Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem "Hayri İnönü 'tehdit var' deseydi, Sarıgül’e gerekeni yapardım"

        Kübra PAR / HT GAZETE

        kubrapar@haberturk.com

        Fotoğraflar: Ateş TÜMER

        Şişli kavgası giderek büyüdü ve geçen hafta duruma terör savcılığı el koydu. Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü ifadesinde Mustafa Sarıgül’ün ailesini tehdit ettiğini ve kendisine zorla istifa mektubu yazdırdığını iddia etti. Arabuluculuk görevi üstlenen İhsan Özkes’in söz konusu mektubu yaktığını söyledi.

        Tartışmalar devam ederken, arabuluculuk görevinden çekilen ama kavganın kara kutusu olarak görülen İhsan Özkes ile CHP Genel Merkezi’nde buluştum, Şişli gerginliğinin detaylarını sordum. Özkes, “Hayri İnönü defalarca kesinlikle tehdit yok dedikten sonra eşi tarafından yapılan açıklamaları görünce şok oldum. Eğer İnönü baştan açık konuşsaydı Sarıgül’e bunun hesabını çekinmeden sorardım” dedi.

        Şişli konusunda olayı çözmeniz için bir ağabey olarak sizi seçtiler ama sonunda bezdirdiler galiba!

        Şişli olayında bana öyle bir görevin verilmesi sıradan bir seçim değildi. Netice’de ben parti meclisine en yüksek oyu alarak seçildim. CHP’liler beni severler. Her tarafla görüştüm, bir araya getirdim. Konuştuk, uzlaşı sağladık. Daha sonra Sayın Genel Başkanımızın Meclis’teki makamında da bir araya gelip konuştuk. Orada da uzlaşıldı. Fakat daha sonra basında çıkan bir röportaj ile iplerin artık koptuğu anlaşıldı. Bunun üzerine ben Sayın Genel Başkan’a bu noktadan sonra yararlı olamayacağımı söyledim.

        ‘İNÖNÜ ‘TEHDİT VAR’ DESEYDİ SARIGÜL’E GEREĞİNİ YAPARDIM’

        “Uzlaşmıştınız, şimdi ne oldu da bozdunuz, beni zor durumda bıraktınız” diye kızdınız mı?

        Elbette şoka girdim. Benimle uzlaşı oldu, Sayın Genel Başkan’la uzlaşı oldu. Sonra birden o röportaj çıkınca doğrusu o kadar çabamızın, emeğimizin heder olmasına üzüldüm. Genel Başkana beni bu görevden affetmesini istedim. Bu noktadan sonra yararlı olamayacağımı söyledim. O da “haklısınız” dedi ve ayrıldım.

        Hayri İnönü ve Sarıgül ile görüşmelerinizde neler konuşuldu?

        Hayri İnönü, Sarıgül ve ben oturuyoruz. Sarıgül’e döndüm, “Basında bu tehditle alâkalı şeyler yazılıp çiziliyor. Bunlar nedir?” dedim. “Böyle bir şey olabilir mi Hocam? Bu mümkün mü? Benim şahsımdan böyle bir şey olmayacağı gibi, oğlum tarafından böyle bir şey olursa onun da ben gereğini yaparım” dedi. Hayri İnönü’ye döndüm, “Sayın Başkan, tehdit var mı yok mu?” dedim. “Yok” dedi. Tekrar sordum, “Sayın Başkan, yok mu?” dedim. “Asla yok öyle bir şey” dedi. Eğer o gün Hayri İnönü “tehdit var” deseydi, aldığım yetki ve görevim nedeniyle Sarıgül’e “Sen bunu nasıl yaparsın. Bunu yapamazsın. Bu yanlış. Buna müsaade etmeyiz” derdim. Bağışlayın, ben mütevazı emekli bir müftüyüm ama yeri geldiğinde aldığım görevi hiç kimsenin ummadığı şekilde de yaparım. Bunun hesabını kitabını hiç yapmadan, görevimin ve insanlığımın gereğini yaparım. Ama o gün “yok” dedi. “Madem yok, güzel” deyip sevindim. Bir sorunun olmadığını ortaya koymak için Emir Sarıgül ile bir araya gelin ve bir uzlaşı mesajı verin” dedim. Sayın Başkan “olmaz” demedi, tamam dedi…

        “Belediyede 10 gün hiçbir görev değişikliği yapma” demişsiniz.

        Evet doğru. Hayri İnönü “tasarruf edeceğim, belediyede bazı değişiklilikler yapmam lazım” dedi. Çeşitli konular konuştuk. “Yap ama en azından şu uzlaşı sürecini yapıcı bir şekilde yürütebilmek için ani değişiklik yapma. 5-10 gün sabret, son ne yapmak istiyorsan yap” dedik. “Tamam” dedi. O şekilde mutlu ayrıldık. Daha sonraki günlerde Hayri İnönü Genel Başkan ile görüşmüş. Genel Başkan beni de davet etti. Benden sonra Emir Sarıgül de geldi. Sayın Genel Başkan’ın huzurunda üçümüz oturduk. Orada da tehdit konusu gündeme geldi. Emir Sarıgül, “benim Başkan’a karşı asla saygıdan başka bir davranışım olamaz. Saygısızlık, tehdit söz konusu değil. Başkanımı seviyorum ve sayıyorum. İstifamı cebimde getirdim. Arzu ediyorsa burada vereyim” dedi. O da “Yok, hayır, böyle bir şey yok” dedi. Genel Başkan “Nedir bu tehdit?” diye sordu. “Yok” dedi. Kalkıp tokalaştılar. Tekrar uzlaşı sağlandı. Bunlar yaşandıktan sonra hanımefendinin öyle bir röportaj vermesiyle ben görevimden ayrıldım.

        Hayri İnönü biraz samimiyetsiz bir pozisyona mı düştü?

        Hayri Bey’le ilgili bir yorum yapmam. En azından şu noktada yapmam. Sarıgül’le ilgili de yapmam. Etik olmaz.

        Herkes konuşuyor, sizin susmanıza ne gerek var?

        Parti bir aile gibidir. Aile içinde sorun olabilir. İdeal olan sorunun aile içinde çözülmesidir. Çözülemedi, yargıya intikal etti. Artık yargının sonucunu beklemek lazım. Ayrıca 17-25 Aralık rüşvet yolsuzluk operasyonunun yıl dönümün denk gelmesi büyük bir talihsizlik. Ülkede asıl konuşulması gereken oyken Şişli konuşuldu. Buna çok üzüldüm.

        Ama ortada bir sıkıntı varsa konuşulmasın mı?

        Sıkıntı var ama sıkıntının boyutu 17-25 Aralık operasyonlarının ve fezlekelerin yanında devede kıl bil değil. Kubbeyi bırakıp habbeyle uğraşmak partimiz açısından gerçekten büyük bir talihsizliktir. Bu gündem değiştirme, yolsuzlukların üstünü Şişli’yle örtme çabasıysa buna alet olmamak lazım.

        Hayri İnönü, Sarıgül’ün ona zorla yazdırdığı istifa mektubunu yaktığınızı söyledi. Bu doğru mu?

        Bakın Kübra Hanım, bu konu yargıya intikal etmiştir. Gerekirse o konuda yargıya konuşurum. CHP’nin parti meclisi üyesi olarak partili olmanın sorumluluğuyla Şişli konusunun daha fazla abartılmasını, daha fazla gündeme gelmesini istemem. Siz gazetecisiniz, saygı duyuyorum ama bu sorun asıl gündemi gölgelemek isteyenin değirmenine su taşımamalı. Ayrıca bu nevi sorunlar medya üzerinden çözülmez, artar. Uzlaşı sağlanamıyorsa en azından susarak katkı vermemiz lazım.

        Bu mesele CHP’yi nasıl etkiledi. İkinci bir İSKİ skandalına dönüşür mü?

        Şişli olayı bana göre aile içerisinde çözülebilecek bir konuydu, çözemedik yargıya gitti. Dikkat edin yargıya gitti. İSKİ olayı da yargıya gitmişti Bugün dört bakanla ilgili sorun yargıya gitmeme sorunudur. İşte sosyal demokratlık burada…

        Yargıya gitse bile bu olay CHP’ye zarar vermez mi?

        Sorun var ama abartıldığı kadar büyük değil…

        İktidarın “Daha bir belediyeyi yönetemiyorlar ülkeyi nasıl yönetecekler” eleştirisinin haklılık payı yok mu?

        Bu siyaseten söylenmiş bir söz. Tencere dibin kara… diye bir laf vardır. 17-25 Aralık ortada dururken, dört bakanla ilgili fezlekeler ortadayken bu eleştirinin kolaycı bir dille söylendiğini düşünüyorum.

        CHP’li belediyelerin icraatta pek iyi olmadığına dair bir kanaat vardır. Şişli de bunun üstüne tuz biber olmadı mı?

        Allah aşkına bunu nasıl söylersiniz! Bugün İstanbul’daki 39 ilçe içinde en yaşanabilir, çağdaş, sosyal ilçeler sosyal demokrat belediyelerin olduğu ilçelerdir. Kadıköy marka bir ilçedir. Şişli, Beşiktaş, Bakırköy, Sarıyer, Kartal, Maltepe, Ataşehir… En iyi yönetilen ilçeler bunlar.

        “CHP ÖNCE KENDİ İÇİNDEKİ ENGELİ KALDIRMALI”

        Seçim için beklentiniz nasıl? AK Parti’nin size yüzde 30 fark atacağı iddia ediliyor. CHP yüzde 28 bandını aşıp iktidar umudu verebilecek mi?

        Damardan konuşalım. Son 5-6 ayda yaşanan olaylara baktığınız zaman AKP’nin dibe vurması, ana muhalefetin de doruğa çıkması lazım. Son 5-6 ayda yaşanan bütün entrikalarda ne yapıp edip 2015 seçimlerinde yine AKP’yi iktidar yapıp CHP’yi olduğu yerde saydırma çabası var. Şişli olayında bile bunu seziyorum kısmen. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ama körükleniyor. CHP’nin üstünde dönen bu kara bulutları dağıtmak ve iktidarın hesaplarını bertaraf etmek için çaba sarf etmemiz lazım. CHP iktidara giden yolda önce kendi içindeki engelini kaldırmalıdır.

        Nedir o engel?

        Birlik, beraberlik ve sorumlulukla hareket etmek… CHP’liler ülkenin içinde bulunduğu bu durumdan vazife çıkarıp daha sorumlu davranmak zorundalar. Sosyal demokratlığı hoyratça kullanmayı terk etmeliler. Sosyal demokratlık demek başıboşluk demek değildir. Rastgele, partiye zarar verecek sözlerden kaçınmalılar.

        Peki, siz partinin performansından genel olarak memnun musunuz?

        Yetmez ama evet demek gerekmez çünkü ne gerekiyorsa onu yapmak lazım.

        Ne gerekiyor?

        Her şey anlatılmaz! (Gülüyor)

        “ZİNANIN SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILMASI AHLAKİ ÇÖKÜNTÜYE NEDEN OLDU”

        “AK Parti döneminde zina suç olmaktan çıktı, domuz eti arttı” demişsiniz. Zina suç olarak kalsaydı daha mı iyiydi?

        Zina suçtu. 2004 yılında AKP iktidarında AB’ye uyum yasaları çerçevesinde suç olmaktan çıkarıldı. Mademki Allah’ın hükümlerine göre her şeyi uyarladığınızı söylüyorsunuz o zaman zinayı neden suç olmaktan çıkardınız? İslam’ın olmazsa olmaz özelliklerinden biri ahlaktır. Öyle bir gençlik yetiştiriliyor ki helali haramı tanımayan, ahlaksız bir Müslüman tiplemesi ortaya çıkıyor. AKP döneminde imam nikâhı, çocuk yaşta evlilikler, ikinci üçüncü ev açmalar arttı. Ben emekli müftüyüm ama sosyal demokrat bir partinin üyesiyim. Zinanın suç olmaktan çıkarılmasının ahlaki bir çöküntüye pencere araladığını söylüyorum...

        Özgürlükler adına zinanın suç olmaktan çıkarılması olumlu bir adım değil miydi?

        Bugün kimi AKP’lilerin hayatlarını kurcaladığınız zaman adeta kendileri için bir yasa değişikliğine gittikleri gibi bir sonuç elde edebilirsiniz. İnsanların ahlaklı kılınması konusunda iktidarların sorumluluğu yok mudur?

        Ahlâkın ne olduğunu niye politikacılar tanımlasın ki İhsan Bey?

        Ahlaki değerler insanlığı ayakta tutar. Ahlaki değerleri olmayan toplumlar ayakta duramazlar. Benim söylemek istediğim dini söylemlerle geldiği iktidarını pekiştirmeye çalışan iktidarın zinayı suç olmaktan çıkarması.

        Bir sosyal demokrat olarak bunu takdir etmeniz gerekirken eleştirmeniz biraz tuhaf değil mi?

        Din zinayı suç sayıyor, haram kılıyor. “Ben dindarım” diyorsanız, bu ülkede gençlerin bir arada yaşamasına karşı çıkarken dini kullanıyorsanız, zorunlu din dersini ve başörtüsünü dini gerekçelerle ortaya koyuyorsanız, sonra da zinayı suç olmaktan çıkarıyorsanız samimiyetsiz olduğunuzu ortaya koyarsınız. Ben bunu vurguluyorum.

        Domuz eti arttı diye de tepki göstermişsiniz. Bırakın isteyen istediğini yesin, buna niye tepki gösteriyorsunuz?

        Aynı gerekçeyle. Domuz eti yemek isteyen yer, ben ona bir şey demem. Ama siz din üzerinden siyaset yapıp, sonra Müslüman memleketinde salyangoz satıyorsanız olmaz. “CHP daha mı dindar” diye sorabilirsiniz. Biz evrensel değerler üzerinden siyaset yapıyoruz. AKP de öyle yapsa ve samimi olsa o zaman sorun yok.

        Bu gerekçeler üzerinden siyaset yaptığınızda siz de dini siyasete alet etmiş olmuyor musunuz?

        Ben bir din adamıyım ve CHP’de siyaset yapıyorum. Karşımda da söylemini din üzerinden kuran bir iktidar var. Benim maksadım AKP’nin dinde samimi olmadığını göstermek. Bina yükseldi, zina çoğaldı, faiz yaygınlaştı diyorum.

        “ATATÜRKÇÜ KOMŞULARIM 12 EYLÜL’DE BANA SAHİP ÇIKTI”

        Geçmişte Erbakan’ı desteklemiş bir müftü olarak nasıl oldu da CHP’den siyasete atıldınız?

        1999’da DSP’den Üsküdar belediye başkanı adayı oldum. 16 yıldır sol siyasetin içindeyim. 80’li yıllarda Yüksek İslam enstitüsü öğrencisi iken tutucu derecede muhafazakârdım. Fatih Camisi’nin avlusundaki Fetih yurdunda kalıyordum. 12 Eylül öncesinde yazı yazma, olaylara girme, mitinglere katılma… her şey vardı bende! 12 Eylül sonrasında çok yakın arkadaşlarım gözaltına alındı. Beni de tutuklamak için geldiler ama Atatürkçü komşularımız toplanıp “İhsan Özkes çok farklı bir insandır” deyip, polisleri gönderdiler. (Gülüyor)

        Sonra neler oldu?

        3 yıllığına Mısır’a gittim. Orada ufkum açıldı. Mısır’da din istismarı yoktur. Vaizlik yaparken fark ettim ki siyasetçiler cami cemaatini farklı şekilde yönlendiriyor. Vaazlarda politik mesajlar vermem, din görüntüsü altında siyaset yapmam isteniyordu. 1999 seçimlerinden iki gün önce, Üsküdar meydanındaki Yeni Valide Camisi’nde vaaz ediyordum. Anlatacaklarım politikaya çekilmesin diye, Cuma’nın faziletinden bahsediyordum. Kürsüde konuşurken içeri Aydın Menderes, bugünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Milli Görüş çizgisindeki 20-30 kişilik ekâbir camiye girdiler. Beni 15-20 dakika dinlediler ama vaazımı Pazar günü yapılacak seçimlere getirmediğim için rahatsız oldular. Bunun gibi pek çok olay yaşadım. Müftülüğü kendilerinin arka bahçesi gibi görüyorlardı. Din iman söylemleriyle işlerini yürüttüklerini apaçık gördüm. Siyasete girmeye o zaman karar verdim.

        “PEYGAMBERİMİZ DÖNEMİNDE KADINLAR HAYATIN HER ALANINDA YER ALIYORDU”

        “Peygamberimiz Döneminde Kadınlar” adlı bir kitabınız varmış. “Kadınların öncelikli kariyeri annelik olmalı”, “çalışan kadın yuvasını dağıtıyor” gibi tartışmalara ne diyorsunuz?

        Peygamberimiz döneminde yani bundan 1400 yıl önce Suudi Arabistan’da kadınlar savaşa gider, hemşirelik, doktorluk, ticaret, modacılık yapıyor, şiir şarkı okuyor, hayatın her alanında yer alıyorlardı. Yıl 2015, biz kariyeri anne olmaya sınırlıyoruz. Annelik işin fıtratında var. Kariyer çalışarak yapılır. Hayatın gereği olan bir şeyi kariyer olarak kadınların önüne koyarsanız hedefi küçültmüş değil, sıfırlamış olursunuz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ