Akten: Aralık enflasyonunu yüzde 1,35 faiz indirimini 100 baz puan bekliyoruz
Aralık ayı enflasyon beklentilerini yüzde 1,35 ve Merkez Bankası faiz kararını 100 baz puan indirim olarak tahmin ettiklerini belirten Garanti BBVA Genel Müdürü Mahmut Akten, faiz indiriminin kredilere tam olarak yansımamasını nedenini mevduat faizinin yeteri derecede aşağı gelmemesine bağladı. Akten, Türk Lirası rasyosu nedeniyle bankaların mevduat faizini cazip kılmak için faiz oranlarını yüzde 42 civarı tuttuğunu ifade ederek, son dönemde altın ve gümüşe olan talebin yanı sıra KKM'de son çözülmenin dövize yönelmesi ve en önemlisi fon, hisse ve kriptoya olan ilginin TL mevduat rasyolarında iyileşmeye engel olduğunu artardı.
Merkez Bankası'nın faiz kararında 100 baz puanlık indirimi yüksek ihtimal olarak gördüklerini bu ihtimali yüzde 80 olarak tahmin ettiklerini ifade eden Garanti Bankası Genel Müdürü Mahmut Akten, 150 baz puan ihtimalini de dışlamadı. Faiz indirimlerinin devam edeceğini düşündüklerini ancak tepe noktasından bu yana 600-650 baz puan indirim yapılmasına rağmen bunun piyasa faizlerine yavaş yansıdığını dile getiren Akten, “Ancak bu indirimin mevduat faizlerine sadece 350 baz puan yansıdığını görüyoruz. Mevduat faizleri aynı hızda düşmeyince kredi faizlerini de istediğimiz hızda indiremiyoruz” diye konuştu.
“GERÇEK FAİZ %39,5 DEĞİL”
Politika faizi yüzde 39,5 seviyesinde olmasına rağmen mevduat faizlerinin yüzde 41-42 bandında seyrettiğini vurgulayan Akten, “Gerçek faiz politika faizinden daha yüksek. Çünkü Merkez Bankası sadece politika faiziyle değil, TL mevduat ve kredi büyümesi rasyolarıyla da sistemi yönetiyor” ifadelerini kullandı.
Akten, Türk Lirası rasyosu nedeniyle bankaların mevduat faizini cazip kılmak için faiz oranlarını yüzde 42'nin üstünde tuttuğunu ifade ederek, son dönemde altın ve gümüşe olan talebin yanı sıra KKM'de son çözülmenin dövize yönelmesi ve en önemlisi fon, hisse ve kriptoya olan ilginin TL mevduat rasyolarında iyileşmeye engel olduğunu artardı.
Merkez Bankası faiz indirirken mevduat faizlerinin aynı hızda gerilememesinin bankalar açısından maliyet baskısı yarattığını vurgulayan Akten, "Bankacılıkta ana maliyetimizin mevduat, sattığımız ürünün ise kredi olduğunu biliyoruz. Mevduat faizleri yeterince düşmeyince kredi faizlerini de aynı oranda indiremiyoruz. Bu nedenle faiz indiriminin etkisinin yavaş yavaş yansıdığını görüyoruz. İndirimin tamamı mevduata yansımadığında maliyet tarafımıza da tam olarak yansımıyor; bu da kredi faizlerine sınırlı şekilde yansıtmamıza neden oluyor " dedi.
ENFLASYON KISA SÜREDE ÇÖZÜLECEK SORUN DEĞİL
Sıkı para politikasının göründüğünden daha sıkı olduğunu düşündüklerini kaydeden Akten, enflasyonun kısa sürede çözülemeyecek bir konu olduğunun altını çizerek "Kısa vadede memnuniyet yaratmasa da bu sürecin uzun vadede hem biz bankacılar hem müşterilerimiz için olumlu sonuç vereceğine inanıyoruz. Bu sürecin kârımızı etkilese de uzun vadeli faydasının daha yüksek olacağını düşünüyoruz" diye konuştu. Akten faiz ve enflasyona dair sözlerine, “Yüksek faiz hepimizin canını yakıyor ama dezenflasyon için gerekli. Uzun vadede hem bankalar hem müşterilerimiz kazanacak” cümlelerini de ekledi.
TL MEVDUAT RASYOSU BASKISI
TL mevduat rasyosunun 65’in üzerinde kalması halinde ek artış zorunluluğu olmadığını, 60 olduğunda 0,3 puan ve 60’ın altına düşmesi halinde ise aylık 0,6 puan artış zorunluluğu getirildiğini hatırlatan Akten, şunları kaydetti: “Bu rasyolar nedeniyle mevduat faizleri politika faizinin üzerinde kalmaya devam ediyor. Bu nedenle her ay, bu rasyoyu tutturmak için Türk lirası mevduatı cazip hale getirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla mevduat faizlerindeki düşüş, TL mevduat sahibi olanları aynı oranda etkilemiyor."
ENFLASYONUN NEDENİ YÜKSEK GELİR SAHİPLERİ DEĞİL
2026 yılı için daha muhafazakâr bir tahminle yıl sonu enflasyonunu yüzde 25, politika faizini ise yüzde 32 olarak öngördüklerini açıklayan Akten, Ocak-Şubat aylarında asgari ücret artışı gibi sezonsal etkilerle enflasyonun geçici olarak yükselebileceğine dikkat çekti.
Akten, enflasyonu tetikleyen faktörler arasında sektörlerde yapılan zamlar, kira artışları, eğitim zamları ve geriden gelen etkilerin yer aldığını söyleyerek, bu verilerin enflasyonun nedenini de ortaya koyduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: "Faiz alan kesimde mutlaka harcama gerçekleşiyor; yastık altındaki altının değeri enflasyonun çok üzerinde arttı ve bunun servet etkisi var. Türkiye’de 1 milyon TL’nin üzerinde birikimi olan yaklaşık 2.7 milyon müşteri bulunuyor; bankadaki vadeli mevduatlar büyük bir rakam oluşturuyor. Enflasyonun en önemli kalemleri gıda, kira ve diğer giderler; tüketim kalıplarına bakıldığında büyük sayıların etkisi kritik. Pazardaki fiyatlar, market fiyatları ve benzeri veriler değerlendirildiğinde, ölçülen enflasyon bu gruplar tarafından tek başına tetiklenmiyor. Lüks segmentte fiyatlar Avrupa standartlarına yaklaşıyor; talep sınırlı ve arz-talep dengesine bağlı. Serbest piyasa mekanizması gereği, talep varsa üretici fiyatı artırabiliyor. Kiracı ve ev sahibi arasındaki fiyat tartışmaları da çoğu zaman enflasyonun üzerinde gerçekleşiyor. Özellikle düşük gelir gruplarında farklı sepet yapıları nedeniyle, gıda harcamalarının ağırlığının daha fazla olmasıyla, ortalama enflasyon daha yüksek çıkabiliyor. Yüksek gelirli gruplarda enflasyon daha düşük seviyelerde dahi gerçekleşebiliyor."
BÜYÜME KÖTÜ DEĞİL, YUMUŞAK İNİŞ 3,5-4 BANDI
Geçen hafta açıklanan yüzde 3,7’lik üçüncü çeyrek büyüme rakamını değerlendiren Akten, “Yüksek reel faiz ortamında bile yüzde 3,7 büyüme birçok ülkede eksi yüzde 10 anlamına gelirdi. Türkiye ekonomisi çok güçlü” dedi. Yumuşak iniş için ideal büyüme bandının yüzde 3,5-4 olduğunu belirten Akten, daha yüksek büyümenin dezenflasyon sürecini zorlaştıracağını vurguladı.
Türkiye'nin rezervlerinin çok güçlü olduğunu ancak enflasyonun hâlâ sorun olarak durduğunu dile getiren Akten, "Son 2-3 ayda yatırımlardaki artışın belirginleştiğini, özellikle inşaat başta olmak üzere yatırımların yüksek seyrettiğini gözlemliyoruz. Türkiye ekonomisinin gerçekten çok güçlü bir ekonomi olduğunu her zaman söylüyoruz; bunu özellikle yabancı yatırımcılara sıkça vurguluyoruz. Buna rağmen, yüksek reel faiz ortamında bu faiz seviyelerinden etkilenmemizin boyutunun bu kadarla sınırlı kaldığını düşünüyoruz. Bizim için yumuşak iniş seviyesi üç buçuk – dört bandı. Faiz aşağı geldiğinde ve risklerin azaldığı bir ortamda daha hızlı yükselebilecek bir ekonomi dinamiğimiz var. Büyümede daha yüksek seviyeler, ekonominin aşırı ısınması anlamına geleceği için dezenflasyon sürecine engel oluşturabilir. Dolayısıyla yüksek faiz politikası hepimizin canını yaksa da ihtiyaç duyduğumuz bir politika olarak kalıyor. Faizleri aşağı çekerken, mevduat faizi üzerinde baskı oluşturan rasyolarla politika faizinin kademeli şekilde mevduat faizine yansıdığını görüyoruz. Politika faizi şu anda 39,5 seviyesinde; ancak bankalar olarak bu 39,5’in reel etkisini üç ay sonra hissedeceğimizi biliyoruz" dedi.
KOBİ’LERDE SORUNLU KREDİ HAREKETLİLİĞİ
Türkiye’de yaklaşık 6 milyon KOBİ müşterisi olduğu bilgisini veren Akten bunlardan yaklaşık yüzde 60’ını biz takip etiklerini dile getirerek şunları söyledi: "Türkiye’deki her iki bankacılık müşterisinden birinden fazlası bizim bankamızda ve hareketlerini, aktivitelerini görüyoruz. KOBİ’lerimiz çok güçlü ve bazı sektörlerde dünyada lider konumdayız; özellikle çok “seksi olmayan” işlerde öne çıkıyoruz. Kimya alanlarında ciddi bir başarı görüyoruz; ağır sanayi ve otomotiv sektöründe de güçlü bir pozisyonumuz var. Çin’den yatırımcılar Türkiye’ye ciddi yatırım kararları almış durumda; bu ilerleyiş devam ediyor ve yakında daha fazla duyum alacağınızı gözlemledik. Türkiye, jeopolitik olarak da yatırım için çok cazip bir konumda. İnşaat sektörü her zaman güçlü ve dinamik; Avrupa’da, Romanya ve Hollanda başta olmak üzere, inşaat şirketlerinin yatırımlarına finansman desteği sağlıyoruz."
"Biz KOBİ’lerimize kredi vermek istiyoruz; ancak ilgili KOBİ’nin sermayesi var mı, verilen krediyi ödeyebilir mi gibi değerlendirmeleri yapıyoruz" diyen Akten şunları kaydetti: "Kredi değerlendirmesinin bir boyutu faiz. Yüksek faiz, yüksek taksit demek ve KOBİ bunu ödeyebilecek mi sorusunu gündeme getiriyor. Geçen sene kredi kartı ve ihtiyaç kredisinde sorunlu kredide bir miktar hareketlenme gözlemledik; batık oranları normalleşti ve Şubat-Mart’tan sonra faizler belli bir seviyeye oturdu. KOBİ tarafında ve küçük şirketlerde, bilançoların biraz kötüleşmesi sebebiyle sorunlu kredide bir hareketlenme gözlemliyoruz. Bu müşterilerimiz normal zamanda da gelse, Merkez Bankası'nın kurallarıyla bağımsız olarak kredi veremeyiz; basiretli bir banka olarak vermememiz gerekir.
KOBİ kredilerinde takipteki alacak oranının arttığını belirten Akten, “Toplam yeni NPL (sorunlu kredi) girişleri içinde KOBİ’lerin payı yüzde 12-13’ten yüzde 18-20’ye yükseldi. Yüksek faiz ortamında taksit ödeme gücü zorlanan müşteriler var” dedi. Ancak bankanın KOBİ’lere kredi vermek istediğini, fakat sermaye yapısı ve geri ödeme kapasitesi kriterlerinin değişmediğini vurguladı.
KREDİ KARTI BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR
Kredi kartı harcamalarının hâlâ en hızlı büyüyen kalem olduğunu belirten Akten, “Dijitalleşme tamamlandı, 200 TL üstü işlemler neredeyse tamamen kartla yapılıyor. Kullanıcıların üçte ikisi zamanında ödüyor, 27 gün sıfır maliyetli finansman sağlıyoruz” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin güçlü yönleri
Savunma sanayii, turizm, kimya, ağır sanayi ve otomotivde dünya çapında rekabet gücüne dikkat çeken Akten, “Çin’den Türkiye’ye ciddi yatırım kararları alındı, yakında daha fazla duyacağız. Jeopolitik konum, genç nüfus ve hızlı karar alma kültürü büyük avantaj” dedi.