Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar "Uçak enkazındaki 104 yolcu, 500 parçaydı"

        NUR TOPRAKOĞLU - HT PAZAR

        Teknolojinin hızla ilerlemesi, insan nüfusunun artması ve ulaşım araçlarının her geçen gün çoğalması insan kaynaklı felaket riskini artırıyor. İklim değişiklikleri ve doğal felaketler de artarak devam ediyor. Türkiye de dahil bu tür felaketler sıkça yaşanırken toplu ölümler meydana geliyor. Bu ortamda bizlere "Bu dünya yaşanmaz oldu" deyip sızlanmak düşüyor ama felaketlerin ardından kimliklendirme çalışmaları giderek daha önemli hale geliyor ve bazı insanlar da bu zor işleri yapmayı tercih ediyor. Siz televizyonda tüylerinizi ürperten bombalı saldırı, doğal afet, uçak kazası, katliam yahut savaş haberleri izlerken, hatta o görüntülere bakmaya tahammül edemezken, onlar felaketin tam ortasındalar. Mesela binlerce insanın hayatını kaybettiği 17 Ağustos'ta deprem bölgesinde, 2005'te tek kişinin bile sağ kurtulamadığı Afganistan'daki uçak kazasının enkazında, Afyon'daki cephanelik patlamasında ya da Reyhanlı'daki bombalı saldırı sonrası olay mahallinde... Onlar kim mi? Felaket Kurbanlarını Kimliklendirme Birimi. İşleri, felaketlerde sadece hayatını değil kimliklerini de kaybeden kurbanların parçalarını toplamak, kim olduklarını tespit etmek ve ailelerine teslim etmek. Uluslararası platformda onlara DVI uzmanı deniyor. Interpol'e bağlı 160 ülkede, felaket alanlarında çalışıyorlar. Karşılaştıkları vakalarda insanlar çoğunlukla tanınmaz halde, parçalara ayrılmış oluyor. Sözü burada Felaket Kurbanları Kimliklendirme Birimi'nin şefi, Emniyet Müdürü, Adli Bilim Uzmanı, KATEM Şube Müdürü Cem Mehmet Çetin'e bırakıyorum. Anlattıklarını dinlemek, gösterdiği fotoğraflara bakmak hiç kolay olmadı. Ama biz baktık. Gözlerimizi kaçırmaya utandık! Siz hiç onların gördüklerine bakmak zorunda kalmayın! O fotoğrafları sizinle paylaşmayacağız ama kapılarını ilk kez bize açan ekibi sizinle tanıştırmak istiyoruz.

        Felaket Kurbanları Kimliklendirme Birimi ne iş yapar? Bu birimde çalışabilmek için ne tür bir eğitim almak gerekiyor?

        Felaket Kurbanları Kimliklendirmesi, ki uluslararası bir kısaltma olan DVI çalışmaları, meydana gelen felaket sonrasında hayatını kaybeden kişilerin kimliklerinin tespiti amacıyla yapılan bilimsel ve multidisipliner bir çalışmalar bütünüdür. Bu birimde çalışan uzmanlar parmak izi, olay yeri inceleme, adli antropoloji, adli biyoloji, adli tıp, adli diş hekimliği ve benzer alanlarda temel eğitim almış ve aktif olarak çalışanlardan oluşur. Bu gönüllülük esasına dayalı bir çalışmadır. Aramızda biyologlar var; çünkü DNA ile çalışıyoruz. Adli antropoloji uzmanı da olması gerekiyor ekipte, çünkü karşınıza toplu mezar çıkabiliyor. Ceset parçalarını, etraflarında bulunan materyalleri uygun bir şekilde toplamanız, kayıt altına almanız, fotoğraflamanız gerekiyor. Bu da olay yeri inceleme uzmanları tarafından yapılıyor. Bu tür bir durumda parmak izi uzmanları, psikologlar, diş hekimleri, antropologlar; herkese görev düşüyor. Çalışmalarımızı 2 aşamada yapıyoruz: Ölüm öncesi verilerin toplanması ve ölüm sonrası bilgilerin toplanması. Bir felaket söz konusuysa ve cesetler tanınmayacak kadar deforme olduysa, kimliğin tespit edilmesi için birtakım bilgilere ihtiyaç duyuyorsunuz. Mesela ehliyeti ya da pasaportu varsa parmak izi vermiştir. Bu bizim için bir donedir ama tek başına yeterli değildir. Çünkü yanmış olabilir, parmak izleri deforme olmuş olabilir. Hayattayken trafik kazası geçirip protez takılmış birinin kimliğini tespit etmek de çok daha kolay. Çünkü protezin seri numarası var. Cesedin kimliğini araştırırken bu tür bilgiler her zaman işe yarar.

        Peki Türkiye'de bu tür kayıtlar sağlıklı tutuluyor mu?

        Bizim için önemli bilimsel veriler, mukayese edilebilecek belgeler. Örneğin kimlik kartı. Nasıl mukayese edilecek? Sahte olabilir. Ölmüş başka bir insanın kimliği olabilir. 17 Ağustos depreminde enkazlardan 15 gün sonra canlı çıkanlar oldu. Resmi kayda göre yaklaşık 19 bin insanımızı kaybettik. İlk gün deprem olduktan sonra 19 bin insan enkazın altında o anda. Onların yanında çok sayıda yaralı da var. 19 bin insan için yapacak bir şey yok artık. Öldüler. Ama yaralılar hâlâ enkaz altında. Bir an önce onları kurtarmaya adıyoruz kendimizi. Ama şu unutuluyor, 15 gün ya da 1 ay boyunca canlılar kurtarılmaya çalışılırken, kalan cesetler orada çürüyor. Zaman ilerledikçe, kimliklendirmedeki başarı oranınız düşmeye başlıyor. Onun için DVI çalışmaları, arama kurtarma çalışmalarıyla birlikte başlar. "Nasıl olsa ölmüşler, daha sonra da çıkarabiliriz cesetleri" derseniz, çıkardığınızda cesetler çürümüş olur.

        Böyle mi dendi?

        Biz 1 ay sonra bile enkaz altından cesetler çıkardık. İleri seviyede bozulmuştu hepsi.

        'YOL KENARINDAN ÇOK CESET TOPLADIK'

        Peki kimliklendirmek için ne yaptınız?

        Parmak izi, kişisel eşyalar, anatomik beden özellikleri ve benzeri yöntemlerle kimliklendirmesini yaptık. Sağlam bir cesedin hasar görmesiyle; dağılmaya başlamış, çürüme haritası ve "zenci başı" oluşmuş cesedin hasar görmesi farklı sonuçlar doğurur. Kaybettiğimiz yakınlarımızı bir an önce defnetmek isteriz. Bunu bir örnekle anlatacağım. Biraz duygusal olabilir ama bu iş böyle. Yeni evli çift balayı için Çınarcık'a gidiyor. Kadın enkazdan yaralı çıkıyor. Eşi ise bulunamıyor. 3-4 gün sonra, görsel kimliklendirilmesi yapılamayacak şekilde bulduk. 4 günde bile sıcaklık ve nemden dolayı ileri seviyede bozulabiliyor ceset. Babası onu tanıyabilir mi? Tanıyamaz. Sağlık Bakanlığı, 112'ler çok önemli bizim için. Herkes enkazda ölmüyor. Depremde "Enkazdan yaralı çıktı" diye anons geliyor. Yaralı hastaneye giderken yolda ölüyor. Tam o sırada bir yaralı anonsu daha geliyor. Ambulanstakiler, artık öldü hastaneye götürmeye gerek yok diye hayatını kaybeden kişiyi yolun kenarına bırakmış olabiliyor. Çünkü hastaneye gidip gelene kadar diğer yaralı ölecek. Yol kenarına bırakılmış cesetlere rastladık 17 Ağustos'tan sonra...

        İnsanlar unutmuşlar mı yani?

        Cesedin kolunda kanül var. Müdahale yapılmış, kurtaramamış, bırakmış.

        17 Ağustos'taki cesetlerin kimliklendirilmesi ne kadar sürdü?

        Aylarca sürdü. İlk 2 ay yoğunluk vardı. Biz daha sonra yerel birimlere devrettik. Hâlâ kayıp var mıdır? Olabilir ama biz bilemiyoruz.

        PARÇALARINI BİRLEŞTİRDİĞİ HER KURBANIN CENAZESİNE KATILIYOR

        Peki hayatta kalıp yakınlarını arayanlarla da karşılaşıyorsunuz değil mi? O duygusal travma da işinizin parçası...

        Onlarla ağlıyorsunuz, onlara sarılıyorsunuz, teskin etmeye çalışıyorsunuz. Fenalaşanlar, krize girenler oluyor. Yani alışılmışın dışında bir durum. Müthiş bir duygu yoğunluğu yaşıyorsunuz. Kafanızda Ahmet'in, Mehmet'in isimleri oluyor. O isimlerin hikâyeleri var. Mesela birinin annesi "Kendi ellerimle ördüğüm kırmızı kazağı vardı. Sadece bir gün giyebildi onu" diyor. Şimdi bu bir hikâye. Aslında kurban yakınlarıyla sahada çalışanların biraraya gelmemesi lazım. Çünkü o kırmızı kazak kafanıza yerleşir. Sonra kırmızı kazaklı birini gördüğünüzde "Tamam bu o" dersiniz. Cesetlere ruh bindirmemeniz gerekir. Onun sizin için Ahmet'in eli olmaması lazım. Aksi takdirde yanılabilirsiniz. Biz cesetleri inceler, numune alırız. İşimiz bitince de sonuçları bekleriz. O zamana kadar üzerine numarası yapıştırılmış bir numunedir o. Ta ki, "00082 barkot no'lu torba içerisindeki ceset parçasının, Ahmet'e ait olduğu belirlendi. DNA sı eşleşti" raporu gelene kadar. Rapor geldikten sonra o artık Ahmet'tir. Fotoğrafı vardır. Yakınları vardır. Ahmet artık ölmüştür. Cenazesi yakınlarına teslim edilir.

        Siz de katılır mısınız kurbanların cenaze törenlerine?

        Evet. Bugüne kadar çalıştığım olaylarda hayatını kaybedenlerin hepsinin cenazesine gittim.

        Peki onların cenazelerine katılmanız doğru mu?

        Yaptığınız işin sonucunu görmek durumundasınız. "Ben bu işi yaptım ama ne oldu? Yakınları için hâlâ kayıp mı o", kafanızda soru işaretleri kalmamalı. Yaptığınız o zahmetli işin sonucunu görmek zorundasınız. Hatta yakınlarıyla salırılır ağlarız.

        Onu "Nasıl buldunuz" diye soranlar olmuştur mutlaka?

        Soran da oldu, sormayan da.

        Ne yapıyosunuz öyle bir durumda? Geçiştiriyor musunuz soruları?

        Tabii bu soran kişiye bağlı. Annesiyse anlatmak istemezsiniz... Bir şey daha söyleyeyim, kimliklendirme bitmeden biz kimseye "Başınız sağ olsun" demeyiz. Eminiz, yüzde 100 ölmüş, hayatta kalması mümkün değil ama yine de "Başınız sağ olsun" demeyiz.

        Biliyorsunuz ama öldüğünü?

        Hiç önemli değil. Kurban yakınları uçak gözünün önünde düşse bile inanmak istemez. Belki "Paraşütle atlamıştır, bir yerlerde yaralı yardım bekliyordur" diye düşünür. O umut devam etmezse, kurbanla ilgili bilgi almanız zorlaşır. Yakınını kaybettiğini düşünen kişi kendini size kapatabilir. Bizim o kişinin kimliklendirilmesi için o umuda ihtiyacımız var.

        Bunlar yazılı kurallar mı?

        Deneyimler.

        Peki yazılı kuralları var mı bu işin?

        Var tabii. Uluslararası Polis Teşkilatı olan Interpol bünyesindeki DVI biriminin hazırladığı bir kılavuz ve talimatlar vardır. Biz de uluslararası standartlara göre çalışıyoruz. 160 Interpol üyesi ülke, aynı formatta form kullanır.

        DVI nasıl çalışır?

        "Felaketin boyutu çok önemli. Büyük bir felakette bir öncü ekibimiz var. O gider, felaketin boyutunu anlamaya çalışır. Arkadan gelecek ekibe bilgi verir. 'Şu kadar ceset var, pozisyonları şöyle, şu uzmanları ve malzemeleri getirin' der. Bir analiz yapılır. 'Hemen toplanıp gidelim' diye bir şey yok. Bu işin bir ön hazırlığı var. Mesela Afyon'daki cephanelik patlaması. Acele ettiniz, gittiniz, bir şey eksik kaldı. 'Arkadaşlar şunu getirin' dersiniz. Ama Afganistan'a gittiniz, haftada bir uçak var. Bu tip uzak yerlere, ülke dışına giderken mümkün olduğu kadar hazırlıklı gidersiniz."

        'Ağlamak istiyorsan ağla'

        DVI uzmanları da ağlar mı?

        Evet ağlar. Neticede yakınını kaybetmiş insanlarla karşılaşıyorsunuz, duygusal sahneler oluyor. İster istemez göz yaşlarınıza hâkim olamıyorsunuz. 2005'te 9 Türk'ün hayatını kaybettiği Afganistandaki uçak kazasına gittiğimizde, bir arkadaşım ilk kez bu şekilde parçalı cesetlerle karşılaşmıştı. Çok etkilendi. Onun etkilendiğini anladığımda kendisine, "Sıkma kendini ağlamak istiyorsan ağla" dedim. Beraber ağladık.

        Peki psikolojik destek alıyor musunuz?

        İhtiyaç varsa alıyoruz.

        'İnsanlar yakınlarını tek parça defnetmek ister'

        Bugüne kadar kaç kimliği belirsiz kişiyi kimliklendirdi bu ekip?

        Tam sayı veremeyiz ama çok sayıda.

        Felaketler dışında, cinayet gibi olaylarda da çalışıyor musunuz?

        Biz olayın neden olduğuyla ilgilenmiyoruz. Uçak neden düştü, bilemeyiz. Neticeye bakıyoruz. Mesela İstanbul'da bir bombalı saldırı oldu. Gittik. Orada 2 aşama var, soruşturma ve kimliklendirme. Ölenler arasında İngiltere Konsolosu da var, terörist de. Hangi parça konsolosa, hangisi teröriste ait. Belki de teröristin kimliğinden örgüte ulaşacaksınız. Çalışmalarımız soruşturmayı destekler.

        'AFYON'DA TEK PARÇA CESET YOKTU'

        Peki çok büyük bir patlama oldu, kimliksiz cesetler var...

        İnsanlar yakınlarının cenazesini tek parça defnetmek ister. En son gittiğimiz Afyon'da, 25 şehit verdiğimiz patlamada tek parça ceset yoktu.

        Ne kadar çok parçalanabilir insan vücudu?

        Afganistan'da 2 uçak kazasına gittik. İlkinde 104 yolcu 500 parçaydı. İkincisinde 44 yolcu 260 parçaydı.

        17 Ağustos'ta kaç kimliklendirme yaptınız?

        Rakam olarak veremem ama kimliklendirme çalışmaları aylarca devam ediyor. Biz enkazdan son ceset çıkana kadar kaldık.

        Reyhanlı'da durum nasıldı?

        Vücut bütünlüğü bozulmamış 4 ceset vardı. Kimlikleri tespit edildi. Amacımız kişiyi ailesine teslim edebilmek. Bütün motivasyonumuz bu.

        Bu tür işlerde hata yapılma ihtimali ne kadar?

        Risk var tabii ama hata yapmamaya dikkat ediyorsunuz.

        'Doldurulmuş hayvan koleksiyonum var'

        Peki bu zadar zor bir iş yaptıktan sonra insan kenedini nasıl iyileştirir? İyileşmek için ne yapar? Kendinize gelmek için yüzer misiniz, dans mı edersiniz?

        Doldurulmuş hayvan, yani taksidermi koleksiyonum var; bir nevi hobi yani. Sporla aram pek iyi değildir ama kitap okumayı ve gezmeyi çok severim. Doğa tarihine tutkuluyum. "Doğa tarihi" derken, fosil koleksiyonum vardı. Küçüklükten beri maden ve taş koleksiyonu yaparım.

        'Kazadan sonra cesetler yüzlerce km'lik alana yayılmıştı'

        Sizin çalışma alanlarınızdan biri de uçak kazaları değil mi?

        2005'te Aganistanda düşen yolcu uçağı için ekip olarak Afganistan'a gittik. Kazadan sonra cesetler yüzlerce kilometrelik alana dağılmıştı. Uçağın düştüğü dağlık bölgeye ulaştıktan sonra çok az sayıda bütün halde ceset bulduk, birçoğu parçalanmıştı.

        Peki biz bu fotoğrafları nasıl kullanacağız?

        Kullanamayacaksınız! O halde biz bunu niye yapıyoruz? İnsanlar yakınlarını defnetmeden önce son bir kez görmek ister. Annesi "Evladıma son bir kez bakayım" der. Bir de bazen yakınlarını bu tür felaketlerde kaybedenler öldüğüne inanmak istemez. Hangi annenin yüreği dayanır bu tür bir görüntüye? Ama her insanın bir mezarının olması ve sevdiklerinin onun mezarını ziyaret edip dua etmesi ölümünden sonraki en büyük hakkı.

        Ben de bir anneyim, dayanamayacağım...

        İşte biz bu insanların parçalarını biraraya getirip ailelerine teslim etmek için çalışıyoruz. Bunlar da kokpitten çıkardığımız 3 kişiye ait parçalar. Her parçadan ayrı ayrı numune alıp hangi parçanın kime ait olduğunu tespit ettik.

        Ne kadar sürüyor hangi parçanın kime ait olduğunu bulmak?

        Aldığınız numune sayısına bağlı.

        'Fermuarı açtım, baktım bir kol'

        "2005'teki uçak kazasında hazırlıklarımız devam ederken, ölenlerden birinin eşi beni aradı, kendini tanıttı. Gitmeden önce benimle görüşmek istediğini söyledi. 'Tamam' dedim. Babasıyla beraber geldi. Büyük bir yas içersinde, gözlerimin içine bakarak 'Benim babam pilot. Böyle bir kaza sonrası eşimin kurtulamayacağını biliyorum. Umudum yok. Ancak, sizden bir anne olarak tek ricam, eşimin kolunu bile bulsanız bir kefene sarıp onu bana getirmeniz. Bu beni dünyanın en mutlu insanı yapar. Çocuklarımın babalarının öldüğünden haberi yok' dedi. '20 gün oldu nasıl sakladınız' diye sordum. 'Okula göndermiyorum, eve kimseyi sokmuyorum, perdeleri kapattım, telefonlara bakmıyorum. Çocuklar endişelenmeye başladı, salgın hastalık var, dedim. Onlara da yansıtmamaya çalışıyorum. Uçak kazası oldu, babanız o kazada öldü, desem, ağlayacaklar. Babamızın mezarı nerede, diye sorduklarında onlara ne cevap vereceğim? Lütfen, kocama ait bir parça getirin, onu defnedeyim, çocuklarıma mezarını göstereyim. Babanız burada diyebileyim', dedi. Oraya bu psikolojiyle gittik. Dağdan indirdiğimiz ilk torbalardan birinin fermuarını açtım, baktım bir kol. Parmağında da yüzük. Yüzükte kadının adı yazıyordu. DNA'dan da eşi olduğu çıktı ortaya. Yüzüğü aldım, iyice temizleyip bir kutuya koydum. O kol parçasıyla beraber getirdim. Geldiğimizi öğrenmiş. Geldi. 'Getirdiniz mi' diye sordu. 'Evet' dedim 'getirdik'. Şu anda morgda. 'Ama' dedim, 'sadece onu getirmedik, küçük bir şey daha getirdik'. Kutuyu açtı yüzüğü gördü. Ne yapacağını şaşırdı. O yüzük onun için çok önemli. Çünkü hayatının sonuna dek kocasını hatırlatacak. Çok mutlu oldu. 'Şimdi içim huzurlu. Cenaze işlemlerini halledip duamızı okuyup çiçeğimizi koyacağız' dedi. Kadın gerçekten çok istemiş. Demek ki çok seviyormuş kocasını."

        Kimliği bulmak 10 yıl sürebilir

        Ölüm bir felaket olarak nitelendirilirse, başarıya ulaşmamış bir kimliklendirme işlemi de ikinci bir felaket gibi tanımlanabilir. Çünkü, böyle olaylarda bir "kayıp", "ölü" kabul edilinceye kadar gerekli işlemlerin yapılması, kişinin ailesi ve hukuki bağı olan kurumlar açısından rahatsızlık verecek şekilde uzun zaman alıyor. Uçak kazalarında bu süre yaklaşık 3 ayı, gemi batması olayında 6 ayı ve başka kazalarda 1 yılı aşabiliyor. Kaybolan kişinin herhangi bir olayla bağlantısı kurulamazsa, kimliğinin tespit edilmesi 10 yılı bile sürebilir.

        Prof. Dr. Gökhan Oral

        'DVI ekibi felaketlerin çekirdek noktasında yer alır'

        "Felaket kurbanları için çalışılan bölgede çok çeşitli meslek grubundan profesyoneller bulunur. Diş hekimleri, askerler, itfaiyeciler, biyologlar, polisler... Bu görevliler sadece kimlik tespit etme aşamasında değil, her kısımda katkı sağlar. Gözünüzün önüne bir felaket ortamını getirin. Bu 11 Eylül saldırısı sonrası gibi bir bina olabilir, deprem sonrası göçüklerin etrafında dolaşıyor olabilirsiniz ya da bir rafineri patlaması olabilir. Nasıl bir tekinsiz ortam olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Dolayısıyla sadece görüntü bile korkunçtur. Biz genel olarak bu tür durumlar için 'gotik' tabirini kullanıyoruz. Bu görüntü bazen toplu mezarda bazen bir göçük altından karşınıza çıkabilir. Ve gerçekten de travmatik ve dramatiktir. Ve DVI ekibi olarak bunun ilk karşılaşanı muhtemelen siz olursunuz. Kişi her ne kadar 'Güçlüyüm' derse desin irkiltecek sahnelere tanık olur. Birçok görüntüyü didik didik edip kimliklendirmek için bilgi toplar. İşiniz bununla da bitmez yakınların trajedisine tanık olursunuz. Bir yandan da onların gözlerinde umut, hâlâ yakınlarının hayatta oluduğu haberini almak için bekleyen gözlerini görürsünüz. Burada hata yapma şansınız yoktur. Hiçbir trajedi açıkta kalamaz. Bir son sahne gerekir. Kayıpları yakınlarına teslim etmeniz lazım. Bu ekipteki bireylere düzenli destek gerekir. Çalışanlar çeşitli reaksiyonlar geliştirebilir. Daha sinirli ya da daha huzursuz olabilirler. İlla bir psikiyatrik durumdan bahsetmiyorum, orada karşılaştığı şeyler karşısında geliştirdiği ani tepkilerden bahsediyorum. İnsanlık bu felaketlerden az ya da çok sarsıntıya uğrar. DVI ekibi bunun çekirdek noktasında yer alır. Hepimizin canı acıyor. Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın bu sarsıcı bir trajedidir, bu sarsıcı etki merkezden başlayarak etrafa doğru dalga dalga yayılır."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ