Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Mutfak nasıl menzil oldu?

        Oysa hepimizin iyi bildiği bir davranış biçimi var. Nedir o? Koltuğa son oturan var ya... O muhteremin ilk icraatı şu olur, olmuştur. Kendinden önce yapılanların tez elden iptali. Sert bir tarif mi oldu? Diplomatça ifade edelim: Önceki icraatı eleştirel bir gözlükle ele almak! Ve sonra dümeni ters istikamete çevirmek. Ezcümle, süreç sevecen mi, hoyrat mı, fark etmez.

        Sonuç malumdur: Sil baştan! Farklı siyasi istikametleri bir kenara koyalım. Aynı hal, aynı iktidarın makam değişikliklerinde dahi varittir. Tamam mıdır? Hayır elbette değil. Bu redde dayalı davranış biçimimize rağmen... Yıllardır, on yıllardır, hatta yarım asırdır... Turizm politika ve paketimiz değişmedi. Mesleki jargon ile söylersek, “3 S” satmadayız. Bu alışılagelmedik tutarlılığı neye borçluyuz ?

        REKLAM

        Ali Esad Göksel'in HT Cumartesi'nde yer alan yazısına göre, Türkiye’nin turizm paketi “Güneş, deniz ve kum”. “3 S” dediğimiz işte bu: “Sun, see ve sand.” Ne diye bu bilindik mal için inat ediyoruz? Öyle ya bu artık tutarlılığın ötesi, inadım inat hali... Bana sorarsanız tek izahı var. Bu politikada risk yok. Bizim coğrafya iltimaslı... Güneş, deniz ve kum mevcut. Hem de istikrarlı, her daim... Hem de iki üç saat uçuş mesafesinde... Hem de nispeten güvenli... Hem de fiyatlar mazbut... Daha ne olsun? Demeyin! Artık dahasını istemeliyiz. Ve istiyoruz!

        Nasıl yani?

        Çünkü bu politika buraya kadar... “3 S” Turizm Paketi ile gelebileceğimiz yere geldik. Şayet durmaya devam edersek geriye gideceğiz. Öncelikle bizim için önemli fuarlara bakalım: Berlin İTB ya da Moskova MITT...

        Almanlar ve Ruslar turizm pazarlarımız. Bizim için hayati coğrafyalar. Ama her yıl fuar sonrasında aynı terane: “Her şey dahil paket fiyatı düşüyor!”

        Mademki şurada biz bizeyiz. Eğri oturup doğru konuşalım. 3S paketi ve her şey dahil programı dertli... İyi de bu programın müellifi kim? Mucidi kim? İspanya’nın yaptığı hataları bire bir tekrarladık mı? Hem de İspanyollar yıkmaya hazırlandıklarında... Yani hatanın vukuundan otuz yıl sonrasında... Üstüne üstlük halen tekrara talip miyiz? Evet... Özel teşebbüs diye kutsadığımız insanlar bunlar. Ankara’da, devlet kapısında yalvar yakarlar. Ne diye? Tahsis alıp bakir bir doğa parçasını inşa azmi ile... İnşaat bitince ne olacak? Onu da diyelim: Devletten vergi kolaylığı istenecek! Destek olarak... Turizm darboğazda diye... İyi de mevcut halimizi “muhteremlere” borçluyuz. Üstüne üstlük devlet “sizleri” yaz kış destekledi... Özel sektörde deneyimli “duayenlere” sormak lazım: Siz bu öngörüsüzleri şirketinizde barındırır mısınız? Halen aynı malı, kan kaybetme pahasına satar mısınız? Önünüze bakıp ne yapabiliriz diye düşünmez misiniz?

        REKLAM

        BİZ BİZE BENZİYORUZ

        Lafı dolandırmadan söyleyeyim. Bir “önerim” var. Bizim için. Öyle mucit, kâşif falan olmak gerekmiyor. Önereceğim “bu fasıl”, bilindik. Özellikle “bizim deniz” var ya. Mare Nostrum, “Akdeniz...” İşte bu medeniyet havzasında “devrede”. Hem de tarih boyunca... Ama son elli yıldır... Artık “kitabını yazıyorlar”. Bu iş nasıl yapılır diye... “3S defterini” kenara koydular. Kapattılar mı malum defteri? Hayır. Fakat 3S artık ikinci planda. Onu bizim gibi ülkelere terk ettiler. “Yeni defteri” bilmeyenlere... Bu yeni defterde ne var? Buyurunuz bakalım! Aslını isterseniz var olan, “tek başlık”. Size bir “yaşam biçimi” sunuluyor...

        O ne demek? Kısacası şudur: Onlar “gibi yaşamanın çerçevesi”. Bu aslında çok tanıdık bir istek... Hepimizin kafasının bir köşesinde duran hayalleri vardır. Kimininki ayan beyan orta yerde, kimininki ise saklısında, gizli ve kuytusundadır, beynimizin arka sakin bir kıvrımında tutarız. İşin özeti şu olsa gerektir. Öykündüğümüz bir hal. Onlar gibi olma arzusu. Buna negatif bir içerik yüklemeyesiniz. Çoğu kez olsa ne iyi olur dileğinden ibarettir. Daha iyisini layık görme arzusu... Gelin somutlaştıralım, elle tutulur olsun. Şu İtalyanlara bir bakalım! Onlar gibi yaşamak ister misiniz? Ya da öteki türlü soralım... İtalyanlar gibi olmak istemez misiniz? Berlusconi, ırz düşmanı diye olmazlanmayın. Andreotti, mafya diye kapatmayın. Her milletin hoşlanmadığımız, hazzetmediğimiz halleri vardır. Sözünü ettiğimiz fasıllar şunlar. Estetik ve güzellik ile barışıklar. Şehirleri yaşanabilir ölçekte. Doğayı seviyorlar. Özeniyor ve koruyorlar. Tarih ve gelenekleri ile yaşıyorlar. Yaratıcılar, hem geleceği hem de geçmişi ellerinde tutabiliyorlar... Neşeliler, coşkulular, samimiler... Duygularını sergiliyorlar. Ailelerine bağlılar, dostlarına sadıklar. Şimdi sıkı durun: Yeme içmeye âşıklar... Soruyorum size, İtalyanlara öykünmek... Şaşılacak bir hal midir? “Bizler de onlar gibi yaşasak” demek... Bu güzel bir arzu, masum bir dilek değil mi? İtalyanların elinde “benzersiz bir koz” daha var. Başka hiçbir ulusun sahip olmadığı... Nemalandığı, öğrendiği, sevdiği bir dosya: Rönesans. Bu İtalyanları kendileri gibi yapan en önemli öğe... İtalyanlar hiçbir şey yapmasalar da sahnede olacaklardı. Ama boş durmadılar. Çok çalıştılar. Plan, program dahilinde. Uzun soluklu... Üstüne üstlük durmuyorlar, koşmaya devam ediyorlar...

        İtalyanlar hiçbir şey yapmasalar da sahnede olacaklardı. Ama boş durmadılar. Çok çalıştılar. Plan, program dahilinde. Uzun soluklu... Üstüne üstlük durmuyorlar, koşmaya devam ediyorlar...

        ORADA BİR KÖY VAR

        Bu şahane çocuk şarkısını bilir misiniz? “Orada bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür.” Bu bir davet metni aslında... Sizin olanın farkında olasınız. Ve ona sahip çıkasınız diye... Öyle ya, bilmiyor ve “benim” demiyorsanız zaten size ait değildir. Unutun... İyi de söylemesi kolay. Bu köy size dedelerinizden kalma ise... İşte o zaman hesap kitap vakti: “Nerede yanlış yaptık, doğrusu nedir?” Geçtiğimiz hafta TURYİD (Turizm Yatırımcıları Derneği) soruyu sordu. Başkanları Kaya Demirer çok çalışmış. Küresel ölçekte bu soruya kafa yoranları toplamış. Maça Kızı- Sahir Erozan ile Jale ve Alan Yau. Pideyi konuşuyoruz. “Pide satılır mı?” Pizza gibi. Bilen bilmeyen herkese... Satabilir miyiz? Ali Başman, Sibel Kutman sessizce izlemedeler. Haklılar. İspanyol son sözü söylemiş: “Şarap ve mutfağınıza hâkim değilseniz ...” Elçiye zeval olmaz, yutkunarak naklediyorum: “Kendinize bakın, bir kimlik sorununuz vardır.” Frankie’de kapanış yemeğindeyiz. Yanımda Peru ve Şili oturuyor... Şili şarap denilince küresel sahnede. Peru ise küresel mutfağa damgasını vurdu. Bakın önerim şudur. Artık şunun ismini koyalım, 3S paketi mazide kaldı. Zaman 3C zamanıdır. Önümüze bakalım. 3 C paketi ne ola? Arzedelim: “Culture, cuisine, colors” Gelecek bu pakettedir: “Kültürümüzü, mutfağımızı, renklerimizi” satmalıyız. Bu uzun soluklu bir yoldur. Başarılı örneklere bakmalıyız. Yanlış ve doğrulardan ders almalıyız. Şunu da bilelim. Tevazuya gerek yok. Bir hazinenin mirasçılarıyız. Yeter ki mirasyedi olmayalım...

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ