Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Türk markası, Türk gibi olmalı’

        Esra ÇORUH / HT CUMARTESİ

        Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye Hazır Giyim Derneğinin düzenlediği konferans için moda ve perakende sektörünün duayenleri İstanbul'a gelecek. Konferans öncesinde derneğin başkan yardımcısı, Roman'ın Kreatif Direktörü Suzan Toplusoy, Dilek Hanif Modaevi ve TGSD Yönetim Kurulu Üyesi Dilek Hanif, Sprint Near East Manufacturing Türkiye Genel Müdürü, TGSD Yönetim Kurulu Üyesi Esra Ercan Taşören'le biraraya geldik. Türkiye'deki hazır giyim üretiminden moda tasarımına pek çok şey konuştuk...

        İstanbul'un en moda konferansı için geri sayım başladı. Bu yıl ne gibi yenilikler var?

        Suzan Toplusoy: Bu yıl konferansın şekli değişti. 8 Mayıs gecesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Emine Erdoğan'ın katılımıyla sektörün duayenlerine ödül verilecek. 9 Mayıs'ta tüm gün konferans, 10'unda da B2B'ler tüm gün sürecek. Sektörün önemli isimlerinin birikimleri yeni jenerasyon için çok önemli. Türkiye 80'den bu yana çok önemli bir yol kat etti. Önce hazırgiyimde, ardından moda sektöründe hızla geliştik.

        Konferansa katılacak isimleri neye göre seçiyorsunuz?

        S.T. Davetli listesini hazırlarken doğru bir dağılım yapmaya çalıştık. Hazırgiyim, moda, tasarım, tedarik, perakende, lojistik, e-ticaret, trendler, moda gibi konuların dengesini hem ulusal hem uluslararası arenada kurmaya çalıştık.

        Son gün düzenlediğiniz B2B'den de bahseder misiniz? İş geliştirme adına, güzel bir misyon...

        Esra Ercan Taşören: Bu konferansın da çıkış noktasını oluşturuyor. Türkiye'de hazırgiyim ve modadaki en önemli eksik bütün oyuncuları biraraya getirebilmek. Bu konferansla tüm bu isimleri biraraya getiriyoruz ve B2B'lerle doğru bir ortam yaratıyoruz. Bu aslında işin en kârlı kısmı... Çünkü bir anlamda da iş hacmini büyütüyoruz. Yeni kontaklar kuruyoruz. Ben kendi adıma birçok yeni tedarikçiyle tanıştığımı söyleyebilirim.

        'TÜRKİYE ORTADOĞU İÇİN ÖNEMLİ BİR MERKEZ'

        Eskiden Türkiye'nin adı sadece üretimde geçerdi, fason ülkesiydik. Oysa şimdi moda daha fazla konuşulur oldu.

        Dilek Hanif: Tasarım ve markayla ilgili çok önemli yerlerdeyiz. Türkiye özellikle Ortadoğu için önemli bir merkez... Birçok büyük marka eskiden Türkiye'de fason üretim yaptırırdı. Bugün ise Türkiye'deki bu üretici fabrikalarda tasarımcı kadroları var. Bu isimler tasarımlarını yapıp, sunabiliyorlar. Burada çok önemli bir süreç işliyor. Bu süreçte önemli gruplarla, önemli isimlerle çalışmak çok önemli. Tekstile ve hazırgiyime çok inanıyorum, Türkiye'nin bu konuda önünün çok açık olduğunu düşünüyorum. Hükümetin ciddi anlamda bunu desteklediğini söyleyebilirim.

        E.E.T.: Türkiye'de tekstilin iki şapkası var. Eskiden tedarik yönetimi çok iyi biliniyordu. Zamanla Türkiye'de kendi markalarını, kendi modasını yapmaya başladı. Yeni bir sürecin içerisine girdik. Artık bir koleksiyon hazırlanırken, stok maliyetini tamamen ortadan kaldırıyoruz. Senede 2 koleksiyon devri sona erdi. Türkiye, bu süreçte hem marka yönetimi hem de perakendeyi öğrendi. Sonuçta iş tasarımla bitmiyor. Markalaşma sürecini hem içeride hem yurtdışında iyi yönetmek gerekiyor. Bunun için de hem finans hem tecrübe hem de konumlanma açısından doğru insanlarla doğru dialoglar kurmak lazım.

        S.T.: Türkiye uzun süre boşa kürek çekti. Büyük masraflar, defileler, büyük şovlar yapıldı... En önemlisi doğru bir strateji uygulamak, halkaları da doğru doldurmak gerekiyor. Fikir ve yaratıcılık işin en önemli noktası. Bu hazırgiyim için de mobilya sektörü için de çok önemli. Taklit ederek, başarılı bir marka olmak imkânsız. Özgün olmak, fark edilmek çok önemli...

        'SEKTÖR ÇOK HIZLI'

        Peki üretimde hala Çin'le rekabet edebiliyor muyuz? Tasarım adına ne tür gelişmeler söz konusu?

        E.E.T.: Bugün Zara'ya, Topshop'a girdiğiniz zaman etiketinde Made in Turkey yazısını görüyorsunuz. Aslında bu elinizdeki parçanın bir Türk dizaynı olduğunu ancak Zara veya Topshop markası adı altında satıldığının göstergesi. Yani eskisi gibi onların getirdiği numuneler üretilmiyor. Showroomdan beğendikleri modelleri, onların etiketiyle üretiyoruz. Bizim yaşadığımız rekabet tedarikçi bulamamaktan kaynaklanıyor. Evet eskiden Çin'e gidiyorlardı "Sen Türkiye'den yüzde 15 pahalısın" diyorlardı, ancak mal ellerinde kalıp indirime sokunca Türkiye ile dışarısı aynı gelmeye başladı. Bunu daha yeni fark etmeye başladılar. Artık fiyat değil, malı ne zaman teslim edebildiğin önemli. Sektör ve üretim çok hızlı, buna ayak uyduramayanın oyun dışında kalmaktan başka şansı yok.

        Büyük markaların ürünü bu kadar hızlı talep etmesinin bir nedeni de "fast fashion" değil mi? Peki modayı çok çabuk tükettiğimizi düşünmüyor musunuz?

        D.H.: Haklısınız. Bu aslında doyumsuzluğun da göstergesi. Hayat hızlı, yaşam hızlı, dolayısıyla tüketim de hızlı. Hayat tarzımıza göre seçimler yapmak zorundayız. Mesela yemekte de bu böyle. İyi bir yemek mi istiyorsun, hızlı yemek mi? Modada da aynı şekilde. Artık sadık müşteri dönemi başlıyor.

        E. E. T.: Eskiden "mix and match" diye birşey de yoktu. Şimdi insanlar levis'tan kot, Chanel'den ceket alıyor... Ne zaman ki bunu celebrity'ler yapmaya başladı kabul gördü.

        S.T.: Artık kıyafet ve markalar; statü belirlemiyor. Ancak yine de trendler gelip geçici, tasarımlar kalıcıdır.

        Nasreddin Hoca'nın dediği gibi "Kıyafetinle ağırlanır, aklınla uğurlanırsın" durumu...

        S.T.: Bir ülkede yaş ortalaması neyse, moda da ona göre şekilleniyor. Vintage'dan bahsedebiliriz ama online gelişmeleri de göz ardı etmemiz mümkün değil.

        'Genç tasarımcılara fırsat verilmeli'

        Türkiye'de birçok moda tasarımcısı var sizin markanız Roman birçok kişiyle ortak proje gerçekleştirdi. Neden diğer büyük firmalar bu tür ortaklıklara yönelmiyor?

        S.T.: Yeni tasarımcılarla işbirliği yapmak markaya, yeni bir tat getiriyor ve tek düzelikten kurtarıyor. Ayrıca genç tasarımcılara fırsat verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Büyüme birlikte olur. Tek başına bir tasarımcının yeteneği hiçbir işe yaramaz. Pazarlama, markalaşma ve strateji de çok önemli... Artık daha doğru adımlar atıyoruz.

        Peki genç tasarımcılar nasıl bir yol izlemeli? Türk markaları iki elin 10 parmağını geçmezken, ortadaki 50 tasarımcı ile ne yapacağız? Üstelik hepsinin yurtdışı gibi bir hayali var...

        S.T.: Tasarımcıların tek başına bir marka olarak kendilerini ortaya atmak gibi bir çabası var. Bu da bir fikir ancak arkada iyi bir finansör olmadan mümkün değil. Yurtdışına açılmak istiyorlar ancak yerel arenada kendini kanıtlamayan tasarımcının, uluslararası arenada başarılı olması çok zor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ