Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Ayasofya'nın statüsü ne olacak? Uzmanlar Teke Tek'te tartıştı

        Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, tarihçi-yazar Sinan Meydan ve eski Danıştay üyesi Prof. Dr. Ali Dursun Ulusoy, Ayasofya'nın statüsünün ne olması gerektiği hakkındaki görüşlerini Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında anlattı.

        İşte o konuşmalar:

        "AYASOFYA İSTANBUL FETHİ'NİN SEMBOLÜDÜR"

        PROF. DR. YUSUF HALAÇOĞLU: M.S.530 yılında ahşap bina olarak inşa ediliyor. 404'de ayaklanma sonucunda yakılıyor. 416'da tekrar inşa ediliyor. 532'de yeniden yakılıyor. 537'de ufak kubbeli bir kilise inşa ediliyor. 561'de bugünkü şekliyle büyük kubbeli kilise yapılıyor. 1204'de Latinler tarafından İstanbul'un işgal edilmesiyle birlikte yağmalanıyor ve harabeye dönüşüyor. 1261'de Bizanslılar tekrar tamir ediliyor. 1346'da büyük kubbe çöküyor daha sonra yeniden yapılıyor. 1402'de kilise harap bir şekilde, kubbenin bir kısmı çökmüş vaziyette. Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra yıkılmamış bölümünde Cuma namazı kılınıyor. Namaz kılmak için geçici olarak minber yapılıyor. Bugünkü haline II. Selim zamanında sokuluyor. Mimar Sinan tarafından depreme karşı destek için yandan destekler yapılıyor. Fatih zamanında çevresinde medrese yapılıyor. 1932 yılında onlar yıkılıyor. Türkler bir yeri fethettikten sonra orada Cuma namazı kılıp, padişah adına hutbe okutulur. Cami yoksa namazgah yaptırılıyor. Burası fethin sembolü haline geliyor. Fatih'in bedduası vardır, vakfiyenin bozulması halinde Allah'ın, meleklerin, müslümanların laneti olsun diye. 1934 değildir müze haline getirilmesi. 1935 yılında çevresindeki bölüm müze haline getiriliyor. Kararnameye atılan imzaya Atatürk'ün ölümünden sonra atılan imzasıdır. Kararnamenin 1. sayfasında Kararlar Müdürlüğü tarafından der, 2. sayfası Muamelat Müdürlüğü deniyor. Bundan 3 gün sonra Resmi Gazete'de Soyadı Kanunu yayınlandı. Atatürk soyadı verilmişken sonradan atılmış bir imzadır. İki gün önceki kararnamede Gazi Mustafa Kemal deniyor. İki gün sonra Kemal Atatürk'ün imzası şu şekilde atılıyor. Şükrü Kaya, Atatürk'e gidiyor. Müze için bir heyet kuruluyor. Müze yapılmasını bu heyet kabul ediyor. Tek karşı çıkan maalesef bir Alman profesör. Resmi Gazete'de yayınlanmamış. Olmayan bir kararname üzerinden hukuki bir çalışma yapılamaz.

        "MÜZE OLMASI İÇİN ATATÜRK'ÜN İMZASI VARDIR"

        REKLAM

        SİNAN MEYDAN (Tarihçi-yazar)

        Ben kararnamenin olmadığı iddialarına katılmıyorum. Öncelikle imzanın Atatürk'e ait olmadığı iddiası doğru değil. Atatürk'e ait olduğunu kanıtlayan belge elimizdedir bizim. Atatürk'e soyadı 24 Kasım 1934 tarihinde verdi. Aynı zamanda bu tarih Ayasofya'nın müze olmasına karar verilen tarihidir, yani aynıdır. Atatürk'ün kararnameye ilk attığı imzadır. İmzasının hemen oturması mümkün değildir. 1934 yılının Aralık ayından itibaren atacağı imzanın prototipidir bu. Kararnamede gördüğümüz imzayı hiçbir belgede kullandığı iddiası doğru değil. Mustafa Kemal Atatürk 1934 Aralık ayından itibaren bildiğimiz imzasını kullanmaya başlıyor. Belgenin kararname olarak kabul edilemeyeceği ifade edildi. Bir tarafta kararlar diğer tarafta muamelat ifadesi geçiyor.

        PROF. DR. ALİ DURSUN ULUSOY: Sayın Murat Bardakçı imzanın Atatürk'e ait olmadığını düşünüyor ama Atatürk'ün onayı dahilinde bu kararın alınmış olması gerektiğini düşünüyor.

        "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BU İMZAYI ATAR MI?"

        REKLAM

        HALAÇOĞLU: Atatürk'ün o tarihte bu kararnameyi imzalamadığını söylüyorum. Vefatından sonra atılmış bir imza olduğunu söylüyorum. Bu kararname Resmi Gazete'de yok 1924 Anayasası'na göre Resmi Gazete'de olmayan kararname zaten geçerli değil. Sinan Bey de şunu cevabını versin. 27 Aralık'ta soyadı kanunu yayınlanıyor. Peki bundan 3 gün önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu imzayı atar mı?

        MEYDAN: Mustafa Kemal Atatürk, çevresindekilere sayadı verirken, çevresindekilere imza atarken neden Atatürk soyadını kullanıyor dersiniz?

        HALAÇOĞLU: Neden Resmi Gazete'de yayınlanmadı?

        MEYDAN: Bugün bile bazı kararlar Resmi Gazete'de yer almıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün neredeyse bütün sisteme hakim olduğu bir dönemde birileri sahte kararname hazırlıyor, Bakanlar Kurulu üyeleri imza atıyor, Mustafa Kemal'in de sahte imza atıyorlar. Bu abidevi eseri camiden müzeye dönüştürüyorlar. Bu mümkün değil. Mustafa Kemal Atatürk'e rağmen bunun yapılması mümkün değil.

        HALAÇOĞLU: Ben de diyorum ki Atatürk'e imzalatmak için hazırlanmış.

        MEYDAN: Akşam Gazetesi 2 Şubat 1934. Ayasofya Müzesi açıldı. Cumhuriyet Gazetesi 2 Şubat 1934, Ayasofya Müzesi açıldı. 5 gün sonra Mustafa Kemal bu müzeyi ziyaret ediyor. Müzenin açılmasından duyduğu memnuniyeti ifade ediyor. Uzun uzun notlar var. Atatürk'e rağmen böyle bir karar nasıl alınabilir ki? Topkapı Sarayı'nın müzeye dönüştürülmesi, Konya'daki Mevlana dergahının müzeye dönüştürülmesi Atatürk'ün kararıyla oldu. İstanbul'daki Osmanlı arşivlerinin düzenlenmesi Atatürk'ün kararıyla oldu. Atatürk bu işin içinde olmadığı anlatımını ben doğru bulmuyorum.

        REKLAM

        HALAÇOĞLU: Ayasofya müze yapılıyor ama ibadet kısmı devam ediyor 1935 yılına kadar. Şükra Kaya, Atatürk'le konuşmasını aktarıyor. İbadethane kısmının müze olarak yapılmasına Atatürk'ün fena halde kızdığını söylüyor. Etrafının temizlenmesi sözkonusu, Bizans eserlerinin ortaya çıkarılması sözkonusu, halıların temizlik için kaldırılması sözkonusu. 1945 yılında Şükrü Saracoğlu basın toplantısı düzenliyor. 'İbadete açılacak mı' diye soruyor gazeteciler, 'İçerideki düzenlemeyi yaptıktan sonra açılacak' deniyor. Müze ve camii olarak addediliyor. Bu kararname kendisinden önceki kararnamelerden sayı olarak daha düşük olamaz, ama daha düşük. Atatürk kanunlara uyan bir insan. Atatürk çevresinin temizlenmesini söylüyor. Müze yapılmasına karşı değil ama iç mekanın müze yapılmasına karşı. Şu anda kararnameye gerek duymadan Ayasofya'yı ibadete açabilirsiniz.

        "DANIŞTAY KARARNAMENİN GERÇEK OLDUĞUNA KARAR VERDİ"

        ULUSOY: Hukuken bu tartışmanın bir anlamı kalmadı. Danıştay 2012 ya da 2013'de Danıştay bu konuda kesinleşmiş karar verdi. Bir kere bu kararnamenin gerçek olduğuna karar verdi. Kesinleşmiş yargı kararıdır ve herkesi bağlar. Bir dernek dava açmış, sözkonusu 1934 yılına ait kararnamenin iptali için. Önce Başbakanlığa başvuruda bulunuyor. Müze kararını kaldırın deniyor. Başbakanlık reddediyor. Bu 2004 yılında oluyor. Dernek Danıştay'a dava açıyor. Danıştay kararnamenin gerçek olduğunu, buranın statüsünün müze olarak değiştirilmesi doğrudur, burada kamu yararı vardır, bu kültürel mirastır diyor, esastan reddediyor. Karar temyize geliyor. Bir grup üye muhalif kalıyor. Bizim muhalefet gerekçemiz şu; bu imza gerçekten Atatürk'e ait mi değil mi, bilirkişi raporuyla açığa çıkarılsın diye. Bizim muhalefetimizi çoğunluk kabul etmedi ve dolayısıyla kesinleşti.

        REKLAM

        HALAÇOĞLU: Hukuk dediğiniz birtakım gerçekleri ortaya koyduktan sonra karar verir.

        "HUKUKEN HEM MÜZE HEM İBADET YERİ OLAMAZ"

        FATİH ALTAYLI: Bir başka kararname çıkarılamaz mı?

        ULUSOY: Yeni sistemde bu Cumhurbaşkanı kararıyla olur. Cumhurbaşkanlığı kararıyla bundan sonra geçerli olmak üzere buranın statüsü değiştirilebilir. Buna da karşı dava açılabilir. Cumhurbaşkanı yapıyorsa Danıştay bakar, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılırsa Anayasa Mahkemesi bakar. Burada BM Unesco'nun Dünya Kültürel Mirası'nı Koruma Sözleşmesi var. Cami statüsüne dönüştüren karar alırsa, Danıştay önüne gelirse, bu sözleşme açısından değerlendirecektir.

        Bir yer hukuken hem müze hem ibadet yeri olamaz. Müzenin ayrı statüsü, ibadet yerinin ayrı statüsü vardır. İbadet yeri için ücret alamazsınız. BM Unesco Dünya Kültürel Mirası'nı korumak için uluslararası sözleşme hazırlıyor. Bunu medeni ülkeler kabul ediyorlar 1975'de. Türkiye 1982 yılında buna taraf oluyor. Anayasamıza göre bu sözleşme kanuna eş değer, hukuken bağlayıcı. Bu sözleşmeden sonra BM'ye 'Ayasofya'yı da dünya kültürel miras listesine alın' demişiz. BM'nin hazırladığı rapor da 'Ayasofya o kadar önemli yer ki, kiliselere örnek teşkil etti. Bununla da kalmadı camiler de örnek aldı' diyor. Hukuken 1934 yılında burası müze statüsüne alınmıştır. Bu karar günün şartlarına göre tabii ki değiştirilebilir. Burası 'kılıç hakkıdır' vesaire gibi düşünceleri çok doğru bulmuyorum. Tabii ki kendi kararımızı kendimiz verelim, kimsenin baskısıyla değil.

        REKLAM

        HALAÇOĞLU: Bu çok önemli bir soru. Fetih sembolüdür. Ayasoyfa İstanbul'un alınmasıdır. Hala Konstantinopolis diyorlar. Yunanistan gelirken İstanbul mu yazıyor sanıyorsunuz? Türkiye kendi iradesini ortaya koymak istiyorsa onu cami olarak yapar ve Fatih'in bedduasından kurtulur.

        MEYDAN: Mevlana Dergahı, Topkapı Sarayı ve Ayasofya'nın müzeye dönüştürme kararını veren Atatürk'tür. Ayasofya'daki Bizans mozaiklerinin sergilenmesini ortaya çıkmasını isteyen bizzat Atatürk'tür. Atatürk bunun için komisyonlar kurduruyor. Arkeolojik kazılar 8 yıl sürdü. Atatürk'ün kurdurduğu komisyonun görevi burayı müze yapmaktı.

        "MÜZE OLMASIYLA HER İKİ KÜLTÜRÜ DE KORUYOR"

        HALAÇOĞLU: O dediğiniz Ayasofya'nın bahçesinde yapıldı. 1935'de hala içinde namaz kılınıyor. Atatürk ibadet kısmının kapatılmasını istemiyor.

        ULUSOY: Siyasi iktidar hukuken yeni bir karar alabilir. Yusuf hocam 'Burası fetih sembolüdür' dedi. Yani İstanbul'un artık bizim olduğunu teyid etmemiz lazım dedi. Burası kilise olarak yapılmış. Biz bu kadar aciz miyiz? İstanbul'un hala bizim olmadığını iddia edenler mi var? Bu nasıl bir kompleks? Anlayamıyorum. Kendi kültürümüzü, dinimizi yüceltmek istiyorsak, en az Ayasofya kadar bir kültürel değer yaratırız. Biz burayı camiye çevirince neyi ispatlamış olacağız? İstanbul'un hala bizim olduğunu niye kanıtlamaya çalışıyoruz?

        MEYDAN: Burası hem İslam hem de Hristiyanlığın kutsal mekanı. Dünya kültür mirasına bir katkı olması için müzeye çalışılmıştır. Cumhuriyeti kuranlar böyle bakmışlar. En güzel korunma şekli de müze. Her iki kültürü de koruyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ