına geçici tonmaister olarak aldığı Mete ile “Bir Nevi Rock Tarihi”nden sonra, aynı fikri ikisi Kent FM’de hazırlayıp -ya da hazırlamayıpsundular. Tüm bulundukları adreslerden haberdar fan’larıyla ister istemez karşılaştı kaybedenler. Aralarından tanışıp kulübe kattıkları, “betlik amiri” payesi verdikleri de oldu.

        BOL LİKİTLİ

        Kaan ve Mete bazen alkollü, bazen kafeinli ama “kesinlikle” bol likit ve duman eşliğinde dinleyenlerin kafalarını karıştırırken, TV yerine adeta hayatı seyreden bir nevi Beavis and Butt-Head gibiydiler.

        Üstelik kulüp ikisinden ibaret değildi. Programda zamanla belli karakterler oluştu. Daha doğrusu onlar kendilerini yarattı. Arayanlar “Usta, aşk bir ayna mıdır?”, “Mantarlı enginar olur mu?” diye de sordular, ilan-ı aşk da ettiler durum göre. Bazen susturuldular Mete ya da Kaan tarafından, bazen evlerine davet edildiler. İşte öyle gerçek bir programdı “Kaybedenler Kulübü”. “Hayat berbat” diyorlardı. “Evet, hayat berbat ama bunu bilmek çok iyi.”

        KAYBEDEN KİME DENİR?

        Kaybeden nedir, kime denir? Kaan bunu şöyle yanıtlıyordu: “Kaybedenlik bir durum, seçim. Yalnızca oturmak ve seyretmek, beklemeyi bilmek. Bunun içinde Heidegger de var, Camus de, Sartre da, Nietzsche de... Bir nevi eylemsizlik, tamamıyla bir bakış açısı; bir şeyi kaybetmekten değil. Dinginlik hali, sakinleşmeyle örtüştüğünü söylemek mümkün. Vazgeçişin tersi çünkü bir kaybeden intihar etmez, ulaşacağı, değer verdiği bir şey yoktur. Değerli olan her şey değer verdiğimiz kadar var. Bir bilgelik arayışı...” Programın bir de “enteresan ruhları” vardı. Kaan ve Mete’yi düzenli olarak notlayan Öğretmen, gecenin ta kendisi gezici betlik amiri Hüseyin Usta, uhrevi neyzen Kuşbeyin, kıskanç bilge kadın Pınar, edebiyat sorumlusu Cem Bak, Ümit Besen şarkılarına eşlik edip faydalı yemek tarifleri veren Emre’nin annesi, öteki âlemden kahkahalarla seslenen MR, telefon kulübesinden düzenli olarak arayan Brittanica ve diğerleri... Bir teras partisine konuk olabilir, Kaan veya Mete ile imam nikâhı kıyabilir, ışık kapama eyleminin gece yarısı da uygulanabileceğini öğrenebilirdiniz. Dünya turuna çıkabilir, aşk ilişkilerinizi danışabilir, her konuda yazabilirdiniz.

        Tabii programda standart kaybeden parçaları çalardı: Anlatacak bir hikâyesi hep olan Springsteen, “olası karanlık bir kadının yarattığı” Buckley erkekleri, The Cult, Red House Painters, Leonard Cohen, Orhan Gencebay, Rolling Stones vs.

        Gayretle, finaldeki olağan “adama listesi”ne de dahil olabilirdiniz. Yıllarca her salı, perşembe ve pazar, Kent’ten akrebin betliğinin ve terazinin hüznünün olanca süzülüşüne tanık olduk. Kaçırdınızsa, film sarar belki yaraları...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ