Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam "Lori lori lori..."

        AĞIT o kadar yakıcı ki...

        Acının da yaşanacak bir sınırı vardır sanırdım; bu kadar derin olanına rastlamamıştım.

        Diyaframdan gelen yakıcı ses yüzümüzü yalayıp geçerken, durduğum yerde bedenimi bir kuru gazel gibi etrafa savuruyor.

        Yakıcılığı temmuz sıcağından da fazla...

        Burnumun direğinden yukarı doğru ağır bir sızı yükseliyor.

        Başımı hafifçe sallasam gözyaşlarını boşalacak...

        ******

        Çevremdekiler aldırmıyor...

        Başlar iki yana sallanırken, gözlerden dökülen yaşlar taze toprağın üzerine serpiliyor.

        Islaklığı fazla kalmıyor.

        Temmuz sıcağı değil, acının kavurucu etkisi bir anda kurutuyor.

        Küçük bir yığın haline getirilmiş toprak, etrafında toplanmış kadınlar dövündükçe minik daireler çizerek çevreye savruluyor.

        ********

        Ağıdın sözleri beynime kazınıyor.

        Melodisi nefes ritmimi esir alıyor.

        Oysa ne dediğini anlamıyorum...

        Alnı, çenesi ve elinin üzerinde küçük narin dövmeler bulunan kadın, bir saniye olsun yerinde durmuyor.

        Elini bir göğe açıyor, bir toprağa basıyor, sonra göğsüne vuruyor...

        Yavrusunu kaybetmiş kuş gibi, başını yukarı kaldırıp ayaklarının üzerinde hafif yükseldikten sonra sekiyor, kanatlarını çırpıp, küçük bir daire çizdikten sonra tekrar toprağa kapanıyor.

        ********

        Kürt kadın içimi kavuran nakaratı tekrar yakıyor:

        Çav reşemın, ez bımrım, ez bımrım...

        Malamın şevıti, em keliyan, şeremın.

        Roniya çavemın, cigeramın dışevıte...

        Tü çu ez heliyam..

        Dılemın lori lori, bıcukemın lori lori.

        Tü çıma çu cigeramın

        Malame xerabu, dılwate...

        Ez bımrım lori lori

        Diyarbakır temsilcimiz Mürsel Acay dünkü sohbetimizde Türkçe'ye tercüme ediyor:

        "Siyah gözlüm, ben öleyim ben öleyim

        Evim yandı, helak olduk aslanım

        Gözümün nuru, ciğerim yanıyor

        Sen gittin eridim, bittim

        Yüreğim, küçüğüm.

        Sen niye gittin ciğerim...

        Evimiz yıkıldı, yerine ben öleydim"

        ****

        Demek ki bir annenin evladına tutkusunun ne demek olduğunu anlamak için mezar başında olmak gerekmiş.

        Doğa da acıya saygı duruyor.

        Ne kuş, ne rüzgâr, ne de bir dal, tek kelime etmiyor; annenin acısını birlikte yaşıyor.

        Gökkubbe de, göğsünde yankı bulması için her türlü kolaylığı gösteriyor.

        "Dilemin lori lori, bıcukemın lori lori.

        Tü çıma çu cigeramın..."

        İlk ağıdı 22 yıl önce, 20 Haziran 1987'de Mardin'in Ömerli İlçesinin Pınarcık Köyü'ndeki Kürt kadından duymuştum.

        Bir ay sonra 9 Temmuz 1987'de Mardin, Midyat İlçesi Anıklı Köyü'nde aynı ağıdı bir başka kadın yakmıştı.

        Bir gün sonra; 10 Temmuz günü Şırnak, İdil İlçesi Peçenek Köyü'nden yükselmişti.

        Üç köyde katledilen toplam 44 çocuğun ardından çekilen acının feryadıydı bu ağıtlar...

        Mezarlıktan taziye evine gittiğimizde yol boyunca da ağıt durmamıştı:

        "Berxemın lori lori..." (Kuzum ninni ninni...)

        Herkes tekrar mezarlığın yolunu tutmuştu.

        Askeri GMC, köy minibüsü, sonra da biz gazeteci milleti yola sıralandık.

        Çok sürmedi.

        Derler ki önce bir tık sesi gelir; sonra bir hava trampleni sizi göğe yükseltir.

        Çevrende gördüklerin kaybedilen uzuvlardır.

        Dedikleri gibi oldu.

        Görünmez bir hava perdesi bizi aracın koltuğuna yapıştırdı; kulaklarımızı sağırlaştırdı.

        Bir toz bulutu göğe yükseldi.

        Kendimi dışarı attığımda minibüsün motorunu havada uçarken gördüm.

        Temmuz sıcağında aniden bastıran kan yağmuru yakaladı bedenimizi.

        Ölüm ile yaşam arasında donup kalmışlığım uzun sürmedi; kendimi yokladım; diğer arkadaşlarıma seslendim.

        Fahir... Rıza... Muzaffer...

        Sesimi GMC komutanının gür haykırışı bastırdı.

        "Mayın, mayın, mayın... Kimse yerinden kıpırdamasın..."

        Toprağa yapışıp kaldık.

        Neden mayın için kahpe ve kalleş dediklerini o an anladım.

        Sinsi, küçük bir tık sesi; hayatın sona erdiğini duyuran bir gong gibi patlıyor beyninizin orta yerinde.

        Sonra...

        Üç ay önce, dağda vurulmuş gencin mezarı başında söylüyordu.

        Önceki gün de şehit düşmüş askerin tabutu başında dinledim aynı ninniyi:

        "Berxemın lori lori..."

        msarikaya@htgazete.com.tr

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ