Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar İlhan Doğan: İnsanlara bir ışık olsun istiyorum

        Biyografik bir film daha gösterime girmeye hazırlanıyor.

        Avrupa’da ‘Müthiş Türk’ olarak tanınan İlhan Doğan’ın hayat hikâyesini beyazperdeye taşıyan ‘Her Şeye Rağmen’, izleyicilerle 10 Şubat’ta girecek.

        Erdal Murat Aktaş’ın yönettiği filmde başrolleri; Erkan Petekkaya, Sinan Akdeniz, Barbara Sotelsek, Rıza Akın, Kaan Kaiser, Aslihan Malbora, Ekin Mert Daymaz, Robert Maaser ve Melissa Deger paylaştı. Senaryosunu Ali Dündar, Coşku Kılıç ve Gürhan Özçiftçi’nin yazdığı, müziklerini Fahir Atakoğlu'nun yaptığı ‘Her Şeye Rağmen’de hayatı anlatılan İlhan Doğan, Habertürk’e verdiği röportajda röportajda başarıya ulaşmanın temel taşlarının neler olduğundan, annesini arama sürecine kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

        Filmi ilk kez Cannes’da izlemiştiniz. O anlarda neler hissettiniz?

        Hikâye; 40 - 50 sene öncesine gidiyor, bütün yaşadıklarım, köyden ağabeyime olan olaylara kadar her şey var. Bana her şey olsun, benim için problem değil ama aile olarak onlar benim için önemliydi. Özellikle çocuğunu kucağında taşıdığı yerde Orhan ağabeyimin ne kadar güçlü olduğunu tekrar gördüm ve bunu zamanında gerçekten görmüştüm. Çocuğunu kucağına alıp yağmurlu bir havada onu okula götürdüğü sahnede “iş adamıyım diye o hep beni güçlü zannediyor ama kendisi ne kadar güçlü biri” dedim. Daha güçlü olamaz, orada çok duygulandım.

        Asıl güç aslında o değil midir?

        Müthiş bir güç. Karakter olmadıktan sonra para nedir ki? İnsanlar, iş adamı, arabası var, parası var olarak bakıyorlar ama önemli olan onlar değil. Bunlar beni çok etkiledi.

        Hayat hikâyenizin filme çekilme fikri nasıl oluştu?

        Arkadaşlarım sürekli “Senin hayatında sürekli bir şeyler oluyor, film yap” dedi. Sürekli bir şeyler oluyor ve bitmiyor. Birisini hallediyorum, başıma başka bir şey geliyor. Baktım bitmiyor, ondan sonra bir şeyler yazmaya başladım. Sonra bir arkadaşım var, kendisi Meryem Uzerli’nin ağabeyi. Ona anlattım, o da beni Erdal Murat Aktaş ile tanıştırdı. O enerjiyi aldım, inandım ve ortaya çok çok kaliteli bir film çıktı.

        Siz sıfırdan başlayıp Avrupa’da ‘Müthiş Türk’ olarak tanınma seviyesine yükseldiniz. Hayat hikâyenizin izleyicide özellikle hangi alanlarda ilham olmasını istersiniz?

        Filmin içinde o kadar fazla şey var ki.. İş adamları için bir şeyler var, sıfırdan bir yere gelmek isteyen insanlar için bir şeyler var, özel hayatı nasıl daha iyi yerlere getirebileceğiniz üzerine bir şeyler var. İnsanlar bunlardan bir şeyler kapsın. Benim için zengin - fakir önemli değil, önemli olan insanlar “Bana bir şey kattı.” demesi. “Benim başıma bir daha bir şey gelirse kötülük yapmayacağım” desinler. Kötülüğe kötülükle cevap vermemek lazım, en büyük zorluk ve imtihan bu. Filme çok güzel bir isim seçilmiş; ‘Her Şeye Rağmen’… Yani her şeye rağmen kötülük yapmayacaksın, ne olursa olsun yapmayacaksın ama yine de hesabını ödersin, ben de bana karşı olan hesapları kapattım. Bu film özellikle bu savaşların, işsizliğin ve ekonomik problemlerin arasında insanlara bir ışık olsun istiyorum. Bir de bu hikâye sadece Türkler için ya da Avrupa’daki insanlar için değil, bütün dünya için geçerli. Dünyanın her tarafındaki insanlar problem yaşıyor, belki benden daha çok belki de daha az problemi olanlar var ama problemleri çözmek lazım. Kötülüğe karşı yanlış duygularda olursanız daha kötüye gidiyorsunuz. Problem her insana geliyor ama bunu çözme yöntemi çok önemli.

        Sanıyorum ’Her Şeye Rağmen’in en ilham verici yanlarından biri de ‘Ne olursa olsun asla vazgeçme’ mesajı vermesi.

        Evet, onun için isim çok iyi. Zaten gerçek karakter sahibi olmak böyledir. Bazı şeyleri unutacaksın, affedeceksin, bu da çok önemli. Affetmek, teşekkür etmek, bunlar çok önemli. Sağlığımız yerindeyse, etrafımızda bizi gerçekten seven insanlar varsa Allah’a her gün şükretmek lazım ama insanlar doymuyor, hep daha çok istiyor. Bir teşekkür etmek ya da sağa sola bir el uzatmak hiç yok, bunlar da çok önemli.

        Sizin gençliğinizi Sinan Akdeniz, sonraki yaşlarınızı da Erkan Petekkaya canlandırdı. Performanslarını nasıl buldunuz?

        Mükemmel oynamışlar. Diğer oyuncular da öyle ama Erkan Bey’in yeri bambaşka. Tanıştığımızdan beri çok mütevazıydı. İçten isterim ki daha güzel, daha büyük yerlere gelsin, dünyaya açılsın. Yurt dışından gelen misafirlerim de aynısını söylediler. Tüm oyuncular çok iyiydi ama Erkan Bey başka bir ligde oynuyor diyebilirim.

        Ticarette başarılar elde ettiniz, Avrupa’da tanınıyorsunuz. Elinizde olsa bunu mu yoksa anne - babanın da olduğu bir aile ortamının olmasını mı tercihe ederdiniz?

        Ben hiçbir şey için arkaya bakmıyorum, inanmazsınız belki ama bazı şeylere “İyi ki olmuş” diyorum. Çünkü beni bir imtihandan geçirdi ve iyi - kötü “başardım” diyebilirim. Bugün ben insanlara ve kendi çocuklarıma daha iyi bir insan olmak, daha hassas olmak adına daha çok şey verebiliyorum. Çünkü hepsini yaşadım. Üzüldüğüm tek şey; keşke aile olarak daha çok beraber olabilseydik. Belki ben daha az yorulurdum, maddi olarak çok kaybım olmazdı, onların hayatı daha iyi daha güzel yerlerde olurdu ama beni anlamadılar.

        'Her Şeye Rağmen'in Cannes'daki prömiyerinde İlhan Doğan; Erdal Murat Aktaş, Cemal Okan ve Nüket Okan ile görülüyor.,
        'Her Şeye Rağmen'in Cannes'daki prömiyerinde İlhan Doğan; Erdal Murat Aktaş, Cemal Okan ve Nüket Okan ile görülüyor.,

        Kızgınlığınız geçti değil mi?

        Tabii ki. Ben mutluyum ve rahatım. Ben diyorum, kötülüğe kötülükle gitmem. Onlar mutlu olsun ben de mutlu olurum. Çünkü ben kendi kendime yolumu bulurum ama onlar bazen hafif yollar için bilerek hata yapıyorlardı, insanlara saygıyı kaybediyorlardı. Onun için onlar mutlu olsun, ben huzurluyum.

        Bugünkü konumunuza gelmenizi sağlayan ilk çıkış noktası neydi?

        İnanmazsınız belki ama ben hep annemi bulmak istedim. Annemin gerçekten ne yaşadığını bilmek istedim, bu benim için çok önemliydi ve bunu kimseye anlatmadım. O yüksek iş, arabalar, başarılar, ödüller bunların hepsi güzel ama benim için önemli olan annemi bulmaktı. Çok başarılı olayım, annemi bulayım ve bize kimse acımasın istiyordum. “Bu çocuklara bak, yazık dayak yediler, aç kaldılar” demesinler. Çünkü artık bunlar bitti, artık ben buyum. Evet, eksilerden geldim, sıfırdan geldim ama yükseldim ve insan olarak, karakter olarak, saygı olarak aynı kaldım, bunlar benim için çok önemli. Annemi bulma fikri beni bu yola soktu, o kadar başarılı ve popüler olayım ki belki annem beni görür, ben onu bulamazsam belki o beni bulur diye düşündüm.

        .png
        .png

        İnsan, başarılarının ailesi tarafından değerlendirilmesiyle mutlu olur, siz onu mu arıyordunuz?

        Aileyi değil, annemi bulmak istiyordum. Ben annemi bulup doğruyu öğrenmek istiyordum. Çünkü sadece babamın dediğine inanmadım. Ben bir kişiyi dinleyip sadece ona inanıp bir insanı cezalandırmam. İnsanlar maalesef böyle şeyleri çok yapıyor, yapmasınlar, bu kötü bir şey.

        İki tarafı da dinlemek gerekli diyorsunuz.

        Tabii ki ama önce bulmam lazımdı. Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordum. Mustafa Doğan bir şey anlatmıyordu. Ben de dünyada o kadar yükselmem lazım ki o beni bulsun diyerek çabaladım. Bir yandan da her an ölebileceğinden korkuyordum. Çünkü o doğrular mezara gidecekti. Kafamdan hiç çıkmıyordu.

        Sizi asıl kamçılayan, başarıya yönlendiren nedenlerden birisi annenizi bulmaktı, öyle mi?

        Sadece bu. İnan benim için para pul önemli değil, annemi bulmak istedim. Ağabeylerimin üzülmesini de istemedim ama asıl “Annem nasıl başkasıyla yatağa yatabilir, bizi nasıl böyle bırakabilir?” diye bir hesaplaşma, bir intikam istedim ama son anda yapmadım.

        .png
        .png
        REKLAM

        Gerçeği öğrendiğiniz için mi?

        Tabii ki… Zaman çok önemli bir şey, 4 ay sonra ölmesi bunu gösteriyor. Demek biraz daha bekleseydim geç kalacaktım. Bir ömür için 4 ay nedir ki? Hem affettim hem de o, bizim onu affettiğimizi gördü. Kardeşlerim gerçek annelerini gördüler. Ben o konuda farklıyım, beni de ikna etti ama henüz sarılmaya hazır değildim. Orhan ağabeyim ve Ayhan böyle bir anne duygusu yaşadılar, o benim için önemliydi. Babam da yaşayarak ölsün, benim gibi özellikle bu filmden sonra her gün “Ben ne yaptım? Ben bir kadın için 3 çocuğuma ne yaptım?” diye kendine sorsun. Bu benim kendi görüşüm, kimse babasına el kaldırdı da diyemez, bende öyle bir şey yok, ben Allah’a emanet ederim.

        Bir de filmde gördüğümüz silah olayı var. Niyetiniz gerçekten annenizi vurmak mıydı?

        Bir taraftan ben iş adamıyım, yükseliyorum, ‘Müthiş Türk’ diyorlar, insanlar salonda beni alkışlıyorlar, imza alıyorlar, yıldızlar gibi karşılanıyorum, salonları, statları dolduruyorum ama bir taraftan da hep bu karanlık dünyam vardı. O beni hiç bırakmadı ama aklımızda kalan hep babamın anlattığı; “Annenizi yatakta yakaladım, bir erkek için 3 çocuğunu bıraktı” cümlesi kalmıştı, ondan sonra intikam alma niyetiyle silahı aldım ama artık öyle bir şey düşündüğüm için söylemeye bile utanıyorum. Ondan sonra annem beni ikna etti ve çok şükür yapmadım. Onu yapsaydım Almanya’da, Avrupa’da “Bak yine Türkler ne yaptı” diyeceklerdi. Hapse girseydim iki tane kardeşim ne yapacaktı? Onlar yalnız kalacaktı. Bir de benim annem ‘Erkek Fatma’ gibidir, çok dobra bir kadındır, o beni ikna etti. Mustafa Doğan’ın nasıl bir karakter olduğunu da biliyordum.

        Mustafa Doğan babanız değil mi?

        Evet.

        İlhan Doğan'ın babası Mustafa Doğan'ı geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Rıza Akın canlandırdı.
        İlhan Doğan'ın babası Mustafa Doğan'ı geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Rıza Akın canlandırdı.

        Gurbette başarılı olmak iki defa daha kıymetlidir. Almanya’da başarılı olmamanız için engellemek isteyenler oldu mu?

        Ben neden hapse girdim? Ben neden bu problemleri yaşadım? Dobra bir Türk olduğum için. Benim pasaportum Türk, ben yurt dışında tabii ki zorluk yaşıyorum ama Atatürk’ü, Çanakkale’yi, o bayrağı kimse değiştiremez. Ve hiçbir yere gelemiyorsun. Almanya’da en iyi vergileri ödedim ama en ufak bir şeyde ‘Pis Türk’ oldum. Bana neden ‘Pis Türk’ dediler? Çünkü başarılı oldum. Kirli giyiniyor diyemediler, saygısız diyemediler, tembel diyemediler, ‘Pis Türk’ dediler. Ben bunu hepsi için söylemiyorum, ticarette bütün Almanlar aynı değil. Ben hep söylüyorum; beni uçuran da Almanlar düşüren de Almanlar.

        Almanlar sizi uçurdu ama durduk yere de olmadı, üretimde bulundunuz, çalıştınız.

        Ama yine Türk oluyorsun, önceden ben böyle değildim, Alman Milli Takımı’nı desteklerdim, Türklere “Ağlamayın, daha çok çalışın, Almanya’da her şey kötü değil” derdim. Şimdi hâlâ öyle diyorum ama artık içten bir şekilde söylemiyorum. Çünkü yaşadıklarımı biliyorum. Ama yine bana “Gurbetçiler için ne dersin?” derseniz; daha çok çalışın derim, daha çok Alman işçi alın, Almanları çalıştırın. Bir örnek vereyim; ben 10 yaşımdayken bir kız arkadaşım vardı, o köyün en güzel kızıydı, adı Nicole’dü. Ailesi fabrikatördü. Bir gün çarşıda el ele geziyorduk, ağabeyi bizi gördü ve “Pis Türk elini çek!” dedi ve bana tokat attı. O kadar üzüldüm ki sonra büyüdüm, bu işlere girdim, daha sonra o kişiyi benim evime tadilat için aldım.

        Size tokat atan adamı işçi olarak evinizde mi çalıştırdınız?

        4 ay evimde çalıştı, çok iyi bir iş verdim, tüm evimi yapmasını istedim. O çocuk her gün kim bilir ne demiştir? İnşallah “Ben bu adama ‘Pis Türk’ dedim, tokat attım ama adam bana müthiş bir iş verdi. Her gün cezasını o evde çektim.” demiştir. Ben cezayı öyle vermeye çalışıyorum. Yoksa ben “Gel buraya” deyip ona vurmam, ben o değilim, kravatla tokat vurmak lazım.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ